< < Batı’nın İkiyüzlülüğü ve Ortadoğu
×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

Batı’nın İkiyüzlülüğü ve Ortadoğu

Yazan  29 Ağustos 2008
BÜLENT GÜLER - Dünya petrol rezervlerinin yüzde 65’ini barındıran ve Batılı emperyalist güçlerin her daim iştahını kabartan Ortadoğu ile ilgili, kaleme alınmış komplo teorilerinin haddi hesabı yoktur.

Bütün komploların arkasında, Batı'nın parmağını arar Ortadoğulu.

Kimi zaman kaçışıdır, kimi zaman da sığınadır bu teoriler bölge insanının.

Batı'yı adres gösteren komplo teorilerini sevmekte, kabullenmekte, inanmayı tercih etmekte de haklı nedenleri vardır.

On yıllardır kendilerini ezen İsrail'i başlarına bela eden, Cezayir'de iki milyondan fazla insanın kanını döken, özgürlük ve demokrasi vaatleriyle işgal ettiği Irak'ı kan gölüne çeviren Batı'dır çünkü.

İkiyüzlüdür Batı, bölge insanına göre. Toprakları ellerinden alınmış Filistinlilerin bağımsızlık mücadelesine, daha düne kadar terör eylemleri diyen Batı'nın, İsrail'in palazlanması için verdiği desteği hatırlar ve midesi bulanır.

İsrail'in 400 nükleer başlığa sahip olmasına göz yuman, kimi zaman da yardım eli uzatan Batı'nın, İran'ı köşeye sıkıştırmaya çalıştığını görür ve isyan eder.

Robert Fisk gibi, Batı'nın sağduyulu aydınları da hak verir bölge insanına.

Bilir, çünkü Fisk gibi isimler, Irak'ta petrol yerine havuç üretilseydi, bir milyondan fazla cana mal olan bu işgalin asla gerçekleştirilmeyeceğini…

Bilir, çünkü Batı'nın empatiyi içselleştirmiş gerçek aydını, İsrailli gençler Brezilya'ya, Tayvan'a, Kanarya adalarına tatillere giderken, Filistinli akranlarının açlık ve bulaşıcı hastalıkların pençesinde kıvrandığını…

O da tiksinir, Batı'nın bu ikiyüzlülüğünden.

"İşte bu iki yüzlülük, işte bu çifte standart, işte bu ötekiyi hiçe sayma ve yok etme çabasıdır" Ortadoğu insanını, kötülüklerin kaynağını batıda arayan komplo teorilerine inanmaya zorlayan…

Bölgenin şiddetin sarmalından bir türlü yakasını kurtaramayan sancılı coğrafyalarına defalarca gitmiş bir gazeteci olarak, ben de anlam yükleyemiyorum çoğu zaman yaşananlara…

Anlam veremiyorum. Düne kadar Irak'ta bir arada namaz kılan, Amerikan ve İngiliz işgalini protesto etmek amacıyla birlikte gösteriler düzenleyen Sünniler ve Şiilerin, bugün birbirlerinin gırtlağını kesmesine, camilerini havaya uçurmasına; mahallelerini duvarlarla ayırmalarına anlam veremiyorum.

Pakistan'da asırlarca etle tırnak olmuş ve ezeli düşmanları Hindistan'a karşı mücadelede tek ses halindeki İslam'ın bu iki mezhebinin insanlarının, bugün kutsal mabetlerini mermi yağmuruna tutmasına anlam veremiyorum.

2004 Mayıs'ıydı. Ebu Gureyb cezaevinde, "hani Iraklı esirlere bütün dünyanın gözü önünde barbarca şiddet uygulanan şu meşhur hapishanede", işkence gören mahkumlarla röportajlar yapmıştım. Maruz kaldıkları insanlık dışı muameleleri gözyaşları içinde anlatmışlardı.

Aralarında Iraklı Kürtler de vardı. Erbilli'siyle, Süleymaniyeli'siyle, onlar da Iraklı Arap kardeşleriyle aynı yazgıyı paylaşmıştı. Amerikan askerinin, başına çuvalı geçirip, karnına postalıyla defalarca tekme attığını anlatmış ve işgalcilerden nefret ettiğini söylemişti o Kürtlerden biri…

Bağdat, o dönemde görece sakindi. Bütün dünya Irak'taki küçük bir yerleşim biriminin adını ezberlemişti o günlerde. Bu kentin adı Felluce'ydi. Zorluklar teker-teker aşıldı ve sonunda adı kanla, savaşla, şiddetle özdeşleşen bu kente girmeyi başardım.

Felluce, Irak'ta direnişin merkezi, Sünni üçgenin kalbi ve Amerikan ordusunun korkulu rüyasıydı.

Çölün ortasından geçerek ulaştık direnişçilerin kalesi Felluce'ye.

Kentten dumanlar yükseliyordu. Amerikalılar, sokak savaşında tam bir hezimete uğramış; çareyi kentin merkezinden çekilip havadan bombalamakta bulmuşlardı.

Felluce'de, kan gövdeyi götürüyordu.

Batı, bir kez daha "böl ve yönet" politikasını başarıyla uyguluyor ve bölge insanları arasında nefret tohumları ekiyordu.

Felluce'de, "Amerikan askeri üniforması giymiş Kürt milisler" (minarelerden!) direnişçilere mermi yağdırıyordu.

Ebu Gureyb'te, Amerikan askerinin, tekmelerinin bedeninde bıraktığı izleri gösteren Süleymaniyeli Kürt geldi aklıma o an.

Direnişçiler, öfkeyle bağırıyor ve "Amerikalılar, er geç gidecek ve o gün geldiğinde bu hain Kürtlerle baş başa kalacağız. Bu yaptıklarının bedelini çok ağır ödeyecekler!!!" diyorlardı.

Araya sokulan nifak, Irak'taki etnik gruplar arasındaki nefreti körüklemeye devam ediyor.

İşte insan bunları gördükçe üretilen komplo teorilerinden etkileniyor ve ister istemez "Acaba söylenenler gerçek mi?" demeden kendini alamıyor!

Bugünlerde, yeni bir komplo teorisi konuşuluyor Ortadoğu'da.

İnanılması güç bir teori bu…

El Kaide ile İsrail gizli servisi MOSSAD'ın işbirliği yaptığı, El Kaide'nin, MOSSAD'ın çıkarlarına hizmet ettiği öne sürülüyor.

Hatta daha da ileri gidilerek El Kaide'nin, İsrail'in maşası olduğu yorumu yapılıyor.

Londra'da yayınlanan El Hayat gazetesindeki El Kaide ve MOSSAD arasında bağ olduğunu iddia eden yorumu okuduktan sonra ben de, Usame bin Ladin'in son açıklamalarını bir kez daha gözden geçirdim.

Bin Ladin, sadece ABD'ye, İngiltere'ye, İsrail'e ve Batı hayranı Arap liderlere tehditler savurmuyordu bu kez!

El Kaide lideri, İran'ı ve Lübnan'daki uydusu Hizbullah'ı da hedef alıyor, bununla da yetinmiyor Hamas ve İslami Cihat'a da İran ve Suriye ile yakınlıklarından ötürü aba altından sopa gösteriyordu.

İnsan sormadan edemiyor tabi, 11 Eylül saldırılarından sonra Washington'un boy hedefi olmuş; Batı karşıtlığının bayraktarlığını üstlenmiş, terörizmde sınır tanımayan bir örgüt, neden ABD'nin tehdit algılamalarının merkezine oturttuğu İran'ı hedef alıyor?

Neden, 2006'da İsrail ile girdiği asimetrik savaşta İsrail ordusunun yenilmezlik unvanına darbe vurmuş Hizbullah'ı yerden yere vuruyor?

Usame bin Ladin'in bu açıklamaları, internet sitelerinde gezinirken, Suriye, İran ile yaptığı valse ara verdi ve İsrail ile barış arayışlarına yöneldi.

Şam yönetimi ayrıca, Lübnan'da düne kadar düşmanı saydığı Sedir Devrimcileri'nin yanaklarına öpücük kondurup Batı'ya göz kırptı.

Bir süre sonra da Hamas ile İsrail (Sanki Sderota düşen Kassam roketleri İsrail'in canını çok yakıyordu da!) hidayete erdi ve ateşkes yaptı. Ateşkes ilanının hemen ardından Hamas'ın, İran ile bağlantısı olmadığını açıklaması ilginçti.

Takvime bakıyorum. ABD'de seçimler Kasım'da yapılıyor, yani seçimlere 4 ay kalmış. Ne hikmetse, Hamas ile İsrail de 6 aylık ateşkes yapmış! Bu arada, yeni ABD Başkanı da Ocak'ta ediyor yeminini. Yorumu, size bırakıyorum.

Ağustos'ta İran vurulacak diyen bazı eski Amerikalı istihbaratçıların önde gelen Amerikan gazetelerine "Nostradamus Haberleri" yazdırdığı sırada Tel Aviv için çöldeki vaha oldu bu ateşkes. Ehud Barak (Barak, İbranice'de "Şimşek" anlamına gelir) füze bataryalarını İran'a yöneltti bile.

İşte bu savaş tamtamlarını destekler mahiyette ve yine o cihetle garip bir olay daha oldu. İsrail, Yunan hava sahasında İran'a yönelik olası bir saldırının tatbikatını düzenledi.

ABD'de Obama'nın başkan olması, en çok Musevi silah lobisini tedirgin ediyormuş. Çünkü küresel ekonomik kriz, nam-ı diğer global resesyon kapıda ve ilk akla gelen dünyanın en büyük ekonomisinde kemer sıkılması ve savunma harcamalarının dizginlenmesi. Amerikalı Musevi silah üreticileri, doğal olarak muzdarip...

Ne garip! İddialara göre, 11 Eylül'de El Kaide militanları İkiz Kuleleri indirdiğinde, o Musevilerden bazıları her nasılsa saldırının düzenleneceğini önceden haber almış ve sıra kadem basmıştı.

El Kaide ile İsrail arasında bir bağ olabilir mi? Hele hiç Müslüman kardeşleri İran'a karşı, ezeli ve ebedi düşmanları Siyonistlerin yanında yer alırlar mı? Yok artıkkkkk!!! Daha nelerrrr!!!

Yalnız bildiğim bir şey var artık o da "Ortadoğu'da ilerisini görmek istediğim zaman Usame bin Ladin'in kasetlerini çok daha dikkatli dinlemem gerektiği!!!"