Bu sayfayı yazdır

Suriye’nin Kuzeyinde “Güvenli Bölge” Tesisi

Yazan  22 Ocak 2019

Türkiye ile ABD’nin İleri Sürdüğü “Güvenli Bölge” Kavramı Aynı Değil!

ABD Başkanı Donald J. Trump’ın 19 Aralık 2018 tarihinde Suriye sahasından çekileceğini açıklamasını müteakip, bölgeye ilişkin diplomatik temaslar artarak devam ederken, ABD Başkanı;Türkiye-Suriye sınırında ‘güvenli bölge’ tesis edilmesini[[i]] gündeme taşımıştır.

Türkiye ise Trump’ın bu teklifine karşılık; bunun bir sürpriz olmadığı, zaten bu teklifin daha önce Türkiye tarafından ABD’ne defalarca yapıldığı ifade edilmiş ve bu yönde Dışişleri Bakanlığı da gerekli açıklamalarda bulunmuştur[[ii]]. Öncelikle bu noktada, Türkiye’nin güvenli bölgeden amaçladığı hedef ile ABD’nin güvenli bölgeden amaçladığının aynı şeyler olmadığını burada hatırlatmak gerekir.

Türkiye’nin, Suriye iç savaşı başladığı dönemlerde ve müteakip yıllarda gündeme taşıdığı ‘güvenli bölge’; Suriye’li göçmenleri sınırdan itibaren karşılayarak, oluşturulacak bir güvenli bölge içerisinde tutulmalarını sağlamaya dayalı ve daha ziyade insani boyutuyla ortaya konulmak istenilen bir bölgeydi.

Türkiye’nin 2012 yılında ve müteakip yıllarda teklif ettiği o dönemden bugünlere geldiğimizde, o günkü şartlar çok değişmiş ve kastedilen bölge içerisinde PYD/PKK terör örgütü yapılanması oluşmuş ve örgüt denetiminde yerel idareler tesis edilmiştir. Dolayısıyla gelinen noktada, ABD’nin şimdilerde gündeme taşıdığı ‘güvenli bölge’ ile Türkiye’nin geçmiş dönemde gündeme taşıdığı ‘güvenli bölge aynı değildir.

“Güvenli Bölge” Ülkenin Amaç ve Çıkarına Göre Değer İfade Eder

‘Güvenli bölge’ ve ‘Tampon bölge’ kavramı gibi, uluslararası alanda kabul görmüş bir çok tanım bulunmaktadır. Bu terimler, sıklıkla birbiriyle karıştırılarak kullanılmıştır. Suriye iç savaşının başından itibaren sivil kayıpların ve mağdur kitle hareketliliğinin azaltılması için uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalışan Türkiye, bu konuda yeterince başarılı olamamıştır.

Türkiye tarafından; insani amaçlı müdahale çerçevesinde “güvenli” ve “tampon bölge” uygulaması, basın yayın organlarında sıklıkla seslendirilmiş, ancak bu terimlerin ne ifade ettiği; işlev, kapsam, hukuki dayanağı, fayda ve sakıncaları yeterince tartışılamamıştır.

Gerçekte bu kavramların her biri karşı karşıya kalınan krizin siyasi, coğrafi, askeri, kültürel, demografik yapısına ve insani boyutlarına müdahaleye karar verenlerin; amaç, niyet, çıkar ve kapasitelerine bağlı olarak değer ifade etmekte ve uygulama alanı bulmaktadır[[iii]]

Fırat’ın Doğusuna Bir Harekât Yapılacaksa“Güvenli Bölgeden” Bahsedilemez

Eğer Fırat’ın doğusuna Suriye iç savaşının başlarında bir harekât icra edilmiş olsaydı, o günün koşulları gereği, ‘güvenli bölge tesisinin bir anlamı olabilirdi ve buna da rahatlıkla ‘güvenli bölge’ diyebilirdik. Gelinen noktada ‘güvenli bölge’, bir harekât yapmak suretiyle terör örgütü unsurları ortadan kaldırılarak tesis edilecek bir bölge ise, o zaman bunun adı güvenli bölge değil, bildiğimiz ‘taarruzi bir harekât sahası’olur.

‘Güvenli bölge’; temas halinde bulunan unsurlarla, karşılıklı anlaşarak veya arabulucular vasıtasıyla tek taraflı veya karşılıklı ikna edilerek-anlaştırılarak, belirlenen alan kadar geriye çekilmesiyle gerçekleşebilir. Eğer bu çekilme sahası, bir harekât yapılmak suretiyle gerçekleşirse, buna ‘güvenli bölge’ veya ‘tampon bölge’ demek mümkün değildir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından, sırasıyla bu terimlere kısaca göz atmak yerinde olacaktır.

Güvenli Bölge; “Sivil halkı çatışan taraflardan veya bir devletin baskı, şiddet ve insan hakları ihlallerinden korumak amacıyla tesis edilir”şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım üzerinden hareket ettiğimizde, bizim Suriye’de yaşayan Kürtlere sözde baskı yaptığımızın kabulü şeklinde bir duruma karşı da hazırlıklı olunmalıdır.

Bu tanıma baktığımızda, tam da ABD ve koalisyon güçlerinin ifade ettiği; ‘Kürtler korunmalıdır’ söylemleriyle uyumlu olduğu görülmektedir. Bu durumda,Türkiye’nin sözde hışmından korunan Kürtler olduğu ve bunun da kabul edildiği anlamına gelecek bir meşruiyet zırhı giydirilmiş olacaktır.

Tampon Bölge; güvenli bölgeden farklıdır. Bu terim genellikle,“Devlet içindeki çatışmalarda kullanılır”.

Ara Bölge; bu terimde yine güvenlik bölgesi ve tampon bölgeden farklıdır. Daha ziyade “devletler arasındaki çatışmalarda kullanılır”.

Askersizleştirilmiş Bölgeler; bu bölgeler, “Normal olarak sadece çatışan tarafın askeri unsurlarının değil, barışı koruma kuvvetinin de bulunmadığı alandır”. Yani, barışı koruma kuvveti veya gözlemciler bu bölgeyi devriye ve gözlem noktalarından gözlemek suretiyle kontrol ederler.

Uçuşa Yasak Bölge; “Yerdeki coğrafi noktalarla belirlenen ve havaya doğru sınırsız yüksekliğe uzanan; içerisinde izin verilmeyen uçuşları yasaklayan bir alan ve üzerinde herhangi bir hava aracının uçmasının yasak olduğu bölgedir”[[iv]].

Tüm bu kavramların uygulanmasında Türkiye için en tehlikelisi; Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla böyle bir hattın tesis edilmesi veya bölgeye BM gözetiminde güç konuşlandırılmasıdır. BM kararlarıyla bu tarzda dünya da tesis edilen birçok bölge bulunmaktadır.

Ancak, Suriye’nin kuzeyindeki durum çok farklı bir özelliğe sahiptir. Nihayetinde söz konusu alan içerisinde, silahlarıyla ve tahkimatıyla bir terör örgütü bulunmaktadır. Buradaki özel durum, uygulamayı da farklı kılacak ve elbette BM’nin ötesinde ihtiyacın yaratacağı kendisine has hukuk düzeni geçerli olacaktır.

“Güvenli Bölge” Örgütün Silahlı Gücünü Ortadan Kaldırmaz

Yukarıda sunulan tüm bu kavramlar ve bu tür sahaların uygulanması, daha ziyade çatışmanın önlenmesine yönelik tedbirlerdir. Sadece ‘güvenli bölge’ tesisi ile dünya da silahlı gücün ortadan kaldırıldığının bir örneği yoktur. Çünkü, bu tür tedbirler, askeri harekâtın karakteristiği gereği, çatışma sonrası güvenliği sağlayıcı bir tedbirler manzumesi olarak uygulanmaktadır.

Türkiye’nin Suriye sınırında ve derinliğinde beklentisi ise, terörden arındırılmış bir bölgenin oluşturulmasıdır. Kısacası, terör örgütünün ortadan kaldırılmasıdır. Diğer bir ifadeyle; Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekât bölgesinde uygulamada olduğu gibi idari ve güvenlik yapısının tesis edilmesidir.

Nitekim Fırat’ın doğusunda da, güvenli bölge olarak kastedilen sahanın kontrol altına alınmasını müteakip burada yaşayan tüm bileşenleri içerecek şekilde bir istikrar gücünün oluşturulması hedeflenmektedir. Bunun oluşturulması için, güvenli bölge kavramını kullanmaya gerek yoktur ve zaten karşılığı da bu değildir.

Türkiye tarafından terör örgütünün ortadan kaldırılması bir ana hedef olarak ortaya konulmuş iken, adına ne denilirse denilsin, fiziki anlamda 30-35 km. derinlikte kurulacak bir ‘güvenli bölge’ asıl amaca hizmet etmeyecektir. Kaldı ki böyle bir durumla oluşacak bir kabul, örgüte meşruiyet kazandırması anlamına da gelebilecektir.

TSK’nın müdahalesine fırsat vermeden önce, ABD’nin niyetinde olduğu gibi PYD/PKK’nın sahayı boşaltarak güneye çekilmesi durumunda ise tesis edilecek bir güvenli bölgenin anlamı kalmayacaktır.Böyle bir gelişme karşısında ‘güvenli bölge’ tesis etmek, yine terör örgütünü ortadan kaldırmayacaktır.Terör örgütü, güvenli bölgenin daha güneyine çekildiği takdirde varlığını sürdürmeye devam edecek anlamındadır.

Nitekim ABD’nin, Türkiye’nin bir harekâtından önce sahanın boşaltılmasını arzuladıkları gibi bir niyetlerinin olduğu ifadelerinde gizlidir. Bu endişelerimizi doğrular nitelikte, ABD’li senatör Lindsey Graham; “Türkiye’ye PYD ile çatışmaması için tampon bölge güvencesi verdiğini” söylemiştir[[v]]. Buradaki ifadeden de anlaşılacağı gibi, PYD’nin çatışmadan güvenli bölgenin ötesine çekilmesini arzu ettikleri gibi bir niyetlerinin olduğu açıkça ifade edilmektedir.

Diğer bir husus; Türkiye’nin oluşturacağı güvenli bölgenin güney sınırına yerel unsurlardan oluşturulan bir güç yerleştirilmek suretiyle, PYD/PKK arasında ikinci bir ‘tampon bölge benzeri bir hat oluşturabilirler. Yani söz konusu tampon bölgeye KDP-S Peşmergesi (Barzani destekli Suriye Peşmergesi, yerel ifadeyle Roj Peşmergesi) başta olmak üzere, bölgedeki aşiret ve kabilelerden oluşturulacak karma bir silahlı güç ile bölge doldurulabilir. Böyle bir tertiplenme, yine PYD/PKK adına uluslararası hukukta meşruiyet sorgulaması yaratabilecektir.

O halde, gündeme gelen ‘güvenli bölge’, PYD/PKK terör örgütünün etkisini ortadan kaldırmaya yönelik değil, sadece sınır hattından daha derinliğe doğru sıkıştırılmasını içeren ve varlığını ortadan kaldırmayan bir uygulama olacaktır. ABD’nin bu noktada adeta PYD/PKK lehine bir koruma kalkanı oluşturmak istediği söylenebilir.

Elbette tüm bu şüpheli ve tereddütlü durumlar diplomatik olarak ikili, çoklu ve lider görüşmelerinde tartışılacak ve Türkiye’nin istemediği bir oluşum Türkiye tarafından kabul edilmeyecektir. Ancak, karşı tarafın niyet ve amacının, varmak istediği hedefin dikkatle okunması ihtiyacı vardır.

Öte yandan, Trump’ın güvenli bölge tesisi sadece Türkiye hudut hattı ile sınırlı olmayabilir. Türkiye sınırında güvenli bölge uygulamasıyla birlikte, buradan daha geriye çekilecek PYD/PKK unsurlarını bu defa Irak-Suriye sınır hattında Deyrizor bölgesine uzanan güzergâhta bir güvenlik bölgesi kurabilirler. Buradan da devamla, Deyrizor-El Tanf bölgesi-Dürzi hattı şeklinde bir kuşak oluşumuna yol açacak demektir ki, bu da IKYB bölgesinden İsrail’e kadar uzanan bir güvenlik hattının varlığı anlamına gelecektir.

Güvenli Bölge Yerine “İstikrar Kuşağı”

Türkiye, yukarıda belirtilen tüm kavram ve uygulamaların ötesinde, bölgenin özelliğine ve kendi hedef ve beklentilerine uygun bir çözüm yöntemi ortaya koymak zorundadır. Bu kapsamda, Suriye hudut hattı derinliğinde; etnik, dini-mezhebi bir yapı içermeden tüm kesimleri kucaklayan aşiret-kabile bileşenlerinden oluşacak şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın New York Times gazetesinde yazdığı makalede olduğu gibi, bir “istikrar gücü”[[vi]] tesis edebilir.

İstikrar gücünün bulunduğu sahaya da; “İstikrar Kuşağı” denilmelidir. Bunun tesisi için öncelikle,örgütün geriye çekilmesine fırsat vermeden ortadan kaldırması hedeflenmeli, bilahare bölgede “istikrar kuşağı” oluşturulacak adımlar atılmalıdır.

“İstikrar Kuşağı” Fırat’ın doğusundaki 460 km lik Türkiye sınırı boyunca 30-35 km. derinlikte bir şerit halinde tesis edilebileceği gibi, şerit halinde bir koridor oluşturmadan sadece sınır boyunca bulunan kasaba ve bunların yakın civarındaki köyleri içerecek şekilde de “istikrar cepleri”ve bu cepler arasındaki bazı noktalarda da“tampon hatları” tesis edilebilir.

Terör örgütünün varlığı sonlandırılmadan ABD’nin beklentisindeki gibi bir ‘güvenlik bölgesi’ tesis edilmesi halinde, PYD/PKK’nın meşru bir güç gibi sahada meşruiyet şemsiyesi altına alınmasını güçlendirecektir. Metnin başından beri ifade edildiği şekilde, sadece ‘güvenlik bölgesi’ gibi bir seçenekle yetinmek, ülkemize güneyden gelecek tehdidi ve terör koridorunu ortadan kaldırmayacaktır.

Nitekim, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı ile örgüte büyük bir zayiat verdirilmiş ise de, bu harekâtlar ile sadece coğrafi bir alanın kontrolü sağlanabilmiştir. Böyle bir harekât ile örgütün ortadan kaldırılması sağlanamadığı için,tehdit olma vasfını korumakta, siyasi-idari otorite tesis etme gücünü de muhafaza etmektedir.

Esas olan, örgütün silahlı gücünün ortadan kaldırılmasıdır. Örgütün silahlı gücünün tamamen ortadan kaldırılması hedeflenmeden bölgede kalıcı bir istikrarın tesisi mümkün görünmemektedir.Silahlı gücün ortadan kaldırılmasından maksat; örgüt üzerinde kalıcı bir etki yaratarak terör koridorunu tekrar canlandıramayacak hale getirmektir.

Sonuç olarak;

Önümüzdeki dönemde, ‘güvenlik bölgesi’ tesis yerine, “istikrar kuşağı” oluşturacak şekilde; PYD/PKK’nın silahlı gücünün ortadan kaldırılmasını hedef alan kesin sonuçlu bir harekâta girişilmesi ve Türkiye’nin siyasi-askeri kapasitesinin topyekûn bu doğrultuda yönlendirilmesi uygun olacaktır.

 

                                                                                             

 

 

 

 

[[i]]  “Trump: Suriye’de Kürtleri Vurursa Türkiye’yi Yıkıma Uğratırız”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46890462., 14 Ocak 2019.

[[ii]]Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: “30 Km. Gibi Bir Güvenli Bölge Fikri ABD’nin Değil Cumhurbaşkanımızın”, https://www.haberler.com/116393., 14 Ocak 2019.

[[iii]]Oktay Bingöl-A.Bilgin Varlık,“Korunmuş Bölgeler Bilgi Notu”, Merkez Strateji Enstitüsü, 29 Eylül 2014.

[[iv]] a.g.bn.

[[v]]“ABD’li Senatör: Trump Çekilme İçin Frene Bastı, Kürtlerin Korunması Dahil Üç Şeyden Emin Olmak istiyor”, gazetekarınca.com., 31 Aralık 2018.

[[vi]]   “Erdoğan New York Times’a Suriye Stratejisini Anlattı”, https://www.amerikaninsesi.com/4732623., 07 Ocak 2019.

Ünal Atabay

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Terörizm ve Terörizmle Mücadele Araştırmaları Merkezi Başkanı