Gazeteci A. Erkin’in 12 Aralık 2023 tarihli yazısının başlığı’’ 500 milyarlık altını devlet neden çıkarmıyor?’’ Yazının bir yerinde Sn. B. Albayrak’ın ’’Burası Çok Önemli’’ kitabından alıntı yaparak Albayrak’ın Türkiye’nin 8 bin ton metal altın potansiyeli (480 milyar dolar) varlığından bahsettiğini ve devamla bugüne dek bu potansiyelin 382 tonun çıkarıldığını dile getirdiğini ifade ediyor.

Birleşik Krallık tahtının varisi Prens William’ın tahta çıktığında, Anglikan Kilisesi’nin başı olmayı reddedeceği, böylelikle monarşi ile Anglikan Kilisesi arasındaki bağı sonlandıracağı iddiaları basında yer aldı.

1603 yılında İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in varis bırakmaksızın vefat etmesi üzerine İskoçya Kralı VI. James, İngiltere Kralı VII. Henry’nin torunu, dolayısıyla tahtın varisi olarak İngiltere tahtına I. James olarak çıkmıştır. Böylelikle her iki devletin taçları birleşmiştir ama İngiltere ve İskoçya tek monark altında bağımsız devletler olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Yeni bir uluslararası koalisyon geçen hafta 11 Ocak Perşembe akşamı Yemen’deki Huti’lerin Kızıldeniz’de ticari gemilerinin seyrini engelleyen saldırılarına karşı ortak hava saldırıları düzenlendi.

En son 2010 daki eklemeyle üye sayısı 5 e yükselen BRICS[1], Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’yı bir araya getiren bir grup olmuştu. 2023 bitmeden topluluğa Arjantin(A), Mısır(E), Etiyopya(E), İran(I), Birleşik Arap Emirlikleri(UAE) ve Suudi Arabistan(SA) da katıldı.

Güney Afrika, İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı Milletlerarası Adalet Divanı’na (MAD) resmen başvurdu. İsrail’in Filistinlilere soykırımı kapsamındaki uygulamaları, daha devlet olarak kurulmadan yıllarca önce, kurucu çeteler tarafından başlatılmıştı.

 

2002-2004 arası Annan Planı propagandası yapılırken "BU, SON FEDERASYON DENEMESİ OLACAK. RUMLAR YİNE REDDEDERSE TANINMA YOLUNA ÇIKILACAK" denmişti.

Tasarrufların yetersizliği, dış borcun yüksekliği, dolayısı ile yabancı sermayeye bağımlılık ve kronik açıklar Türkiye’nin yapısal sorunları. Borçlanma zorluğu altı aydır alınan parasal önlemlere rağmen aşılabilmiş değil. Kamusal, özel gayrimenkullerin ve şirketlerin yabancılara doğrudan ve hisse satışı ile devri bir başka yapısal dönüşümün yolunu açmış durumda. Ama yerlinin yabancı ile ikamesi sonunda vatandan geriye neyin kalacağı belirsiz.

Özerk kurumlara siyasi müdahale, israf ve yolsuzluk bu boyutta olmasaydı, Türkiye 2024’e bu kadar olumsuz koşullarla girmezdi. Eğitimde çöküş PISA sonuçları ile sabit. Beyin göçü ülkenin beşeri alt yapısına büyük bir darbe. İtibardan tasarruf etmeyen Türkiye, çevre sorunlarına yeterince kaynak ayıramıyor. Orman alanları talana açık, dere yataklarında yapılaşma devam, verilen maden arama lisansları ile doğa katliamı dörtnala. 6 Şubat depreminin yerle bir ettiği şehirlerde hala sarılmamış pek çok yara var. Temel ihtiyaçları sağlanamayan Hatay ve Kahramanmaraş gibi yerlerdeki görüntü Gazze’den pek farklı değilken, hala Afrika hamlesi sürüyor, sözde yardım ve yatırımlar ülke dışına kayıyor. Temel ekonomik göstergelerin durumuna gelince:

İkiz Açıklar ve Büyüme Performansı

Son verilere göre bütçe açığının GSYİH içindeki payı yüzde 5, cari işlemler açığının payı ise yüzde 4.4. İkiz açıklar birbirini besleyerek döviz kuru ve faiz sarmalı ile 2024 yılında da ekonomi üzerindeki baskısını sürdüreceğe benzer. Mal ve hizmet ihracatının artması ve ithalatın azalması cari açığın azalmasında etkili. Ancak bunun yan etkileri var.  Ulusal para ABD Dolar’ı karşısında bir yılda yüzde 38 oranında değer kaybetmiş durumda. Ama ihracat artışına faydası pek yok. Maliyet artışları ile enflasyonu körükleme etkisi ise büyük. Türkiye giderek net bir sermaye ihracatçısı haline geldi. Sermaye çıkışlarının girişlerinden fazla olması da cari işlemler dengesi açısından ciddi bir sorun. Üstelik cari açıktaki yükseliş ekonomik büyümeyi yavaşlattığı oranda bütçe açığını da arttırma eğiliminde.  Zaten gerçeği ne kadar yansıttığı belli olmayan bütçe açığının azaltılması ise özellikle israf nedeni ile bir hayli zor.

Resmi rakamlar hep yanıltıcı.  En son verilerle yılın üçüncü çeyreğinde ekonomik büyüme yüzde 5.9,  2023 sonu tahmini ise yüzde 4.3 olarak gözüküyor[1]. 2023 enflasyonu ise yüzde 64.8. Tabii hissedilen enflasyonun bu rakamın iki katı olduğu bir kenara bırakılsa bile enflasyon etkisinden arındırılmayan büyüme gerçek bir büyüme değil. Kaldı ki deprem, sel ve yangın gibi doğal felaketlerin yaşandığı bir yılda kayıpların büyümeden indirilmesi gerekir. Nerede o indirimler? Zaten gerçek bile olsaydı, yüzde 5.9 veya yıllık yüzde 4.3 büyüme Türkiye gibi kalabalık nüfuslu, üstelik mülteci ve göçmen yükü yüklenmiş bir ekonomi için yeterli olamaz.

Türkiye’nin Başına Gelenler, geleceklerin Teminatı

Yılın üçüncü çeyreğinde inşaat dâhil hizmetler sektörü yüzde 5,2, sanayi yüzde 5,7, tarım ise sadece yüzde 0,3 büyümüş. Yeni yatırım tüm teşviklere rağmen zayıf. Giren yabancı sermaye sadece mevcudu satın almaya yöneliyor. Verilen sözler tutulmuyor. “Ne oldu Altay Tanklarına?” sorusu sorulması suç. Zaten sorulsa bile cevap veren de, hesap veren de yok. Sınai büyümenin kaynağı hala yurtiçi talep şişmesine dayanan “yık ve yeniden yap”. Türkiye özellikle deprem riski nedeniyle genel bir şantiye görüntüsünde. İnşaat, ekonominin lokomotifi olarak zevahiri kurtarıyor. Ama arz fazlası olunca, 2024 de yabancıya haraç mezat satışın ulusal güvenlik riski de ayrı sorun. Gayrimenkul sektöründe vatandaşlık verilerek ödüllendirilen satın almaların vebalini gelecek kuşaklar ödeyecek. Bu durum, tarımın acıklı hali ile birlikte “vatan elden gidiyor” endişesi yaratıyor. Kendini beslemekte zorlanan Türkiye’nin geleceği, dışa daha da bağımlı bir Türkiye.

Dönen faaliyet çarkları, tercihli faiz ve döviz kurları dönüyorsa bir adalet ve ekonomik hesap karmaşası sonunu.  Yok, artan faizlere rağmen hala kredi ile dönüyorsa, ortaya çıkabilecek geri ödeme zorlukları, finans sektörünü darboğaza sokabilir. Bu 2023 den 2024 ve ötesine aktarılabilecek bir başka risk.

Nereydik? Nerelere Geldik?

Asma köprüler, su basan tüneller, geçilen, geçilemeyen, dalga boyu yüksek olunca denize kapılan nice yollar yapıldı. Kuşkusuz aralarında iyi ve etkin olanları da var. Bunların çoğu çok daha uygun maliyetlerle yapılabilirdi. Ama işte tercihli kamu ihaleleri dolayısı ile ödenen şişkin faturaların hesabını soracak Sayıştay’ın bile işini hakkıyla yapamadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz.

İçinde doktoru olmayan veya doktorları, sağlık personeli yurt dışına gitmek için sıra bekleyen nice hastane inşa edildi. Ama sağlık sektöründe de artık alarm zilleri çalıyor. Sağlığa erişim olsa, ilaca erişim artan fiyatlar nedeniyle zor.

Bu arada daha çok birilerinin cüzdanı şişerken, çoğu insan fakirleşti. Gelir uçurumları büyüdü. Adalet her alanda olduğu gibi gelirde de ayaklar altında kaldı. Ama nereden nereye gelindi? Sorusunu yine rakamların diliyle açıklayıp 2024 başında Türkiye’nin son on yılda ne kadar başarılı olduğunu görelim.

On yıl önce, yani 2013 sonu büyüme oranının yüzde 3.8 olduğu hatırlanırsa, 2024 e girerken görece ekonomik başarısızlık daha iyi anlaşılabilir. On yıl önce sadece yüzde 7.6 lık enflasyonla büyüyen bir Türkiye vardı. Faiz oranları ise yüzde 9 du. Evet, önce 1 kuruş tedavülden kalktı. Zamanla 5 ve 10 kuruşlar da kayboldu. Şimdi parlak 5 TL ler dolaşımda. Ama hangi yıl tek haneli enflasyona ve gerçek büyümeye dönüleceği belirsiz. Yine de her yeni yıl gibi, 2024 de yeni bir umut. Önemli olan umudu söndürmeyecek bilinci yeniden canlandırmak.

 

[1] The Economist (4 January, 2024)

Modern İpek Yolu Projesi’nden İtalya’nın ayrılmasını konu alan yazımızdan sonra hazırladığımız bu çalışmamızda, Kuşak ve Yol Girişimi (Belt and Road Initiative/KYG)’nin, tüm bu organizasyon ve yatırımların oluşturduğu maliyete ne kadar değdiğini; katılımcı ülkelerin bu yatırımlarla ilgili üstlendikleri Çin finansmanının bu ülkelerin geleceğini karartıp karartmadığını anlamaya çalışacağız.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR