< < Tarım Sektöründe Kısa Tanıtım, Yapısal Değişme Zarureti Ve Bunun İçin Yapılması Gerekenler
 Bu sayfayı yazdır

Tarım Sektöründe Kısa Tanıtım, Yapısal Değişme Zarureti Ve Bunun İçin Yapılması Gerekenler

Yazan  09 Ağustos 2020

DÜNYA’DA SU VE GIDAYA ERİŞİM

İnsanoğlunun öncelikle ihtiyacı; ekilebilir, kirlenmemiş toprak ve içilebilir temiz sudur. Elektrik, ulaşım araçları, teknoloji… kalan herşey insanlığın ondan sonra gelen ihtiyaçlarındandır.

Ancak; ekosistemin tahrip edilmesi, erozyon, iklim değişikliği ve yanlış toprak ve su kullanımı vb çevresel etkiler toprak ve su kaynaklarını günden güne verimsiz veya faydalanılamaz hale getirmektedir.Özellikle ülkemiz gibi dünyanın orta kuşağında yer alan ülkelerin küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkelerden olması toprak ve su kaynaklarımızın çok daha iyi korunmasını zorunlu kılmaktadır.

Günümüzde 7,7 milyar nüfuslu  dünyada; 850 milyon aç, bir o kadar obez, 750 milyon içilebilir temiz suya ulaşamayan, 1,6 milyar aşırı kilolu insanın olması ve yaklaşık %33 oranında gıda israfı bize; toprak, su ve gıda kaynaklarının ne kadar akıl dışı ve hor kullanıldığı ve üretilen gıdaların ne kadar gayri adil paylaşıldığını göstermektedir.  Yapılan araştırmalar göre, gıda israfında 1/3 oranında azalma sağlanabilirse Dünya’da aç insan kalmayacaktır.

BM’ce yapılan nüfus projeksiyonlarına göre, önümüzdeki 25-30 yıl içinde tüketim tercihlerinin değişmesi ve nüfus artışının etkisiyle Dünyada’ki mevcut gıda talebi %64 artacaktır. Artan gıda talebinin karşılanabilmesi, halihazırda en azından bazı ülkeler bazında yetersizlikler olan gıdada verimliliğin ve üretimin daha çok artırılmasına  bağlıdır.

Tarım sektöründe geçimini temin edenlerin toplam nüfusa oranı; Türkiye’de %25, Dünya’da %45 iken GSYH’dan aldıkları pay Türkiye’de %6,1, dünya’da %4,14’tür.

Verilerden de anlaşılacağı üzere, tarım nüfusunun gelirden aldığı pay son derece gayri adildir. Paylaşımdaki bu adaletsizlik tarımsal üretimin artmasının önündeki en büyük engeldir. Gelişmiş ülkelerdeki, tarımdan geçimini sağlayan nüfus oranının düşük, destekleme oranlarının yüksek olması gelir dağılımının dengelenmesini sağlamakta, tarımsal üretimin artırılmasına destek olmaktadır. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde destekler yeterli olmamaktadır.

TÜRKİYE’DE TOPRAK VARLIĞIMIZ VE KULLANIMI

Tarım sektörü problemlerinin çözümü kısa notlarla zor anlatılır.  Ancak mümkün olduğunca özet halinde problem alanları belirlenecek ve çözüm önerilerine değinilecektir.

Ülkemizde;76,9 milyon hektar olan toplam kara alanımızın yaklaşık yarısı 38 milyon hektarı tarım arazisi kabul edilmektedir.  Ancak bu alanın yarısı ekilebilmekte ve ekilen arazi varlığımızın da sadece %25’i sulanabilmektedir.

Zaten yetersiz olan; ekilebilir topraklarımız, meralarımız, ormanlarımız ve iç sularımız yıldan yıla gittikçe azalmaktadır. Son 30 yıldır ekilen tarım alanlarımız toplam 28 milyon hektardan 23,4 milyon hektarlara gerilemiş, bununda ortalama 3,5 milyon hektarı nadasa bırakılmaktadır.

Arazi ıslah, toplulaştırma ve sulama projeleri, yıllardır takip ettiğimiz kalkınma ve yatırım tercihleri ile yeterli kaynak ayrılıp tamamlanacak gibi görülmemektedir. Islah ettiğimiz ve toplulaştırdığımız alanlardan  daha fazlası tarım dışı kalmaktadır. Son 20 yıldır mera varlığımızın ancak %10 kadarı ıslah edilebilmiştir. Mera vasfını kaybetme hızı ıslah hızından daha fazla olduğu için de mera alanlarımız hızla azalış gösterirken vasfıda gittikçe bozulmaktadır..

Özet olarak, Meralarımız ıslah edilip kaba yem üretimimiz artırılmadıkça hayvancılığımızın gelişmesi mümkün değildir.

Merkezi yönetimin arazi toplulaştırma, ıslah ve sulama projelerinin uzun yıllara sari olması, bölgesel bazda mahalli idarelerin de bu vb yatırımlarla ilgilenmesini gerekli kılmaktadır. Toplulaştırma, sulama ve ıslah yatırımlarının finansman yükünün mahalli kısmı üretici birlikleri ve mahalli idarelerce de üstlenilmelidir.

Dünyada kabul görmüş kıstaslara göre; ekosistemin korunması için verimli orman alanları kara  toprak varlığının minimum  %33’ü olması gereklidir.Ülkemizde 13 milyon hektar vasıflı orman varlığımızın oranı %17’dir.

Kalan toprak varlığımızın yaklaşık 11,7 milyon hektarı (%15) son 50 yıldır yarıdan fazla azalan ve verimi AB ülkeleri meralarının %10’u kadar olan meralar ile 29 milyon hektarı (%38) orman, mera ve tarım arazisi vasfını kaybetmiş, hiçbir ekonomik değeri olmayan çalılık, fundalık ve boş arazilerden oluşmaktadır.

Verilerden de görüleceği üzere toprak varlığımız rasyonel olarak değerlendirilememekte olup, ekonomik değeri olan arazilerimiz de yıldan yıla azalmaktadır.

SU VARLIĞIMIZ VE KULLANIMI

Tarım sektörünün ve insanlığın ihtiyaç duyduğu  bir diğer hayati unsurda sudur. Yıllık yağış miktarı Dünya’da ortalama 1155 mm iken ülkemizde 643 mm olup,zaten yetersiz olan ülkemiz yağışları,düzensiz yağış, yatırım eksikliği ve israf nedeniyle daha da yetersiz hale gelmektedir.

DSİ’ye göre yıllık toplam 505 km3 yağış almamıza rağmen,buharlaşma, yer altına sızma, komşu ülkelere ve denizlere akıp gitmelerden sonra kalan kullanılabilir 112 km3  su varlığımızın 44 km3’ü kullanılabilmekte olup, hala kullanabileceğimiz 68 km3 su potansiyelimiz bulunmaktadır.

Ülkemiz yağışlarının düzensizliği su yönetiminin entegre havza bazlı olmasını zorunlu kılmaktadır. Sahip olduğumuz 112 km3 su ile, kentsel ve endüstriyel sularımızında kullanılabilir halde arıtılıp geri dönüştürülmesi ve su israfının önlenmesiyle ekilebilir topraklarımızın tamamını sulayabilecek su potansiyelimiz vardır.

Kullanabileceğimiz su miktarının artırılması, ve kullanıma hazır olan suyun tam olarak kullanılabilmesi, kullanımdaki aşırı israfın önlenmesi için ülke çapında ve bölgesel bazda entegre havza yönetimi ile havzadan havzaya su transferleri, su rezervuarlarıve israfı azaltacak çoraklaşmayı minimize edecek türde sulama yatırımlarının yapılması şarttır.

Sulanan arazilerde ürün cinsine göre değişmekle birlikte verimlilik; ortalama 2,77 kat artmaktadır. Ekilen arazi varlığımızın %25’i sulanabilmektedir. Yaptığım hesaplamalara göre yaklaşık 50 milyar dolar olan tarım sektörünün GSYH payı ekilen arazilerimizin tamamının sulanması halinde en az ikiye katlanarak 100 milyar dolara yükselecektir.

TARIM SEKTÖRÜNDE VERİMLİLİK VE YETERLİLİK

Ülkemizde tarım ve hayvancılık sektöründe dikkati çeken en önemli problemlerden birisi de birim alan ve hayvan başına verim düşüklüğüdür. Ülke birikimimiz ve işgücümüzle tarımda verimlilik problemini çözmek mümkündür.

Gelişmiş ülkelerin çoğunda var olan,yıllık süt verimi 300-500 litre, et verimi  50-60 kg olan , doğurganlık oranı yüksek küçükbaş hayvan cinslerinin oranı hızla artırılmaktadır. Ülkemizde küçükbaş hayvanlarda ise ortalama süt verimi 70-100 litre, et verimi ise 16 kg’dır.

Diğer taraftan, yine gelişmiş ülkelerde,ortalama yıllık 10.000 litreye kadar süt ve 450 kg’a kadar et verimi olan sığır cinsleri vardır. Ülkemizde ise, ortalama 3.000 litre süt ve 280 kg olan et elde edilmektedir.

Son yıllarda ÇKS’ne kayıtlı çiftçi sayımız ve ekilen topraklarımız sürekli azalmaktadır. Bunun yanında, buğday, arpa, çavdar, kuru fasulye, pamuk, patates, soğanda toplam ekim alanlarıazalmış, yulaf, ayçiçeği, kolza, mercimek, çay ve nohut ekim alanları artmış, ancak, son 20 yıldır toplam bitkisel üretim artışı %09’da kalmıştır.

Tarım ve Orman bakanlığı verilerine göre; Türkiye, başta fındık olmak üzere, meyve ve sebze üretiminde kendi kendine yeterli olduğu gibi ihracat potansiyeli de devam etmektedir.

Endüstriyel bitkiler, yağlı tohumlar, kaba yem bitkileri ile bazı bakliyat ve tahıl türlerinde %50’ye varan arz açığı yaşanmaktadır. Bunun nedeni; un-unlu mamuller, likit yağ, tekstil ürünleri vb. ürünlerdeki  ihracatımız ile aşırı unlu tüketimindendir.

Buğdayda, ihracata gerekli olan 7-8 milyon ton ile birlikte 25 milyon ton civarında yıllık ihtiyacımıza karşılık, üretimimiz iklime bağlı olarak 18-22 milyon ton dolaylarındadır.

Buğday ve tahıl üretimimizin yetersizliğinin ilk sebebi; gelişmiş ülkelerin çoğunda 750 kg’a kadar yükselen ve Türkiye’de 289 kg/dekar olan verim düşüklüğüdür.

Diğer taraftan; açığın en çok olduğu bitkisel üretim ham yem bitkileridir.

Hayvancılığımızı geliştirmenin ve maliyeti düşürmenin ilk yolu; başta küçükbaş olmak üzere hayvanlarımızın mümkün olduğunca mera hayvancılığına yönlendirilmesi ve ham yem  üretiminin artırılmasıdır.

18 milyon büyükbaş hayvan biriminden (BBHB) fazla hayvan varlığına sahibiz. Hayvancılıkta verimliliğin yükseltilmesi yanında sayısının mutlaka artırılması gereklidir.

Halihazırdaki hayvan varlığımızın yeşil ve kuru ham yem ihtiyacı 153 milyon ton, üretimi 80 milyon ton, açık ise 73 milyon tondur.Türk halkı, yeteri kadar proteinle beslenememektedir. Bu nedenle, hayvan sayımızın artırılması zorunludur, ancakkaba yem üretimimiz mevcut hayvan sayımıza dahi yetmemektedir.

Kaba yem açığımız, tane-kesif-fabrika yemleriyle kapatılmakta olup, bu da hayvancılıkta yem maliyetini, hayvansal ürün fiyatını artırmakta, rekabet gücünü zayıflatarak, üretimi ve tüketimi frenlemektedir.

FAO verilerine göre, Türk halkı; sebze, meyve ve tahıl ağırlıklı beslenmekte olup, günlük enerjisinin %44’ünü sadece ekmekten, %58’ini ise ekmek ve diğer tahıl ürünlerinden sağlamaktadır. Et, süt, balık vb proteinli gıda tüketimimiz kişi başına dünya ortalamalarının çok altında olmasına rağmen gelişmiş ülkelerin neredeyse %33’ü kadardır.

Türkiye’de ortalama kişi başına günlük ekmek tüketimi 400 gram, yıllık 150 kg civarındadır, bu rakam AB ülkelerinde ortalama 50 kg’dan azdır. Ülkemizde “Üç beyazdan uzak durulması” atasözü haline gelmesine rağmen; ülkemizde kişi başına tuz, şeker ve un tüketimi gelişmiş ülkelerin yaklaşık 3 katıdır.Bu durum ülkemizde kronik hastalıkları artırmakta ve sosyal güvenlik sistemini zorlamaktadır.

FAO verilerine göre; ülkemizde kişi başına; yıllık, 17,45 kg kırmızı et üretimi, 17,64 kg tüketimi vardır. Dünya’da kişi başına yıllık kırmızı et üretim ve tüketimi  ortalama 28 kg’a ulaşmıştır. Kişi başına yıllık kırmızı et üretiminde Avrupa ve Amerika kıtaları 56 kg’la önde görünürken, üretim ve tüketimde 9-100 kg’lara ulaşan ülkeler vardır.

Kanatlı eti üretiminde ülkemiz lehine durum biraz daha farklıdır.

Yıllık kişi başına beyaz et üretimimiz 27 kg, tüketimimiz 22 kg iken, Amerika’da üretim 52, tüketim 46, Dünya’da ise üretim ve tüketim 17 kg’dır.

Su ürünleri hariç kişi başına toplam et tüketimi; Türkiye 39, Amerika’da 99, Avrupa’da 79 ve Dünya 44 kg’dır. Dünya’da yıllık toplam et tüketimi 120 kg/kişi’ye kadar ulaşan ülkeler vardır.

Dünya’daki nüfus ve toplam et üretim payımız  (%1,1) iken, Dünya kanatlı etinin ise %1,7’si ülkemizde üretilmektedir.

Dünya su ürünleri üretimi 173 milyon tonun sadece %04’ü olan 631 bin ton Türkiye’de  üretilmektedir. Kişi başına yıllık üretimimiz yaklaşık  8 kg, tüketimimiz 5,5 kg’dır. Kişi başına su ürünleri tüketiminde Avrupa 27 kg ile birinci, Asya 26 kg ile ikinci sıradadır.

Ülkemiz; Süt üretim ve tüketiminde Dünya ortalamasının 2,5 katı,Yumurtada ise gelişmiş ülkelere yakın üretim yaparken, tüketiminde dünya ortalamasının gerisinde kalmaktayız.

Dünya ile zeka ve teknolojik bakımdan yarışabilmek için kişi başına et üretim ve tüketiminin 2-3kat artırılması gereklidir.

TARIMDA VE HAYVANCILIKTA İŞLETME BÜYÜKLÜKLERİ, ÇOK PARÇALILIK, VERİM VE MALİYETLER

Tarım ve hayvancılık işletmelerinin optimal büyüklükte olmayışları ve çok parçalılık; işletmelerde üretim maliyetlerini yükselterek verimliliği ve rekabet gücünü azaltmaktadır.

Türkiye’de ekilen arazilerimizin tarımdan geçimini sağlayan kişi başına  büyüklüğü 9,8, Amerika kıtasında 18,2, Avrupa kıtasında 14,4 dekardır. Bu rakamlar birim başına verimlilikle birlikte değerlendirildiğinde kişi başına düşen arazi büyüklüğünü en az yarı yarıya azaltmaktadır.

Diğer taraftan; 1990-2017 döneminde, Türkiye nüfusu yaklaşık %43 artmış, kişi başına düşen tarım alanı ise %38 küçülmüştür.

Yarısı ekilip dikilmese de tarım arazisi kabul ettiğimiz  arazi varlığımız 380 milyon dekar üzerinden hesaplandığında dahi 1990 yılında 7,6 dekar olan kişi başı arazi miktarı, 2018 yılında 4,6 dekara kadar gerilemiştir.

AB ülkelerinde ortalama kırsal kesim hanehalkı başına yaklaşık 150 dekar olan işletme büyüklüğü, Türkiye’de 47 dekar olup, her işletme 5,9 parça ve her parça ortalama8 dekardır.

Ülkemiz yıllardır tarım işletmelerini optimal büyüklüğe yükseltmek için toplulaştırmalar yapmaktadır, ancak tamamlanan toplulaştırma projeleri çok yetersizdir.

Arazi toplulaştırmak yerine TOPLULAŞTIRILMIŞ ÜRETİM yaptırmak,toplulaştırma maliyeti olmayan ve verimliliği artıracak önemli bir çözümdür.  Bunun içinde uygulama mahalli idarelerin desteğiyle üretici birliklerince yapılmalıdır.

Büyükbaş hayvancılık işletmelerinde; 150 ve daha fazla hayvana sahip işletme oranı %0,6 ve sahip oldukları hayvan sayısı %19,5’tur.

300’den fazla hayvana sahip küçükbaş hayvan işletmelerinin oranı %6,2 bu işletmelerin sahip oldukları hayvan sayısı %36,3’tür. Gelişmiş ülkelerde hayvancılık işletme büyüklükleri ülkemizdekilerin ortalama 2-3 katıdır.

Tarım ve hayvancılık işletmelerinde çok parçalılık ve işletme başına düşen arazi ve hayvan sayılarının az olması, verimliliğin düşmesine, maliyetlerin ve ürün fiyatlarının yükselmesine sebep olmaktadır.

GDO’LU ÜRÜNLER, BİYOTEKNOLOJİ, TOHUM VE VERİMLİLİK

Türkiye tohumda kendi kendine yeterli bir ülkedir. Hatta azda olsa tohum ihracatı yapılmaktadır.

Başta ABD olmak üzere bazı gelişmiş ülkelerde, başta bezelye, mısır, kolza ve soya gibi  yem bitkilerinin GDO’larıyla oynanarak verimliliği aşırı yükseltilmekte, üretim maliyeti ve fiyatı düşürülmekte ve küresel ölçeklerde üretimler yapılarak rekabet edilmesi neredeyse imkansız hale gelmektedir.

Buna karşılık ülkemizde GDO’lu tohum üretimi, satışı ve kullanımı yasak,ama, özel izinlerle de olsa GDO’lu ürün ithalatı ve kullanımı mümkün olmaktadır.

GDO’lu ürünlerin kullanımı insan ve hayvan sağlığına zararlı ise ithalatı yasak, değilse biyogenetik çalışmalara hız verilerek GDO’lu tohum üretimi, ticareti ve kullanımı da serbest olmalıdır.

Üretim ve verimliliğin artırılması, israfın azaltılması günümüze kadar; gübre, sulama, ilaç, tohum, işgücü, toprak, alet-makine ve teknoloji kullanımı, ambalajlama, depolama, lojistik, pazarlama, destekleme politikaları, işletme büyüklüklerinin artırılması, arazi toplulaştırılması, üreticilerin örgütlülüğü, sosyal yapı, eğitim, toprak yapısı ve iklim durumu gibi, kontrol içi ve dışı pek çok unsura bağlıydı.

Tarımda resmin tamamı bir arada gözler önüne getirildiğinde, bildiğimiz ve yukarda sıraladığımız verimlilik artış unsurlarının yanında  artık inovasyon çok önemli bir unsur olarak dikkat çekmeye başlıyor. İnovasyon, toprak, su, gübre kullanımı vb klasik verimlilik artışından öteye, bilgi ve biyoteknoloji ile verimliliği artırmak anlamında anlaşılmalıdır. Bu manada inovasyon, tohum, sperma, tarım ve hayvancılıkta bugüne kadar alışageldiğimiz verimlilik sınırlarının aşılması imkanını vermektedir.

Toprak, su, gübre ve mekanizasyonun yararını artırmak, hastalık ve zararlılara karşı bitkiyi dirençli kılmak için temel girdilerden biri de ülke iklim ve toprak şartlarına uygun tohumlardır artık. Yapılan araştırmalar; bölgelerin iklim ve toprak yapısına uygun, hastalıklara, soğuğa, sıcağa, susuzluğa, zararlılara vb her tür dış etkiye karşı dayanıklı hale getirilmiş, hayvan cinsleri, tohumlar ve fidanların, diğer tarımsal girdilerin verimliliğe katkı oranını yükselterek %20 ile 400 daha verim artışına sebep olduğunu göstermektedir.

Hayvancılıkta melezleme yöntemiyle  verim artışı mümkündür. Ancak bitkisel üretimde melezlemenin yeterli olmadığı, biyoteknolojik metotlarla organizma transferi yapılarak genetik yapısı değiştirilen tohumlarla verimliliğin daha fazla artırıldığı bilinmektedir. Türkiye’de bu verimlilik ve üretim artışı yanında insan sağlığı ve neslin devamı açısından da konuya yaklaşılarak GDO’lu tohum ve ürün hususunda net karar verilmelidir.

TÜRKİYE TARIM VE HAYVANCILIĞINDA ÜRETİLEN VE PAZARLANAN DEĞERLER İLE  KAYIT DIŞILIK, FİRE VE KAYIPLAR

Türkiye tarım sektöründe,  üretim değeri ile pazarlanan değer arasında, pazarlanan aleyhine yaklaşık %33 gibi bir kayıp vardır. Bu kayıp; hasat, lojistik hizmetler ve pazarlama esnasındaki fireler, kayıplar ve kayıt dışılıktan oluşmaktadır.

Tarımdaki üretimin 1/3’ü oranında bir kayıp Türk tarım ve hayvancılığı için çok büyük bir israftır. Ancak kayıp oranı son 25 yıldır %40'lardan %33'lere düşmüştür.

2019 yılı TÜİK verilerine göre toplam 50 milyar dolar olan tarım katma değeri kayıplar önlenebildiği taktirde 17 milyar dolar daha yükselebilecek olup, sektörel kaybın toplam GSMH’ya oranı %3’tür. Bu oran gıda sanayiinin GSMH’ya katkısından neredeyse %50 daha fazladır.

TARIM DESTEKLEMELERİNDE YETERLİLİK VE ETKİNLİK

Gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsinde tarım  ve hayvancılığa, sektörde sağlanan katma değerin %50’sine varan desteklemeler yapılmaktadır.

Türkiye’de ki meri mevzuata göre destek toplamı;  GSMH’nın minimum %1’i ( 41 milyar TL, 8,5 milyar USD) olması gerekirken bunun yarısına dahi ulaşılamamaktadır. Destek toplamı tarım sektörü GSYH’sının %16’sı olması gerekirken %5’i düzeyinde kalmakta olup, bunun yarısına yakını traktör ve biçerdöverlerin akaryakıt tüketimlerinde vergi olarak geri alınmaktadır.

Bu desteklerle tarım sektörünün gelişmiş ülke tarımlarıyla rekabeti imkansız olup destek yetersizliği üretimin düşme nedenlerinden birisidir.

Diğer taraftan tarımsal desteklerin çoğu çiftçiye nakit olarak verilmekte olup buda desteklerde etkinliği azaltmaktadır. Halbuki desteklemelerin, üretim planlamasının bir aracı olarak kullanılması ve nakit destek yerine işletme ve yatırım safhasında üretici birlikleri aracılığıyla girdi, tarım alet-makinaları olarak verilmesi üretimi daha fazla artıracaktır.

Desteklemelerin etkinliğinin artırılabilmesi için; mahalli idareler, ilgili merkezi idare birimleri koordinasyonu ile üretici birliklerinin hazırlayıp sunduğu müşterek projeler ve işletmeler desteklenmelidir. Böylece, desteklemelerde israf azalacak, etkinlik artacak vedesteklertabana daha fazla yansıyacaktır.

ZİRAİ İLAÇLAR VE KİMYASAL GÜBRE

Ülkemiz,  zirai ilaçlar ve kimyasal gübre bakımından neredeyse tamamen dışa bağımlıdır. Gıda tüketiminin artacağı dikkate alındığında, tarımsal üretim, ilaç ve gübre ihtiyacı da hızla artacaktır. Bu artış; yanlış kullanımında etkisiyle; hava, su ve toprak ekosisteminde negatif etkilenmelere,  topraklarda çoraklaşmalara ve kalitesinde bozulmalara, gıdalarda kimyasal ilaç etkisinin artmasıyla daha yüksek oranda sağlığa zararlı gıda üretiminin artmasına neden olacaktır. Kimyasal gübrelere bağımlılığın azaltılabilmesi, olumsuz çevresel etkilerinin minimize edilebilmesi için bitkisel ve diğer doğal gübrelerin üretimine dönük yatırım projeleri ve zirai ilaçlarda ise arge çalışmaları daha çok desteklenmelidir.

Diğer taraftan, zirai ilaçlar zamanla doğal dengenin yok olmasına ve bu yolla yeni bitki ve hayvan zararlılarının üremesine sebep olmaktadır. Bu nedenle zehirli ilaçlar yerine biyolojik mücadele yöntemlerine ağırlık verilmelidir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

GÜVENLİ, SÜRDÜRÜLEBİLİR, SAĞLIKLI VE YETERLİ GIDA TEMİNİ İÇİN YAPISAL DEĞİŞME ZARURETİ

Yukarda tarım sektörünün sorun alanlarını izah ederken  kısa kısa arz edildiği gibi tarım sektöründe hedef;üreticiler için karlı, tüketiciler için uygun fiyatla, yeterli, güvenli, sağlıklı ve sürdürülebilir gıda teminidir. Bu hedefte aslolan; üretim, hasat, depolama, ambalajlama, dağıtım zincirinde rol alarak gıda sektöründe faaliyette bulunan ve üretim ve dağıtıma katkı sağlayan bütün paydaşların, ilişkilerinin kopma olmaksızın sürdürülebilirliğidir. Gıda zincirindeki halkalar arasında kopma olur veya halkalar arasına mal ve hizmet üretimine herhangi bir katkı sağlamayan aracı unsurlar girerse, gıdaların ya kalitesinde ya miktarında yada fiyatında mutlaka bir anormallik meydana gelmektedir.  Bahsedilen anormalliklerin ortadan kaldırılması veya mümkün olan en aza indirilebilmesi için, günümüzdeki işleyişe göre radikal ve kurumsal bir reform gerekmektedir. Bu nedenlerle, öncelikle yapılması gerekenleri madde madde tekrar özetleyerek reform sonucu oluşturulacak yeni kurumsal yapının uyumlu işleyişi izah edilmeye gayret edilecektir.

  1. Üretim artırılmalıdır,
  2. Verimlilik artırılmalıdır,
  3. Ekilen alanlar ve hayvan sayıları artırılmalıdır,
  4. Tarımsal desteklemeler artırılmalı ve daha etkin kullandırılacak bir yapı oluşturulmalıdır,
  5. Tarımsal üretimin ve yatırımın mahalli bazdaki külfeti üreticiler ve mahalli idarelerce daha fazla karşılanmalıdır,
  6. Zincirin her halkasında israf azaltılmalı, Tüketicilerin daha sağlıklı ve dengeli beslenmesi, israfın azaltılması için farkındalık oluşturulmalıdır,
  7. Gıda zincirinde, üretim planlamasından sofraya kadar; ekim, işleme, bakım, hasat, depolama, ambalajlama, gıda kontrolü, dağıtım,fiyat oluşumu,… safhalarının tamamında halkaların birbiriyle ilişkisinde kopukluk olmadan süreklilik sağlanmalıdır,
  8. Biyolojik, kimyasal, genetik, hijyenik… gıda kontrolleri akredite edilmiş laboratuvarlarca çok daha sıkı şekilde yapılmalı, söz konusu laboratuvarlar da merkezi ve mahalli idarelerce sürekli denetlenmelidir,
  9. Üretim; tüketim ve ihracat miktarları dikkate alınarak, arz-talep dengesizliği, ani ve aşırı fiyat oynamaları olmayacak şekilde sağlıklı planlanmalıdır,
  10. Tohumdan sofraya gıda zincirindeki bütün paydaşlara sürdürülebilir gerekli eğitim verilmelidir,

REFORMLA OLUŞACAK YENİ KURUMSAL YAPI VE GÖREVLERİ

Üretim ve verimliliğin artırılması için, faaliyet alanı sınırları içinde, üretimi planlayan, destekleyen, gerektiğinde ürünleri işleyen, ihraç eden, ambalajlayan, depolayan,  satış ve dağıtımını organize eden ve sürdürülebilir eğitim veren yaygın bir  ÜRETİCİLER BİRLİĞİ kurulmalıdır.

Sistemin hedefi, üreticiden tüketiciye aracısız, uygun fiyatla, sağlıklı, güvenli, sürdürülebilir, yeterli gıda sağlamaktır.

Yeni sistemde rol alacak kurum ve kuruluşlar ile üstlenecekleri roller;

1.MERKEZİ YÖNETİM;

  • Üretici birlikleri ve mahalli idarelerle koordinasyon içinde, bütün ülke için; havza esaslı,detaylı üretim planlamasını hazırlamalı ve buna göre merkezi destekleme programını somutlaştırmalıdır,
  • Merkezi yönetim, tarımda da kural koyan, planlayan, denetleyen ve destekleyen rolünün dışına çok fazla taşmamalıdır.
  • Verimlilik ve etkinliği artırmak için, tek tek üreticilerle doğrudan muhatap olmak yerine, üretici birliklerinin ve mahalli idarelerin müştereken hazırladıkları veya onayladıkları projeleri desteklemelidir,
  • Ülke sathında önem arz eden, verimlilik ve üretimi büyük ölçüde artıracak özellikte AR-GE projelerini yürütmeli veya desteklemelidir,
  • Ekonomik değeri olmayan; tarım arazisi, mera veya orman olabilecek toprakların ıslahı için kalıcı ve uygulanabilir programlar hazırlamalıdır,
  • Ülke bazında, havzalar arası su transfer projeleri hazırlamalı, her bir sulama projesi için üretici birlikleri ve mahalli idarelerin görev alanlarını belirlemelidir,
  • Ülke ekonomisine katkısı olmayan boş arazilerin, üretici birliklerince onaylanan projelere göre, bedelsiz devrini kolaylaştıracak düzenlemeler yapmalı, arazi tahsisi için mahalli ve mülki idarelere yetki vermelidir,
  • Gıda kontrolü için kurulacak laboratuvarların kuruluş ve akreditasyon şartlarını belirleyip sürekli denetimini yapmalı,Söz konusu laboratuvarların nasıl kurulacağı ve akredite edileceği, hangi noktada nasıl numuneler alacağı, analiz yöntemleri vb konular detaylı hukuki düzenlemelerle açıklığı kavuşturmalıdır. Yapılacak hukuki düzenlemelerde laboratuvarların merkezi ve mahalli yönetimlerce sağlıklı şekilde nasıl denetleneceği de netleşmelidir. 

2.ÜRETİCİ BİRLİKLERİ;

  • Faaliyet alanı içerisindeki ürün veya ürün grubunda üretim yapan bütün üreticileri üye yapmalı, üye olmayan üreticileri tarımsal desteklemelerin hiçbirisinden faydalandırmamalıdır,
  • Üyelerinin tamamını işbaşında ve/veya teorik açıdan üretiminin gerektirdiği bütün alanlarda yeni gelişmeleri de öğretebilmek için sürdürülebilir şekilde sürekli eğitmelidir,
  • Faaliyet alanında yeni yatırım yapacak üreticilere proje hazırlama desteği vererek, üreticiler birliğinin onayından geçmeyen hiçbir proje yatırım ve işletme destelerinden faydalandırılmamalıdır,
  • Mahalli ve merkezi yönetiminde desteğini sağlayarak; sulama, arazi ve hayvan ıslahı, verimliliğin artırılması, melezleme projeleri ve kesintisiz biyogenetik vb ARGE çalışmaları yapmalıdır,
  • Yatırım ve işletme desteklerini nakit yerine makine-ekipman, tohum, gübre, sulama, arazi ve ıslahı, ilaç… vb ayni destekler şeklinde sağlamalıdır,
  • Üye üreticilerin ürünlerinin, ambalajlanması, depolanması, nakliyesi ve aracısız tüketiciye ulaştırılması için gerekli destekleri vermelidir,
  • Üyelerinin ürünlerini işleyip katma değerlerinin yükseltilmesi ve pazarlanması için mümkün olduğunca işleme, ambalajlama, depolama tesisleri kurmalı ve pazarlamalar yaparak, katma değer artışını üyelerine yansıtmalıdır,
  • Gıda kontrolleri için gerekli donanıma sahip akredite edilmiş laboratuvarlar kurup veya kurulu akredite edilmiş laboratuvarlarla üyelerinin ürünlerinin kontrolü için mahalli idarelerin de desteğini alarak anlaşmalar yapmalıdır,
  1. MAHALLİ İDARELER;
  • Üretici birlik ve üyelerinin ürünlerinin işlenmesi, ambalajlanması, depolanması ve dağıtımı için, tesis desteği vermelidir, (öncelikle hallerin işletmesinin birliklere devri gibi)
  • Verimliliğin artırılması gayesiyle değerlendirilebilecek uygun arazileri varsa, proje karşılığı, birliklere gerektiğinde bedelsiz tahsis etmelidir,
  • Birliklerin ürünlerini gerektiğinde satın alıp yoksullara dağıtmalıdır,
  • Ürün fiyatlarında ani ve aşırı oynamalara engel olmak, üretici ve tüketiciyi mağdur etmemek için gerektiğinde insansız dijital perakende marketler zinciri kurmalıdır,
  • Tohum, sperma, gübre, ilaç, tesis, makine-ekipman, akaryakıt vb birliklerin ihtiyaçlarının karşılanmasına destek sağlamalı, bunun için birlik ile tedarikçiler arasında köprü görevi sağlayarak güven unsurunun oluşması ve ihtiyaçların daha ucuz karşılanmasına yardımcı olmalıdır,
  • Birliklere; Sulama yatırımları, arazi ve hayvan ıslahı, verimliliğin artırılması, melezleme, biyogenetik vb çalışmalarda çözüm ortaklığı yaparak, AR-GE çalışmaları için proje karşılığında nakit hibe veya kredi destekleri vermelidir,
  • Sahada çalışmaların daha verimli yürütülmesi ve daha kısa sürelerde sonuç alınabilmesi için birliklere uzman personel desteği vermelidir,
  1. AKREDİTE EDİLMİŞ LABORATUVARLAR
  • Türkiye’de mevcut gıda kontrol mekanizması; genelde mahalli ve mülki idarelerin kolluk kuvvetleri ve sınırlı analiz imkanları ile yürütülmekte olup nicelik ve nitelik bakımdan yeterli olmadığından nicelik ve nitelik bakımından yeterli gıda kontrolüyapılamamaktadır. Gıda kontrolü, akredite edilmiş yeterli sayı ve kalitede özel laboratuvarlara bırakılmalıdır,
  • Kontrolün işleyişinden ve maliyetinin karşılanmasından da üretici birlikleri sorumlu olmalıdır.

Kontrol edilmeyen hiçbir gıdanın tüketicinin sofrasına gelemeyeceği şekilde de Gıda kontrol yaygınlaştırılmalıdır.

Mehmet Yalburdak

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar