21. Yüzyıl Dergisi Haziran Sayısı Çıktı

Serbest Ticaret Anlaşmaları Penceresinden ABD-AB Ekonomik İlişkilerinde

Son Gelişmeler: Transatlantik Ticaret ve Yatırım İşbirliği

Ersin DEDEKOCA*

Jeffrey Sachs'ın da belirtmiş olduğu gibi, 20 yıl öncesine kadar üçte biri sosyalist olan dünya nüfusunun sadece yüzde 20'sini içine alan kapitalizm (liberal ekonomi anlamında), günümüzde dünya nüfusunun yüzde 90'ını temsil etmektedir. Serbest ticaret, konvertibl para birimleri, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve fon akışı serbestisinin egemen kuralları altında, özel girişimciliği esas alan ekonomi-politik, global dünyanın ana rejimi olmuştur. Söz konusu globalleşmenin başat ekonomik/ticari sistemleri de, “bölgesel ekonomik birleşmeler/örgütler” ve “ekonomik işbirliği anlaşmaları”dır. 

Bu gelişmenin bir diğer türevi de, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB)’nin, 2008 yılından bu yana yaşanan ekonomik krizi aşmaya çalışırken, global ekonomideki egemen konumlarını rekabetle değil, birlikte hareket ederek koruyabileceklerinin farkına varmaları olmuştur. 2012 yılı sonu itibariyle dış ticaret hacminde Çin’in ABD’yi geride bırakmasının da tetiklemesiyle, AB Komisyonu’nun 12 Mart 2013’de üye ülkelere, şimdiden “ABD-AB Serbest Ticaret Anlaşması” olarak isimlendirilmeye başlanmış olan ve bu yılın başında ABD Başkanı Barack  Obama’nın, görüşmelerin başlaması konusundaki açıklamasıyla gündemin ön sırasını alan “Transatlantik Ticaret ve Yatırım  İşbirliği (The Transatlantic Trade and Investment Partnership, TTYİ)”  konusunda yetki vermesi, anılan işbirliği ve “serbest ticaret anlaşmaları (STA)” nın önemini arttırmıştır. Söz konusu güncel gelişmelerden hareket eden çalışmamızın konusu, iki global ekonomik dev arasındaki ilişkilerin arttırılması ve STA’larının, yaşanan son ekonomik krizden çıkış için taşıdığı önemi irdelemek olmuştur.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Küresel Finansal Krizin Ardından Bölgeselleşme: Bölgeselleşme Küreselleşmenin Alternatifi mi?

Rezzan Neslihan VURAL*

Ekonomik anlamda küreselleşme, en genel tanımı ile dünyada üretim faktörlerinin (emek-sermaye-doğal kaynaklar-girişim) önündeki sınırların ortadan kalkmasıdır.  Küreselleşmenin yansımasına baktığımız zaman ise yalnızca sermayenin dünya üzerinde serbest dolaşımının sağlanabildiğini, ancak diğer üç üretim faktörünün önünde engeller bulunduğunu söyleyebiliriz. İşte tam da bu noktada devreye bölgeselleşme girmektedir. Bölgeselleşme bir bakıma küreselleşmenin mikro bazda uygulamasını oluşturmaktadır.

Bölgeselleşme, coğrafi olarak birbirlerine yakın olan ülkelerin, ortak çıkarları doğrultusunda siyasi ve ekonomik işbirliği oluşturmalarıdır. Bu anlamda aynı bölge örgütüne üye ülkelerin sınırları içerisinde üretim faktörlerinin serbest dolaşımından, ortak para biriminin kullanılmasına kadar birçok işbirliği bulunmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken küreselleşme de olduğu gibi bölgeselleşmede de lider ülkelerin çıkarlarının ön planda tutulduğudur. Bir diğer önemli husus ise küresel güç olabilmek için bölgede güçlü ve istikrarlı bir yapının kurulması şarttır. Bu anlamda küreselleşen dünyada iyi bir konum elde etmek bölgesel güç olmaktan geçmektedir.

Bölgesel örgütlerin ekonomik yapısına baktığımız zaman ekonomik anlamda bir ya da birkaç güçlü devlet ile bu devletlerin hegemonyasında bulunan diğer devletleri görmekteyiz. Bu devletler arasında karşılıklı bağımlılık vardır. Avrupa Birliği (AB) örneğine bakacak olursak güçlü merkez ülkeler ile gelişmekte olan çevre ülkelerini görmekteyiz. Almanya, Fransa ve nispeten İngiltere’nin kontrolünde olan AB bölgesel örgütü aslında bu ülkelerin çıkarları üzerine kuruludur. Ancak çevre ülkeleri dediğimiz (ki bir çoğu şu anda ekonomik kriz ile mücadele etmektedir.) ülkeler daha çok tüketici konumundadır. Üretim dağılımına baktığımız zaman genel olarak hizmet sektörlerine ağırlık veren bu ülkeler sanayi mallarında AB’nin üreten ülkelerinin pazarı konumundadır. Peki, neden AB’ye üyeler? Coğrafi olarak AB’nin sınırlarını oluşturan ülkelerin AB’ye giriş sebepleri genellikle siyasidir. Birçoğunda demokrasiye ve serbest piyasa ekonomisine geçiş AB’ye girmeleri ile eş zamanlıdır. Bu ülkeler AB ile rekabet gücüne sahip olmadığı için gümrük birliğine çekinceli yaklaşmıştır. Örneğin, İspanya ve Portekiz AB’ye üye olmalarına rağmen gümrük birliği anlaşmasına hemen imza atmamıştır. 

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Özel Röportaj

Prof. Dr. Ali Murat Özdemir

Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Murat Özdemir, Neo-liberal küreselleşme sürecini, krizlerin serbest piyasa ekonomisine etkilerini ve Orta Doğu ekonomilerini 21. Yüzyıl Dergisi için değerlendirdi.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Yeni Gelişmeler Işığında Avrupa Birliği’nin Durumu*

Faruk SÖNMEZOĞLU**

Bu yılın başlarındaki bir habere göre Çin Halk Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ülkelerinin krizden çıkması için bir fon oluşturması sözkonusu olabilirdi. Pekin yönetimi bunun karşılığında IMF gibi bazı uluslararası kuruluşlarda kendisine daha iyi pozisyonlar talep ediyordu. Böyle bir haber 20 yıl önce yazılsaydı herkes “herhalde yanlış yazıldı, tersi olması gerekir” diye düşünebilirdi. Bu fon oluşumu gerçekleşmeyebilir, fakat bunun konuşulması önemlidir.

Soğuk Savaş yılları boyunca Avrupa ve bu bölgenin ağırlıklı olarak ekonomik nitelik taşıyan örgütlenmesi (Avrupa Ekonomik Topluluğu - AET ve Avrupa Topluluğu - AT), Batı dünyasının özellikle ekonomik düzlemdeki hegemonyasının Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile birlikte en önemli odağı konumundaydı. Fakat 1990’ların ortalarından itibaren kısmen Avrupa coğrafyasındaki sorunlar, kısmen de dünyada, özellikle de Asya coğrafyasında ortaya çıkan rakipler ve onların başarıları nedeniyle bu konumunu kaybetmeye başladı. Bugün de bu genel çizginin bir başka evresindeyiz.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Küresel Ekonomi Yapılanırken Türkiye’nin

Batı Türkistan Siyaseti

Turgay DÜĞEN*

Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikasında ilgi duyulan coğrafyaların başında Batı Türkistan gelmiştir. Türkiye’nin Batı Türkistan’a yönelik siyaseti aradan geçen 22 yılın sonunda, ilk beş yıllık dönemdeki karşılıklı söylem ve hedefler açısından değerlendirildiğinde başarılı değildir. 1992 sonrasında başlayan zirvelerde Türk Cumhuriyetleri liderlerinin karşılıklı olarak bütünleşme yönünde yaptıkları konuşmalar ve izledikleri siyaset zaman içinde dinamizmini kaybetmiştir. Dönemsel olarak incelendiğinde ikili ilişkilerde istikrarsız bir tablo ortaya çıkmıştır. Bazı dönemler dış politikada Batı Türkistan coğrafyası ağırlık kazanırken, bazı dönemlerde dış politika gündeminde Batı Türkistan arka sıralarda yer almıştır. Dönemsel ve genel boyutta değerlendirmelerin dışında yapılması gereken bir başka değerlendirme de Türkiye’nin Batı Türkistan siyasetinin ekonomik boyutudur. Türkiye-Türk Cumhuriyetleri arasındaki siyasi ilişkilerde bütünleşme hedefi bağlamında yetersizlik, sosyo-kültürel ilişkilerde olumlu fakat ağır gelişmeler, ekonomik ilişkilere de yansımıştır. Tüm dünya için piyasa ekonomisinin bu yeni coğrafyası, Rus duvarlarının yıkılmasının ardından dünyaya açılırken, Türkiye için de yeni bir ekonomik saha olarak görülmüştür. Aslında Türkiye için ekonomik yaklaşımın ötesinde daha çok sosyo-kültürel, siyasi ve tarihi anlamlar yüklenmiş olan Batı Türkistan, ekonomik olarak da Türkiye için önem arz etmektedir. Bu sebeple bu makalede, Türkiye’nin Batı Türkistan siyasetinin ve ikili ilişkilerin ekonomik boyutu değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken Batı Türkistan’daki Türk Cumhuriyetleri ile ikili ilişkilerde yaşanan gelişmeler incelenmiş, Türkiye’nin bu bölgeye yönelik bütüncül bir ekonomik strateji geliştirmediği ortaya konulmuştur.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Bilirkişi Görüşü

İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter TURAN ve Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hüsnü ERKAN küresel ekonominin yeniden yapılanmasını ve etkilerini 21. Yüzyıl Dergisi için değerlendirdiler.  

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Medeniyetler İçin Coğrafya’nın Önemi ve “Bereketli Hilal”

Bahar AŞCI*

Bundan yaklaşık 12 bin 500 yıl önce, aniden küresel bir soğuma ve kuraklaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalan dünyada, toplayıcılık için yeterli bitki ve avcılık için de yeterli hayvan kalmamıştı. Bu sebeple insan, çözüm üretmek zorunda kalmıştı. Neticede de ihtiyaçlardan tarım doğmuştu. Bu konuda en şanslı insanlar ise, Orta Doğu olarak bildiğimiz coğrafyada, yani Lübnan, Suriye, Irak, Türkiye'nin Güneydoğusu ve Mezopotamya'yı kapsayan ve ekvatora doğru bakan bir hilal şeklinde olduğu için “Bereketli Hilal” olarak bilinen coğrafyada yaşayan insanlardı.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Özel Röportaj

Prof. Dr. Solovey Tatyana Dmitriyevna

Moskova Devlet Üniversitesi, Etnoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Solovey Tatyana Dmitriyevna, Rus Milliyetçiliği, tarihsel kökeni ve güncel siyasi yansımalarına ışık tutacak değerlendirmeleriyle 21. Yüzyıl Dergisi’nin sorularını yanıtladı. Röportajın ikinci bölümünü yayınlıyoruz. 

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Kosova Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Avni Spahiu ile Özel Röportaj

Kosova’nın Türkiye Büyükelçisi Avni Spahiu, Kosova dış politikasının önceliklerini, Avrupa Birliği’nin Balkanlardaki etkisini, Kosova ile Sırbistan arasında varılan anlaşmayı ve Kosova ile Türkiye arasındaki ilişkileri 21. Yüzyıl Dergisi’ne değerlendirdi.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Reyhanlı Saldırısını Nasıl Analiz Etmeli?

Mehmet Akif OKUR*

Ülkemiz Suriye kaynaklı bir saldırıyla karşılaştığında kamuoyunun hakim tepkisi, Esed rejimini devirecek politikaların hızlandırılması biçiminde ortaya çıkmıyor. Aksine, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşla arasına mesafe koyması talebi hızla yükseliyor. Reyhanlı saldırısının ardından karşılaştığımız manzara tam da bu değil mi?

Reyhanlı saldırısının acısı yüreklerimizi kanatmaya devam ediyor. Saldırgan ve hedefleriyle ilgili tartışmaların hızı ise kolay kesilecek gibi değil. Şunu merak ediyoruz: Reyhanlı katliamının ardındaki gücün hedefi ne? İki parçalı bir soru cümlesi bu. Önce şüphelileri elememiz, ardından da “en muhtemel” failin motivasyonunu tespit etmemiz lazım. Siyaset dünyasının toz-dumanı arasından sıyrılamadıkça doğru teşhis yapabilmemiz ise çok zor. Ancak Türkiye’mizi bedelini milletçe ödeyeceğimiz yeni facialardan koruyabilmenin başka bir yolu da yok.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Sözde Soykırım İddiaları ve Türkiye’nin Mücadele Stratejisi

Barış DOSTER*

Türkiye, Ermenistan’ın “Tanıma, Tazminat, Toprak” stratejisine karşı yıllarca savunmada kalmıştır. ABD’de Yahudi lobisinin desteğini alarak, Ermeni ve Rum lobilerinin ittifakla yaptığı Türkiye karşıtı kampanyayı dengelemeye çalışmıştır. Ancak İsrail ile son yıllarda yaşanan gerginlik nedeniyle ABD’de Yahudi lobisinin desteğini büyük ölçüde yitirmiştir. Türkiye, ABD ile ilişkilerde, NATO’daki müttefiklerle ilişkilerde, üye olmaya çalıştığı AB ile ilişkilerde, sözde soykırımı kabul etmesi yönündeki baskıları son yıllarda daha çok hissetmeye başlamıştır. Öyle ki, her yıl 24 Nisan öncesinde kamuoyu, ABD Başkanı’nın yapacağı konuşmada “soykırım mı”, “katliam mı”, “tarihsel trajedi mi”, “büyük felaket mi?” diyeceğini tartışır olmuştur.

Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla mücadelede kapsamlı, tutarlı, bütüncül, uzun vadeli bir devlet politikası yoktur. Konu üzerinde çalışan isimlerden Şükrü Elekdağ, “Türkiye’nin Ermeni meselesinde stratejisi, siyaseti ve planı yoktur”  der. Asılsız Ermeni iddialarıyla mücadele eden kurumlar, örgütler, yurttaşlar arasında yeterli eşgüdüm bulunmamaktadır. Dış kamuoyundan çok iç kamuoyu bilgilendirilmeye, bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu çabalar da umulan ölçüde başarılı değildir. Son yıllarda bilinen devlet politikası da bırakılmış, “Ermenistan Açılımı” denilen yeni bir politika öne çıkmıştır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Türkiye’nin Doğu-Batı Enerji Koridoru Stratejisi

Çağrı Kürşat YÜCE*

Küresel ölçekte enerji tüketimi ve ihtiyacı, geçmişte olduğu gibi,  son yıllarda da artmaya devam etmektedir. Bu ihtiyacın karşılanmasında diğer tüm alternatiflere rağmen petrol ve doğal gaz 2030 yılına kadar birincil enerji kaynağı olmayı sürdürecektir. Bu durum sonucunda, enerji kaynakları yirmi birinci yüzyılın en önemli belirleyicilerinden biri olmaya devam edecektir.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, Türkiye'nin çevresinde ve Avrasya'da yeni bir jeopolitik ortam oluştu. Bu yeni jeopolitik ortam, bölgesel boyutta Türkiye'nin güvenliği bakımından daha elverişsiz koşullar getirdi. Ancak, bu durum, özellikle Kafkasya'da ve Orta Asya'da, bir dereceye kadar da Orta Doğu ve Balkanlar’da Türkiye'nin rolünün artmasına ve milli çıkarların geliştirilmesine imkân sağlayan yeni şartlar ortaya çıkardı.

Gerek Avrupa Birliği (AB) ülkeleri gerekse de Türkiye, fosil enerji kaynakları bakımından fakir olup enerji ithalatına bağımlıdır. Hızla artan enerji ihtiyaçlarını uygun şartlarla ve güvenilir tedarikçilerden temin etmek, Türkiye ve AB ülkeleri için tek çıkar yol olarak görülmektedir. Türkiye’nin enerji gereksinimi esas olarak petrol, doğal gaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla karşılanmakta olup, özellikle petrol ve doğal gazda yaklaşık yüzde 90 seviyesinde tam bir dışa bağımlılık yaşanmaktadır.

Türkiye, fosil yakıtlar açısından fakir bir ülke olmasına rağmen, çevresindeki ülkeler zengin rezervlere sahiptir. Özellikle Orta Doğu ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan Türk devletleri, dünya enerji üretiminin önemli bir bölümünü gerçekleştirmektedir. Ancak Orta Doğu’nun genel olarak istikrarsız bir bölge olması, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından gözlerin Türk Cumhuriyetleri’ne çevrilmesine neden olmuştur. Türkiye’nin gerek bu ülkelere coğrafi olarak yakınlığı gerekse bu ülkeler ile etnik, dini ve kültürel bağlara sahip olması, Türkiye’yi bölgedeki enerji mücadelesinin önemli aktörlerinden biri yapmıştır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

III. Safranbolu Kongresi’nde “Orta Doğu’da Değişimin Dinamikleri”

Masaya Yatırıldı

Hakan BOZ*

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, geleneksel Safranbolu Kongresi’nin üçüncü toplantısını bu yıl Asmazlar Konağı’nda gerçekleşti. 27-28 Nisan 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen III. Safranbolu Kongresi’nin bu yılki konusu “Orta Doğu’da Devam Eden Değişimin Dinamikleri” oldu. İki gün süren kongrede toplam beş oturum gerçekleştirildi. Kongreye, Ankara, İstanbul ve Karabük’ten gelen izleyicilerin yoğun katılım sağlaması dikkat çekti.Birinci gün oturumlarında katılımcılar tarafından Rusya, ABD ve Çin’in Orta Doğu Politikaları ile Türkmenler konularında tebliğler sunulurken, ikinci günde gerçekleşen oturumlarda Müslüman Kardeşler, Selefilik ve El Kaide başlıkları tartışıldı.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Türkiye’nin Büyük Öğrenci Projesi

1992–2012                     

Çağatay ÖZDEMİR*

Turan CAN**

Türkiye ile soydaş devlet ve topluluklar arasında yakın bağlar kurulması, sadece bir siyasi tercih veya tarihsel sorumluluk değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal, kültürel ve stratejik bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca uluslararası öğrenci dolaşımı, ülkeler ve kültürler arasında karşılıklı anlayışı, işbirliğini ve dayanışmayı artırdığından önemli bir dış politika ve kamu diplomasisi aracı olarak değerlendirilmektedir.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 

 

 


*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Strateji Kurulu Üyesi

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Ekonomi Araştırmaları Merkezi, Bilimsel Danışman

*Bu yazı İFMC’nin tertiplediği “36.İktisatçılar Haftası” çerçevesinde yapılan bir “Sunuş” konuşmasının yeniden düzenlenmiş halidir.

**Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Öğretim Üyesi,This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Orta Asya Araştırmaları Merkezi, Genel Sekreter, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Dr., 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Başkan Yardımcısı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

*Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Güney Kafkasya-İran-Pakistan Araştırmaları Merkezi, Merkez Başkanı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

**Araştırmacı, TİKA

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display