2010 YILINDA TÜRKİYE VE DÜNYA EKONOMİSİNİ BEKLEYEN RİSKLER
 Bu sayfayı yazdır

2010 YILINDA TÜRKİYE VE DÜNYA EKONOMİSİNİ BEKLEYEN RİSKLER

Yazan  05 Ocak 2010
2009 yılının sona ermesiyle birlikte gelişen ve gelişmekte olan piyasalarda görülen olumlu sinyallere rağmen 2010 yılının çok zorlu geçeceği görülüyor.

Türkiye ekonomisi ve piyasaları açısından ise geçmiş yılın muhasebesini yapmanın ve girmiş olduğumuz yılın neler getirebileceğine ilişkin değerlendirmelerin faydalı olacağı kanaatindeyim.

Genel olarak 2009 yılına baktığımızda ekonomik açıdan kötü bir yıl ancak piyasalar açısından ise olumlu bir yıl olduğu söylenebilir. Baz etkisi nedeniyle 2010 yılının geçtiğimiz seneden daha iyi olabileceği finansal çevrelerde sıklıkla dile getiriliyor ancak rakamlara bakarak işin bu kadar rahat olmayacağı da aşikâr. Krizin başladığı ABD'de ticari emlak piyasasındaki yerel bankalar, 140 milyar dolar civarındaki geri dönmeyen kredilerden dolayı yüksek risk altındalar. ABD'deki bankaların ticari emlak sektöründeki payı %10 civarındayken, yerel bankaların payı %35-40 seviyelerine yükselmiş durumda. Özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarından FITCH'in, gelecek aylarda bu yerel bankalar için not indirimine hazırlanması 300'den fazla yerel bankanın yok olmasına yol açabilir. 2010 yılında yerel ABD bankalarında yaşanması olası bu deprem, dünya ekonomisini tehdit edici boyutlara ulaşabilir. Bu durum KOBİ'lerin finansmanını da oldukça güç bir duruma sokabilir.

Dünya geneline baktığımızda, işletmeler üretim kapasitelerini ve 2010 yılı satış hedeflerini revize ederek, düşürmeye başladı. Oldukça azalan satış hacmine rağmen şirketler varlıklarını koruyabilmek adına maliyetlerini kısmaya devam ediyorlar. Bununla beraber kısılan işletme maliyetleri nedeniyle toplu işten çıkartmalar devam ediyor. İstihdamdaki bu daralma tüketici güvenini de olumsuz yönde etkilemekte. Gerek ABD ve AB ve gerekse Türkiye'deki istihdam rakamları bunu çok net olarak ortaya koymakta. ABD'de %10,2 olan istihdam rakamı AB'de %9,5, Türkiye'de ise %13,4 seviyesine yükselmiş durumda. Bu durum dünya ekonomilerinde ciddi bir talep daralmasına yol açıyor. Bazı önemli ekonomi derecelendirme kuruluşlarının hazırladığı raporlarda 2010 yılında bankacılık sektöründe yaşanacak olası bir batık kredi çatlağı şirketlerin finansman ihtiyacını oldukça zora sokabilir. ABD ve AB bölgesinde, banka kredilerinin henüz yeterince esnek olmaması da buna kanıt olarak gösteriliyor.

Sektörde zor günler geçiren Avrupa ve Amerika bankaları 2010 yılında yaşanması muhtemel yeni krizlerin habercisi olma niteliğinde. Özellikle Yunanistan, Avusturya ve Dubai'deki kamu borcuna yönelik endişelerin artması bu duruma açık bir delil niteliği taşıyor. Geçtiğimiz ay Avusturya hükümeti ülkenin 6.büyük bankası olan HGGA'yı devletleştirdi. Bu gelişme piyasaları oldukça huzursuz etti. 1931 yılında Avusturya'dan başlayan banka çöküşleriyle birlikte kriz çok daha fazla derinleşmişti. Yunanistan ve İspanya'da kamu finansman dengelerinin oldukça bozulmuş olması da piyasa oyuncularını rahatsız eden diğer bir gelişme. Normalin çok üzerinde olan kamu borç sorununun bu bölgedeki ülkeleri uzun süre etkileyecek gibi görülüyor. Bunun neticesi olarak da, Euro değer kaybetmeye devam ediyor. Bütün bu etkenler doların kısa vadede değer kazanmasına yol açıyor. Aslına bakılırsa başta Almanya olmak üzere Euro bölgesi yöneticileri Euro'nun değer kaybetmesinden memnunlar.

Aşırı mali ve parasal genişlemenin sınırına gelindiği ve bu balonun, patlamaya hazırlandığı anlaşılıyor. Bu politikalardan çıkış stratejisi uygulamaya konulmadığı takdirde küresel ekonomide ikinci bir dip görme olasılığı çok artmış durumda. Bu yönde baskıların artmış olduğunu görmemize rağmen henüz bu ekonomik politikaların terk edileceğine dair kısa vadede bir işaret yok.

Türkiye ekonomisi ve piyasalarına baktığımızda ise yazının başında ifade ettiğim gibi 2009'un ekonomik açıdan kötü bir yıl ancak piyasalar açısından iyi bir yıl olduğu söylenebilir. T.C. Merkez Bankası'nın Kasım 2008'den itibaren 1.025 baz puanlık faiz indirimi banka karlılıklarını artırdı ve İMKB 100 endeksi Mart ayındaki dip seviyesinden %100'den fazla bir toparlanmayla 2009 senesini kapattı. Sanayi sektörüne baktığımızda ise şirketler oldukça kötü bir yılı geride bıraktılar. Üretime verilen aralar, düşük kapasite kullanımı ve oldukça zayıf olan talebe direnç göstermeye çalıştılar. Bu durum istihdamın önemli ölçüde azalmasına yol açtı. 2010 yılına baktığımızda ise Merkez Bankası'nın faiz indirimlerinin sonuna gelmesi bankaların karlarında bir gerileme sürecine girileceğini gösteriyor. Bono faizlerinde görülebilecek yükselişlerde bu görüşü destekler nitelikte. Bankacılık analistlerine göre bankaların 2010 karlarında %5 civarında bir düşüş öngörülüyor.

2010 yılına girdiğimiz bu günlerde doların değerinin arttığını görüyoruz. Kur'u tahmin edebilmek dünyanın en zor işlerinden biri. Bütün ekonomilerde ve piyasalarda ortaya çıkan dolar fiyatından menfaat temin eden taraflar var. Ancak genel olarak baktığımızda 2010 yılında doların değer kazanacağı bir süreç yaşanma ihtimalinin yüksek olduğu görülmekte. Yazının başında belirttiğimiz risklerin gerçekleşmemesi durumunda resesyondan çıkan bir ABD ekonomisinin, gelen büyüme rakamlarının ve akabinde faiz oranlarının artmasının dolara değer kazandıracağını söyleyebiliriz. Bu süreç, finansal varlıkların fiyatlarını da çok yakından ilgilendiriyor. Doların değer kaybetmeye başlaması emtia fiyatlarını arttırmış, hisse senedi değerlerini yükseltmişti. Bu sürecin tersine dönmesi bahsedilen piyasalar için olumsuz bir etki yapabilir. Bu nedenlerden dolayı kur rakamları bu senenin oldukça önemli bir göstergesi olacak. Doların değer kazanması emtia, hisse senedi ve varlık fiyatlarının yerinde saymasına ve gerilemesine neden olabilir.

Ha yapıldı ha yapılacak denen bir IMF anlaşmasına yani nam-ı değer "Stand-By" a gelince… 2009'un ilk aylarından beri ülke gündemini meşgul eden yeni bir IMF anlaşmasının kapıda olduğunu, yılın son gününde Ali Babacan'ın ve sonrasında sayın Başbakanın açıklamalarından anlasak da, piyasalar bu beklentiyi yıl içinde 8 kez satın aldılar. Zaman zaman anlaşma ihtimalinin zayıfladığı yazılıp çizilse de, bir türlü piyasalar bu beklentiyi satmadı. Eninde sonunda bu anlaşmanın imzalanacağına o kadar çok inandı piyasadaki oyuncular. Sayın Başbakanın, yılın son günü yaptığı açıklamaların ardından bu anlaşmanın piyasalara etkisinin çok güçlü olacağı söylendi. O zaman şunu net olarak sormak gerekiyor ekonomi yönetimine; Madem piyasalara bu kadar güçlü etkisi olacaktı bu anlaşmayı imzalamak için neden bu güne kadar durdunuz? İşsizliğin %15 lere dayanmasını, küçülmenin %6 lara gelmesini mi beklediniz? Krizin "teğet" geçtiğini düşünenler, bu anlaşmayı daha önce yapsalardı , teğetin t sini bile görmeyecektik o zaman…! Anlaşmayı bugüne bıraktıklarına göre ekonomi yönetiminin 2010 yılı için ciddi kaygıları var.

Normal tarihi 2011 Temmuz ayı olan seçimlerin erkene alınma ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu da 2010 yılında oluşabilecek ekonomik problemleri bir anda politika eksenine doğru çekebilir. Kürt açılımı, Ermeni açılımı ile ilgili gelişmeler ve ekonomik olarak "sokaktan" gelebilecek ciddi bir tepki bile ülkeyi bir anda sonbaharda bir seçim atmosferine taşıyabilir. Böyle bir seçim sürecine girilmesi de ülkeyi ekonomik anlamda ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakır.

------------------------------------------------------------------

* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Dünya Ekonomisi Araştırmaları Bilimsel Danışmanı

Aykut AZGUR

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Dünya Ekonomisi Araştırmaları Bilimsel Danışmanı

1967 yılında Ankara'da doğdu. Lise eğitimini Ankara çankaya Lisesi'nde tamamladıktan sonra Anadolu üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. 1997 yılından beri finans aracı kurumlarında yatırım uzmanlığı, portföy yöneticiliği ve yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Halen bu sektörde çalışmalarına devam etmektedir.