21. Yüzyıl Dergisi'nin Temmuz Sayısı Çıktı

Erbil’in Yeni Müttefikleri Genel Enerji ve Siyah Kalem

Tuğçe VAROL SEVİM*

2003 yılında Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin düşmesi KÖB’nin akıbeti konusunda pek çok değişikliğin yaşanmasına yol açmıştır. 1991’deki ilk Irak harekâtından beri 36. paralel olarak adlandırılan bölgede defacto bir yapı oluşmasının ardından, ikinci Irak harekâtının askeri bir işgale dönüşmesi nedeniyle Kürt tarihinde önemli bir siyasi gelişme meydana gelmiş ve Kürt temsilciler merkezi hükümette yer alma fırsatı bulmuşlardır. Irak içinde özerklik statüsü kazanan Kürt Yerel Yönetimi (KYY) ekonomik olarak ayakta durabilmeyi, hatta devlet haline gelebilme hedefini enerji kaynaklarına bağlamıştır. Bu nedenle, coğrafi olarak sıkışmış olmakla birlikte, en önemli çıkış kaynağı Türkiye’nin Akdeniz’e açılan Ceyhan Limanı’na muhtaç durumdadır. Dolayısıyla Türkiye’den ya da Suriye’nin kuzeyinden çıkış sağlayamamış bir KÖB’nin devletleşme sürecini tamamlaması da yarım kalmaktadır. Bu bağlamda son bir yıldır Türkiye ile KYY arasında yarı gizli yarı açık gelişmeler ışığında Ankara, Erbil ile enerji işbirliğini başlatmış ve KÖB’ye yatırım yapmak için sırada bekleyen pek çok büyük yabancı şirketin de önünü açmıştır. Türkiye’nin Erbil yönetimi ile izlediği son bir yıl içerisindeki enerji ilişkisinde ise Genel Enerji göze batmaktadır. Genel Enerji’nin geçtiğimiz yıl KÖB’ye ekonomik yatırım anlamında giriş yaptığı günden beri Türkiye’nin de Erbil yönetimi ile enerji ilişkilerinde gelişme olmuş, Türkiye’nin Kuzey Irak politikasında kırılma yaşanmış ve dahası ‘Kürdistan devletinin’ oluşmasındaki en önemli engellerden birisi de ortadan kaldırılmıştır. Bu çalışma da KÖB’nin enerji potansiyeli ve hedefleri kısaca anlatıldıktan sonra Türkiye’nin son bir yıldaki Kuzey Irak’a yönelik değişen politikaları irdelenmiş ve Genel Enerji şirketinin bu oyunun neresinde olduğu ortaya koyulmuştur.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Şekillen(diril)en Orta Doğu’da Şekillenen Türk Enerji Politiği

A. Batur ÇOLAK*

Enerji güvenliği kavramı, enerji üretim, iletim ve dağıtım sistemlerinin alt yapısına yönelik olası terörist saldırılarından, yatırım eksikliklerinin doğuracağı kesintilere, kasırgaların doğuracağı engellerden ambargolara, grevlerden lokavtlara, iç savaştan işgale kadar birçok olasılığın birlikte değerlendirilmesini gerektiren bir kavramdır. Bu nedenle enerji politikaları ve arz güvenliği gibi konularda yapılan değerlendirmelerde enerji kaynaklarının coğrafi dağılımlarından, maliyetlerine, taşıma yollarından talep artış eğilimlerine, büyük tüketicilerin ithalat bağımlılıklarından bu kaynakları temin edebilmek için geliştirilen askeri doktrinlere kadar birçok konunun birlikte ele alınması gerekmektedir.

Doğu ile Batı’yı, Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu, Rusya ile sıcak denizleri birbirine bağlayan, aynı zamanda Doğu ile Batı arasındaki bütün ticari ve kültürel bağlantıların yapıldığı bölge olan Orta Doğu, sahip olduğu eşsiz jeopolitik değerden dolayı tarihin her döneminde dünya egemenliğinde koşan güçlerin hedefleri arasında yer almıştır. Tarih boyunca Orta Doğu’yu hâkimiyetinde birleştirmeyi başarabilmiş olan tek devlet Osmanlı İmparatorluğu’dur. Bunu ne Pers, Roma, Arap İmparatorlukları ne de Orta Doğu’yu Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden alan ve aralarında paylaşan İngiltere ve Fransa başaramamıştır. Yaklaşık bir asırlık zaman diliminin ardından günümüzde de farklı bir yaklaşımla “gelişmekte olan ülkelere demokrasi götürmek” şeklinde Orta Doğu’ya nüfuz elde etmeye çalışan ABD de bu konuda pek başarılı olamamıştır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Mısır’ın Baharı ve Enerji Politikaları

Çağla Gül YESEVİ*

Bir ülkenin enerji politikası, o ülkenin ekonomisini, dış politikasını ve güvenlik politikalarını, etkilemekte ve belirlemektedir. Dick Cheney, Halliburton firmasının başkanı olduğu 1996 yılında katıldığı bir enerji konferansında, “Tanrı’nın, petrol ve gaz rezervlerini demokratik hükümetlere yerleştirmemiş olmasının sorun olduğunu” belirtmişti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, enerji sektörünün, siyasetten arındırılamayacak kadar uluslararası ilişkilere dayalı olduğunu açıklamıştı. Yıldız, ayrıca enerjinin zaman zaman demokrasi yerleştirme bahanesi yapılarak savaş kalemi olarak kullanıldığını da belirtmişti. Her iki siyasetçinin de işaret ettikleri yer, Orta Doğu’dur. Orta Doğu, bir enerji devidir; enerji savaşlarının ve istikrarsızlığın merkezidir. 1970’li yıllarda, Orta Doğu ülkeleri, petrol zenginliklerini kontrol etmek amacıyla kamulaştırma yoluna gitmiştir. Irak’ın eski lideri Saddam Hüseyin ve Libya’nın eski lideri Muammer Kaddafi bu konuda öncü rol oynamışlardır. Orta Doğu’da enerji gelirlerinin devlete ait olması, siyasal iktidarların güçlerini arttırmış ve otoriter politikalarının devamını kolaylaştırmıştır. Bunun yanında, siyasal erkin sahipleri kamu harcamalarını artırarak ve vergileri düşürerek halkın bağlılığını kazanmak için çalışmışlardır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz Enerji Politikası

Sanem ÖZER*

AB düzeyinde, Komisyon ve Konsey’de, enerji konusunda söz sahibi olan kişilerin temel yanılgısı enerjinin dış politika ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığı düşüncesi olmuştur. Aynı çevreler 2000 yılı itibariyle gecikmeli bir şekilde AB’nin durumunu gözden geçirerek bir “harici enerji politikası”na ihtiyaç olduğuna karar vereceklerdir. Enerji, AB için bir güvenlik konusu olmasının ötesinde bir siyaset meselesidir. AB, tasarrufu üzerinde mutlak söz sahibi olduğu enerji kaynaklarına sahip değildir. Dolayısıyla, AB için tehdit edilen bir enerji egemenliğinden de söz edilemez. Diğer taraftan, AB’nin senede 1,800 milyon metre tonu aşan petrol ve eşdeğeri doğal enerji kaynağı tüketimi ve 2005 yılı itibariyle enerji kaynaklarının yüzde 56’sının ithal ediliyor olması, konunun AB çevrelerince Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın önemli başlıklarından biri olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. İthal enerji kaynakları oranının 2030 yılında yüzde 65’e yükselmesi ve gelecekte AB’de tüketilen petrolün yüzde 93’ünün, doğal gazın ise yüzde 84’ünün ithal edilmek zorunda kalınacağı öngörülmektedir. AB’nin jeopolitik ile enerji güvenliğini buluşturan Karadeniz Bölgesi politikası genişletilebileceği kadar genişletilmiştir. Temelleri Kuzey Akım Projesi ile atılan, AB’nin Rusya ile olan enerji ilişkisi bu bölgede bundan sonra da diyaloğun sağlıklı işleyişi üzerine kurgulanacaktır. Ancak, AB’nin Rusya ve Çin gibi önemli enerji yatırımcıların artan ilgisine rağmen, siyasi ve ekonomik kapasitesini zorlamak pahasına da olsa etkinlik elde edebileceği Akdeniz Havzası değerlendirilmeyi beklemektedir.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Bilirkişi Görüşü

Bahçeşehir Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mert BİLGİN ve Kadir Has Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emre İŞERİ Türkiye’nin enerji politikasını, karşılaştığı zorlukları, Kuzey Irak ile enerji ilişkilerini ve TANAP Projesi’ni 21. Yüzyıl Dergisi’ne değerlendirdiler. 

 

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Irak: 21. Yüzyılın Yeni Enerji Deposu

 

Cenk PALA*

 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, ABD’nin sürükleyici hamleleri ekseninde yürütülen Batı enerji diplomasisi, ilk önce Hazar’ın enerji kaynaklarını garanti altına alacak üretim-paylaşım anlaşmalarının tamamlanması üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu bölgedeki temel üreticilerle 20-30 yıllık uzun erimli işbirliği imkanları imza altına alındıktan, yani Batı’nın 15-20 yıllık bir plan dahilinde tedrici olarak Kuzey Denizi kaynakları yerine geçireceği Hazar rezervleri ‘son koz’ olarak masaya sürüldükten sonra, ABD, bu kez Orta Doğu kaynaklarını yeni bir nizama kavuşturmak için Irak’ta kolları sıvamıştır. Bu süreçte, ABD tarafından tıpkı petrol krizlerinde olduğu gibi enerji manivelası ile tekrar dizayn edilen dünya ekonomisinde ‘gönüllü’ olarak görev almak istemeyen enerji zengini ülkelere ise sadece “Büyük veya Genişletilmiş Orta Doğu Projesi”nin hiç de zengin sayılamayacak mönüsünden seçim yapma fırsatı tanınacağı ortaya çıkmıştır. Her seferinde demokrasi getirme söylemi ile pazarlanan bu hiç de iştah açıcı olmayan mönünün, Atlantik’ten Çin’e kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmış bulunan yaklaşık 22 ülkeyi 50 yıl sürecek çok ağır bir diyete zorlayacağı anlaşılmaktadır. Bu çalışmada, Irak’ın petrol ve doğal gaz potansiyeline, dünya ve Türkiye için anlamına kısaca değinmeye gayret ettik.

 

Devamı 21. Yüzyıl’da…

Asya’da Demokrasi ve Hukuk

 

Hasan KÖNİ*

 

            Japon  hukukçu Prof. Dr. Yasuaki Onuma’ya göre 19 yüzyıl Avrupa değerlerinin ve gücünün dünyaya yayıldığı bir dönem olarak gözükürken, 20 yüzyıl halen devam etmekte olan Amerikan yüzyılı olarak tanımlanıyor. 21 yüzyıl ise Asya yüzyılı olacak gibi gözüküyor.Dünyada yükselen ülkeler arasında, Latin Amerika’da bulunan Brezilya hariç, yükselen diğer ülkelerin Çin, Hindistan ve daha önce Amerikalı general ve işgal komutanı MacArthur’un  anayasasını yaptığı ve kapitalistleştirdiği Japonya gibi Asya ülkeleri olduğu fark ediliyor. Bir Avrupa devleti sayılmasına karşın topraklarının büyük bir kısmı  Asya’da  olan Rusya’yı da bu gruba eklersek, dünya nüfusunun üçte ikisini barındıran bir bölgenin ayağa kalktığını söylemek mümkün. Doğal olarak yeni gelişen bu bölgede ekonomik ve sosyal farklılıklar, Batılıların öngördüğü siyasal yapılanma stiline uymayan otoriter rejimler bir müddet daha devam edecek gibi gözüküyor.

 

Devamı 21. Yüzyıl’da…

ABD ve Rusya’nın Doğu/Güneydoğu Asya İlgisinde Yeni Dönüşümler

 

Ersin DEDEKOCA*

Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra Doğu Asya’nın dinamik ekonomik potansiyeli ve jeopolitik konumu, neo-realistlerin belirttikleri doğrultuda “çok kutupluluk” ve “güç dengelerinin” barışçıl bir şekilde yönetilmesi çabaları, büyük güçlerin bölgesel rekabetinin yoğunlaşması beklentilerini büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin refahı ve güvenliği, giderek artan ölçüde daha fazla Asya’ya dayanmaktadır. ABD ile ilişkisi dışında aslında izole bir ülke olan Japonya’ya olan ABD bağlılığının giderek arttığını ve günümüzde Asya’daki sorunların çoğunun, ABD-Çin ikilisi ile, yine bu konuda başat rolü yadsınamaz olan RF tarafından yönetildiğini belirtmek mümkündür.

21. yüzyılda özellikle ABD/RF cephesinde yaşanan değişim ve beklentiler, anılan değişimin kısa dönemde uluslararası ilişkilere olası etkilerinin kabaca ipuçlarını yakalamayı hedeflediğimiz aşağıdaki çalışmamızın hareket noktalarını, ABD’nin önceki Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Kasım 2011 tarihli Foreign Policy’de yayınlanan “America’s Pasific Century” başlıklı yazısı; Pierre Buhler’in International Herald Tribune’daki “Whose Century, The 21st?” başlıklı makalesi; RF’nin, 12 Şubat 2013’de onaylanan Yeni Dış Politika Konsepti (RYDK) ve RF ve ABD liderlerinin bölge ülke ve örgütlerine yaptığı son ziyaretler oluşturmuştur.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Birinci Amasya Türk Dünyası Çalıştayı Toplandı

Hakan BOZ*

24-26 Mayıs tarihleri arasında 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü tarafından İMKB Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi Uygulama Oteli’nde düzenlenen Birinci Amasya Kongresi’nin konusu “Türkiye’de Türk Dünyası Araştırmaları (1991-2013)” oldu. Çalıştaya 11 farklı üniversiteden toplam 28 akademisyen katıldı. Üç gün süren çalıştayda beş oturum gerçekleştirildi. İkinci gün başlayan oturumlarda “Dil ve Edebiyat”,“Tarih Araştırmaları” ve “Halk Bilimi, Sosyoloji, Arkeoloji Araştırmaları”  konulu tebliğler sunulurken, üçüncü gün gerçekleştirilen oturumlarda “Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Araştırmaları” konulu tebliğler sunuldu. Son oturum ise değerlendirme konuşmalarıyla sona erdi.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

ÖZEL RÖPORTAJ: Prof. Dr. Ziya ÖNİŞ

Koç Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ziya Öniş, Türk Dış Politikasının genel stratejik eksikliklerini, ülkemizdeki demokrasi anlayışı sorununu, uluslararası politik ekonomi meselelerini, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini, Türkiye’nin Suriye politikasının yanlışlıklarını, Taksim Gezi Parkı eylemlerini ve yansımalarını 21. Yüzyıl Dergisi’ne değerlendirdi.  

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

Q mu, yoksa F mi?

Tümen SOMUNCUOĞLU*

Geçtiğimiz 10 yılda iktidar partisinin bazı üyelerinin açıklamaları ve uygulamaları ile bilgisayar ve benzeri araçlarda kullanılan klavyelerin Türkiye’nin gündeminde önemli olmasa da, belirli bir yer edindiğini gördük. İlk olarak 2003 yılında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)’na bağlı okullarda F klavye kullanma zorunluluğu getiren bir genelge yayınlanınca kamuoyu uzun yıllardır, belki ilk defa F klavye üzerine yazılan yazıları okuma fırsatı buldu. Daha sonra 22 Kasım 2010 tarihinde tanıtımı yapılan Fatih Projesi’ne göre Türkiye’de ilköğretim okullarında öğrencilere F klavyeli 15 milyon adet tablet bilgisayar dağıtılması planlandığının açıklanması ve 2011 yılı başında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem’in F klavye kullanımının okullarda ve kamu kurumlarında zorunlu hale getirilmesinin düşünüldüğünü söylemesi ile “F klavye mi, yoksa Q klavye mi kullanmalıyız” sorusu gündemimize taşındı.

Bu gelişmelere rağmen ülkemizde bir kaç devlet dairesi dışında F klavye kullanılması konusunda herhangi bir ilerleme olmadığı görülmektedir. Günümüzde Türkiye’de F klavye kullanım oranı yüzde 10’lara düşmüştür.1990’lı yıllarda başlayan Q klavyenin hakimiyeti devam etmektedir. Bunun birçok sebebi bulunmaktadır. Q klavyenin bilgisayar perakendecilerinin dayatması sonucu piyasaya hakim olması, 35 yaşın altındaki nesillerin Q klavyeden başka klavye tanımamaları ve devlet politikası olarak F klavyenin yeteri kadar desteklenmemesi bunların başında gelmektedir. Çoğu okuyucu için yeni veya yabancı olan F ve Q klavyenin Türkiye’deki tarihi konusunda bilgi vermek faydalı olacaktır.

Devamı 21. Yüzyıl’da…

 

 


*Yrd. Doç. Dr., İstanbul Aydın Üniversitesi, İİBF Öğretim Üyesi; 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi, Merkez Başkanı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*BOTAŞ International Limited, Saha Müdürü

*Yrd. Doç. Dr., İstanbul Kültür Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi; 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Orta Asya Araştırmaları Merkezi, Bilimsel Danışman, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Dr., Petrol Uzmanı

*Prof. Dr., İstanbul Kültür Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Devletler Hukuku Anabilim Dalı Başkanı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Strateji Kurulu Üyesi

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Güney Kafkasya-İran-Pakistan Araştırmaları Merkezi, Merkez Başkanı, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

*Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi;  21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, İcra Kurulu Üyesi

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display