Oslo’da “Doğrudan müzakere”nin 5’incisi öyle mi?

Yazan  20 Eylül 2011
MİT’in Oslo’da siyasi iktidar adına PKK ile “Doğrudan” yaptığı 5’inci müzakereye ait ses kaseti ortalığı karıştırdı. Bundan önce de sadece Oslo’da, doğrudan 4 müzakere daha yapıldığı ortaya çıktı..

Buna göre taraflar şöyle: Başbakanlık müsteşar yardımcısı, Başbakan'ın özel temsilcisi ve şu an özellikle Türkiye'nin Orta Doğuda taraf olduğu krizlerde arabuluculuk görevi yapan ekibin üyesi olduğunu söyleyen Hakan Fidan, MİT müsteşar yardımcısı Afet Güneş-KCK yürütme konseyi üyesi Mustafa Karasu ve PKK'li Sabri Ok, Kongra-Gel başkan yardımcısı Zübeyir Aydar- Koordinatör ülke temsilcisi. (Kimliği bilinmiyor, ama İngilizce konuşuyor. Buna göre İngiliz, Amerikan veya Norveç'ten biri olabilir.)

Bu tablo ne kadar aşağılayıcı, ürkütücü ve tehlikeli değil mi? Sanki iki devletin temsilcileri, üçüncü bir ülkenin arabuluculuğunda pazarlık yapıyor. ABD- AB ikilisi tarafından terör örgütü olarak ilan edilen PKK ile Türkiye aynı konuma getirilmiş. Eğer arabulucu, bu ülkelerden biri ise, "ciğer kediye teslim edilmiş" demektir. BOP haritasını hatırlayalım.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "müzakereler niçin kesildi" sorusuna; "Hem terör hem müzakere olmaz" cevabını vermiş. İlahi Davutoğlu; bir yandan yıllardır doğrudan ve dolaylı müzakereler sürüyor, öbür yandan terör artarak devam etmiyor mu? Şehit cenazeleri yurdun dörtbir yanına taşınmıyor mu? Anaların yürekleri yanmıyor mu? Terör hâmisi Barzani'nin kapısında yardım istediğinizde ve "abi" dediğinizde terör zirve değil miydi?

Başkaları da görüşüyor safsatası

Ne zaman "Terör örgütüyle görüşülmez. Görüşme ve pazarlık onu meşrulaştırıp haklı konuma getirir, terörü azdırır. Terör tavizle beslenir, kuduz gibidir aman haa" denilse, devreye hemen malum akıl hocaları girdi. Halkın kafasını karıştırmak için "İngiltere, İspanya, bütün ülkeler görüşüyor da biz niçin görüşmeyecekmişiz" fetvaları verdi. Böylece felaketten başka bir sonuç vermeyeceği dünyaca bilinen, bizim 8 yıllık acı ve kanlı deneyimimizle sabit olan gerçeğin üstü örtüldü.

Tamamen farklı tarihi sebeplerden kaynaklanan İngiltere'de İRA, İspanya'da ETA terörü ile, milletimizden gizlenen müzakerelerin farklı iki özelliği var. Biri görüşmenin terör yenilince, ikincisi aracılar vasıtasıyla yapılmış olmasıdır. Önce İRA'nın dış desteği kesilmiş, sonra devlet bütün gücüyle örgütün üzerine gitmiş ve yenmiştir. Sonra silahların nasıl teslim edileceği, terör elemanlarının durumunun ne olacağı ve İngiltere'nin takdir ettiği konularda hangi düzenlemelerin yapılacağı konuşulmuştur.

İspanya'da ise: ETA 22 Mart 2006'da süresiz ateşkes ilan etmiş, bunun üzerine sosyalist Başbakan Zapatero, 29 Haziran'da meclis konuşmasında, ETA ile diyalog başlatmaya hazır olduğunu söylemiş, barış görüşmelerinin başlaması için ETA'nın ateşkese sadık kalmasını şart koşmuştu. 30 Aralık saldırısıyla ateşkes sürecini bozan ayrılıkçı ETA örgütüne görüşmeler konusunda fazlasıyla iyimser davranmakla "bariz bir hata" yaptığını kabul eden İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero, "halktan özür dilemiştir".

Sonra da İngiltere gibi ETA'nın dış desteklerini keserek, tavizsiz bir şekilde üzerine gitmek suretiyle örgütü çökertti. Terörü kınamadığı için bölücü BATASUNA partisini kapattı, milletvekili ve yöneticilerini tutuklattı. AİHM'e giden davayı da İspanya kazandı.

Böylece iki ülkede de terör bitirildi.

Siyasi iktidar müzakerelerden ne bekliyor?

Siyasi iktidar PKK ile müzakerelerden ne bekleyebilir? Akan kanı durdurmak, terörü bitirmek değil mi? Peki terör ne zaman biter? Hedefine ulaşınca. Hedefi ise malum; önce devlete ortak olmak, sonra bağımsız devlet kurmak.

PKK, terör ve müzakerelerle hedefine yaklaştığını, hele devleti sarsacak tavizler ve vaatler almanın, meşrulaşmaya, morali yükseltmeye ve örgütü güçlendirmeye yaradığını çok iyi biliyor. 2002'den başlayan "Kürt açılımı" ile Çankaya'ya, devletin temellerine dayandığına inanıyor.

AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, 40'dan fazla düzenleme yaptık, bir ana dilden eğitim kaldı, ama terör durmuyor diyor. Bu hayret ifadesi bilgisizlikten olabilir mi?

Sonuç: Yasalarımıza göre terör örgütünü övmek suçtur. Övmek ise onu haklı görmek demektir. Hele anayasayı PKK mutabakatına göre yapma söylemleri daha ağır suçtur.

Sadi Somuncuoğlu

1940 yılında Aksaray’da doğdu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden 1962 yılında mezun oldu. 1957-58 yıllarından itibaren Türk Ocakları’nın faaliyetlerine katıldı ve fikri yetişmesi de bu yıllarda başladı. Çeşitli devlet memuriyetlerinde bulundu. 1965 yılında Bab-ı Ali’de Sabah Gazetesi’nin yayımlanmasında görev aldı. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde Organizasyon ve Metot ile İdarecilik kurs ve eğitimi gördü.

1967 yılında MHP (CKMP) Gençlik Kolları Genel Başkanlığı görevi ile aktif siyasete başladı. 1969 yılında MHP Genel İdare Kurulu’na, arkasından da Genel Sekreter Yardımcılığına seçildi ve 12 Mart 1971’e kadar ülkücü gençliğin eğitim ve teşkilatlanma işlerini yürüttü.

Üniversite öğretim üyelerini bir araya toplayan ve gençliğin meseleleri üzerinde bilimsel çalışmalar yapan “Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi (KÜBİTEM)’nin kurulması ve faaliyet göstermesinde görev aldı. Devlet, Töre ve Bozkurt dergilerinin yayımında, aktif olarak çalıştı. Birçok yazı ve makalesi yayımlandı. Yurt içinde ve dışında konferanslar verdi.

1977 yılında Niğde Milletvekili seçilerek Parlamento’ya girdi. Demirel’in Başbakanlığında kurulan koalisyon hükümetinde Devlet Bakanı oldu. 12 Eylül 1980 darbesine kadar MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.

12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte tutuklandı. 6 yıl süren “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nda, 1 Nolu Mamak Askeri Mahkemesi’nde idamla yargılandı.  İki yıl tutuklu kaldıktan sonra, 7 Nisan 1987’de verilen kararla beraat etti.  

1988-1995 yılları arasında siyasetten uzak kaldı ve Türk Ocakları Genel Merkez Heyeti Üyeliği ile Türk Ocakları Genel Başkanlığı görevlerinde bulundu.

1995 yılında ANAP Aksaray Milletvekili seçildi. TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyeliği yaptı.  1,5 yıl sonra ANAP’tan ayrılıp MHP’ye katıldı. MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. 1999 yılında yeniden MHP Aksaray Milletvekili seçildi. 28 Mayıs 1999’da kurulan 57. Hükümette Devlet Bakanlığı görevine getirildi.

Cumhurbaşkanlığına aday olduğu için 8 Mayıs 2000’de Devlet Bakanlığı görevinden azledildi. 2002’den itibaren iç/parti siyasetinden ayrılarak milli siyasetle uğraştı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri yayımlandı.

Halen, Ankara’da faaliyet gösteren (Temmuz 2008) Milli Düşünce Merkezi Başkanlığı görevini yürütmektedir.

Evli ve üç çocuk sahibidir.

 

Yayımlanmış kitapları:

*   Avrupa Birliği Bitmeyen Yol (Ötüken Yayınları-Mart 2002),

* Gümrük’te Kuşatma (1.Baskı-ATO Yayınları/Temmuz 2002, 2. Baskı Yeni Avrasya Yayınları/Ağustos 2002),

*  Kıbrıs’ta Sirtaki (1.Baskı-Yeni Avrasya Yayınları/Eylül 2002, 2.Baskı-ATO Yayınları/Ekim 2002)

* Sorularla Belgelerle Kıbrıs/Çözüm mü Çözülme mi? (Türkiye Sağlık-İş Sendikası Yayınları/2003)

*  Avrupa Birliği Uyum Paketlerinden FEDERASYON’a / Etnik/Irkçı Siyasallaşma Projesi, (ATO Yayınları-2003),

Annan Planı Gerçeği ve KKTC’nin Kurtuluşu (Yeni Avrasya Yayınları-Haziran 2004)  

İstanbul’da Yeni Roma İmparatorluğu (Akçağ Yayınevi-2004),

Göre Göre KAPANA DÜŞTÜ TÜRKİYE’M (Bilgi Yayınevi-2005)

Son Haçlı Seferi-PKK Açılımı(Milli Düşünce Merkezi )

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display