Bu sayfayı yazdır

Terör ve Toplumsal Duyarsızlaştırma

Türkiye, sömürgeci devletlerin bölgesel çıkarları nedeniyle parçalanıp yeniden şekillenen Orta Doğu’da imkansızı başararak kazandığı milli mücadele ile bölgede varlığına devam etmiştir.

Ülkemiz kuruluşundan günümüze kadar dış destekli birçok bölücülük faaliyetleri ile karşı karşıya kalmıştır. Şeyh Sait İsyanı'nından başlayarak, ASALA terörüne kadar uzanan Türkiye'nin terörle mücadelesi 30 yıldır bölücü terör örgütü PKK ile devam etmektedir. Terörle mücadelenin en önemli unsurlarından birisinin de toplumsal güç birlikteliği ve duyarlılık olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda son yıllarda ülkemizde gerçekleştirilen ve duyarlılıkları yıkmayı amaçlayan psikolojik operasyonlar sonuç vermektedir. Bir toplumun algılarını, geleneklerini ve duyarlılıklarını değiştirmenin en önemli aracı medyadır. Ne yazık ki, Türkiye'deki medya grupları yaptıkları yayınlar ile teröre karşı toplumsal duyarlılığı azaltmakta, yaşanılan kayıpları önemsizleştirmekte ve neticede toplumu tepkisiz hale getirerek olağan dışı gelişen terör olayların doğal algılanmasını sağlamaktadır.


Geçmişe göz atacak olursak, terör faaliyetleri ve bu faaliyetler sonucu hayatını kaybeden şehitlerimiz toplumda büyük bir dalgalanma yaratmakta, toplumda bir bütünlük ve birliktelik gözlemlenmekteydi. Ancak yıllar içerisinde gerek süregelen terör, gerekse medyanın bilinçsizce yayınları bu olguyu doğalmışcasına sunmuş, ve terör tümüyle günlük hayatın doğal bir parçası haline gelmiştir.


Günümüzde, modern hayatın karmaşa ve rekabeti içerisindeki bireyler kendileri dışındaki olayları gerçekten yaşanmış gibi algılayamamaktadır. Bunun sonucu olarak da toplumsal felaketler ve bu felaketleri yaşayan bireyler nesneleştirilmektedir. Güneydoğu'da veya İstanbul'da bombalara kurban giden çocuklar bir süre sonra Filistin'de Gazze'de öldürülen çocuklar kadar uzak görünmektedir. Çünkü onlar bizim çocuklarımız olmadığı gibi, bizim yaşadığımız acılar da değildir. Terör olaylarını haber yapan televizyon kanallarını değiştirip hayatımıza olduğu yerden devam edebilmekteyiz. Biz farkında olmasak da izlediğimiz görüntüler, okuduğumuz terörle ilgili olaylar gitgide bir tüketim maddesi halini almaktadır. Terör faaliyetleri ile ilgili tüm haberler medya tarafından toplumun anlık tüketimine sunuldukça, toplumsal duyarsızlaşma, alışma, önemsizleştirme ve neticede tepkisizleştirme bir toplumsal gerçek haline gelmektedir.[1] Hatta öyle ki, terör ile ilgili olaylar gazete sütunlarında "şok haber" veya "flaş haber" olarak geçilmekte, her tür duygusallıktan uzaklaştırılmaktadır. Böylece gazetelerdeki magazinsel olaylar ile ülke için hayati önem taşıyan olaylar aynı kefeye konmaktadır.


Terörün sıradan gündelik bir haber, şehitlerin ise nesne halini aldığı günümüz Türkiye'si psikolojik harekatın kaybeden tarafı olmaya mahkum edilmiştir. Oysa ki, terörle mücadele yanlızca askeri değil aynı zamanda da sosyolojik ve psikolojik bir gerçektir.[2] Bir toplumun değerleri o toplumu millet yapan öğeler olduğundan dolayı, bir ülkeyi ve milleti yok etmenin başlıca yolu o toplumsal değerleri aşındırmaktır. Türk askerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılan fiili ve psikolojik saldırılar da bu bağlamda değerlendirilmelidir.Toplumsal algıları değiştirmeye yönelik bu gibi psikolojik operasyonlar bireylerin benliklerine yerleşmiş fikirleri ve inançları da yıkmayı hedeflemektedirler.[3] Yapılan araştırmalarda Türk toplumunda en çok peygamber ocağı[4] olarak bilinen orduya güven duyulduğu belirlenmiştir.[5] Ancak medyanın da bilinçsiz haber aktarımları ile bu inanca sahip toplumun zihni karmaşa içine girebilmektedir. Türk milletinin değer verdiği öncelikler ve olayların üstü kapalı bir biçimde aşağılanması, horlanması ve onay görmemesi bu değerlerin bireyler tarafından zamanla dışlanmasına sebep olmaktadır. Özellikle geleceğimiz olan gençler, değersizleştirilen bu değerlerle özdeşim yapamayacakları için toplumun geleceği de olumsuz etkilenmekte ve ciddi bir toplumsal kimlik kaybı tehlikesiyle karşı karşıya kalınabilmektedir.[6] Toplumsal dinamikler bize bireylerin grup olarak hareket etmeyi tercih ettiğini ve kararlarını da grubun diğer bireylerini örnek alarak verdiklerini göstermektedir.[7] Bu nedenle duyarsızlaştırılan ve manevi değerleri ile ilgili algıları yönlendirilen bireyler, bir süre sonra duyarsız bir toplum ile eşdeğer hale gelmektedir.


Bir toplum belirli bir konuya alıştığı ve duyarsızlaştığında artık daha önce sorun olarak kabul edilen olaylar kabullenilmiş olur. Ülkemizde gerçekleştirilmeye çalışılan psikolojik operasyonlar da olağan dışı terör olgusunun toplumsal olarak olağanlaştırılmasını, ve kabullenilmesini sağlamaktadır.









[1] Ercan Çitlioğlu, Terörizm ve Küreselleşme, Stratejik Analiz, Aralık 2007, s. 77-85.



[2] Ercan Çitlioğlu, Gri Tehdit Terörizm, Destek Yayınları, Ankara, 2008; Ümit Özdağ, PKK Terörü: Neden Bitmedi Nasıl Biter?, Kripto Yayınları, Ankara, 2008.



[3] Randall Bowdish, Information Age Psychological Operations, Informations Management, December 1998- February 1999, s. 28-36.



[4] Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un 14 Nisan 2009 tarihinde Harp Akademileri Komutanlığında Yaptığı Yıllık Değerlendirme Konuşması, Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı Resmi İnternet Sitesi,


http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konusmalar/2009/org_ilkerbasbug_harpak_konusma_14042009.html, (Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki "Yıllık Değerlendirme" konuşmasında Türk Ordusu'ndan "Peygamber Ocağı" olarak söz etmiştir. ); Nuran Yıldız, Tanklar ve Sözcükler, Alfa Yayınları, 2007, s. 40.



[5] Nuran Yıldız, Tanklar ve Sözcükler, Alfa Yayınları, 2007, s. 108.



[6] Özdeşleşme hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Sigmund Freud, Kitle Psikolojisi, Cem Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2006.



[7] Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi, Yağmur Yayınevi, İstanbul, 1976, s. 43-44.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü