Bu sayfayı yazdır

Sevr’den AB’ye, Ergenekon’dan Prof. Dr. Ümit Özdağ’a

Yazan  18 Ağustos 2008
10 Ağustos 1920 Sevr Anlaşması’nın imzalandığı tarihtir. Tarih kitaplarında “kara bir leke” “ölü doğmuş anlaşma” gibi sıkça kullanılan cümleler ile ifade edilir. Ağır bir anlaşma, daha doğrusu emperyalist güçlerin Türkleri sıkıştırdıkları Anadolu top

Ama "zor oyunu bozar"; Türk Milleti bu tasfiyeye izin vermemiş, varını yoğunu ortaya koymuş ve bu oyunu bozmuştur.

İstanbul'daki Mebusan Meclisi Başkent'in işgali üzerine Padişah tarafından kapatılmıştı. Mustafa Kemal hemen seçimlerin yenilenmesi için harekete geçmiş ve aynı ayın 23'ünde Ankara'da TBMM açılmıştı. İstanbul'daki meclis kapatıldığı için Sevr Anlaşması'nı onaylamamıştır. Ankara'daki Meclis ise değil bu anlaşmayı onaylamak, imzalayanları "hain" kabul eden bir karar almıştır. Herhangi bir mecliste onaylanmadığı için "ölü doğmuş anlaşma" olarak kabul edilen Sevr Anlaşması hiçbir zaman yürürlüğe girmemiştir. Ama onun maddelerini gerçekleştirebilmek için dayatmalar halen devam etmektedir.

Sevr Anlaşması'nı uygulatmamak için var gücüyle çalışan I. TBMM'dir. Fakat günümüzde AB Uyum Yasaları adı altında Türkiye Cumhuriyeti'ni tasfiye planları aynı meclisten çok hızlı bir şekilde geçmektedir. Emperyalist güçler çıkan yasalarla önemli ölçüde amaçlarına yaklaşmaktadırlar.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi dördüncü kuvvet olan medya da kafalarımızı karıştıran haberler çıkmaktadır. Toplumsal bir paronaya içerisinde kime ve neye inanacağımızı şaşırmış durumdayız. Emperyalist güçler tarafından savaşla elde edemedikleri kaotik ortam değişik metotlarla bugün yaratılmıştır. Servis edilen haberlerle kurumların, kişilerin itibarları zedelenmektedir. Burada asla suçu ve suçluyu övmüyorum. Bir suç ve suçlu varsa elbette ki Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, gereken yapılacaktır. Modası geçmiş ara rejim fırsatçıları gibi bazı kesimler hoşlanmadıkları ya da çekindikleri kişileri asılsız suçlamalarla ihbar edip ondan kurtulmayı ümit ederek çaresiz arayışlar içine girmektedirler.

Siyasi tercihini "gizli oy açık sayım" ilkesine inancımdan dolayı sandıkta yapmayı tercih eden birisi olduğumdan AKP Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan hakkında bir fikir beyan etmeyeceğim. Ancak kendilerine Türkiye'de bir alternatif var mı yok mu tartışmalarının yapıldığı şu günlerde siyasette alternatif bir isim olabilecek sayın Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ hakkında ileri sürülen "Ergenekoncuların desteklediği" kişi olarak lanse edilmesinden dolayı duyduğum rahatsızlık üzerine fikir beyan etme mecburiyeti hissettim. Benim tanıdığım Ümit Özdağ "gerçek" bir bilim insanıdır. Türkiye değil, dünya standardındaki üniversitelerin ilmi standardı dikkate alındığı zaman sayın ÖZDAĞ'ın çalışmaları ortadadır. Atalarımız boş yere "meyveli ağacı taşlarlar" dememişlerdir. Yaptığı çalışmaları saymayacağım. Ben kendisinin doktora öğrencisi olarak (1999 yılında tamamladım) ne kadar ciddi çalıştığını bire bir yaşamış birisiyim. Doktora tezimi satır satır okuyup, yanlışlarımı ve eksiklerimi usanmadan büyük bir nezaketle düzelttiğini, kaynaklara ulaşmam konusunda yönlendirdiği kişilere gittiğimde kendisinin adını verince şahsına duyulan saygıdan bütün kapıların ardına kadar açıldığını gördüm.

Sayın hocamın bilim insanlığı bir tarafa, siyasete atıldığı zaman da aynı ağırbaşlı ve nazik tavrını sergilemiştir. Ortaya çıkan duruma saygı göstermiştir. Kaldı ki Türkiye'de partiler ve seçim kanunun acilen demokrasi lehine değişmesi gerekmektedir. Türkiye'de bütün siyasi partilerde büyük ölçüde değişikliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Kimse alternatifsiz değildir. Bu nedenle hangi partide olursa olsun iyi yetişmiş, donanımlı insanların önünü kesmek yerine açmak gerekir. Türkiye'yi kaos ortamında tutmak isteyenlere fırsat vermemek gerekir. Kurumları ve kişileri yıpratmak için harcayacağımız enerjimizi ülkemize hizmet etmek için harcamalıyız. Bu memlekete ne kadar çok hizmet ediyorsak, o kadar milliyetçiyizdir.

Doç. Dr. Meşküre Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı