< < IŞİD Gerçekten Nedir?
 Bu sayfayı yazdır

IŞİD Gerçekten Nedir?

Yazan  26 Eylül 2014

IŞİD ile ilgili çok değişik tanımlamaların yapıldığı bir süreçten geçiyoruz. Bazılarına göre IŞİD, Irak’ta önce Amerikan işgal rejimi daha sonra Maliki hükümetleri tarafından devlet sisteminden dışlanan ve ezilen Sünni Arapların tepkisini dile getiren yeni-Vahabi/Selefi çizgide bir örgüttür. Bir başka izaha göre, IŞİD; Afganistan, Çeçenistan ve Bosna-Hersek savaşlarının oluşturduğu cihatçı selefi kitlelerin belkemiğini oluşturduğu profesyonel ve hareket halindeki savaşçıların oluşturduğu amacı gerçekten İslam devleti kurmak olan bir örgüttür. Bir diğer açıklamaya göre IŞİD, ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek amacı ile kurduğu bir terör örgütüdür. ABD, IŞİD’i yönlendirerek ve bahane ederek, Ortadoğu’da Büyük Kürdistan’ı kurmak için çalışmaktadır. Bu arada IŞİD bünyesindeki cihatçı Selefileri Suriye-Irak Sünni havzasında toplayarak imha etmeyi hedefliyor. Üç değişik izahı desteklemek ve akla yatkın hale getirmek için yeterince “kanıt” bulmak da zor değil. Ancak şimdiye değin ileri sürülen kanıtların büyük bölümünün istihbarat analizinde kullanılan ölçütler ile testi yapıldığında çoğunun sınıfta kaldığı görülecektir.

Bir bilgi değerlendirilirken “Kaynak” ve “Haber” olarak iki çerçevede değerlendirilir. Kaynak, “Tamamen güvenilir”, “Genellikle İnanılır”, “İnanılır”, “Genellikle inanılmaz”, “İnanılmaz” ve “İnanılırlığı tayin olunamaz” şeklinde altı başlık altında tasnif edilir. Haber ise, “Tamamen doğru, diğer bilgiler ile teyitli”, “Olması kuvvetle muhtemel”, “Doğru olması mümkün”, “Doğruluğu şüpheli”, “Güvenilmez”, “Doğruluğu hakkında hüküm verilemez” başlıkları altında tasnif edilir. Bugüne kadar açık kaynaklarda IŞİD hakkında verilen hükümlerde “Kaynak”  “Tamamen güvenilir” ve “haber” “Tamamen doğru, diğer bilgiler ile teyitli” şeklinde bir bilgi mevcut değildir. Bunlar arasında tek istisna eski NSA görevlisi Edward Snowden’in IŞİD’in ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kurulduğunu ileri süren açıklamasıdır. Snowden, “Genellikle inanılır” kaynak statüsünde sayılabilir ve haber ise gerçekten Snowden tarafından yapılan bir açıklamaya dayanması kaydı ile “olması kuvvetle muhtemel” kategorisindedir. Ancak burada sorun internet bilgilerine göre Snowden’in avukatının bu haberi yalanlaması ve haber yayılmadan önce İran istihbaratına yakın olduğu ileri sürülen arapça Internet radyo sitesi “Ajyal.com” ve Arapça haber sitesi “Egy-press” de yayınlanması. Özetle bu haberin doğruluğunun kontrol edilmesi lazım.

Peki IŞİD nedir? Yukarıda IŞİD ile ilgili yapılan izahların hepsinin eksenleri birleştirildiğinde ortaya IŞİD çıkmaktadır. IŞİD yeni kurulmuş bir örgüt değildir. ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra oluşmuş ve El Kaide geleneğinden gelen selefi bir örgüttür. ABD’nin Irak’ta askeri işgali devam ettiği sürede özellikle IŞİD ya da Irak El Kaidesi Arap dünyasının değişik bölgelerinden katılımlar almış, bir Ortadoğu-Arap örgütü olmuştur. Ancak bu süreçte Afganistan-Kafkasya ve Balkanlar çizgisinden Irak’taki savaşa büyük bir katılım gerçekleşmemiştir. Amerikan işgalinin son yıllarında Amerikan Ordusu’nun Sünni Arap aşiretlerini tatmin etmesi/satın alması sonucunda   IŞİD ya da Irak El Kaidesi kan kaybına uğramış ve gerilemiştir.

       Amerikan Ordusu’nun Irak’tan çekilmesinden sonra Maliki’nin izlediği Şiici politikalar, Sünni Arapların ve aşiretlerin tekrar IŞİD-Irak El Kaidesine yönelmesine neden olmuştur. Bu sıralarda başlayan Suriye iç savaşı zaten 2003-2011 sürecinde geçirgenleşen Suriye-Irak sınırının fiilen ortadan kalkmasına neden olmuştur. Irak El Kaidesi Suriye iç savaşına müdahil olmuş ve El Nusra (Yardım) adlı örgütü Suriye iç savaşı için kurmuştur. Ancak bir süre sonra El Nusra’nın lideri, bağımsızlığını ilan edince Irak El Kaidesi, yeni güçler ile Suriye’ye geçmiş ve adını IŞİD’e dönüştürmüştür. Buraya kadar içine sızmalar olsa dahi karşımızdaki IŞİD Amerikan ve Şii unsurlara karşı savaşan bir selefi örgüt niteliği taşımaktadır.

 Suriye’nin Akdeniz’deki Afganistan’a dönüşmesi ve bu arada Esad’ı devirme tutkusu içindeki ABD-Türkiye-Suudi Arabistan-Katar ittifakının önünü açması/yardımcı olması ile bütün dünyadan özellikle Afganistan, Çeçenistan ve Bosna-Hersek savaşlarının oluşturduğu cihatçı selefi kitleler Suriye’ye gelmişler ve kendilerine en yakın/güçlü örgüt olarak gördükleri IŞİD’e katılmaya başlamışlardır. Bu da IŞİD’i El Kaide’nin olmadığı kadar enternasyonel bir örgüt haline getirmiştir. Muhakkak ki, Suriye’ye gelen/getirilen cihatçı selefiler arasında değişik istihbarat örgütleri tarafından devşirilen unsurlar vardır. Bunların bir kısmı, ajan niteliği taşıyabilir, bir kısmı ise Afganistan savaşı sırasında ABD ile Rusya’ya karşı işbirliği yapan ancak “ABD ile sonra hesaplaşırız” düşüncesi içinde olan unsurlar olabilir.

 ABD, IŞİD’i Büyük Kürdistan’ı kurmak için kullanmaya mı çalışmaktadır? Öncelikle ABD’nin gücünün sınırları olduğu şüphesidir. Üstelik içinden geçtiğimiz dönemde kısa süren tek kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu dünya düzenine geçerken bu sınırlar daha da belirginleşmeye başlamıştır. Bu sınırlar Kırım ve Ukrayna’da Rus politikalarına karşı uygulanmaya çalışılan ekonomik ambargonun etkisizliğinde ortaya çıkmıştır. Keza Suriye’de Moskova-Tahran ittifakı, ABD-NATO ittifakını geriletmiştir.

Çok kutuplu dünya düzeninde kendisi için en önemli tehdidin Asya-Pasifik bölgesinden yükselmeye başladığını düşünen Washington, uzun bir süreden buyana Ortadoğu’da çok kan ve zaman kaybettiğini  düşünerek, sıklet merkezini Asya-Pasifik bölgesine kaydırmaya çalışmaktadır. Büyük Kürdistan için alt yapı oluşturulmuş ve parçaların bağımsızlaşması süreci zamana bırakılmıştır. Üstelik bu aşamada Kuzey Irak’ın bağımsızlaşması, Irak’ın geri kalanı üzerinde İran etkisini artıracağı için arzu dahi edilmemektedir. Ancak IŞİD’in önemli bir aktör olarak belirmesinden sonra Washington’da yeni stratejik düzenlemeler yapılması ihtiyacı ortaya çıkmış olabilir. Ve ABD IŞİD’e müdahale sürecini, erken doğum şeklinde de olsa Irak’ı Kürt-Sünni ve Şii olarak üç parçaya bölme zorunluluğu şeklinde değerlendirebilir. Sonuç olarak, IŞİD bu üç eksenin karışımda  bir noktayı temsil etmektedir ve Türk Milleti ve İslam medeniyeti için bir tehdittir.       

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı