Bu sayfayı yazdır

Erdoğan-Trump, Stratejik Ortaklık, El-Bab/Rakka, CIA Bşk.; ABD-Türkiye Nereye?

Yazan  10 Şubat 2017

Türk-Amerikan ilişkileri Obama yönetiminin özellikle son iki yılında belki de tarihinin en sorunlu dönemlerinden birini yaşadı. Böyle olunca da Trump'ın Amerikan başkanlık koltuğuna oturması Türkiye'de hükümet tarafından memnuniyetle karşılandı ve Obama'nın yapmadıklarını Trump yapacak beklentisine girildi. Peki gerçekten öyle olacak mı?

Erdoğan-Trump telefon görüşmesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD'nin yeni Başkanı Trump arasında beklenen telefon görüşmesi Trump'ın koltuğa oturmasından 18 gün sonra gerçekleşebildi. Sabırsızlıkla beklenen bu görüşmenin yapılacağı haberi bile televizyon ekranlarında son dakika gelişmesi olarak uzun süre verildi. Görüşme sonrasında hem Cumhurbaşkanlığı hem de Beyaz Saray'dan yapılan açıklama metinlerinde daha öncekilerin aksine neredeyse tam bir örtüşme vardı.

Açıklama metninden anlaşılan ana ve belki de tek gündemin terörle mücadele olduğu anlaşılıyor. Yaklaşık 45 dakika süren görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye'de ABD'nin PYD/YPG'ye destek olmaması konusunu gündeme getirmiş olması büyük olasılık. Ancak metinde ABD'nin ve Trump'ın terör deyince bir numaralı tehdit olarak gördüğü IŞİD'ten bahsedilirken, PKK/YPG'ye atıf yapılmadığı görülüyor.

Türkiye "Stratejik Ortak" mı?

Metinde en dikkat çekici ifade ise Türkiye için kullanılan "stratejik ortak" ifadesi. ABD Bush döneminde bu ifadeyi kullanmışken, Obama dönemiyle birlikte ilk defa bizzat Obama'nın kullandığı "model ortaklık" ifadesi gündeme gelmişti. Ancak ilerleyen yıllarda Türk yetkililer açıklamalarında sık sık hem "model ortak" hem de "stratejik ortak" ifadelerini sıkça kullansa da Amerikalıların konuşmalarında Türkiye'nin coğrafi konumunun stratejik önemine vurgu yapmalarına rağmen stratejik ortak ya da model ortak ifadelerini kullanmaktan kaçındıklarını görüyoruz. Nitekim 2014'lere gelindiğinde ise artık ABD için Türkiye sadece NATO müttefikidir ve IŞİD karşıtı koalisyon üyesidir. Bu durum ABD'nin bütün dış politika, savunma ve güvenlik politika ve strateji dokümanlarında bu şekilde yer almıştır. Bu konuyla ilgili olarak Enstitümüzün sitesinde yayımlanmış bir çalışmayı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:   http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2015/07/11/8236/abdnin-askeri-stratejilerinde-turkiyenin-yeri

Hal böyleyken, Beyaz Saray açıklamasında yeniden "stratejik ortak" ifadesini görmek ABD'nin aynı Obama'nın ilk yurt dışı ziyaretinde Türkiye'de model ortak dediğinde yaptığı gibi, "Türkiye çok önemli bir ortak"mış algısı yaratmaya yönelik yeni bir hamle olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Böylece görünürde Türkiye ile birlikteymiş gibi ortam yaratılırken, sahada ya da fiili olarak; örneğin Suriye'de yine bildiğini okumaya, Türkiye'nin hassasiyetlerini yok saymaya devam edecektir. Çünkü Obama ile model ortaklık ile başlayan ilişkiler sekiz sene sonra nerdeyse en düşük seviyeye gerilemişti.

CIA Başkanının Türkiye ziyareti

Erdoğan-Trump telefon görüşmesinden hemen sonraki bir gelişme de yeni CIA Başkanının ilk ziyaretini Perşembe (10 Şubat) günü Türkiye'ye yapacak olması. Bu ziyarette nedense Türk medyasında çok önemli ve olumlu bir gelişme olarak sunuldu ve Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde sorun haline gelen konuların (Suriye'de PKK/PYD'ye yardım, FETÖ'nü iadesi gibi) görüşüleceği iddia edildi. Eğer bu doğruysa aslında skandal bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü bu ABD'nin Türkiye'yi stratejik ortak ve NATO müttefiki değil, bir Ortadoğu ülkesi gibi gördüğünün işaretidir. Çünkü Ortadoğu ülkelerinde dış politikaları, ülkelerin ikili ilişkilerini o ülkenin gizli servisleri yürütür. Ama modern Batı ülkelerinde gizli servisler diplomasi masalarında yer almaz, adı gibi gizli yani perde arkasında işlerini yürütürler.

Çünkü aynı Trump yönetimi telefon görüşmelerinde bir kısmı Pasifik'te olan (Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda gibi), bir kısmı da Avrupa'da olan (Almanya, Fransa, İtalya gibi) müttefik ülkelerin liderlerine ve NATO Genel Sekreterine öncelik tanımış ve hatta Bakan düzeyinde ilk ziyaretler bile gerçekleşmiştir. Bu kapsamda Savunma Bakanı Mattis, ilk resmi ziyaretini G.Kore ve Japonya'ya yapmıştır.

Trump'n diğer dış politika hamleleri, Ürdün öne çıkıyor

Trump'ın Washington'da yüz yüze görüştüğü ilk lider İngiliz Başbakanı May olurken, ikinci lider Ürdün kralı olmuştur. Ürdün kralı Abdullah'ın Trump'la görüşmesinden bir hafta önce de Moskova'da Putin ile görüşmüş olması dikkat çekicidir. Ürdün'ün Rusya ve ABD onayıyla ikinci Astana görüşmelerine de katılması Ürdün'ün yeni dönemde IŞİD'le mücadelede merkezi bir rol üstleneceğinin de işareti olarak ortaya çıkarken, Türkiye'nin de alması gereken mesaj olduğunu söylemeliyiz. İngiltere Başbakanı May ABD ziyaretinden hemen sonra Türkiye'ye gelmesi İngiltere'nin Türkiye ile ABD arasında bir role soyunduğunu göstermekle birlikte, Suriye'nin Ürdün sınırı bölgesinde faaliyet gösteren Yeni Suriye Ordusunun İngiliz destekli olması da Ürdün'ün bölgede artacak yeni rolünün var olan diğer bir işaretidir.

Trump'ın ilk telefon görüşmesini yaptığı kişi olan Japonya Başbakanı Shinzo Abe, 10 Şubat'ta Washington'da Trump ile yüz yüze görüşecek, daha sonra Florida'da Trump ile beraber golf oynayacaktır. Abe, en son 28 Aralık'ta ABD'yi ziyaret etmiş, Obama ile beraber Pearl Harbour'u ziyaret etmişti. Bu kadar kısa süre sonra tekrar ABD'ye gelebilmesi dikkat çekicidir.

Türkiye-ABD ilişkileri nereye?

Trump'ın ilk 18 günündeki görüşme trafiği ABD'nin yeni politikalarını değerlendirmek için tek başına çok az bir anlam ifade etse de, ABD'nin politikalarının ipuçlarını vermektedir. Bu ipuçları Türkiye'ye de mesajlar içermektedir.

Türk-Amerikan ilişkileri çok yönlüdür, tek bir konuya indirgenemez ancak mevcut uluslararası askeri-politik ortam ikili ilişkilerin gelişmesi ya da daha kötüleşmesinde Suriye'deki durumun belirleyici olacağını göstermektedir. Rusya ile ilişkilerin yeniden tesis edilmesiyle Suriye'de bir manevra alanı bulan Türkiye, bunu Fırat Kalkanı harekatıyla sahaya yansıttı. Ancak Rusya'nın ısrarla söylemesine rağmen Türkiye'nin Şam yönetimiyle doğrudan ilişki kurmaması nedeniyle, El Bab'ta TSK ve Suriye ordusunun karşı karşıya gelmek üzere olduğu bu günlerde Türkiye'nin manevra imkanını da azaltmaktadır.  Ayrıca Rusya'dan gelen anayasa taslağı metni, PYD/YPG'yi terör örgütü olarak görmedikleri, Kürtler olmadan Suriye'de çözüm olmaz açıklamaları, Türkiye'nin El Bab'tan sonra Menbiç'e yönelmesi olasılığını neredeyse ortadan kaldırmıştır. ABD'nin istediği de zaten budur.

Suriye-Rusya cephesinde sıkışan Türkiye'nin Trump ile birlikte ABD cephesinde kendine yeni bir manevra alanı yaratmak istemektedir. Ancak bu da Türkiye'yi ABD ile pazarlığa yöneltmektedir. Bu pazarlığın merkezinde de PYD/YPG bulunmaktadır. Trump'ın Pentagon'dan istediği, Suriye ve IŞİD stratejilerinin detaylarını da görmek gerekecektir. Ancak Trump'ın planlarının Obama'nın planlarının ana hatlarını değiştirmesini beklememeliyiz. Dolayısıyla Türkiye hızla, aynı Irak'ta Peşmerge ve başındakilerle ilişki ve ortaklık kurma durumunda olduğu gibi, aynısını bu sefer Suriye'de PYD/YPG ile yapmaya zorlanmaktadır.

Nitekim Erdoğan-Trump telefon görüşmesinden hemen sonra Türk kaynaklara dayandırılarak ifade edilen "El Bab'tan sonra Rakka" senaryosu bunu işaret etmektedir. Çünkü bu senaryo henüz dillendirilmese de Menbic'e operasyon yapılmasından vazgeçilmesini içermesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla PYD/YPG'nin istediği ve ABD'nin yönlendirdiği plan gerçekleşmiş olacaktır. Bu çerçevede ulaşılacak bir mutabakat görünürde Türk-Amerikan ilişkilerini Suriye düzleminde kotarmış gibi bir algı yaratsa da Türkiye'ye yönelik güvenlik risk ve tehditlerini ortadan kaldırmayacağı gibi aksine Irak ve Suriye'deki terör, ayrışma, bölünme ortamını Türkiye'ye yayacaktır.

Diğer taraftan Trump'ın açıklamalarıyla ilk ipuçlarını verdiği İsrail ve İran politikaları da Türk-Amerikan ilişkilerini etkileyecek gelişmelere gebe gözükmektedir. Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerinin seyri de Türk-Amerikan ilişkilerini etkileyecek diğer bir faktördür. Bütün bunlar önümüzdeki dönemde Türkiye-ABD ilişkilerinin kırılgan yapısını devam ettireceğini göstermektedir.