ÖZEL HARP DAİRESİ VE ALPARSLAN TÜRKEŞ GERÇEĞİ 3
 Bu sayfayı yazdır

ÖZEL HARP DAİRESİ VE ALPARSLAN TÜRKEŞ GERÇEĞİ 3

Yazan  21 Şubat 2010
Gerilla Okulu Özel Harp Dairesi’ne bağlı değildir. Türkeş’in ders verdiği 1949-1950 senelerinde Özel Harp Dairesi daha kurulmamıştır bile. Türkeş, Çankırı’da 2.5 yıl kaldığını Hulusi Turgut’a, “Şahinlerin Dansı” kitabında anlatmıştır.

Şimdi tekrar Alparslan Türkeş'e dönelim isterseniz?
Evet haklısınız, çünkü Kılıç'ın Türkeş üzerine kurduğu kurgular burada bitmiyor. Kılıç, s.110'da şöyle diyor: "Özel Harp Dairesini 27 Mayıs'çıların tasfiyesinden kurtaran ve en son dairenin Çankırı Gerilla Okulu'nda öğretmenlik yapan Alparslan Türkeş, kısa sürede nasıl Başbakanlık müsteşarlığına oturmuştu?" Bu cümle başlı başına bir felakettir.
Türkeş, Özel Harp Dairesini tasfiyeden kurtarmamış sadece TMT'nin Kıbrıs ile ilgili çalışmalarının devamını sağlamıştır bir. İkincisi Gerilla Okulu Özel Harp Dairesine bağlı değildir. Ve Türkeş'in ders verdiği 1949-1950 senelerinde Özel Harp Dairesi daha kurulmamıştır. Türkeş, Çankırı'da 2.5 sene kaldığını Hulusi Turgut'a anlatır. "Şahinlerin Dansı" adlı kitabın 80. sayfasında çok açık bir şekilde ifade edilmiştir bu. 1949-1950 seneleri anlamına gelir bu.
Üçüncü cümle ise tam bir felakettir. Türkeş nasıl kısa sürede Başbakanlık müsteşarlığına geldi sorusu içinde sanki Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Harp Dairesi içinde bir mevki imiş gibi ima vardır. Oysa Kılıç da bilmektedir ki Türkeş'in Başbakanlık müsteşarlığının herhangi bir süre ile ilgisi yoktur. 27 Mayıs ihtilali ile ilgisi vardır. Bir yazar üç cümlede üç büyük hatayı ancak bilinçli olarak yapar.


- Sizce Kılıç bilinçli çarpıtma mı yapıyor?
Evet bakın nasıl devam ediyor 110. sayfada: "Özel Harp Dairesi'nin merkezi yapısında görev almamasına karşın Türkeş, daire içinde etkin isimlerdendi. Daireye subay alımında en son testi özel harp öğretmeni olarak o yapıyordu" denmektedir. Bu testleri nerede, ne zaman, nasıl yapıyordu belli değil. Eğer Çankırı'da öğretmenliği sırasında yapıyordu ise henüz kurulmamış bir daireye subay alıyormuş demek Türkeş. Kılıç devam ediyor: "Komando eğitimini tamamlayanlar Türkeş'in vatanseverlik testine katılmaya hak kazanıyorlardı. Sadece testi geçen subaylar Özel Harp Dairesi'nde göreve başlıyordu. Siviller biraz daha hafif olsa da aynı testlerden geçiyorlardı" demektedir. Bu cümleler Kılıç'ın fantezi dünyasının zengin olduğunu gösterir. Ancak yaptığı araştırmacılık adına çok ayıptır.


- Sizin iddianıza göre "çarpıtma" yapan Kılıç, bunun ortaya çıkacağını düşünemedi mi?
Bunu bilemem ancak kitabının yayınlanmasının üzerinden üç yıl geçti ve kimse şimdiye değin bir şey yazmadı bu konuda. 111. sayfada Kılıç şöyle diyor: "Yeni döndüğünde artık kurmay albay' dı ve yeni görev yeri de Elazığ'dı: Bu sürede Elazığ'ı Özel Harp Dairesi'ne sivil unsurlar yetiştirme merkezlerinden biri haline getiren Türkeş, Milli Birlik Komitesi'nin içinde yer aldı." Oysa 1958'de Elazığ'da görev yapan Türkeş 1960'da çoktan Ankara'dadır ve 27 Mayıs'ta Milli Savunma Bakanlığı NATO Koordinasyon Şubesi Müdürü idi. Elazığ'daki sivil unsurlar meselesi ise tam bir fantezidir. Türkeş'in Elazığ'da görev dışı esas mesaisini 27 Mayıs'ın hazırlıkları oluşturmuştur.


- "Gerçek dışı" olarak nitelendirdiğiniz başka konu var mı?
Sadece bir değil bir çok husus var. Örneğin, Kılıç 133. sayfada şöyle diyor: "Nazar, savaş sonrasında Nazi yanlısı olan Alparslan Türkeş'le de Amerika'da CIA kampında tanıştı. Tanıştıran kişi ise Pentagon'da Türk Hava Kuvvetleri'ni temsilen bulunan ataşe yardımcısı Agasi Şen'di." Türkeş'in Washington'da bulunduğu sırada Nazar ile tanıştığı doğru da bunun için CIA kampına gittiği ancak Kılıç'ın kendince yaptığı bir psikolojik harekattan başka bir şey değil.
Kılıç böyle bir çarpıtmayı Özel Harp Dairesi komutanlığı yapmış E. Orgeneral Kemal Yamak'ın hatıralarını çarpıtırken de yapıyor. Kılıç şöyle diyor: "Türkeş de zaman zaman Yeni Delhi'den Kabil'e (Fazıl) Akkoyunlu'yu ziyarete gidiyordu. İşte bu ziyaretler sırasında Türkeş ile tanıştı. Türkeş'in Kabil'e gelişlerini hiç kaçırmıyordu artık. Bu Yamak için ikinci staj dönemi olmuştu. Hem de stajı Alparslan Türkeş'in yanında yapıyordu."
Oysa bu konuda Kemal Yamak "Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler" adlı kitabının 174. sayfasında şöyle demektedir: "Daha sonra aynı şekilde Yeni Delhi'ye atanan, rahmetli Alparslan Türkeş de Afganistan'a Sayın Akkoyunlu'nun misafiri olarak gelecek ve bir sürede Kabil'de kalacaktı." Bu ifadeden Kılıç'ın söyledikleri çıkar mı?


-"Özel Harp Dairesi/Kontrgerilla-MHP" bağlantısı iddialarına ne diyorsunuz...
Kıbrıs Barış Harekatı'nın başlamasından bir süre önce Amerikalı yetkililer ile ÖHD yetkilileri arasında Amerikalıların olumsuz yaklaşımlarından kaynaklanan bir gerilim oluşmuştur. Bu gerilimin sonucunda Türk tarafı, ABD'nin her sene Özel Harp Dairesi'ne, askeri malzeme alımı için verdiği bir milyon doları almaktan vazgeçmiştir. Amerikalılar, muhtemelen Özel Harp Dairesi'nin Kıbrıs'ta yaptığı çalışmalardan iyice rahatsız olmaya başlamışlardır.
Barış Harekatının sonuçlanmasından sonra Amerikalılar Özel Harp Dairesi ve onun kurduğu Türk Mukavemet Teşkilatının ne kadar başarılı bir çalışma yaptığını anlamışlardır. Kıbrıs Barış harekatından bir süre sonra, ABD, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı askeri ambargo uygularken, Özel Harp Dairesi'ne karşı ise "kontrgerilla" sloganı arkasına sığınan bir psikolojik operasyon geliştirmiştir. Ambargo ve psikolojik harekat 1974'de Kıbrıs Barış Harekatından hemen sonra başlamıştır. Ancak bir süre sonra ABD'nin de isteği ile Amerikan ambargosundan doğan boşluğu Batı Alman askeri yardımı kapatmıştır.
Özel Harp Dairesine karşı sürdürülen psikolojik operasyon ise 1980'e kadar sürmüştür. Bu Amerikan operasyonunda Türk sosyalist hareketi büyük bir tuzağa düşmüştür. Bu noktada şunun da altını çizmek istiyorum. Afganistan-İran-Türkiye üzerinden denizlere inmeyi hedefleyen Sovyetler Birliği de böyle bir psikolojik operasyondan çıkar sağlayacak bir güçtür. Ancak ben operasyonun arkasında ABD'nin olduğunu düşünüyorum
Bülent Ecevit, daha sonraki yıllarda yaptığı bir açıklamada 1974'de Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde Tümg. K. Yamak'ın kendisine ve Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık'a yapmış olduğu sunumdan sonra çok rahatsız olduklarını hatta Özel Harp Dairesini ortadan kaldırmaya karar verdiklerini fakat bunun için Kıbrıs Barış Harekatı sonrasını beklediklerini söylemiştir. Oysa Hasan Esat Işık, 1984'de artık Orgeneral ve Kara Kuvvetleri Komutanı olan Kemal Yamak'a yazdığı mektupta şöyle demektedir: "Sizi o zaman sorumlusu bulunduğunuz bir önemli dairenin sorunlarını sunarken asıl tanıdım. O gün ki izlenimlerimi hazla sürdürürüm. Bazı görevler vardır onlar başkasına emanet edilemez, ancak ulusların kendi evlatları ve kendi olanakları ile görülmesi gerekir. Bu gerçek bağımsızlık ve egemenliğin koşuludur. Sunuşunuz bu bilinci her yönü ile yansıtıyordu." Işık'ın mektubundan anlaşılan, Işık'ın Özel Harp Dairesi ile ilgili olarak Ecevit ile hiç de aynı düşünceleri taşımadığıdır.
Öte yandan dairesine yönelik olarak başlatılan "Kontrgerilla" suçlamaları karşısında dönemin ÖHD komutanı Kemal Yamak, ÖHD'nin hiçbir personelinin, görev almadığının altını çizdiği 12 Mart 1971 muhtırasından sonra gerçekleşen sorgulama ve anti terör operasyonları ile hesaplaştıklarını düşünen Türk sosyalistleri, aslında bir yabancı psikolojik operasyon sürecinin parçası olmuştur.
Üzerinde biraz düşünülse Özel Harp Dairesi elemanlarının 12 Mart sonrasında yapılan sorgulamaları yapmaya hiç de uygun olmadığı anlaşılır. 12 Mart sonrası yapılan sorgulamaları yapacak kadroların Türkiye'nin ve sol siyasetin iç yapısı hakkında detaylı bilgi sahibi olması gerekirdi. Türkiye'de bu sorgulamaları yapacak bilgiye MİT ve siyasi polis dışında kimse sahip değildir. Hele odak noktası Kıbrıs olan Özel Harp Dairesi hiç değildir. Zaten seneler sonra 1982'de içlerine büyük komünist sızma olan ve 1978 devresi Harp Okulu mezunlarının sorgulanması söz konusu olduğunda önce sorguyu yapacak kimse bulunamamıştır. Sonra acaba Kıbrıs'ta TMT içinde Rum-Yunan unsurları sorgulayan subaylardan yararlanılabilir mi diye düşünülmüş fakat uygulamada bu da başarısız olmuştur.
ÖHD ile MHP'nin özdeş olduğu ve MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in STD'nin kurucusu olduğu şeklindeki iddialar MHP ile ideolojik mücadele içinde olan Türk sosyalistlerinin Türk Özel Harp Dairesine açtıkları politik-ideolojik-psikolojik savaşı daha da güçlendirmelerine neden olmuştur. Çünkü Türk solunu sadece geçmişte yapılan sorgulama ve işkenceler üzerinden "Kontrgerillaya" karşı sürekli ve istikrarlı bir muhalefete sevk etmek mümkün değildir.

ÖZEL HARP DAİRESİ VE ALPARSLAN TÜRKEŞ GERÇEĞİ 1

ÖZEL HARP DAİRESİ VE ALPARSLAN TÜRKEŞ GERÇEĞİ 2

(Röportaj: Fatih ERBOZ - Yeniçağ)