“Demokratikleşme”nin bedeli ve ürkek MGK

Yazan  20 Ağustos 2011

Hakkâri Çukurca'da 8 askerimiz ve 1 korucumuzun şehit edilmesi, 7 askerimizin yaralanması milletimizi derinden sarstı. Makamlarının cennet olduğuna inandığımız şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyor, ailelerine, büyük Türk Milletine başsağlığı ve sabırlar niyaz ediyoruz.

Acımız ve feryadımız büyüktür. Kaybedilen her canın baş sorumlusu siyasi iktidara sesleniyoruz, neredesiniz? Hani çok yönlü tedbirler alacaktınız ne oldu? Felaketin ciddiyetini ne zaman kavrayacaksınız? Güvenlik güçlerini dağlara salıp "demokratikleşme ve özgürleşme" afyonuyla bütün vatan sathının bölücülere terk edilmesinin sonuçları ortada. 2002'den itibaren başlayan "açılım" sürecinde hukuken ve siyaseten etnikleştirilen PKK terörünün Çankaya'ya dayandığını görmüyor musunuz? Bir yandan "Bitmez taleplerle ortaya çıkıyorlar. Ne versen yetmeyecek, niyet kötü niyet. Onların yolu bölünmeye götürür. Ben devleti böldürmem" derken, öbür yandan "açılım" a devam edileceğinin söylenmesi ne demektir?

Bir daha tekrarlayalım: "Özerklik" ihaneti anayasaya konulsa, "Kürtçe eğitim dili yapılsa" dahi, PKK vahşeti durmayacak, aksine daha da azacak ve daha çok kan akacaktır. Çünkü bütün bunlar bahanedir, esas olan önce ortaklık yoluyla devletin ve milletin bölünmesi, sonra da "Bağımsız" devlet kurulmasıdır.

Cuma namazında hoca efendi dedi ki: "Televizyonda haberleri dinleyince kendime gelemiyorum."

MGK toplantısı sonuç bildirisi yayımlandı. Medyanın "kapsamlı, çok sert, tarihi" gibi yorumlarla sunduğu bildiriyi okuyunca hayal kırıklığına uğradık. Sanki bu MGK tarihinin en zayıf, ürkek ve renksiz bildirisiydi. Başbakanın demeçlerinin özeti gibiydi.

Türk isminin hiç geçmediği bildirinin bazı cümlelerini birlikte okuyalım:

- "Demokrasiden ve hukuk devleti anlayışından asla taviz vermeden devam ettirileceği; hayatın olağan akışını olumsuz etkileyecek hiçbir gelişmeye izin verilmeyeceği, devletin tüm kurum ve kuruluşlarının azami uyumu ve koordinasyonuyla..."

Anlaşılan bölücü terör örgütü medyada beyin yıkamaya, yalanlarla devletimizi haksız ve suçlu göstermeye, kendi cinayetlerini meşrulaştırıp haklılığını kabul ettirmeye devam edecektir. Silahtan da yıkıcı olan bu beyinlere yönelik saldırıyla vatanımızın ve milletimiz bölünmesi ihaneti sürecek, engel olunmayacaktır. Böylece "demokratik, hukuk devletinden taviz" verilmeyecek. İspanya ve İngiltere'de olduğu gibi terör elebaşılarının görüşleri, fotoğrafları ve örgütün renkleri, afişleri ve bayraklarının yayımlanması yasaklanmayacakmış.

Bunun için olağanüstü şartlar olsa da, olağanüstü yönetim olmayacakmış. Demek ki "demokrasi" (!) ve "hukuk devlet"; insan canından, malından, özgürlüğünden, inancından, kamu düzeninden daha, önemli ve öncelikliymiş (!)

PKK'nın da savunduğu bu anlayış sayesinde, örgüt bölgeye egemen oldu.

Demek ki, İngilizlerin Londra'daki anarşi olayları üzerine hemen olağanüstü hal ilan edip olayları bastırmaları "demokrasi ve hukuk" anlayışına aykırıymış (!)

- "Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet" ilkesinden hiçbir şart altında taviz verilmeyecektir.

Pek çoğumuzun hoşuna giden bu cümlede kör bir nokta var ki, meselenin ruhu da burada. Bir türlü söylenmeyen "tek millet" in adı var mı? Varsa nedir? Aceleyle, "canım belli değil mi,

Türk milleti işte" demeyiniz.

Herkesin âşina olduğu şu cümleye bakalım: "Biz bir milletiz. Türk'ü, Kürt'ü, Arap'ı, Çerkez'i, Gürcü'sü, Laz'ı, Roman'ı ile bir milletiz. Bunlar birer alt kimliktir. Üst kimlik vatandaşlıktır."

Herkesi kucaklayan asırların Türk Milleti inkâr ediliyor, bünyesindeki etnisitelerden biri sayılıp, 7 veya daha çok parçaya ayrılıyor ve bakın biz bir milletiz deniliyor. Adı olmayan, ucube bir millet.

Anlaşılan Arapçada "millet", "ümmet" demek olduğundan, o manada kullanılıyor. 7 grup da Müslüman olunca, bir milletiz, yani bir ümmetiz denilmiş oluyor.

İyi de ümmet üzerine devlet kurulmaz ki. Ne Emevi, ne Abbasi, ne Selçuklu, ne Osmanlı ümmet üzerine kuruldu. İslam'ı baş tacı edebilirler, ama millet üzerine kurulmuşlardır. Dili, kültürü, edebiyatı, tarihi, örfü, âdeti, musikisi, oyunu, mimarisi, mutfağı, aile düzeni, sosyal yapısı farklıdır.

MGK Türk demekten korkmamalı. Çünkü egemenliğin sahibi Türk milletidir. PKK terörü de Türk Milletine itirazdan çıkıyor.

Sadi Somuncuoğlu

1940 yılında Aksaray’da doğdu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden 1962 yılında mezun oldu. 1957-58 yıllarından itibaren Türk Ocakları’nın faaliyetlerine katıldı ve fikri yetişmesi de bu yıllarda başladı. Çeşitli devlet memuriyetlerinde bulundu. 1965 yılında Bab-ı Ali’de Sabah Gazetesi’nin yayımlanmasında görev aldı. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde Organizasyon ve Metot ile İdarecilik kurs ve eğitimi gördü.

1967 yılında MHP (CKMP) Gençlik Kolları Genel Başkanlığı görevi ile aktif siyasete başladı. 1969 yılında MHP Genel İdare Kurulu’na, arkasından da Genel Sekreter Yardımcılığına seçildi ve 12 Mart 1971’e kadar ülkücü gençliğin eğitim ve teşkilatlanma işlerini yürüttü.

Üniversite öğretim üyelerini bir araya toplayan ve gençliğin meseleleri üzerinde bilimsel çalışmalar yapan “Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi (KÜBİTEM)’nin kurulması ve faaliyet göstermesinde görev aldı. Devlet, Töre ve Bozkurt dergilerinin yayımında, aktif olarak çalıştı. Birçok yazı ve makalesi yayımlandı. Yurt içinde ve dışında konferanslar verdi.

1977 yılında Niğde Milletvekili seçilerek Parlamento’ya girdi. Demirel’in Başbakanlığında kurulan koalisyon hükümetinde Devlet Bakanı oldu. 12 Eylül 1980 darbesine kadar MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.

12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte tutuklandı. 6 yıl süren “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nda, 1 Nolu Mamak Askeri Mahkemesi’nde idamla yargılandı.  İki yıl tutuklu kaldıktan sonra, 7 Nisan 1987’de verilen kararla beraat etti.  

1988-1995 yılları arasında siyasetten uzak kaldı ve Türk Ocakları Genel Merkez Heyeti Üyeliği ile Türk Ocakları Genel Başkanlığı görevlerinde bulundu.

1995 yılında ANAP Aksaray Milletvekili seçildi. TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyeliği yaptı.  1,5 yıl sonra ANAP’tan ayrılıp MHP’ye katıldı. MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. 1999 yılında yeniden MHP Aksaray Milletvekili seçildi. 28 Mayıs 1999’da kurulan 57. Hükümette Devlet Bakanlığı görevine getirildi.

Cumhurbaşkanlığına aday olduğu için 8 Mayıs 2000’de Devlet Bakanlığı görevinden azledildi. 2002’den itibaren iç/parti siyasetinden ayrılarak milli siyasetle uğraştı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri yayımlandı.

Halen, Ankara’da faaliyet gösteren (Temmuz 2008) Milli Düşünce Merkezi Başkanlığı görevini yürütmektedir.

Evli ve üç çocuk sahibidir.

 

Yayımlanmış kitapları:

*   Avrupa Birliği Bitmeyen Yol (Ötüken Yayınları-Mart 2002),

* Gümrük’te Kuşatma (1.Baskı-ATO Yayınları/Temmuz 2002, 2. Baskı Yeni Avrasya Yayınları/Ağustos 2002),

*  Kıbrıs’ta Sirtaki (1.Baskı-Yeni Avrasya Yayınları/Eylül 2002, 2.Baskı-ATO Yayınları/Ekim 2002)

* Sorularla Belgelerle Kıbrıs/Çözüm mü Çözülme mi? (Türkiye Sağlık-İş Sendikası Yayınları/2003)

*  Avrupa Birliği Uyum Paketlerinden FEDERASYON’a / Etnik/Irkçı Siyasallaşma Projesi, (ATO Yayınları-2003),

Annan Planı Gerçeği ve KKTC’nin Kurtuluşu (Yeni Avrasya Yayınları-Haziran 2004)  

İstanbul’da Yeni Roma İmparatorluğu (Akçağ Yayınevi-2004),

Göre Göre KAPANA DÜŞTÜ TÜRKİYE’M (Bilgi Yayınevi-2005)

Son Haçlı Seferi-PKK Açılımı(Milli Düşünce Merkezi )

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display