Bu sayfayı yazdır

Uluslararası Güvenlik ve Terörizm

Yazan  31 Ağustos 2021

Yazan: Beyza Nur Gültekin

Giriş

Güvenlik kavramı, Latince securityden gelir ve etimolojik olarak iki kelimeden oluşmaktadır. Latince “se” sız/siz anlamı taşırken “cura” ise dert anlamına gelmektedir. Bu iki kelimeden oluşan güvenlik kavramı “dertsiz” yani derdi olmayan anlamına gelmektedir. İlk olarak “Securitas” şeklinde ortaya çıkan bu kavram Cicero ve Lucretius tarafından yaratılmış ve batı geleneğinde zihnin felsefi ve psikolojik durumunu ifade eden bir anlam taşıyordu. Daha sonra “Pax Romana” bağlamında siyasi kavram olarak kullanılmaya başlanmıştır. (Brauch, 2008, Cilt 5, Sayı 18, Sayfa 2) İnsanlık tarihi kadar eski olan güvenlik sorunu, insanın güvenliğini sağlama arzusunu ortaya çıkarmıştır. Bu anlamda güvenlik kavramı bir yaşamsal zorunluluk gibi değerlendirilir. Şu bir gerçektir ki, ‘’güvenlik kavramı varlığını koruma ve sürdürme’’ amacı taşıyan her davranış biçiminde karşılaşılan bir olgudur. Güvenliğin sağlanması öncelikle tehdit unsurlarının saptanması ihtiyacını doğurmuştur. Bu doğrultuda güvenlik ve tehdit kavramları arasında ayrılmaz bir bağ bulunur.

Kavramın çerçevesinin yeniden belirlenmesi durumu herkes tarafından kabul gören ve her dönem geçerli olan bir tanımın ortaya çıkmasına engel olmaktadır. Bununla birlikte güvenliğe ilişkin “tehlikelerden ve korkulardan uzak kalma, bir tehdidin olmaması” gibi ifadelerin birçok tanımda kullanılmış olması ortak bir anlayışın olduğunu da göstermektedir. Güvenlik kavramını birey, devlet ve sistem düzeyinde - veya bunların aralarına da farklı düzlemleri yerleştirerek- ele alan yaklaşımlarla birlikte iç ve dış güvenlik şeklinde veya siyasi, ekonomik, askeri, sosyal, müşterek güvenlik ve çevre güvenliği şeklinde kategorilere ayırarak değerlendiren yaklaşımlar bulunmaktadır.Uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde kuramsal açıdan yapılan ilk en önemli çalışmalara imza atan A. Wolfers’a göre güvenlik, kazanılan değerlere yönelik bir tehdidin olmaması halidir. Burada da ifade edildiği gibi güvenlik elinde var olan veya kazanılan değerlerin güvende olması durumudur.

Güvenlik anlayışı, en büyük sınavlarından birisini de uluslararası terörizm karşısında vermektedir. Bilhassa Soğuk Savaş’ın bitişi ile bir değişim geçiren terörizm, 11 Eylül saldırılarından sonra dünya güvenlik gündeminde en ciddi ve yakın tehditler arasında değerlendirilmektedir. Terörizm tabii ki Soğuk Savaşın bitişi ile birden ortaya çıkmış bir olgu değildir. Terörizm tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Ancak Soğuk Savaşın başlangıcı ve bitişi terörizmi önemli şekilde etkilemiştir. Terörizm, siyasal, dinsel veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, belirlenen hedef gruplara veya resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımı olarak tanımlanır.

1. Uluslararası Güvenlik Kavramı ve Stratejileri

Uluslararası ilişkilerde güvenlik kavramı oldukça önemli bir konudur. Bu kavram özellikle devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini kapsayarak, global anlamda asayişin sağlanması yönünde ilerler. Uluslararası güvenlik, devletlerin ve uluslararası kuruluşların karşılıklı koruma ve güvenliği sağlamak amacıyla oluşturduğu önlemlerden oluşur. Genel olarak bu kavramı Heisenberg “emniyet altına alınmak istenen toplumsal yapı, birey veya eşyaların gelecekte de korunacağına yönelik beklenti” şeklinde tanımlamıştır. Başka bir ifadeyle bireyin, toplumsal sistemin ve değerlerin korunmasını kapsamaktadır. Devlet ve egemenlik kapsamında uluslararası ilişkileri belirleyen temel unsurların başında güvenlik gelmektedir.

Uluslararası sistemde yer alan tüm aktörler, büyüklük ve amaçlarına göre farklı güvenlik anlayışlarına ve arayışlarına sahiptirler. Aynı uluslararası konjonktürde bile her aktörün tehdit anlayışı değişkenlik göstermekte, güvenlik anlayışı temeli bakımından değişmese de arayışı farklı özellikler gösterebilmektedir. Bu durum, aktörün uluslararası sistemde taşıdığı ağırlığa güç ve kapasite büyüklüğüne, içsel dinamiklerine, uluslararası sistemi algılayış biçimine, ihtiyaçlar listesine ve kendisine biçtiği role göre değişmektedir. Uluslararası ilişkilerde güvenlik kavramının birkaç düzlemde ifade bulacağı öne sürülmektedir. Bunlar; uluslararası sistemin bütünü, coğrafi ya da işlevsel alt sistemlerin ve bölgelerin güvenliği, devletin güvenliği, toplumun güvenliği, toplumsal alt grupların güvenliği ve bireylerin güvenliği olarak sıralanır. (Dedeoğlu, a.g.e, s.24-25.) Günümüzde bu kavramlara bağlı olarak, 1990 sonrasından itibaren birey güvenliğinin, devletin güvenliğinden öncelikli kabul edilmektedir. Bireylerin güvenliği, ilk kez BM Kalkınma Programı’nın 1994 tarihli İnsani Kalkınma Raporu’nda ele alınmıştır. Buna göre bireyin güvenliği kapsamı genişleyerek, iktisadi güvenlik, gıda güvenliği, sağlık güvenliği, şiddetten arınma ve siyasal güvenlik bireylerin güvenliği kapsamında değerlendirilmiştir.

1. 1. Geleneksel Güvenlik Anlayışı

Uluslararası güvenlik kavramı geleneksel güvenlik savunucuları ve yeni güvenlik savunucuları olarak iki yönde incelenmektedir. Geleneksel olarak uluslararası ilişkiler bağla­mındaki güvenlik analizleri askeri bo­yut üzerinde odaklanmıştır. Bu kavram, tarihsel süreç içerisinde farklı dönemlerde farklı koşullarda ortaya çıkan tehdit ve risklere göre şekillenmiştir. Geleneksel güvenlik savunucularının temelinde ‘’ Westfalya Barışı’’ yer almaktadır. Vestfalya sistemi ulus devlet sürecinin başlangıcı olarak alınmıştır ve bu nedenle geleneksel güvenliğinde temeli sayılmaktadır.

Geleneksel güvenlik anlayışında güvenlik denilince akla devlet gelmekte ve devletin güvenliği öncelikli olmaktadır.Geleneksel güvenliğe göre devletin ulusal güvenliğini tehdit eden en büyük unsur yine diğer devletlerdir. Savaş, barış ve güç kavramları etrafında şekillenmiştir.Devlet odaklı geleneksel güvenliğe göre güvenliğin temel amacı topraklarını, egemenliğini ve siyasi bağımsızlığını korumaktır. Bu bağlamda geleneksel güvenlik devletler arasındaki çatışma ve rekabet ile alakalıdır. Diğer yandan, geleneksel güvenlik, devleti öncelediği gibi askeri gücü ve güvenliği de önceler.

Görülmektedir ki genel bir ifadeyle, geleneksel güvenlik anlayışı, tehditleri ve buna karşı güvenlik oluşturulmasını dar ve daha doğrusu askeri çerçevede yorumlamaktadır. Ulusal güvenliğe yönelik tehditler büyük oranda düşman olarak nitelenen devletlerden gelir ve çoğunlukla askeri niteliklidir. Bunlara karşı alınacak önlemlerin en etkilisi de kalabalık, güçlü, etkin bir ordudur. Devletler açısından, doğrudan kendi ulusal güvenliklerini tehdit etmeyen konular, devletin ilgi alanı içerisine girmez. Örneğin; Avrupa ülkelerini etkisi altına alan bir salgın hastalık, Asya devletlerinin ilgi alanına girmez. Geleneksel güvenlik anlayışında, bu tip bir konuya müdahil olmak devletlerin çıkarına olacaksa müdahil olunmalı yoksa ne çeşit bir tehdit söz konusu olursa olsun sorunun tarafı olunmamalıdır.

1970’li yıllardan itibaren, geleneksel güvenlik anlayışına eleştiriler başlamıştır. Bu eleştiriler soğuk savaşın sona ermesi ve küreselleşme süreciyle başlamıştır. Bu etkenler etrafında da yeni güvenlik anlayışı ortaya çıkmış ve düşünülmeye başlanmıştır.

1. 2. Yeni Güvenlik Anlayışı

Yeni güvenlik anlayışı askeri alan dışındaki ekonomik, toplumsal vb. alanlarda güvenliğe dâhil olması gerektiğini savunur. Yeni güvenlik savunucularına göre asıl önemli olan devlet değil, bireyin güvenliğidir. Özellikle soğuk savaşın sona ermesiyle etnik çalışmalar, kimlik sorunları, çevre ve salgın hastalıklar gibi birçok konu yeni güvenlik anlayışı çalışmalarında yer almaktadır.Öte yandan soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte devletlerin ulusal güvenlik algılamaları da çeşitlenmiş ve değişmiştir. Bu nedenle devletler ulusal güvenlik politikalarını belirlerken, küreselleşme ile birlikte değişen tüm dengeleri ve unsurları da değerlendirmelidirler.

Geleneksel güvenlik anlayışına göre genellikle tehditler diğer devletlerden gelirken;  Yeni güvenlik anlayışına göre devletlere yönelik başlıca tehditler diğer devletlerden ziyade gerilla ya da terörist gruplar gibi oluşumlardan gelmektedir. Yeni güvenlik yaklaşımlarına göre güvenlik tüm insanlar için ortaktır ve karşılıklı bağımlılık içinde sağlanabilir. Birleşmiş Milletler, NATO, AGİT, AB gibi örgütler yeni güvenlik anlayış çerçevesinde politikalar ve stratejiler belirlemiştir.
Bu iki güvenlik anlayışı çerçevesinde, yeni güvenlik anlayışında, geleneksel güvenlik anlayışı tamamen ortadan kaldırılamaz. Bunun sebebi; günümüzde de devletin güvenliğini temin eden en önemli aktör olması, askeri tehditlerin ve güvenlik problemlerinin günümüzde de yaşanmasıdır. Her iki güvenlik anlayışı da birbirini tamamlar.

1.3. Uluslararası Güvenlik Stratejileri

Ulusal güvenlik stratejisi genel anlamda bir devletin kendi ulusal güvenliğini uzun vadede sağlamaya yönelik planlamadır. Bir devletin neleri tehdit olarak gördüğü ve bu tehditlerle nasıl baş etmesi gerektiğine dair cevapları içerir. Bunları belli bir rasyonalite çerçevesinde hesaplar. Bu rasyonalite devlet için en güvenlikli durumu kurgulamaya çalışır.Uluslararası ilişkilerde güvenlik devletlerin tek değilse bile en önemli meselelerinden birisidir. Devlet çok farklı özellikler, kimlikler, ideolojiler, kültürler, liderler, beklentiler, korkular, hevesler ve arzulara sahip olmaları sebebi ile kendine özgü hedefleri, tehdit algıları ve stratejileri olabilir.Fakat günün sonunda devletler vatandaşlarına güvenlik sağlamakla sorumludur.(Mass. Addison-Wesley, 1979). Bu stratejiler uluslararası ilişkilerde güvenlik stratejileri çerçevesinde değerlendirildiğinde genel anlamda bazı yöntemlere odaklanılabilir.

Uluslararası güvenlik stratejilerine gelindiğinde, 3 kavrama odaklanılmalıdır.

  • Varlığın korunması ve sürdürülmesi
  • Tehdit
  • Bu türden algılamalar ve tahminler yürütülmesi

Varlığın korunması ve sürdürülmesi güvenlik kavramının ortaya çıkışına odaklanır; daha sonrasında da korunması gerekenin tanımlanmasını oluşturur. Diğer yandan tehdit, gerçek olgu ve olaylara dayanır; algı ve tahminlere odaklanır. Sonrasında genel çerçevede tehlike, tehdit, risk analizi yapılarak sonuçlara odaklanılır ve önlemler belirlenir.

1. 4. Silahlanma

Soğuk savaş sonrası dönemin uluslararası alandaki en önemli güvenlik tehditlerinden biri kitle imha silahlarının yayılması sorunu olmuştur. Günümüze kadar olan bu süreçte en önemli güvenlik konularından biri silahsızlanma konusu olmuştur. Birbirlerine karşı askeri üstünlük sağlamak isteyen devletler en önemli araç olarak silahlanma yarışı içine girerek bu arenada üstünlük sağlamaya çalışmışlardır. Nükleer silahlar, kimyasal silahlar, biyolojik silahlar kitle imha silahlarının kapsamına girmekte ve bu ülkeler arası güvenlik problemlerini arttırmaktadır. Uluslararası ilişkilerde küreselleşme sürecinin yaşanmasıyla beraber kitle imha silahlarının sınırlandırılmasını zorlaştırmaktadır. Bu güçlüğün sebeplerinden biri teknoloji ve ulaşım alanında yaşanan gelişmelerin ve ülkeler arası etkileşimin silahların yayılmasına kolaylık sağlamasıdır. İletişim ve teknolojinin hızla gelişmesi silahların istenmeyen grupların eline geçmesine kolaylık sağlayarak hem uluslararası güvenlik tehditlerini hem de diğer yandan terörizm gruplarının etkinliklerini arttırmıştır.

Kitle imha silahlarının yayılması konusundaki alarm uzun süredir çalmaktadır. Nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarının yayılması sorunu uzun yıllardır uluslararası toplumun gündemindedir. Bu konuyla ilgili pek çok anlaşma imzalanmış, pek çok denetim mekanizması yürürlüğe konulmuştur. Her ne kadar kitle imha silahlarının kullanılması uluslararası arenada yadırganmış olsa da ve bunun için birçok önlem alınmaya çalışılsa da bu silahların varlığı günden güne daha belirgin hale gelmiştir.(Haser Demet, 2018, sayfa 36) Sonucunda, teknolojik gelişmelerin çok hızlı yaşandığı günümüzde kitle imha silahlarının tüm dünyayı tehdit etmeye devam ettiği bir gerçekliktir. Kitle imha silahları barış ve güvenliğe yönelik insanlık tarihi açısından büyük bir tehdit oluşturduğu ve icat edilip kullanıldıkları tarihten itibaren tüm güvenlik ölçütlerini değiştirmiştir. Bu silahların ortaya çıkışından başlanarak günümüze kadar uzanan bu süreçte ülkeler silahlanma yarışını sürdürmüşlerdir ve silahlanma yarışının temelindeki ideolojiyi oluşturmaktadırlar.

Silahlanma politikasının, ülkelerin kendi güvenliğini sağlama ve risk analizi çerçevesinde uluslararası güvenlik kapsamında yer aldığı bilinmektedir. Ancak bu durum silahlanma yarışının günümüz dünyasında yerini almasına neden olmuştur. Modern toplumun en önemli sorunlarından birisi de kitle imha silahlarının neden olacağı ölümlerdir. Soğuk Savaş öncesi dönem güç dengesi politikası, caydırıcılık amacıyla silah üstünlüğüne sahip olma gibi nedenler silahlanmanın küresel artış yaşamasına neden olmuştur.

2. Yeni Güvenlik Tehditleri

20. Yüzyılın sona ermesi ile birlikte ekonomik, siyasi, teknolojik alanda yaşanan değişim ve dönüşümler güvenlik kavramını da etkilemiş ve bu etkileşim 21. YY’da etkilerini göstermeye devam etmiştir. 20. YY'da yaşanan Hiroşima’ya atılan atom bombası, 1.ve 2. Dünya savaşları ile dünya tarihinin en kanlı yüzyıllarından biri olmuş ve etkilerini hala sürdürmektedir. Yalnızca savaş ve çatışmalar, askeri-politik kutuplaşma, ekonomik krizler, siyasi-ideolojik bloklaşmalar, terörizm, küreselleşmenin getirdiği tehditler, uluslararası güvenlik krizleri 21. YY’da güncel güvenlik problemler olarak ortaya çıkmıştır.

Geleneksel güvenlik anlayışına göre devlet ulusal güvenlikten sorumlu tek kurum iken, yeni güvenlik yaklaşımlarına göre güvenlik tüm insanlar için ortaktır ve karşılıklı bağımlılık içinde sağlanabilir. Bu ideolojiyle beraber, tehditlerin küreselleşmesi ve yayılımı ile tüm insanlar için ortak olan güvenlik anlayışı uluslararası işbirliği ve geleneksel stratejiler güvenlik anlayışına dâhil olmuştur. Burada dikkat çekilen noktaya göre devletlerin kendi güvenliklerini sağlayabilmeleri için diğer devletlerinde güvende olmaları gerekmektedir. Devletler diğer devletleri tehdit olarak gördükleri sürece güvende değillerdir. Soğuk Savaş güvenlik alanında önemli bir dönem noktası olmuş ve sona ermesi ile birlikte devletlerin toprak bütünlüğüne yönelik askeri tehditler büyük ölçüde azalarak yerini farklı konulara bırakmıştır.

Yok etme gücünün ne kadar etkili olduğu yaşanan deneyimler ve etkiler sonucu ortaya çıksa da ülkeler caydırıcılık etkisinden, güvenlik tehditlerinden dolayı nükleer silahların üretimini artırmış ve buda silahlanmanın tüm dünya açısından ne kadar tehlikeli bir durum olduğunun yeni güvenlik tehditleri arasında yer aldığını göstermektedir.

3.Terörizm Kavramı ve Ortaya Çıkışı

Kökenini Latince "terrere" sözcüğünden alan terör deyimi "korkudan sarsıntı geçirme" veya "korkudan dehşete düşmeye sebep olma" anlamlarına gelmekte olup, ilk defa Dictionnarire de I'Academie Française'nin 1789 yılında yayınlanan ekinde rastlanmaktadır. Nitekim 1789 Fransız ihtilali sonrasının dönemi tarihçilerince "terör rejimi-rejime de la terreur" olarak anıldığı bilinmektedir.Türkçedeki karşılığı "yıldırma, korkutma" olan terör kelimesi Fransızca Petit Robert sözlüğünde "bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için meydana getirdiği ortak korku" anlamında yer alır. (Şen Furkan Y.,2015, Sayfa 20)Terörizm kavramı, terör yöntemlerinin siyasi bir amaçla örgütlü,sistemli ve sürekli bir şekilde kullanılmasını benimseyen bir strateji olarak ortaya çıkmıştır.Terörizmin temel amacı, bir davaya veya siyasal anlaşmazlığa dikkat çekilmesidir. Bu “dikkat çekme” şiddet eylemleri neticesinde toplumda oluşturulan korku ve dehşet havası ile sağlanmaktadır. Kitle iletişim araçlarının sağladığı imkânlardan da yararlanan terörizmin benimsediği bir diğer amaç, kargaşa yaratarak toplumun direnme gücünü kırmak, yerleşik sosyal ve siyasal düzenin arkasındaki halk desteğini şiddet yoluyla zayıflatmaktır.

Terörizm bugün en tehlikeli güvenlik sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadece can ve mal kaybına yol açmakla kalmayıp, oluşturduğu psikolojik etki ve hiçbir ahlaki değeri önemsememesi bakımından uluslararası ve insani arenada yaşanan en büyük sorunların başında gelir. Soğuk savaşın sona ermesiyle dünyada refah ortamı oluşması beklenirken, dünyanın farklı yerlerinde yaşanan terör olayları bu bakış açısını terse çevirerek savaş ortamını farklı arenalara taşımıştır.Uluslararası terörizm tehdidi, güvensizliğin küreselleşmesinin en önemli kanıtlarından olduğunu göstermiştir. Şüphesiz, terörizm eskiye dayanan bir olgu olarak radikal politik ve sosyal değişim, şiddet unsuru taşıyan faaliyetlerin varlığının yüz yıllar öncesine dayanmakta olduğunu gösterir. Bununla birlikte, 11 Eylül 2001’deki terörist saldırılardan sonra terörle mücadele, uluslararası ilişkilerin yeni gündemi haline gelmiştir ve bunun sonucunda uluslararası terörizm, terörist gruplar uluslararası gündemde yerini almıştır.

Uluslararası arenada terörizm kavramının şekillenmesine bakıldığında, uluslararası ilişkilerde güçsüz ülkeler tarafından güçlü olanlara karşı çıkış noktası olarak kullanılırken, güçlü ülkeler tarafından da rakiplerini saf dışı bırakmak için kullanılan bir araçtır.İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan Soğuk Savaş Dönemi’nde terörizm güçlü ülkeler tarafından küçük ve geri kalmış ülkelerde uygulanmış ve demokrasi tam olarak gelişmemiş bu ülkelerde başarılı olmuştur. Bu da uygulayıcı ülkeleri cesaretlendirmiş ve terörün uygulanma alanının genişlemesine neden olmuştur.Bu noktadan sonra terörizm ülkeler arası savaşın yeni boyutu olarak günümüzde ortaya çıkmıştır. Bu tip yeni terörizmin uluslararası boyuta ulaşmasında etken olan başlıca nedenler bulunmaktadır. Bu nedenlerin başında küreselleşme süreci gelir.  ‘’Küreselleşme mal, hizmet, sermaye, insan kaynakları ve bilgi teknolojilerinin uluslararası ticaret ve yatırımlar vasıtasıyla dünya çapında serbestçe dolaşımı sonucunda ekonomik, sosyal, kültürel ve politik yönlerden farklı ulusların hükümetleri, kurumları ve insanları arasında etkileşim, bütünleşme ve dayanışmanın artması süreci olarak tanımlanabilir. Kısacası küreselleşme kaynakların ülkeler arasında serbestçe dolaşımının sağlanmasıdır.’’(Aktel, 2003:56 vd.). Küreselleşme, etkisi azımsanmayacak bir şekilde terörizmin etkilerinin artmasında yerini almıştır.

Modernleşen dünyada uluslararası haberleşme ve ulaşım araçlarının hızlı gelişimi ve teknolojinin ilerlemesiyle silah ve teçhizatın modernleşmesi; Uluslararası terör örgütleri arasında da iletişimin artması, kendi içlerinde de finans, lojistik ve bilgi paylaşımının artmasıyla terörizm yenidünyada faaliyetlerini arttırmıştır.Özellikle diğer yandan, teknolojiyi psikolojik baskı aracı olarak kullanarak yenidünyanın etkileri terörizmde etkilerini göstermiştir. Propaganda gibi konularda interneti aktif olarak kullanmakta ve bununla birlikte terörizmin klasik biçiminin yanında siber terörizm, çevresel terörizm gibi farklı çeşitler türemiştir. Siber terörizmde genel olarak internet üzerinden yapılan iletişim, eylem faaliyetlerini kapsamaktadır.

Bunların yanında dönem içerisinde terörizm, sömürgeci devletlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren sömürge devletlerinin elinde tam bağımsızlık yolunda kullandıkları en geçerli araçlardan birisi haline gelmiştir.Bilhassa 1950’li yıllarda başlayıp 60’ların başında sona eren Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığını kazanması sürecinde terörün geçerli bir yöntem olduğunun kanıtlandığının iddia edilmesi ve bunun haricinde pek çok radikal solcu grubun devrim gerçekleştirmek yolunda yasadışı şiddet kullanımını makul bir alternatif olarak görmeye başlaması neticesinde, terörizm daha yaygın olarak başvurulan siyasi bir mücadele aracı haline gelmiştir (Arıboğan, 1998: 452). Bu durum da sonraki gelişmeleri beraberinde getirerek, en tipik örneklerinden biri olan Filistin Kurtuluş Örgütüne bağlı olarak eylemler geçekleştiren Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, on mürettebat, otuz sekiz yolcu taşıyan bir Boeing 707 tipi yolcu uçağını kaçırmasıdır. Rehin alınan insanların serbest bırakmaları için Cezayir’de uzun pazarlıklar yapılmıştır. Bu olay; kendisinden sonra gerçekleştirilen terörist eylemlerin etkisini ve gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir. Bu olay uluslararası terörist saldırıların başlangıcı ve modern uluslararası terörizmin miladı olarak kabul edilmiştir. (Trends in Terrorism, 2005)

4.Uluslararası Güvenlik ve Terörizm İlişkisi

İnsani güvenlik her şeyden önce güvenliğin merkezine devleti değil tek tek bireylerin kendisini yani insanı koymaktadır. Uluslararası güvenlik kavramı açısından değerlendirildiğinde, günümüzde güvenliğin sağlanması açısından gerekli olan da budur. Terörizm açısından konuyu değerlendirecek olursak diyebiliriz ki insani güvenlik anlayışı çerçevesinde alınacak önlemler günümüzde daha geçerli olacaktır. Zira klasik güvenlik anlayışı terörizmle mücadelede basitçe özgürlüklerin kısılmasını, güvenlik önlemlerinin sertleştirilmesi ve bu sayede asayişin sağlanması eğiliminde olacaktır. İstihbarat çalışmaları ile elde edilecek bilgi çerçevesine polis güçleri ve ya askeri önlemlerle eylemlerin önlenmesi ve ötesinde örgütün çökertilmesi mantığı çerçevesinde hareket edilmesi yeni terörizm açısından çok da geçerli olamayacaktır. Zaten modern toplumlar içerisinde hak ve özgürlüklerin kısıtlanması bu hak ve özgürlükleri ihlal edecek nitelikte güvenlik önlemlerinin alınması terörizmin tam da istediği şeydir. Zira terörizm toplum içindeki hedefi insan haklarının ortadan kalkmasıdır.

Terörizmin bu tuzağına düşülmesi terörizmin hem toplumsal destek bulmasını, hem de yeni terörist grupların ortaya çıkışını ve eylemlerinin yoğunlaştırılmasını kolaylaştıracaktır.İnsani güvenlik anlayışının terörizmle mücadeledeki rolü de burada ortaya çıkmaktadır. Bu değerlendirme tabi ki klasik güvenlik anlayışı ile alınacak asayiş tedbirlerinin bir kenara bırakılması olarak yorumlanmamalıdır. Bu tedbirler masum insanların terörist eylemlerden korunması açısından tabii ki gereklidir. Mühim olan bu asayiş tedbirlerini alırken insani güvenlik anlayışı ile hareket edilmesidir.Terörizmle mücadelede insani güvenlik anlayışı çerçevesinde alınacak önlemlerinin hâkim kılınması günümüz toplumlarının asıl ihtiyacı olan husustur.(Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi,Yıl:2012, C:4, S:2, s. 69-80)

5. Güvenlik Üzerine Yeniden Düşünme Üzerine Değerlendirmeler

Özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesi, küreselleşme süreci ile güvenlik kavramının genişlemesi ve derinleşmesi, üzerine yeni düşüncelerin oluşmasına neden olmuştur. Ancak değerlendirmeler yapılırken bazı sorun ve eleştiriler ortaya çıkmıştır. Bu sorunlara örnek olarak ilki, yeni güvenlik savunucularının bazılarının geleneksel güvenlik anlayışını tamamen yok saymalarıdır. Daha önce de belirtildiği gibi geleneksel güvenlik anlayışı ve yeni güvenlik anlayışı birbirini tamamlar.Geleneksel güvenlik teorisyenlerinin savunduğu komşu devletler arasındaki çatışma ihtimali, devletlerin güvenliğini sağlamadaki en önemli aktör oldukları ve askeri tehditlerin günümüzdeki hala en önemli tehditler olduğu kabul edilmektedir.Kuzey-Güney Kore, Hindistan-Pakistan, Filistin-İsrail arasındaki gerginlik, dünyanın her yerindeki etnik ve dini çatışmaların hala yaşanıyor olması örnek olarak gösterilebilir.

Uluslararası güç ve güvenlik konuları günümüzde devletlerin en önemli ana konusudur. Geleneksel tehditlerle de yeni güvenlik tehditleriyle de mücadele edecek olan devletlerdir. Ancak devletler için güvenlik esas konu olsa dahi, hükümetlerin kitle imha silahları, uyuşturucu, göç, silahlanma gibi yeni güvenlik tehditleriyle ilgili etkinliği azalacaktır. Bu bağlamda yeni güvenlik teorileri ve geleneksel güvenlik teorileri birbirinden ayrı düşünülemez ve ortak bir yaklaşım benimsenmelidir.

SONUÇ

Güvenlik, tarihin hemen her döneminde bireylerin ve şekli ne olursa olsun bütün devletlerin önem verdiği ve önlem aldığı bir konu olmuştur.Güvenlik temelli politikalar, her devletin kendi savunma mekanizmasını geliştirmesini sağlamıştır. Bu güvenlik önlemlerinin gelişmesi daha önceleri sadece askeri anlamdaki güç kapasitelerinin arttırılmasına neden olurken, günümüzün küresel dünyasında gücün sahip olduğu her boyuta önem verilmeye başlanmıştır. Diğer yandan, küreselleşme, güvenlik sorunlarının da küreselleşmesini beraberinde getirmiş ve devletlerin uluslararası güvenlik sorunlarıyla tek başına mücadele edebilme imkânını ortadan kaldırmıştır. Bunun en önemli sonucu, devletlerin hemen her alanda birbirlerine bağımlı hale gelmeleri olmuştur. En güçlü olduğu sanılan bir güç bile uluslararası güvenlik konuları söz konusu olduğunda başka güçlerin yardımına ihtiyaç duyabilmektedir.

Silahlı müdahaleler ve saldırılar uluslararası insani güvenliği gerçekleştirme de araç değildir. Aksine, diyalog, anlayış ve işbirliğini genişletmek, çatışma önleyici mekanizmaları geliştirmek insani güvenliğin en temel araçlarıdır. Aynı zamanda evrensel bir bakış açısıyla her durum ve koşulda bireyi merkeze alabilecek küresel çözümlerin üretilmesi, insani güvenlik değerleri açısından genel bir önermedir.

Diğer yandan, günümüz dünyasında güvenliği “insanların kendilerini güvende hissetmeleri” olarak tanımlamak gereklidir. Bu tanım aslında güvenliği “harici tehditlerden yoksun olmak” olarak tanımlamanın bir adım ötesidir. Bunun gereği olarak uluslararası güvenlik ve terörizm ilişkisi kapsamında değerlendirildiğinde, uluslararası arenada insani güvenlik anlayışı çerçevesinde alınacak önlemlerinin hâkim kılınması günümüz toplumlarının asıl ihtiyacı olan husustur. (Süleyman Demirel Ü. Dergisi Y.2016, C.21, S.2, s.567-588)

 

KAYNAKÇA

  • İşyar, Ö. G. (2008). Günümüzde Uluslararası Güvenlik Stratejileri: Kavramsal Çerçeve ve Uygulama. Gazi Akademik Bakış, (03), 1-42.
  • Cha, V. D. (2000). Globalization and the study of internationalsecurity. Journal of PeaceResearch37(3), 391-403.
  • MEMMEDLİ, E. (2016). GÜVENLİK TEHDİTLERİ VE ULUSLARARASI TERÖRİZM. Journal of Suleyman Demirel UniversityInstitute of Social Sciences.
  • Kanat, S., Kodaman, T., & Adem, İ. R. E. N. (2016). İnsani Güvenlik Ve Terörizmle Mücadele. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi21(2), 567-588.
  • Özcan, A. B. (2011). ULUSLARARASI GÜVENLİK SORUNLARI ve ABD’NİN GÜVENLİK STRATEJİLERİ. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi11(22), 445-466.
  • Baylis, J. (2008). Uluslararası ilişkilerde güvenlik kavramı. Uluslararası İlişkiler Dergisi5(18), 69-85.
  • Bakan, S.,& Şahin, S. (2018). ULUSLARARASI GÜVENLİK YAKLAŞIMLARININ TARİHSEL DÖNÜŞÜMÜ VE YENİ TEHDİTLER. The Journal of International Lingual Social and EducationalSciences4(2), 135-152.