ANKARA İLE TAHRAN ARASINDAKİ SESSİZ REKABET
 Bu sayfayı yazdır

ANKARA İLE TAHRAN ARASINDAKİ SESSİZ REKABET

Yazan  01 Ekim 2011
İran’ın dış siyasetinde Suriye’nin kilit rolünü ve bölgesel politikalarındaki stratejik hedeflerini değerlendirmeye başlamadan önce aşağıdaki kısa diyaloga dikkat çekmek faydalı olacaktır.

Bu diyalog, İran – Suriye ilişkilerinin iki taraf için de önemini ortaya koymaktadır.

İran'ın dini lideri ve devlet otoritesinin en güçlü ve hamleleri belirleyen kişisi olan Ali Khamenei : ' Son 30 yıllık süreçte Suriye Ortadoğu'da bize en yakın ülkedir ve Suriye, İsrail'e karşı en önemli direnç eksenlerinden biridir.'(1)

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad : ' İran, Hizbullah, ve Hamas'ın ülkemizle olan ilişkisini 'cesurane bir ilişki' olarak işaret etmekteyim.'(2)

İran – Suriye ilişkisine tarihsel bir bakış :

İran ve Suriye ilişkisi, İran'ın Ortadoğu'da bir Arap ülkesiyle siyasi, iktisadi ve askeri alanda kurduğu en eski ilişkilerden biri olarak tanımlanabilir. Suriye'nin 1946 yılında bağımsızlığı ilan etmesinden hemen sonra, İran bu ülkeyi tanımıştır. Dönemin Baas Hareketi içindeki Irak – Suriye rekabeti ve İran'ın Irak'taki Baas Hükümeti'ni tarihsel düşman olarak görmesi, her iki ülkenin ortak tehdit algısında müşterek bir zemin sağlamış ve yakın bir ilişki doğmasına sebep olmuştur. 1979 yılındaki İslam Devrimi'nden sonra İran'ın değişen stratejik hedefleri doğrultusunda Irak'tan başka bir tehdit unsuru olarak İsrail'in varlığı ortaya çıkmıştır. Hem İran hem de Suriye'nin ortak çıkarları sebebiyle, iki devlet 'müttefiklik' olarak adlandırılabilecek olan daha sağlam bir işbirliği geliştirmeye başlamışlardır.

1980 – 1988 yılları arasında gerçekleşen İran – Irak Savaşı sırasında Suriye, Saddam Hükümeti'yle olan ciddi fikir ayrılıkları sebebiyle İran'ın yanında yer almış, lojistik destek sağlamıştır. Şam, Sovyet silahlarını ambargoya rağmen İran'a tedarik etmiş, ayrıca İran Devrim Muhafızları'nın kendi ülkesi içine girişine yardımda bulunarak onların Lübnan sınırına yerleşmesini sağlayarak o dönem yeni kurulan Hizbullah'ın İran kontrolünde büyümesine yardım etmiştir. Hatta 1987'de; Ürdün Kralı Hüseyin, Suudi Kralı Fahd ve Mısır Devlet Başkanı Mübarek bir araya gelmiş ama Hafız Esad'ı ikna edip yanlarına çekememişlerdir.(3) Bu olay iki ülke ilişkisinin asıl derinliğini kazanmasına sebebiyet vermiştir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD'nin Ortadoğu'daki stratejik planlamaları ve İsrail'in tutumu karşısında, ortak tehdit olarak görülen bu unsurlara karşı yakınlaşma daha da artmış, Arap Suriye ve Fars İran birlikte bölgedeki silahlı gruplar Hamas ve Hizbullah'a destek vermiştir. Bu durum özellikle öncülüğünü Amerika'nın yaptığı bazı batılı ülkeleri ve bu ülkelerin bölgedeki müttefikleri olan diğer Arap ülkelerini bir araya getirtmiş ve söz konusu iki ülkenin birbirinden uzaklaştırılması çalışmalarının hızlanmasına neden olmuştur. Öncelik olarak bu birlikteliğin bozulması için Suriye'nin uluslar arası sisteme kazandırılması politikası uygulanmaya çalışılmıştır. 2.Bush Dönemi Hükümeti tarafından Suriye'ye İran'la olan ilişkileri kesmesi şartıyla İsrail tarafından işgal altında bulunan Golan Tepeleri çözümü vaadi, İsrail'le ilişkilerin normalleşmesi ve bunu neticesinde İsrail – Filistin arasında arabulucu olma vaadi, İsrail – Lübnan konusunda önemli rol oynama gibi teklifler sunulmuştur. Ancak Beşar Esad Hükümeti, her konuda uzlaşmayı kabul ederken, İran konusunda geri adım atmamış ve İran'ın mutlak desteğini kazanmıştır.(4)

Tüm bunlar olurken, ABD ve İsrail öncülüğünde Ortadoğu'da ciddi çıkarları olan ülkeler, kırılamaz olarak gördükleri İran – Suriye ittifakı karşısında nasıl bir yol haritası çizilmesi gerektiğinin planlamasını yaparken; beklenmedik ( belki de beklendik ) bir şekilde Tunus'ta ortaya çıkan ve hızla Mısır, Libya başta olmak üzere tüm Arap coğrafyasını saran isyan dalgasıyla birlikte yaşanan 'Arap Baharı' adı altındaki yenileşme ve özgürleşme hareketi Suriye'ye ulaşmış ve İran'ın Ortadoğu coğrafyasındaki bu büyük satranç tahtasının başına yeniden oturup yeni stratejik hamleler yapma zorunluluğunu beraberinde getirmiştir.

Arap Baharı ve Suriye olaylarının İran'daki yansıması :

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı etkisi altına alan sosyoekonomik iyileşme (daha fazla refah) ve siyasi özgürlük (daha fazla demokrasi) taleplerinin temelini oluşturduğu hareketler; önceleri Tahran tarafından temkinli bir şekilde karşılansa da, durumun bir kıvılcımdan öte bir ateşe dönüşmesi bölge üzerinde menfaat ve çıkar hesabı olan her ülke gibi İran'ı da harekete geçirmiştir. Kuzey Afrika ve Basra Körfezi ülkelerindeki isyanları kendi lehine çekmek isteyen İran, buralarda yaşanan isyanları bir İslami uyanış olarak adlandırmaktan geri kalmamıştır. Hatta İran, eylül 2011 ortalarında 1.Uluslararası İslami Uyanış Konferansı'nı Tahran'da düzenlemiştir.(5) Bu konferansın açılış oturumunda konuşan dini lider Khamenei, Ortadoğu'daki talepleri İslam demokrasi düzenine geçiş olarak tanımlamış ve batılı devletlerin bölge ülkelerinin içişlerine karışmaması gerektiğini söylemiştir.(6)

Tüm söylemlerinde Kuzey Afrika'daki rejimlerin eski yöneticilerini Amerika ve batı işbirlikçisi görerek değişimi alkışlayan ve Basra Körfezi ülkelerindeki halkların baskıcı ve Amerikan yanlısı diktatörlerin altında ezilmemesi gerektiğini vurgulayan İran'ın, Suriye konusunda farklı tutum sergilemesindeki çelişkinin nedeni nedir?

Her ne kadar Şii hakimiyetindeki İran'ın Suriye'deki Alevi-Nusayri azınlığın (ülkenin yüzde 13'ü) iktidarını mezhepsel olarak yakın görüp desteklediği düşünülse de, bunun yanında Suriye'nin jeopolitik konumu nedeniyle İran için vazgeçilmez bir stratejik ortak olduğunu vurgulamak gerekir. İsrail – Filistin, Lübnan – Hizbullah konularında aktif rol alan İran, bu ülkelerle kara sınırının olmaması sebebiyle faaliyetlerini Suriye coğrafyası üzerinden yapmaktadır. Bölgede Amerika – İsrail – Suudi Arabistan eksenine karşı İran'ın Suriye ve Hizbullah ekseniyle duruş sergilemeye çalıştığı bilinen bir gerçektir.

Son yıllarda ABD'nin Ortadoğu'da kaybolmaya başlayan etki alanını tekrar geri kazanma ve kötülenen imajının temizlenmesi amacıyla yoğun bir şekilde destek verdiği isyan dalgalarının büyüyerek Suriye'ye kadar ulaşması ancak burada Esad Yönetimi'nin direnişi ve sert tutumuyla karşılaşmasının arkasında İran'ı görmek şaşırtıcı olmamaktadır. Çünkü Esad Yönetimi'nin düşmesi demek ( ki uzun vadede yüksek bir ihtimal) İran'ın sadece önemli bir müttefikini kaybetmesi anlamına gelmeyecek, ayrıca Lübnan Hizbullahı'yla olan bağının kopması, Irak ve Basra Körfezi ülkelerindeki nüfuzunun sekteye uğramasını da gündeme getirecektir.

ABD ve İran'ın dolaylı olarak mücadele ettiği bir ön cephe görünümünde olan Suriye'de, bu ülkeler ne tür hamleler yapmaktadır?

Amerika Birleşik Devletleri, Ortadoğu'yu saran Arap Baharı adındaki halk hareketlerinde göz önünde olmak istememektedir. Bunun nedeni Bush döneminde bozulmuş olan imajının etkisinin Arap halkları arasında ters bir tepkiye yol açmasından çekinmesidir. Amerika, bölge ülkelerinde gerekli altyapının tesisi ve şartların oluşması için çalışmalarda bulunarak, NATO şemsiyesi altında yapılabilecek olan askeri müdahaleyi Libya örneğinde olduğu gibi en son hamle olarak görmektedir.

Suriye politikasında da ön planda sahne almak istemeyen ABD, bu konuda son yıllarda Suriye ile yakın ikili ilişkiler içine giren Türkiye'den destek almaktadır. Suriye politikasını Türkiye üzerinden gerçekleştirmek isteyen Obama Yönetimi, Türkiye'nin bölgede model olma hedefinin aracılığıyla Esad'ı ülke içinde reformlara zorlayarak hatta mevcut hükümetin düşmesini sağlayarak İran'ı sıkıştırmayı planlamaktadır. Diğer yandan Esad ve çevresine karşı uluslar arası yaptırımlar uygulayarak, Türkiye'nin de Suriye ile olan iktisadi bağlarını en alt seviyeye taşımasını istemektedir. Türkiye bu durumu Suriye'nin iç meselelerine karışmaktan çok kendi tecrübelerini aktarmak şeklinde yorumlasa da, Beşar Esad Türkiye'nin tutumunu sert bir dille eleştirmiş, hatta İran dini liderine bir mektup yazmıştır. Kuveyt Gazetesi'nin iddiasına göre Esad, Suriye'nin artık Türkiye ve Katar'a karşı hiçbir yükümlülüğünün kalmadığını ve birkaç ay önceye kadar Suriye'nin yakın dostu olan ülkelerin maskelerinin düştüğünü söylemiştir.Bu ülkelerin batıyı mutlu etmek için her şeyi yapacağına değinmiş, Türkiye ve Katar'ı fırsatçı olarak nitelemiştir.(7)

Esad Yönetimi'nin tercihi : Güvenlik Boyutlu Çözüm

ABD tarafından Türkiye'nin Suriye sınırında, Bingazi örneğine benzer şekilde muhaliflerden oluşacak bir bölge kurulmasının önerildiği Rus kaynaklar tarafından Beşar Esad'a iletilmiştir. Bunun üzerine İran, özel temsilcisini Türkiye'ye yollamış ve Amerikan baskısıyla Suriye topraklarında serbest bir barınma bölgesinin kurulmasının yükümlülüklere aykırı olduğunu Ankara'ya hatırlatmıştır.(8) Her ne kadar ABD'nin faaliyetleri son hamle olarak görülen müdahale fikrini ön plana çıkarsa da, Türkiye komşusu olan Suriye'de siyasi boyutlu bir çözüm arayışlarını sürdürmektedir. Buna karşılık İran ise Esad Yönetimi'ni isyanların bastırılmasında Mısır'da Mübarek'in düştüğü hatayı hatırlatarak güvenlik boyutlu bir çözümün gerekliliğine ikna etmiştir. Ankara ve Tahran'ın iki farklı görüşle kaşı karşıya gelmesinin ardından, İran Devrim Muhafızları'nın yayın organında çıkan bir yazıda, İran'ın bölgedeki çıkarları doğrultusunda Türkiye – Suriye arasında bir tercih yapılacaksa bunun Esad Yönetimi'nden yana olacağı vurgulanmıştır. Aynı yayında tüm dünyanın İran – Suriye arasındaki ittifak şeklinin farkında olduğunu ve bunun İran tarafından saklanmadığı belirtilerek, Suriye meselesinin İran açısından ciddi çıkar bağlantısı olduğunun altı çizilmiştir. (9) İran'ın önerdiği yola ikna olan daha doğrusu başka şansının kalmadığını düşünen Esad Yönetimi, sert bir politika izlemiş ve aşırı güç kullanımına girişmiştir. Bir iddiaya göre, Suriye bu girişimini sadece kendi imkanlarıyla yapmamıştır. İran'dan gelen petrol ve benzin aktarımı, insan kaynağı desteği (Hizbullah, Hamas, İslami Cihad gibi örgüt elemanlarının sevki), silah ve teçhizat yardımı ( ki batı ülkeleri de muhaliflere aynı şekilde destek vermektedir), Devrim Muhafızları'nın güvenlik güçlerini eğitmesi, internet filtrelemesi gibi birçok konuda İran 'tecrübelerini' Suriye ile paylaşmaktadır.(10) Fransız Haber Ajansı'nın verdiği bilgilere göre; Türkiye'ye sığınan Suriyeli yaralılar İranlı güvenlik güçlerinin kendi resmi kıyafetleriyle bölgede aktif rol oynadığını anlatmaktadırlar.(11)

Sadece Suriye içinde değil, yurtdışında da ortak operasyonlar düzenleyen İran ve Suriye, özellikle Türkiye'de muhaliflere yönelik eylemlerde bulunmuştur. Türkiye'de yaklaşık 2000 Esad muhalifi bulunduğu ortaya çıkmış ve bu kişilerin tespit edilmeye çalışılmıştır. Üniversitelerde muhalif gençleri kontrol etmek ve kaçan mültecilerin aleyhinde propaganda için Suriye ile akrabalık bağı bulunan ailelerin ziyaret edildiği iddia edilmiştir.(12)

Son olarak İran Meclis Başkanı Laricani, Suriye konusunda Türkiye'nin provokatif hareket etmemesini istemiştir.(13)

ABD bu süreçte, son yıllarda yakınlaşan İran ve Türkiye'yi Suriye meselesi üzerinden karşı karşıya gelmesinin öneminin farkına varmışken, bir yandan da NATO perdesinin arkasından Suriye satrancı sonrası İran'la yaşanabilecek herhangi bir gerginliğin hamlelerini hesaplamaktadır.

Türkiye ve NATO Füze Kalkanı Sistemi :

Türkiye – İran ilişkilerinde son dönemde ortaya çıkan bir diğer sorun ise füze savunma sistemi çerçevesinde Türkiye'ye NATO'ya bağlı Amerikan radarlarının yerleştirilecek olmasıdır.

Türkiye, Lizbon'daki NATO zirvesinde alınan karar esnasında, açıkça İran'ın adının bu konuda geçmesini engellemiştir.(14) Ancak gelinen süreçte, Suriye'de yaşanan gelişmeler sırasında, Türkiye'nin bu radarların yerleştirilmesi hususunda ülkesinin kapılarını açması İran'da seslerin yükselmesine neden olmuştur. İran Meclis Savunma Komisyonu Başkan Yardımcısı Abedi, Türkiye'nin Nato radarları konusunda Amerika'nın kontrolünde olmasını, geçmiş zamanlardaki Pehlevi dönemine benzetmiş ve Türkiye'deki iktidar partisinin kendi Müslüman halkını İsrail'e karşı bir duruş sergilediğini gösterme aldatmacasıyla bölgede Amerika'nın jandarmalığını yaptığını söylemiştir.(15)

Burada Washington'un asıl amacının Ankara ile Tahran'ın arasını açmak olduğu bellidir. Her ne kadar Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bu radarların tamamen savunma amaçlı olduğunu belirterek sistemin İran'a karşı olmayacağını ve Türk topraklarından tek bir füze ateşlenmeyeceğini söylemişse de(16) İran Dışişleri Bakanı Salehi, Türkiye'nin kararının İran'da kaygıya neden olduğunu belirterek, yanlış anlamaların önüne geçmek için Türkiye'den açıklama yapmasını istemiştir.(17)

Rusya'nın NATO'daki temsilcisinin "NATO, İran'a yönelik bir saldırıya hazırlık olarak Beşar Esad rejiminin devrilmesi için askeri bir saldırı yapmayı planlıyor."(18) iddiası gibi uzun vadede yaşanabilecek bir durumun bölge açısından vahim sonuçlar doğurmaması için Türkiye'nin, satranç tahtasındaki füze kalkanı sistemi hamlesini çok iyi okuması ve doğru bir pozisyon alması gerekmektedir.

Sonuç :

Bölgede kültürel ve sosyal açıdan birbirine benzeyen ancak tarih boyunca siyasi olarak rekabet halinde olan İran ve Türkiye, bu kez Suriye üzerinden karşı karşıya gelmiştir. Bölgede liderlik hedefi olan iki ülkenin Suriye'deki olaylar karşısındaki tutumları ve beklentileri de farklı olmaktadır.

Türkiye, Suriye'de yönetimin değişmesini amaçlamakta, kendi tarihsel tecrübelerini ve gelişim sürecini model olarak sunmak istemektedir. ABD ise, bu halk hareketlerinde ön planda gözükmek istememekte ve Türkiye üzerinden hamlelerini yapmaktadır. İki ülkenin Suriye'de buluşan ortak çıkarları doğrultusunda Türkiye çıkmazın siyasi müzakerelerle çözülmesi şartıyla Suriye olaylarında ön plana çıkmıştır.

İran, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da yaşanan isyanları İslami uyanış olarak niteleyerek alkışlamış ancak olayların Suriye'ye sıçraması neticesinde farklı bir duruş sergilemiştir. Bu çelişkili durumun en önemli nedeni ise Suriye'nin İran için vazgeçilmez bir stratejik ortak olması, bölgede hassasiyet gösterdiği konularda coğrafyaya açılan kapısı olması, dış politika söylemlerinin ve düşman olarak gördüğü İsrail konusunda Esad Yönetimi ile ortak hareket etmesidir. Bu sebeptendir ki, İran asla mevcut yönetimin devrilmesine izin vermeyecek ve tüm güvenlik tedbirlerini alarak gerekli desteği Esad'a verecektir. Suriye gibi bir mütefiğin kaybedilmesi demek sadece bir ortağın kaybedilmesi dışında Lübnan Hizbullahı bağının kopması ve bölgede nüfuzunun ağır bir darbe alması anlamına da gelecektir.

Bölgede etki sahibi olan tüm aktörlerin yakından takip ettiği İran, Suriye konusunda köşeye sıkışmış bir durumda olmakla beraber, mevcut durumu hala kendi lehine çekme şansının olduğu inancıyla stratejik hamleler yapmaya devam edecek ve henüz mat demeyecektir.

Emir Sadık ASADOLLAHİ RAD

Dipnotlar :

(1)http://www.mojnews.com/fa/Miscellaneous/ViewContents.aspx?Contract=cms_Contents_I_News&r=596124

(2)http://www.radiofarda.com/content/f2_Assad_Iran_relation/446981.html

(3)http://www.fardanews.com/fa/news/42817/

(4) http://www.tabnak.ir/pages/?cid=11179

(5)http://farsi.khamenei.ir/news-content?id=17271

(6)http://www.dw-world.de/dw/article/0,,6620698,00.html

(7)http://abna.ir/data.asp?lang=10&Id=249531

(8)www.irdiplomatic.com/view-4662.html

(9)www.sharghnewspaper.ir/news/90/04/28/5736.html

(10) http://www.alarabiya.net/articles/2011/05/28/150876.html

(11)www.radiofarda.com/conten/f2_iran_supporting_assad_regime_in_crackdown_refugees_antakya_turkey_black_uniforms/24230645.html

(12)http://www.habervakti.com/headlines?page=news_details&id=48627

(13)http://finans.samanyoluhaber.com/h_683087_Dunya-irandan-turkiyeye-suriye-uyarisi.html

(14) http://avrupanaliz.wordpress.com/tag/nato-lizbon-zirvesinde-alinan-kararlar/

(15)www.tabnak.ir/fa/news/188080

(16)http://turkish.farsnews.com/newstext.aspx?nn=9006280057

(17)http://english.farsnews.com/newstext.php?nn=9006230446

(18)http://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/657752-nato-suriye-iran