Muhittin Ziya Gözler

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

Gazeteci A. Erkin’in 12 Aralık 2023 tarihli yazısının başlığı’’ 500 milyarlık altını devlet neden çıkarmıyor?’’ Yazının bir yerinde Sn. B. Albayrak’ın ’’Burası Çok Önemli’’ kitabından alıntı yaparak Albayrak’ın Türkiye’nin 8 bin ton metal altın potansiyeli (480 milyar dolar) varlığından bahsettiğini ve devamla bugüne dek bu potansiyelin 382 tonun çıkarıldığını dile getirdiğini ifade ediyor.

1939-1984 arasındaki 45 yılda MTA’nın 1.459.000 metre kömür sondajı yaptığını ileri süren enerji yöneticileri 2005-2022 arasındaki 17 yılda 3.469.787 metre kömür sondajı yapıldığını büyük bir gururla dile getirmişler ve 8,3 milyar ton olan kömür rezervinin 10,3 milyar tona yükseldiğini açıklamışlardır.

Yılda 30-33 milyon ton ham petrol, 10-12 milyon ton petrol ürünleri, ortalama 50 milyar m3 doğalgaz ve 30-35 milyon ton kömür ithal eden ve bu kaynaklar için 50 – 55 milyar dolar döviz ödeyen bir ülke 1990 yılında %52, 2002’de %68, 2017’de %76 ve 2020’de %70 oranında dışa bağımlı hale gelmişse ve de bu kaynakları kullanmak mecburiyetinde ise enerji bağımlılığından kurtulması bu politikalarla oldukça zor olduğu görülmektedir.

Enerji meselesini teknik ve tatbikattaki neticeleri açısından incelemeden önce Türkiye’nin dünya ekonomisindeki yerine çok kısa bir göz atalım.

Kalkınma nedir? Genel manada kalkınma, bir ülkede üretimin ve o ülkede yaşayan insanların milli gelirlerinin artmasının yanı sıra toplumun sosyal ve kültürel değerlerinin iyileştirilmesi, yenileştirilmesi ve medeniyetin ilerlemesine paralel olarak değiştirilmesi şeklinde tanımlanabilir.

Tabiat olayları dünya var olduğundan beri yani 4,5 milyar yıldır bazen yerel olarak küçük çapta, bazen bir bölgeyi, bazen de tüm dünyayı sarsan, yıkan, yeni kıtalar, dağlar, denizler ve okyanuslar meydana getiren afetler olarak karşımıza çıkmaktadır.

1800 yıllarda dünyada kişi başı 40.000 m3 civarında olan su miktarının 1990’lı yıllardan itibaren 6840 m3’e düştüğünü ve de 2025 yılında da 4692 m3’e düşeceğini biliyor musunuz?

Bu ülkede Sevgililer Günü, Dünya Kadınlar Günü, Dünya Hemşireler Günü, Kardeşlik Haftası, Yazarlar Günü, Avukatlar Günü, Gazeteciler Günü, Dans Festivali, Film Festivalleri, Enginar Festivali, Kiraz Festivali, Portakal Çiçeği Festivali vb. gibi birçok etkinlik coşku ile kutlanırken 22 MART SU GÜNÜ pek hatırlanmaz. Sebebi nedir?

Yüz milyonlarca yıldır insan, hayvan ve bitkilerin yaşama kaynağı olan suya ihanet eden mahlûkatın her şeyde olduğu gibi insan olması, insanın kendi sonunu hazırlama yolunda hızlı ve kararlı adımlar attığını göstermektedir. Su konusunda yakınlarınızdaki insanlar ne bilmektedir? Ülke yönetiminde bulunanların bu konudaki bilgileri nedir? Daha ilerisi, dünyada söz sahibi olan ülkelerin ileri gelenleri suyun bir müddet sonra dünyanın en önemli meselesi haline geleceğini bildikleri halde eğer bazı tedbirler almışlarsa niçin gündeme getirmemektedirler? Su konusunu kiminle görüşseniz size, suyun insanlık için bir nimet ve hak olduğu, medeniyetlerin gelişmesinde önemli rol oynadığı gibi içi boş ifadelerle fikirlerini beyan ederler. Hatta daha ileri gidip su sıkıntısı çeken insanlara yardım etmenin bir insanlık borcu olduğunu dile getirirler. Ama gelin görün ki, BM’in 2017 yılında hazırlamış olduğu raporda, dünya genelinde 2,1 milyar kişinin temiz suya ulaşamadığı ve 4,5 milyar kişinin ise sıhhi temizlik hizmetlerine erişim imkânı olmadığını, ayrıca WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından açıklanan Yaşayan Gezegen Endeksi’ne göre, 1970 yılından bu yana tatlı su kaynaklarına bağlı yaşayan canlı türlerinin %37’sinin yok olduğunun bilinmemesi mümkün müdür? Dünyayı rahatsız eden, insanları fakirleştiren her konuda olduğu gibi su meselesi de, her ne hikmetse insanların görüş alanlarının dışında tutulmaktadır. Su ve savaş kelimeleri yan yana geldiğinde vakit çok geç olacaktır. Günümüzde dünyada yıllık su tüketimi kişi başına 800 m3 olup, toplam tüketilen su miktarı 5.000 milyar metreküptür. Bu rakam 2050 yılında 9 milyarı geçecek dünya nüfusu için 7.000 milyar metreküpü geçecektir.

Su hakkında bazı teknik bilgiler vererek hikâyesini anlatmaya çalışalım. Yerkürenin 3/4’ünün kaplayan su dünyada nasıl oluşmuştur? Bilim insanları, dünyadaki suların iki şekilde meydana geldiğini ileri sürmektedir. 

1.Yanardağlardan fışkıran gazlarla birlikte su buharının çıkması sonrası, önce bulutlar meydan geldi, sonra da yağmurlar yağdı. 3-3,5 milyar yıl önce dünya volkanik patlamaların yoğun olduğu bir ortama sahipti. Magmatik, volkanik kayaçlar dünyayı kaplıyor, kayalar yavaş yavaş katılaşıyor ve yeryüzünde de bazı oluşumlar şekilleniyordu. Yukarı çıkan gazlar soğumaya başlıyor ve yeryüzündeki kayalarla temas ettiklerinde su damlacıkları meydana geliyordu.

2.Buzullardan ibaret kuyruklu yıldızların ve donmuş asteroitlerin dünyaya çarpması neticesinde, içlerinde bulunan sular açığa çıktı ve dünya sularla örtüldü.

Yüzyıllardır dünyada kullanılan ve akan milyonlarca metreküp su miktarında çok önemli değişiklikler meydana gelmemiştir. Ancak zaman içinde insanoğlunun tabiata verdiği zararlar neticesinde kuraklıklar olmuş ve halen de kuraklık belirli bölgelerde devam etmektedir. Dünya üzerindeki suların buharlaşması neticesinde bulutlar meydana gelir, yağış olur ve sular toprağa düşer göl, nehir, yeraltına, deniz ve okyanuslara ulaşır. Bu döngü böylece devam eder.

 

      (Şekil-1)  

Dünya’nın yüzölçümü 510 milyon km2’dir. Bunun 361 milyon km2’sini (%70,8) sular, 149 milyon km2’sini de (%29,2) karalar teşkil etmektedir. Mevcut suların %97,5’i deniz ve okyanuslarda bulunan tuzlu sular, %2,5 ise kullanılabilir olan tatlı sulardır. Dünyadaki toplam su miktarının yaklaşık 1,4 milyar km3 olduğu kabul edilirse, bu suyun 1,3 milyar km3’ü tuzlu su (%97,5), 35 milyon km3’ü ise (%2,5) tatlı sudur. Dünya yüzeyine düşen yıllık ortalama yağış miktarı 120.000 km3civarındadır. Bu su miktarının da yaklaşık 43.000 km3’ü nehirler vasıtası ile deniz, okyanus ve göllere ulaşmaktadır. Kullanılabilen su miktarı ise ancak 9.000 km3’tür. Görüldüğü gibi dünya tatlı su kaynakları oldukça sınırlıdır. Dünyada kullanılabilir tatlı su varlığının % 36’sı Asya, % 25’i Güney Amerika, % 15’i Kuzey Amerika, % 11’i Afrika, % 8’i Avrupa ve % 5’i Okyanusya kıtalarında bulunmaktadır. Brezilya 8 trilyon 233 m3, Rusya 4 trilyon 507 m3, ABD 3 trilyon m3, Çin 2 trilyon 830 m3, Peru ve Hindistan 2 trilyon m3, Venezuela 1 trilyon m3, İngiltere 147 milyar m3, Almanya 154 milyar m3,  İspanya 112 milyar m3, Türkiye 214 milyar m3 tatlı su potansiyeline sahip ülkelerdir. Tatlı su kaynakları bakımından Türkiye 180 ülke arasında 42. sırada yer almaktadır. Şekil-2’de ülkelerin su kaynakları gösterilmektedir./Kaynak/Journal. İst/2018)

 

            (Şekil-2)

Sadece Türkiye değil bütün ülkelerin suyu çok dikkatli ve özenle kullanmaları gerekmektedir. Bir insanın günde ortalama 150-200 litre su harcadığı bilinmektedir. Peki, yediğimiz sebze ve meyveler, kullandığımız araç ve gereçler ve üretilen sanayi ürünleri için ne kadar su tüketildiğini biliyor muyuz? İşte bu konuyu daha dikkatle takip etmek ve özellikle de yönetimlerin su konusuna bilimsel yaklaşmaları için su ayak izini önemle takip etmeleri gerekmektedir. Peki, su ayak izi nedir? Su ayak izi, üretim ve tüketim süreçlerinde kullanılan toplam su miktarıdır. 1 kg buğday üretiminde 1,3 ton, pirinçte 3,4 ton, 100 gramlık çikolata için 1700 litre, 1 kg et için 15 ton, 1 adet hamburger için 4 litre, 1 kadeh şarap için 120 litre, 1 araba üretiminde 300 ton, 1 ton çelik üretiminde 240 ton, 1 ton kâğıt için 350 ton, 1 ton alüminyum üretimi için 1350 ton, 1 varil ham petrolün rafinesi için 7 ton, su kullanıldığını biliyor musunuz?

Su Ayak İzi, 2002 yılında UNESCO-IHE’ de görevli Prof. Dr. Arjen HOEKSTRA tarafından gündeme getirilen bir kavram olup bireyin, toplumun tükettikleri ve de bir ülkede üretilen mal ve hizmetler için kullanılan temiz su kaynaklarının miktarını tanımlayan bir kavramdır. Bir ülkede suyun ayak izinin takibi o ülkede su kaynaklarının değerlendirilmesi, kullanılması ve korunmasına yönelik çalışmaların yapılması için önemli verileri ortaya koyan bir sonuç olarak görülmelidir. Bir ürünün tüm üretimi sırasında kullanılan toplam su miktarı, o ürünün su ayak izidir. ’’Su ayak izinin üç türü vardır. Mavi su ayak izi, bir malın ya da hizmetin üretim sürecinde doğrudan ya da dolaylı olarak kullanılan yüzey veya yeraltı tatlı su kaynaklarının toplam miktarıdır. Bu kaynaklar özellikle tarım, sanayi ve evsel amaçlarla kullanılır. Yeşil su ayak izi, bir malın ya da hizmetin üretim sürecinde doğrudan ya da dolaylı olarak kullanılan toplam yağmur suyu hacmidir. Bu kaynaklar özellikle tarım, bahçecilik ve ormancılık faaliyetlerinde kullanılır. Gri su ayak izi, belli bir su kalitesi kriterini sağlamak amacıyla su kaynaklarına (örneğin göl, akarsu, deniz suyu) doğrudan boşaltılan ya da dolaylı olarak karışan atık sulardaki kirletici derişiminin seyreltme yoluyla sınır değerlere düşürülmesi için gereken tatlı su miktarıdır. Bir kilogram sığır eti üretmek için yaklaşık 15.000 litre yani 15 metreküp suya (bu da bir musluğu yaklaşık 20 saat açık bırakmaya eş değerdir) ihtiyaç vardır. Bunun %93’ü yeşil, %4’ü mavi, %3’ü gri su ayak izidir.’’ (TÜBİTAK/Bilim Genç/2018).

Dünyadaki suların %2,5’ini tatlı suların oluşturduğu bilinen bir gerçektir. Ne var ki bu suların da yaklaşık 2/3’ü buzul halindedir. İnsanoğlu tatlı suların ancak %1’inden faydalanmaktadır. Bu oranın da yaklaşık %0,3’ü kullanılmaktadır. Diğer taraftan su kullanımının son 50 yılda 3 kat arttığı da bir gerçektir. Nüfusun artması, ekonomilerin büyümesi (önümüzdeki 10 yılda gelişmiş ülkelerde su tüketimi %18, gelişmekte olan ülkelerde de %50 oranında artış göstereceği tahmin edilmektedir. Ayrıca, 2050 yılına kadar üretimde kullanılan suyun yaklaşık %400 artması beklenmektedir.), tarım ve sanayide ihtiyaçlara paralel olarak suyun daha çok kullanılacak olması, iklim değişikliği ve neticesinde kuraklık, hızlı şehirleşme sınırlı bir kaynağın kullanılmasında daha planlı, dikkatli ve özenli olunmasını, yani suyun tasarruflu kullanılmasını, SUYUN AYAK İZİNİN KÜÇÜLTEREK yakalama ihtimalimiz yüksektir. Peki, ülkemizde suyun ayak izinin küçültülmesi için ne yapılmalıdır? 1.İklim değişikliğinin engellenmesi, 2. Enerji kaynaklarının kullanımında fosil kaynaklarının azaltılması ve 3. Suyun kullanımında da su ayak izinin küçültülmesi gerekmektedir. Tüm insanlığı doğrudan ilgilendiren bu üç konuda gerekli tedbirlerin alınması artık bir mecburiyet haline gelmiştir. Zira zamanın büyük bir kısmı geçmiştir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ’’SU’’ adlı bir çalışmasındaki önemli bazı bilgiler aşağıda çok kısa olarak anlatılmıştır. ’’Su varlığına göre ülkeler sınıflandırıldığında; yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı 1.000 m3'ten az olan ülkeler "su fakiri", 2.000 m3'den az olan ülkeler "su azlığı", 8.000 - 10.000 m3'ten fazla olan ülkeler ise "su zengini" olarak kabul edilmektedir… Dünyada kişi başına su tüketimi yılda ortalama 800 m3 civarındadır. Dünya nüfusunun yaklaşık % 20'sine karşılık gelen 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan yoksun olup, 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasrettir. Bazı tahminler, 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı ile yüz yüze geleceğini göstermektedir. FAO (Food and Agriculture Organization) ya göre, 1995 yılında su kıtlığı ve su stresi yaşayan nüfusun dünya nüfusuna oranı sırası ile %29 ve %12 iken, 2025 yılında bu oranlar %34 ve %15 e yükselecektir. Buna ek olarak, 2050 yılında su sıkıntısı çeken ülkelerin sayısı 54'e, bu şartlarda yaşamak zorunda kalan insanların sayısı 3,76 milyara yükselecektir. Bu durum 2050 de 9,4 milyar olması beklenen dünya nüfusunun % 40'ının su sıkıntısı çekeceği anlamına gelecektir… Dünyada ve ülkemizde su tüketimi ve ihtiyacı hızla artarken, su kaynakları da hızla tükenmekte ve kirlenmektedir. Hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme, plansız sanayileşme, tarım alanlarının tarım dışı kullanımı, ormansızlaşma, sadece kalkınma ve kar amacının ön planda olduğu politikalar ve yönetsel ve tüzel eksiklikler sonucunda, doğal kaynaklar yok olmakta, su kaynakları olumsuz yönde etkilenmektedir. Doğal kaynaklarımızdan verimli etkin ve sürdürülebilir kaynak kullanımı göz önüne alarak koruma-kullanma ilkeleri çerçevesinde korumamız ve kullanmamız gereklidir. Su kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, balıkçılıkta, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar oluşturacak madde veya enerji atıklarının boşaltılması olarak tanımlanabilir.’’

Türkiye’de suyun hikâyesine gelince: Dünya nüfusunun yaklaşık % 6’sının Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde yaşamasına karşılık tatlı su kaynaklarının da %1’ine sahiptir. ’’Ülkemizde yıllık ortalama yağış  metrekareye 643 mm’dir. Bu da 501 milyar m3 suya karşılık gelmektedir. 501 milyar m3 suyun;  274 milyar m3 ’ü toprak, bitki ve su yüzeylerinden buharlaşarak geri atmosfere dönmekte,  69 milyar m3 ’lük kısmı yeraltı sularını beslemekte,  158 milyar m3 ’lük kısmı ise yüzey akışa geçerek nehirleri ve gölleri beslemekte, denizlere gitmektedir. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m3 ’lük suyun 28 milyar m3 ’ü pınarlar vasıtasıyla yerüstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca, komşu ülkelerden yurdumuza gelen yılda ortalama 7 milyar m3 su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yerüstü su potansiyeli (158+28+7) 193 milyar m3 olmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen (69‐28) 41 milyar m3 de dikkate alındığında ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt (41+193) 234 milyar m3 ’tür. Ancak, günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli amaçlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü su potansiyeli yurtiçindeki akarsulardan 95 milyar m3 komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m3 olmak üzere yılda ortalama (95+3) 98 milyar m3, 14 milyar m3 olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama toplam (98+14) 112 milyar m3 olmaktadır (Su ve Yaşam/2012). DSİ’nin 2012 yılı Türkiye’nin su kaynakları potansiyeli bilgileri şekil-3’de gösterilmiştir (2017’de kullanılan su miktarı 54 milyar m3’e yükselmiştir).

TOPLAM KULLANILABİLİR SU MİKTARI

112 MİLYAR m3

TOPLAM KULLANILAN SU MİKTARI

  44 MİLYAR m3

YILLIK ORTALAMA YAĞIŞ

643 mm/yıl

YILLIK YAĞIŞ MİKTARI

501 MİLYAR m3

BUHARLAŞMA

274 MİLYAR m3

YILLIK YÜZEY AKIŞI

186 MİLYAR m3

YER ALTINA SIZMA

41 MİLYAR m3

YER ALTINDAN YILLIK ÇEKİLEBİLİR SU

14 MİLYAR m3

KULLANILABİLİR YÜZEY SUYU

98 MİLYAR m3

İÇME SUYU KULLANIMI

7 MİLYAR m3

TARIMDA KULLANILAN SU

32 MİLYAR m3

SANAYİDE KULLANILAN SU

5 MİLYAR m3

(Şekil-3)

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu ULUSAL SU PLANI ’’2019-2023’’  raporu incelendiğinde önemli bilgilerin verildiği ve ciddi işlerin planlandığı görülmektedir. Şu görüşler önemlidir, değerlidir: ’’ Türkiye’de ilk defa yayınlanacak olan Ulusal Su Planı (USP), ülkenin su kaynaklarının mevcut durumu ve gelecek potansiyeli ile ülkenin coğrafi bölgelerine göre büyük farklılıklar gösteren iklim şartları dikkate alınarak geliştirilmiştir. Bu itibarla milli su politikamızın, genel hatları ile ortaya konulması ve uygulanmasına rehber teşkil etmek maksadıyla hazırlanmıştır. Türkiye’nin su kaynaklarının miktar ve kalite açısından sürdürülebilir kullanımı için katılımcı ve bütünsel bir yaklaşımla merkezi yönetim amirliğinde ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM) koordinasyonunda havza esaslı su yönetimine geçiş sürecinin tamamlanması USP’nin temel hedefini teşkil etmektedir.   Muhtevası, Su Yönetimi Döngüsü’nün temel alanları olan; 1. Su Kaynakları Yönetimi 2. Su Kaynakları Veri Durumu 3. Su Kaynaklarının Miktar, Kalite ve Ekosistemler Açısından Korunması ve İyileştirilmesi 4. Arz-Talep Dengesi ve Su Tahsisi 5. Finans, Bütçe ve İşletme 6. Su Verimliliği 7. Sosyo-ekonomik Analizler 8. Bilgi ve Karar Destek Sistemleri 9. Su Güvenliği 10. Su Politikası başlıklarını içermektedir. USP kapsamında üretilen ve geliştirilen politikalar ile hedefler “Sürekli” ve plan döngüsü olan “2019-2023” yıllarını kapsayacak şekilde iki vadeye ayrılmıştır… Ülkenin toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu olan kamu kurum ve kuruluşlarının geliştirdikleri projeler neticesinde çeşitli maksatlara yönelik yıllık su tüketimi 54 milyar m3 'e (%48,2) ulaşmıştır (DSİ, 2018)…  Bu suyun 40,0 milyar m3 'ü (%74) sulama, 7 milyar m3 'ü (%13) içme-kullanma, 7 milyar m3 'ü (%13) sanayi suyu ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmaktadır. 2017 yılı için, tüketilen suyun 39 milyar m3 ’ü (%72,2) yerüstü sularından ve 15 milyar m3 ’ü (%27,8) yeraltı sularından sağlanmaktadır (DSİ, 2017). ’’

Diğer taraftan su fakiri olan Türkiye’de bireylerin günlük su tüketimi 216 litredir (TÜİK). Su fakiri olduğumuzu gösteren en önemli gösterge, bireylerin kişi başına tükettikleri su miktarıdır. Yıllık kişi başı su tüketimi 2000 yılında 1.652 m3 iken, 2009’da 1.544 m3’e 2020’de 1.346 m3’e düşmüştür. Su fakiri olan Türkiye’nin 2000 yılı verilerine göre kişi başına yıllık su tüketimi yaklaşık 1.652 m3 civarında iken, bu değer 2040 yılında 100 milyona yaklaşacak olan Türkiye için tehlikenin çok büyük olduğunu göstermektedir. Zira 2040-2050 yılları arasında kişi başı su tüketimi 1.100-1.000 m3 civarında olacaktır. Bu sebepten dolayı devleti yönetenlerin yukarıda dile getirmiş olduğum ULUSAL SU PLANINI hiçbir siyasi etkinin altında kalmadan hayata geçirmeleri şarttır.

Su konusunda da ihtiyaçtan fazla tüketimin önüne geçilmeli, su tasarrufuna önem verilmeli, su havzalarının ve akarsuların korunmasına dikkat edilmelidir. Kaynakların mevcut durumu, sıkıntılar, arz-talep dengesi, su kullanımında önceliklerin belirlenmesi, su verimliliği ve de uygulanacak politikalar çok ciddi olarak belirlenmeli ve sürekli takip edilmelidir.

780.000 km2 (780 milyon dekar) olan ülkemiz yüzölçümünün 240 milyon dekarı ekilebilir, 85 milyon dekarı sulanabilir tarım arazisidir. Bugün için 65,9 milyon dekar alan sulanabilmektedir. Diğer taraftan Türkiye’de 2017 itibariyle 575 gölet, 839 baraj, 3360 sulama tesisi bulunmaktadır. Bu tesisler 65,9 milyon dekar alanı sulamaktadır. Diğer taraftan 2020 Eylül sonu itibariyle de ülkemizde Akarsular üzerinde kurulu 562 HES, 128 Barajlı HES bulunmaktadır. Bu HES’ler 2020 Eylül sonu itibariyle Türkiye elektriğinin %30,7’sini üretmektedir. Türkiye kullanılan suyun %74’sı tarımda, %11’i sanayide ve %15’i evlerde kullanılmaktadır. Tarımda kullanılan suyun %75’i salma sulama, %17’si yağmurlama, %8’i de damla sulama ile yapılmaktadır. Kullanılan her damla suyun çok dikkatlice kullanılması için toplumun ciddi bir eğitimden geçirilmesi gerekmektedir. Ülkenin kaynaklarının kullanılması bir şeyler için heba edilmemelidir. Komşularımızla devam eden su meselelerinin bir çözüme kavuşturularak gelecek nesillere su savaşlarını bırakmamaya özen gösterilmelidir. Her ne kadar bazı anlaşmalarla şimdilik pek göze batmayan bu konu önümüzdeki birkaç yıl içinde Türkiye’yi sıkıntıya sokabilir. Fırat, Dicle, Asi, Meriç, Arpaçay ve diğer nehirleri önem ve özenle korumalıyız. Ortadoğu ülkelerinde susuzluğun eli kulağında olduğunu unutmamak gerekir.

Sulama konusunda siyaset bir tarafa bırakılmalıdır. Bu konuda verilecek önemli örnek obruklardır. Niçin Konya Ovası’nda sürekli obruklar meydana geliyor? Son 20–25 yılda yeraltı su seviyesinin 1,5–2,0 metre düşmesi tarımda kaçak su kullanımından kaynaklanmaktadır. Çiftçiyi kaybetmek adına acaba bunun önüne geçilebilir mi? Türkiye’de son 50 yılda yaklaşık 3 Van Gölü büyüklüğünde 1,3 milyon hektar sulak alanın yok olması çok ciddi bir meseledir, tehlikeyi görememektir.

Siyasilere bu noktada şu hatırlatmaları yapmakta fayda görmekteyim: TÜRKİYE için, şu üç konu BEKA meselesidir.

1. DEPREM, insanlarımızı öldürür ve bağımsızlığımızı tehlikeye atar,

2. İTHALAT, fakirleştirir, yoksullaştırır, ülkeyi ele el açar hale getirir.

3. SUSUZLUK bir yoksulluk göstergesidir. SU’ yun ölümü insanlığın ölümüdür.

İşte bu üç mesele üzerine ülkeyi yönetenlerin, akıllı adamların, aydınların, yazar-çizerlerin, bürokrasinin bilime ve fen’e inanarak eğilmeleri, çözüm yolu aramaları ve göstermeleri ve de halkı bilinçlendirmeleri gerekmektedir. 

İslam adına yola çıkanlar şu dünya meseleleri arasında SU’ yun önemli bir yeri olduğunu hatırlayınız. En’am Suresi 99. Ayet ’’ Gökten su indiren O’dur.’’      

                                                                                                   

                                                                                           

Karadeniz’de bulunan 320 milyar m3 doğalgazı büyük bir keşif olarak göstermek ne kadar alel acele yapılmış bir açıklama ise küçümsemek ve hafife almak da o kadar yanlış bir anlayıştır (MAPEG’e göre bugün için Türkiye’nin doğalgaz rezervi 3.363.536.622 m3’tür).

Bundan 5,8-1,8 milyon yıl önce atmosferde 400 ppm olan karbondioksit yoğunluğunun aradan geçen milyonlarca yıl içinde 280-300 ppm seviyelerine indiği bilinmektedir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...