Bu sayfayı yazdır

PKK Müzakereleri, Ayn El Arap ve Bölgesel Değerlendirmeler

Yazan  21 Ocak 2015

            Terörü aşmak için iki temel yol vardır. Bunlardan birisi terör örgütü ile mücadele etmek ve örgütün çatışma iradesini kırmaktır. Örgütün çatışma iradesinin kırılmasından sonra alınacak politik, ekonomik, kültürel, psikolojik önlemler ile tekrar terörün başlamasının engellenmesi hedeflenir.

     Terör örgütlerinin çatışma iradesini kırmak konusunda başarılı olamayan hükümetler ise terör ile müzakere süreçleri yolu ile terörü aşmayı denemeye başlamışlardır. Ancak, çatışma iradesi kırılmamış bir terör örgütü müzakere ve pazarlık yapmak için iyi bir ortak değildir. Terörle müzakere yaklaşımı tarihsel çerçevede oldukça yeni ve uzun vadeli sonuçları henüz öngörülemeyen bir yoldur.

            Başarılı bir müzakere sürecinin yürümesi aşağıdaki şartlara bağlıdır:

            1) Müzakereyi şekillendirecek olan hükümetin, terör örgütünün taleplerinin sonsuzluğuna sınır koyması ve verilen sözlerin yerine getirilmesi ilkesi ile başlamalıdır.

         2) İkinci başarı şartı, müzakerelerin örgütün meşruluk kazandığı anlamına gelmediğinin ortaya konulmasıdır.

            3) Üçüncü başarı şartı, müzakereler devam ederken, devlet terör örgütünün siyasal ve terörist alandaki her türlü faaliyetini engellemelidir.

                4) Dördüncü başarı şartı ise terör örgütünün devletin çatışmalara devam etme irade ve kapasitesinin kendi irade ve kapasitesinden daha fazla olduğunu anlamasıdır.

          Geçmişte AKP Hükümetleri ve bugün Erdoğan Yönetimi terör örgütü ile yürüttüğü müzakerelerde bu şartların hiç birisine uymamıştır. 2005’ten bu yana, PKK ile sürdürülen müzakere sürecinde AKP Hükümetlerinin zaman perspektifi geleceğin tarihi değil, bir sonraki seçimleri aşmak olduğu için ilkesel değil, fırsatçı bir müzakere stratejisi benimsenmiştir. Erdoğan’ın bu stratejisini kendi lehine kullanan PKK verdiği sözleri tutmamış, yurtdışına çekilmemiş, terör eylemlerine devam etmiştir. Bir zafer psikolojisi içinde olan PKK Güneydoğu Anadolu’da fiili kontrol oluşturma yolunda önemli adımlar atmıştır.

            Erdoğan Yönetimi sadece müzakere sürecinde yaptığı hatalar ile değil, 2011’den bu yana izlediği Suriye politikası ile de PKK’nın güçlenmesini sağlamıştır. Suriye’de Esad rejimini yerine kimi getireceği meçhul bir politika çerçevesinde devirme stratejisinin ortaya çıkardığı sonuç, Türkiye-Suriye sınırının Türkiye-PKK ve Türkiye-IŞİD sınırına dönüşmesidir. PKK, Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu 3 kantondan Türkiye’ye güç projeksiyonu yapmaya başlamıştır. PKK’nın Suriye’de oluşturduğu kantonlar aracılığı ile güç projeksiyonu stratejisinin en somut örneği Ayn El Arap’ta gerçekleşen PKK-IŞİD çatışmaları sırasında belirginleşmiştir.  

            Ayn El Arap çatışmalarının sonunda ne olur ise olsun PKK galiptir. Çünkü, PKK Kobani’de PYD’nin arkasına saklanarak, dünya kamuoyu önünde kafa kesen IŞİD terörüne karşı gerçekten direnen tek güç olduğu imajını vermeyi başarmıştır. PKK, Kobani muharebesi sırasında dünya kamuoyu önünde terörist örgüt statüsünden meşru güç statüsüne sıçrama yapma doğrultusunda önemli bir adım atmıştır.

            PKK, Ayn El Arap çatışmalarını Erdoğan Yönetimini baskı altına almak ve kitlesi üzerindeki kontrolü geliştirerek tesis etmek için bir araç olarak kullanmıştır. Bir yandan Erdoğan Yönetimine “Kobani’de savaşan PYD’lilere yardım et” baskısı yaparken, öte yandan örneğin Tunceli’de karakollara saldırı düzenleyerek, Ankara’nın açık yardımını psikolojik olarak imkansız hale getirmiştir. Örgüt, Türkiye’den Hatay-Kilis sınırında ve PKK kontrolünde bulunan Kürt Dağı bölgesinden PKK’lıların Türkiye’den geçiş yaparak Ayn El Arap’a kuzeyden Türkiye’den girmesine izin vermesi gibi imkansız bir talepte bulunmuştur. Erdoğan Yönetiminin bu talebi kabul etmesi durumunda PKK bir zafer kazanmış olacaktı. Öte yandan kabul etmemesi durumunda ise ki, kabul etmemiştir, PKK, dünya kamuoyunun gözünde IŞİD ve Türkiye’nin mağdur ettiği buna rağmen IŞİD’e karşı kahramanca savaşan Kürt özgürlük savaşçıları konumuna yükselerek, bir psikolojik zafer elde etmiştir.

            PKK açısından Ayn El Arap çatışmaları sırasında kazanılan ikinci zafer, ABD ile PKK arasında “silah arkadaşlığı” statüsünü oluşturmak olmuştur. Ayn El Arap’ta çatışmalar uzadıkça Amerikan hava kuvvetleri, PKK ile çatışan IŞİD’lilere daha ağır hava saldırıları geliştirmiştir. Bu arada PKK’lılar ve  “emekli” Amerikalı  askerler ileri hava kontrolörlüğü yaparak Amerikan hava kuvvetlerine bombalanması gereken noktaları göstererek, işbirliğini geliştirmişlerdir. Amerikan uçaklarının PKK/PYD’ye atmış olduğu silah ve cephane yardımı da işbirliğini geliştiren bir başka husustur.  

            Üstelik, ABD, Erdoğan Yönetimini, Barzani güçlerini Türkiye’den geçirerek, Ayn El Arap’a girmelerine izin vermesi konusunda zorlamış ve “ikna” etmiştir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun peşmergelere Türkiye üzerinden geçiş hakkı verildiğine dair açıklamayı yaptığı sırada ses tonu ve kurduğu cümleler baskının  ağırlığını göstermektedir. Öte yandan bu konuyu sadece Amerikan baskısı ile izah etmek mümkün değildir. PKK’nın son aylarda gerçekleştirmiş olduğu ve bütün Türkiye’yi kapsayan terör eylemleri de Erdoğan Yönetiminin geri adım atmasına neden olan diğer gelişmedir.

            Bu durum Türkiye için bir başka psikolojik mağlubiyet oluşturmuştur. PKK ve diğer pankürdist örgütler ve taban için ise kesinlikle psikolojik bir zafer anlamına gelmektedir. PKK açısından en önemli sonuç, Ayn El Arap çatışması ile Kuzey Suriye’deki varlığını büyük ölçüde meşrulaştırmayı başarmış olmasıdır. PKK-PYD ile ABD arasındaki işbirliği/temas sadece askeri alanda kalmıyor. Amerikalı yetkililer, “PYD’yi terörist örgüt olarak tanımlamıyoruz” diyerek,  PKK/PYD ile siyasi temas ve görüşmeleri çok açık ve rahat bir şekilde sürdürüyorlar. ABD’nin PYD’yi terörist örgüt olarak tanımlamadığını açıklaması, PKK için de dolaylı bir aklanma niteliği taşımaktadır.

            2003-2004’de Amerikan ordusunun Irak’ı işgali sırasında gerçekleşen ABD-Kuzey Irak Kürt gruplar işbirliği ki, bugünkü Amerikan-Kürt silah arkadaşlığının/ittifakının oluştuğu dönemdir. Şimdi Suriye’de Ayn El Arap’ta PKK/PYD ile ABD arasında bir silah arkadaşlığının temelleri atılmaktadır.

            ABD, PKK/PYD ile ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan da AKP Hükümetinden geçmişin intikamını almaktadır. ABD, geçtiğimiz yıllarda AKP Hükümetinden IŞİD’in Suriye kolu olarak kurulan El Nusra’yı desteklememesi ve El Kaideci diye nitelendirdiği cihatçı mobil selefi unsurların dünyanın dört bir köşesinden gelip Türkiye’yi koridor olarak kullanmasına izin vermemesi konusunda ısrarla talepte bulunmuştur. Ankara bu talepleri El Nusra’yı terörist örgüt olarak görmediği gerekçesi ile  reddetmiştir. Şimdi sanki Washington bunun intikamını almaktadır. Ayn El Arap çatışmaları sırasında, ABD, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesi ile, Türkiye ile PKK arasında kalınca hiç tereddüt etmeden PKK’yı tercih etmiştir. 

            ABD-PKK/PYD ilişkilerinin anlamı, ABD’nin Ortadoğu’daki Kürt politikasının parçası olarak düşünüldüğünde anlaşılabilir. ABD, içinden geçilen süreçte, Kuzey Irak dahil bağımsız bir Kürt devletine karşıdır. Ancak burada belirleyici olan kavram “içinden geçilen süreçte” kavramı; yani ABD Kürt devletini bağımsız birleşik Kürdistan anlamında bir kaçınılmazlık olarak görüyor. Ancak Washington, “içinden geçilen süreci” bağımsızlık süreci olarak değil, Türkiye-Irak-Suriye’de birleşik Kürt devletinin temellerinin hazırlanacağı süreç olarak değerlendiriyor. 

            Ayn El Arap önümüzdeki aylarda da Türkiye-PKK-AKP-IŞİD denklemi içinde önemini sürdürmeye devam edecektir. Batı dünyasının yeni Shindler’i olan PKK, Ayn El Arap’ta ABD ile gerçekleştirdiği askeri-politik stratejik ittifakın farkında olarak, Ayn El Arap’tan PKK için bir Stalingrad başarısı çıkararak şekilde kendisini yeniden küresel sistem, Ortadoğu ve Türkiye’de konumlandırma çabası içindedir. Bu çabanın temelinde ilkbahar 2015’de gerçekleştirilmesi planlanan ayaklanma stratejisi vardır. Ankara’da, Cemil Bayık’ın ilkbahar 2015’de planladığı ayaklanma stratejisini durduracak en önemli etkenin IŞİD’in Ayn El Arap ve Kuzey Suriye genelinde PKK’ya yapacağı baskı olduğu hesabı yapılmaktadır.

            Gerçek niteliği ve boyutları hala konuşulmayan Ayn El Arap çatışmaları, Türk-Amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktası oluşturabilir. Çünkü mesele Ayn El Arap değil, Irak’ın kuzeyinden başlayıp Suriye’nin kuzeyi üzerinden Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt Koridoru açılıp açılmayacağı meselesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayn El Arap çatışmaları ekseninde “üst akıl” diye nitelendirdiği ABD’nin Türkiye’nin menfaatlerine saldırdığını birkaç defa açıklamıştır. Erdoğan alışılmadık bir şekilde şöyle konuşmuştur: “Ne içerideki ihanet şebekelerine ne de dışarıdan  gelen algı operasyonlarına Türkiye boyun eğecek, eyvallah diyecek bir ülke değildir. Sevr Anlaşması’nı yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz.” Bu açıklama, Erdoğan Yönetiminde, Amerikan talepleri karşısında geri adım atmakla, beraber direncin devam ettiğini göstermektedir.

            Önümüzdeki dönemde Suriye meselesine farklı bakışlarla başlayan ABD-Türkiye ilişkilerindeki kırılmanın Ayn El Arap ekseninde güçlenmesinden sonra Erdoğan Yönetiminde radikal tepkilere neden olabilir. Putin ve Erdoğan Yönetimleri arasında ilişkiler güçlenmektedir. Ankara’da Şanghay İşbirliği Örgütü Genel Sekreterliği kurulmasının planlanmaktadır.  Putin, Nazarbayev, Lukaşenko, Atambayev ve Sarkisyan görüşmelerinde Türkiye’nin Avrasya Ekonomik Birliği'ne katılmasının yol haritası ele alınmıştır. Türk-Rus ekonomik ilişkilerinde milli paraların kullanılması planlanmaktadır. ABD ve AB’nin Rusya’ya ekonomik yaptırımları devam ederken, Türkiye-Rusya ekonomik ilişkilerini geliştirilmesi çalışmalarına hız verilmiştir. İran ile 1 Ocak 2015’de itibaren yürürlüğe giren ve amacı iki ülke arasındaki ticaret hacmini 13-14 milyar Dolar’dan 30 milyar Dolara çıkarmasını hedefleyen tercihli ticaret anlaşmasını imzalamıştır. Müslüman Kardeşler ve Hamas konularında gerilim devam etmektedir. ABD-AB-Erdoğan Yönetimi arasındaki ilişkililerde her halde belirleyici unsurlardan birisi de Çin füze savunma sistemleri konusunda Ankara’nın vereceği nihai karar olacaktır. Özetle, Ayn El Arap sadece Kürt koridorunu açmaz veya kapamaz başka koridorların açılmasına veya kapanmasına neden olabilir.

           

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı