Bu sayfayı yazdır

Hükümetin Kamu Düzeni Sağlansından Kastı

Yazan  08 Aralık 2014

AKP hükümetinin PKK terör örgütüyle yürüttüğü çözüm süreci denen temelsiz, dayanaksız pazarlık süreci 6-8 Ekim'deki Ayn El-Arab (Kobani) bahaneli terör olaylarında 50'ye yakın vatandaşın öldürülmesiyle sonuçlanınca süreç dondurulmuştu. Bunun üzerine sürecin içindekilerin birbirlerini suçlayıcı açıklamalar yaptıklarını ve bunların içinde önemli itirafların olduğunu da gördük.

Buna göre PKK/KCK tarafının süreci tehdit ve şantajın üzerine oturttuğu bir kez daha görülmüş, ayrıca  terör örgütünün verdiği hiçbir sözü yerine getirmediği, Türkiye'den çekilmediği, terör eylemlerine devam ettiği bizzat hükümet üyelerinin açıklamalarıyla bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Bunlara rağmen hükümetin kamuoyuna "süreç çok iyi gidiyor, planlandığı gibi gidiyor, her şey kontrolümüz altında" şeklinde gerçek dışı beyanlarda bulunduğu ve halkı yanlış bilgilendirdiği de itiraf edilmişti.

Bunun yanında hükümetin sürekli olarak Öcalan'ı koruyan, öne çıkaran, haklı gösteren, kendisi için hiçbir şey istemeyen, sözde barışın ve sürecin mimarı olarak takdim edilen, örgüt onu zor duruma düşürmek istiyor denilen Öcalan'ın da 6-8 Ekim olaylarının arkasında olduğunu yine bizzat hükümet üyeleri söylüyordu. Hatta hükümet HDP milletvekillerini de kastederek, bu olaylar öncesi çağrı yapanlar dahil herkesin hesap vereceğini açıklamışlardı. 

Ama gelişmeler böyle olmadı. Ve tabi bu arada kazanan yine PKK ve Öcalan oldu. Öcalan yine "sürecin o ne derse o şekilde devam edeceğini" teyit ettirmiş oldu, PKK da Kobani bağlamında istediğini aldı, Kobani'ye koridoru açtırdı, hem kendi elemanlarının hem de Peşmergenin silahlarıyla birlikte koridordan geliş-gidişinin önü açıldı. Ayrıca hem kendisinin hem de Suriye'deki kolu olan PYD'nin ABD ve diğer batı ülkelerince müttefik olarak tanınmasının ve doğrudan askeri yardım almalarının önünü açtı.  

Hal böyleyken yine ne olduğu kamuoyuna açıklanmadan (aslında ne olduğu biliniyor, Öcalan'ın tehdit ve şantajlarının devreye girdiği anlaşılıyordu) AKP hükümeti trenin raya oturtulduğunu ve sürecin yeniden devam edeceğini açıkladı. Ve bu kapsamda İmralı-Kandil hattıyla görüşmeler, ziyaretler başlatıldı. Peki ne oldu da sanki 50 kişi öldürülmemiş, şehirler yıkıp yakılmamış gibi sürece devam edildi? İşte bunun makul bir açıklaması: 6-8 Ekim terör olaylarıyla PKK hükümete ciddi bir uyarı yaptı, tehdit etti, şantajda bulundu ve şu mesajı verdi; "Eğer taleplerim harfiyen yerine gelmezse Türkiye'yi terör sarmalına sokarım, ne süreç kalır ne de AKP iktidarı".

Mesajı alan hükümet de "kamu düzeni sürecin alternatifi olamaz, kamu düzeni sağlanmadan süreç devam etmez" gibi yuvarlak ifadelerle 6-8 Ekim olaylarının etkisinin yatışmasını bekledi. Bu kapsamda ayrıca olaylar sonrasında kalleşçe şehit edilen askerlere yönelik saldırı olaylarına basın yasağı getirilerek konunun soğuması ve gündemden düşmesi beklendi.  Bunda başarılı olununca hükümet PKK/KCK/HDP cephesinde sürece devam iradesi gördüğünü de ifade ederek sürecin devamına karar verdi. 

Peki hükümet neden bu kararı verdi? Kamu düzenini sağlamak PKK/KCK'nın görevi miydi de hükümet onlara kamu düzenini sağlarsanız sürece devam edersiniz dedi.  Ve kamu düzeni sağlandı mı?

Görünen o ki sürecin devamına karar verildiğine ve görüşmelerin önü açıldığına göre hükümet kamu düzeninin sağlanmış olacağını düşünüyor ki, süreç devam ediyor. Demek ki çoğu doğu ve güneydoğu bölgemizde gerçekleşmek üzere; 

- dağdaki teröristlerin şehirlere indiği,

- şehirlerde silah ve patlayıcıların depolandığı ve yandaşlarına dağıtıldığı,

- PKK mahkemelerinin kurulduğu,

- vergi adı altında haraç toplandığı,

- asayiş timleri adı altında silahlı gruplar kurup sokaklarda devriye için görevlendirdiği,

- yerel yöneticiler atandığı, belediyeler başta olmak üzere kamu kurumlarına sızıldığı,

- teröristlerin tedavisi için hastanelerin işletildiği,

- kurtarılmış/özerk mahalleler oluşturup güvenlik güçlerinin bu bölgelere sokulmadığı,

- teröristlerin yol kesip kimlik kontrolü yaptığı,

- bölgedeki yatırım/proje alanlarının basılıp araçların yakıldığı, çalışanların kaçırıldığı,

- alan hakimiyetinin PKK'da olduğu,

- şehirlerde terör baskısının arttığı,

- asker ve polislerin sivil kıyafette bile dışarıda dolaşamadığı,

- askeri araçların şehir merkezlerinde saldırıya uğradığı,

- devletin memurlarının PKK'dan tehdit mektupları aldığı,

- devletin kurumlarının bölgeyi terk etmeye zorlandığı,

- Türk bayraklarının indirildiği ve Atatürk büstlerinin yıkıldığı,

- okulların yakıldığı, eğitimin yapılamadığı,

- AKP dahil siyasi partilerin serbestçe bölgede siyaset yapamadığı,

- bu bölgelerde devletin egemenlik yetkisinin PKK terör örgütünce kullanıldığı,

bir kamu düzeni hükümetin kabul ettiği bir kamu düzeni olacak ki çözüm süreci devam ettiriliyor. Demek ki hükümet bunlardan rahatsız olmuyor ki sürecin devamına yeşil ışık yakıyor.

Ama bir şey olunca hükümetin eli kolu bağlanıyor, süreç tıkanıyor  o da asker-polisin şehit edilmesi (köy korucuları şehit edilince maalesef hükümet gündeme almıyor) veya 6-8 Ekim'deki geniş çaplı isyan olaylarında çok sayıda sivilin öldürülmesi.

Onun içindir ki 6-8 Ekim olayları PKK/KCK/Öcalan tarafından başlatılmış ve kullanılmıştır. PKK/KCK, hükümetin yumuşak karnının terör nedeniyle şehit haberleri veya çok sayıda sivilin öldürülmesi olduğunu özellikle 2007'den bu yana gerçekleşen eylemsizlik uygulamalarıyla test etmiş ve hükümeti buna alıştırmıştır. Onun içindir ki, Öcalan sızan İmralı zabıtlarında biz AKP'ye iktidarı altın tepsi de sunduk demiştir. 

Dolayısıyla bütün bunların özeti şudur:

AKP hükümeti şehit ve 6-8 Ekim olayları gibi çok sayıda sivili öldürme olayı olmadığı sürece PKK/KCK ile çözüm süreci kapsamındaki pazarlığa devam edeceğini ortaya koymuş, PKK/KCK tarafına bu mesajını vermiştir.  Çünkü kamu düzeniyle ilgili diğer olayların kamuoyuna yansıması engellenebilirken şehit ve kalabalık sivil öldürme olaylarını saklamak mümkün olamamaktadır. Böylece şehit/kalabalık sivil öldürme haberleri gelmedikçe AKP hükümeti süreci en büyük başarı(!) hikayesi olarak topluma satabileceğini hesap etmektedir. Bu şunu göstermektedir. AKP hükümeti şehit/kalabalık sivil öldürme olayları haricindekileri (yukarıda saydıklarımız) kamu düzenini bozucu faaliyet olarak görmediği gibi bu tür olayların doğu ve güneydoğuda devletin kendi egemenliğini bir terör örgütünün egemenliğine bıraktığı anlamına geldiğini anlamak istememektedir.

Dolayısıyla terör örgütüne şu mesaj verilmektedir; Bölgede sizin kamu düzeni geçerli olsun, yeter ki şehit/ kalabalık sivil öldürme olayları meydana gelmesin ve süreç yürüyor gözüksün!