Bu sayfayı yazdır

Cizre’de Gerçekten Ne Oldu?

Yazan  30 Aralık 2014

           Cizre’de PKK ile HÜDA-PAR yanlıları arasında çıkan çatışmalar konusunda değişik yorumlar yapılıyor. PKK yanlısı siyasetçiler, olayların karanlık güçler tarafından yapılan provokasyon olduğunu ileri sürerek, olayların arkasında Türk derin devletinin olduğunu iman ediyorlar. Örneğin Hatip Dicle, “1990’larda Tansu Çiller’e akıl verenler” olayları provoke etti diyerek, bu imayı dillendiriyor. Hatip Dicle daha sonra yaptığı bir açıklamada olaylardan “Gülen yanlısı polisleri” sorumlu tuttu. (Oysa bu iki grup-birinciye grup demek doğru ise- birbirlerinden çok farklı ve rakiptir.) Selahattin Demirtaş ve DTK eş başkanı Selma Demirtaş ise Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın HÜDA-PAR ziyareti ile Cizre’de çıkan olaylar arasında bağlantı kurdular. Öte yandan bazı gazeteciler bu açıklamaya, “Kandil, olay çıkmama emri vermişti” diyerek ve PKK’yı aklayarak dolaylı destek veriyorlar. Öte yandan HÜDA-PAR yaptığı açıklamada PKK’nın aniden kendisine saldırdığını söylüyor. Peki, Cizre’de gerçekten ne oldu?

          Cizre’de olanları anlamak için birkaç gün önce Irak’ta  Musul’a bağlı Sincar bölgesinde IŞİD ile peşmerge ve PKK’lılar arasında gerçekleşen çatışmalara dönmek gerekiyor. Peşmergeler 18 Aralık’ta Sincar etrafındaki IŞİD kuşatmasını kırarak ilerlemeye başladılar. Harekata 8000 civarında peşmerge katıldı. Amerikan Hava Kuvvetleri de peşmergelerin ilerleyişine destek verdi. Önce Sincar Dağlarını geri alan peşmergeler daha sonra Sincar ilçe merkezinde IŞİD’liler ile kent çatışmasına girdiler. Bu aşamada Suriye’den gelen PKK’lılar peşmergelere destek verdiler ve IŞİD’e saldırdılar. Sincar Dağı yolu ile Sincar-Rabia ve Sincar-Telafer yolu peşmergenin kontrolüne girdi.  Bu harekat sırasında 400 IŞİD’linin öldüğü Barzani tarafından ileri sürüldü.

             Çatışmalarda ölen dört PKK’lının cesetleri PKK’lılar tarafından Silopi ve Cizre belediyelerine ait iki cenaze aracı ile Habur sınır kapısından geçirilerek Türkiye’ye getirildi. Cizrepostası.com haberi şu şekilde verdi:  “Şengal'de çıkan çatışmalarda yaşamını yitiren YPG ve YBŞ’liler Çekdar Cıfaneyi kod adlı Serdar Sarsak, Nurhak Fırat kod adlı Mustafa Kurt, Xebat Azad kod adlı Kazım Bahadır ve Dıjwar Eriş kod adlı Abdulvahap Kusci'nin cenazeleri, aileleri ve MEYA-DER yöneticileri tarafından Habur Sınır Kapısı'nda alınarak, Cizre'ye doğru yola çıkarıldı. Cenazelerin sınır kapısından geçtiğinin duyulması ardından yüzlerce kişi, Cizre'de, Yafes Caddesi'nde bir araya gelerek, cenazeleri beklemeye başladı. Kitlenin sayısı her geçen dakika artarken, cadde üzerinde yüzlerce polis de zırhlı araçlar eşliğinde konumlandırıldı. Polisler, kitleye tazyikli su ve gaz bombaları müdahale etmeye başladı. Kitle de polise, taşlarla karşılık verdi.”

            Bunlara eklenmesi gereken bir diğer hususta PKK’nın Ayn El Arap’ta büyük bir küresel halkla ilişkiler başarısı geliştirmiş olmasına rağmen PKK sempatizanlarının IŞİD karşısında uğranılan mağlubiyetten dolayı hissettikleri eziktik. Halen Ayn El Arap’ın % 65’i IŞİD’in denetiminde. PKK büyük kayıplar vermeye devam ediyor. Bu eziklik Türkiye’de PKK sempatizan kadrolarına yansıyor.

            HÜDA-PAR ile IŞİD arasında ilişki olduğu iddiasını ileri süren PKK’lılar, Sincar’da ölenlerin intikamını almak için sabaha karşı 03.00’de HÜDA-PAR üyelerinin çoğunlukta olduğu Cizre’nin Nur Mahallesine saldırılara başladılar. PKK’lılar Nur Mahallesine giden yollara hendekler kazdıkları gibi, mahalleye giden elektrik ve telefon hatlarını kestiler.   HÜDA-PAR kaynakları saldırılara dağdan inen PKK unsurlarının da katıldığını ileri sürdü. Bu iddia kolaylıkla reddedilebilecek bir iddia değil. Çünkü, 6-7 Ekim 2014 olayları sırasında TSK bütün il ve ilçelerde çevre kuşatması yaparak kırsaldan yerleşim yerlerine sızmayı engeller iken bu Cizre’de gerçekleştirilemedi.

           HÜDA-PAR’lılar kendilerini PKK saldırısına karşı korudular. Ancak çatışmalarda dengeyi sağlayan hatta HÜDA-PAR lehine bozan korucuların HÜDA-PAR lehine çatışmalara müdahale etmesi oldu. Cizre’deki bu müdahale aslında Güneydoğu Anadolu’da çok büyük bir başka gelişmenin işareti olabilir. Devlet tarafından terk edilen korucu aşiretlerinin bir bölümü PKK’ya teslim oluyorlar. Ancak teslim olsalar dahi affedilmeyeceklerine inananlar veya teslim olmayı düşünmeyenler HÜDA-PAR ile yakınlaşıyor ve örgütleniyorlar. (Kısa bir süre önce Bingöl’ün Karlıova ilçesi Torunlar Köyü’nde HÜDA-PAR’lı korucular PKK’lıları ağır şekilde darp ettiler.-HÜDA-PAR-Korucu ilişki gelişiyor.) Özetle, bu durum bir süre sonra HÜDA-PAR’a çok büyük bir etkinlik kazandırabilir.

         Cizre’deki çatışmaların bir başka nedeni PKK’nın artık kendisini devlet yerine koymasından kaynaklanan psikolojik durumu. Terör örgütü herkesin ve grubun kendisine kayıtsız şartsız itaat etmesini istiyor. HÜDA-PAR’ın boyun eğmemesi, PKK’yı kızdırdığı gibi, kötü örnek teşkil etmesinden de korkuluyor. Üstelik 6-7 Ekim olaylarında HÜDA-PAR’ın sert şekilde direnmesi, saldırılara doğrudan HDP yöneticilerini hedef alarak cevap vermesi ve HDP’yi yıldırması da eklenir ise HÜDA-PAR’dan intikam almak için gerekçeler artıyor, PKK,  HÜDA-PAR’ın üstüne gitmek için her fırsatı değerlendiriliyor.

        Öte yandan Cizre’de olanların sadece HÜDA-PAR’dan intikam almak dışında bir anlamı da olabilir. Halen PKK içinde Öcalan ile Cemil Bayık arasında bir hakimiyet kavgası yaşandığı biliniyor. Cemil Bayık, müzakerelerin ilk gününden itibaren Öcalan’ın atmak istediği adımları yavaşlatıyor. Öcalan’ın İmralı’da verdiği sözler, Bayık tarafından yaşama geçirilmiyor. Öcalan-Bayık mücadelesinde Öcalan’ın “önce özerklik” (sonra bağımsızlık), Bayık’ın ise “Hemen bağımsızlık” tezlerini ileri sürdükleri söyleniyor ise de aslında mücadele saf iktidar mücadelesi. Öcalan, (kendi sözünün üstüne söz söyleyen-Nevruz’da Öcalan’ın açıklamasından sonra Bayık’ın açıklamasının okunması bunun en somut göstergesidir) Bayık’tan bıkmış durumda. Öcalan’ın önümüzdeki Şubat sonu Mart başında yapılacak kongrede Cemil Bayık’ı etkisizleştirmek için bir hamle arayışı içinde olduğu ileri sürülüyor. Bayık ise kongrenin Nisan 2015’e ertelenmesini istiyor. Cizre’de Bayık, eylemler ile gücünü ortaya koyuyor.

           AKP iktidarı ise gelinen noktada Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya kaybettiğini görüyor. PKK’nın şehirlerden çıkarmanın ne kadar zor olduğunu görüyor. Suriye’de IŞİD’in PKK’yı zayıflatmasına benzer bir sürecin Türkiye’de HÜDA-PAR-PKK çatışmaları sürecinde gerçekleşmesinde bir mahsur görmüyor olabilir. Ancak AKP Hükümeti’nin böyle bir politikası yok.          

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı