Bu sayfayı yazdır

Libya’da Neler Oluyor?

Yazan  07 Haziran 2020

Libya’nın uluslararası meşruiyeti olan Ulusal Mutabakat Hükumetine(UMH) bağlı Libya Ulusal Ordusunun, geçtiğimiz günlerde, başkent Trablusgarp ve Zintan’dan sonra en önemli stratejik merkezlerden biri olan Tarhuna vilayetinin denetimini ele geçirdiğini duyduk.

Bunun geçici bir denge olup olmaması kadar, ülkenin doğusunda bulunan Halife Haftar güçlerinin durumu açısından ne ifade ettiği önemli. Ayrıca Libya’da yaşanan son gelişmelerin kısa ve orta vadeli bir perspektiften değerlendirilmesi ve Haftar’a destek veren Rusya ve Fayez El Sarraj’a destek veren Türkiye açısından sonuçlarının irdelenmesi de öyle.

Bir Kazanımın Stratejik Değeri Nasıl Ölçülür?

Evet, önce El Vatiyya hava üssü UMH ne geçti. Ardından Tobruk yönetimine Birleşik Arap Emirlikleri(BAE) tarafından sağlanan üç adet Rus yapımı savunma sistemi (Pantsir) imha edildi. Akabinde de, stratejik olarak kabul edilen Tarhuna’nın, UMH güçleri tarafından kuşatılması elbette önemli bir kazanım. Bu Libya’da oyunu ve oyunun kurallarını değiştirecek bir aşama mı? Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şu anda hem bu ilerleme, hem de arkasındaki güç olarak Türkiye’nin rolü alkışlanıyor ve farklı farklı merkezlerden benzer açıklamalar yapılıyor. Ama aslında önemli olan, ulaşılan aşamanın tarafları uzlaşma noktalarına, ara ve nihai barışa ne kadar yaklaştıracağı veya bunlardan ne kadar uzaklaştıracağı ile ilgili. Bu anlık kazanımların (veya kayıpların) Libya’daki ulusal kimliğini yitirmiş halka orta ve uzun vadede ne getireceği, gelişmelerin stratejik değerinin belirlenmesi açısından en önemli husus. Eğer, Libya’da bulunan tarafların bundan sonra iki rakip yönetimi uzlaşmaya teşvik etmesi, sonra da bu ülkeden efendi efendi ayrılması söz konusu olursa ne ala! Yoksa bu savaş sürmeye mahkûmdur. Çünkü bu sadece UMH ve Haftar güçlerinin değil, orada bu güçlere siyasi varlıkları ve postalları ile destek olmak için bulunan ülkelerin de güç ve daha da önemlisi çıkar mücadelesidir. Haftar güçleri yanında yer alan Fransa, Rusya, BAE, Mısır, Birleşik Krallık ve hava desteğini esirgemeyen ABD ye karşı, UMH ne destek veren Türkiye, Katar ve İtalya, Sarraj’ın meşruiyetine hala toz kondurmayan BM, iki tarafı el sıkışıp uzlaştırmaya, hazır mı? Daha da önemlisi Halife Haftar ve Fayez el Sarraj barışıp ülkelerini yeniden ve birlikte inşa etmeye gönüllü mü? Bununla ilgili bir adım bir umut ışığı olabilir. Ancak şu anda yenik bir pozisyonda olan Haftar’ın bunu bir başka etken olmadıkça kolay kolay içine sindireceğinden kuşkum var. Bu kuşku da amansız ve yıkıcı savaşın süreceği konusunda bir kanıt.

Tarhuna’nın Ele Değiştirmesi UMF için Elbette Önemli

Kazanılan her toprak parçası, mutlaka her iki taraf için de, çatışmaların yarını açısından yeni bir dürtü ve başarı(hezimet) duygusu oluyor. Hem el Vatiyya, hem de Tarhuna, Haftar güçleri için,  iç savaşın başlamasından bu yana, iki hayati tedarik ve ikmal merkeziydi. Bingazi’den gelen milisler için bu iki merkeze yapılan yığınak önemliydi. Şimdilik bunu kaybetmiş gibi gözüküyor Haftar güçleri. Tabii Libya da bir başka vesayet savaşı yaşanıyor. Petrol zengini olan ülke, kaynaklarını birbiri ile savaşarak ziyan ediyor. Üzerinde yaşadıkları çölün onlara cömertçe sunduğu yeraltı kaynaklarından Libya halkı yararlanamıyor. Öte yandan bölünmüş ülkenin rakip taraflarının arkasında cephe alan ülkeler de, kanlı bir savaşın çeşitli muharebelerinde geçici başarı veya yenilgilerde sahne alıyor. Ama paramparça olan Libya’daki yabancı asker veya milis postalları bir kenara bırakılacak olursa, anlık veya günlük başarılarla heyecanlanan taraflar, aslında ülke olarak neler kaybettiklerinin farkında değil. Binlerce insan ölüyor. Libya’da doğru dürüst ne ev, ne fabrika, ne okul, ne hastane kalmış durumda. Burada kritik soru, Libya kaybederken, kimler ne kazanıyor olmalı. Aynı taraftaymış izlenimi verseler bile ABD Rusya’ya karşı yeni bir güç gösterisinde. Demek ki savaş içinde de nice gizli bir güç savaşı var. BAE nin Haftar tarafında, Türkiye’nin UMH tarafında bulunmak dolayısı ile somut kazancı ne? Belki BAE nin olanakları somut bir sonuç beklentisi olmadan körfezden kalkıp bir başka körfez gelmeye yeterli. Ama Türkiye, hele ekonomik konjonktür’ün ülke için hazırladığı tuzaklar da pek tekinsizken, ulusal olanaklarını Libya’da ideolojik yaklaşımlardan öte hangi kalıcı beklenti ile harcamakta?

Evet, görünürde Türkiye ile işbirliği son durumda, UMH ne yeni bir saha avantajı sağlamış gibi gözüküyor. Türkiye ile yapılan anlaşma ve sağlanan destek ile güç dengesinin UMH lehine değiştiğini önce UMH nin Başbakan yardımcısı Ahmet Maytek’den duyduk. Ama öyle veya böyle gelinen son durum, Libya’da iç savaşın ve daha da önemlisi Libya halkının mukadderatının değiştiği anlamına mı geliyor? Bunu söylemek için henüz erken. İlahlar henüz kana ve petrole doymuş gibi değil bence. 4 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Sarraj arasında yapılan tele konferansta da başarı değerlendirildi. Ama bu boyutu ele alındı mı emin değilim.

Haftar Güçlerinin Hezimeti bir Taktik Olabilir mi?

Halen Tobruk’daki yönetime karşı uygulanmakta olan BM silah ambargosu var. Buna rağmen BM güvenlik konseyi daimi üyesi olan Rusya, Haftar güçlerine milis(mercenaries) ve mühimmat desteği vermekte. Bu fiili destek, Afrika’nın birçok yerinde eskiden beri faal olan Wagner tarafından sağlanmakta.  Wagner geçmişte, Mozambik, Merkezi Afrika Cumhuriyeti ve Ruanda gibi ülkelerde, hem Rusya’nın (öncesinde SSCB nin), hem de Batılı ülkelerin ticari çıkarlarına güvence sağladığı için,  kendini kabul ettirmiş bir örgüt. Bu nedenle, Libya’da da bulunmasına hayret edilmemeli. Wagner, nasıl 2019 da deruhte ettiği hizmetlere karşı, Mozambik’te Afrika’nın en zengin doğal gaz enerji projelerine girme imkânı elde ettiyse, Libya’da da Haftar güçlerini destekleyerek, bunun karşılığında, ülkenin doğusunda yoğun olarak bulunan başta petrol olmak üzere zengin enerji kaynakları üzerinde bazı ayrıcalıklar elde etmekte. Rusya’nın şu anda Libya’nın doğusunda faal 800-1200 aktif Wagner elemanı ve gerektiği takdirde bu sayıyı arttırabileceği zinde güçleri var. 26 Mayıs’ta Amerika’nın Afrika Askeri Komutanlığı, Rusya’nın Libya’ya modern savaş uçakları gönderdiğini duyurmuştu. Şimdi buna rağmen Wagner ve Rusya nasıl başarı gösteremiyor ve geri çekilmek zorunda kalıyor sorusu, belki bizim için biraz daha derinlemesine düşünme dürtüsü olmalı.

Evet, Wagner düzenli bir ordu değil, ama acaba Rusya’nın Çarlık döneminden Sovyet dönemine ve şimdi de yine Rusya Federasyonu’na devrolunan bilindik bir savaş taktiğini kullanıyor olabilir mi? Yani geri çekil, çekil, hasmına zafer sarhoşluğu ver, sonra birden takviye ile yeniden bastır. Bu nedenle, şimdilik ülkenin batısındaki stratejik Vatiyya Askeri Hava Üssü’nün ve Tarhuna’nın Haftar güçlerinden geri alınması önemli olsa bile, UMH nin bu yerleri elinde ne kadar tutabileceği de düşünülmeli. Bayram ve sonrasında buraları bırakan Haftar ve arkasındaki Rusya ne planlıyor olabilir? Bence bunu Rus ordusunu ve Wagner’i daha iyi tanıyan askerlere sormak gerekir. Ben bu yeni dengenin geçici olabileceğinden endişeliyim. Zafer sarhoşluğuna kapılmamak gerekli derim.

Rusya’nın Libya’nın Geleceği ile İlgili Somut bir Planı var mı?

2011 yılında Libya iç savaşı patladığında, Libya’nın kişi başına geliri 11.200 dolardı. Oysa 2018 itibarı ile 6300 dolar. Ülke 3 parçaya bölündü. Petrol yatakları ve rafineriler büyük ölçüde doğuda, Bingazi etrafında. Dolum tesisleri ise Sirte çevresindeki DAİŞ bölgesinde.  Yabancı şirketler Libya baharından sonra, bir süre faaliyetlerini askıya aldı.  BP ve ENI 2014 yılında geri dönse bile, projeler, büyük ölçüde havada kalmış durumda.  Doğu Libya ise başta Rusya olmak üzere diğer ülkelerin verdiği desteğe ve Sirte çevresindeki petrol yataklarının üçte ikisinin sahipliğine rağmen, yasal olarak yeni aramalardan mahrum. UMH,  petrol gelirlerinin üçte birini ve ücret ödemeleri için gerekli meblağı her ay muntazaman Tobruk’a göndermekte kusur etmiyor. Ama bu Tobruk’da Halife Haftar’ın hak iddia ettiği üçte iki payı almak için Trablus yönetimine karşı savaşmasına bugüne kadar engel olmadı. Bundan sonra, Tarhuna hezimeti ile Haftar bu iddiasından vazgeçer mi? Görünen o ki, Rusya ve BAE nin Libya’nın geleceği ile ilgili somut bir planı yok. Ama bu yasaklı bölgedeki petrol aramaları onlar için önemli. Bu bölgeyi istedikleri gibi bir uzlaşı olmazsa UMH devretmek gibi bir niyetleri de olamaz. Hatırlayacak olursak UMH, 2019 Mayıs ayında, başta Total olmak üzere 39 şirketin arama ve çıkarma izinlerini iptal etti. Oysa denizden ve karadan petrol ile çevrili Libya, savaş yüzünden üretim azalması ve sermaye sıkıntısına düştü. O noktada Rusya’nın UMH için bir umut olduğunu sanmıyorum.

Türkiye’nin Libya’nın Geleceği ile İlgili Somut bir Tasavvuru Var mı?

 Ama 2019 yılı başka gelişmelere tanık oldu. Doğu Akdeniz’in İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya’dan oluşan 5li ittifakı önemli bir hata yaptı. Doymak bilmez doğal gaz bulma iştihaları, Yunanistan’ın da teşviki ile Girit açıklarında, şirketlerin arama yapmasını projelendirmeye başlayınca,  iki soru akla geldi: 1. Girit açıklarında doğal gaz aranması, Türkiye’nin Ege kıta sahanlığı ve deniz sınırlarını ihlal etmez miydi?  2. Aynı girişim, hala büyük bir kargaşa içinde bulunan olan Libya’nın deniz yetki alanı ve haklarını gasp ederek, Girit açıklarında doğal gaz arayabilir miydi?

İşte bu sorulardan mülhem meşruiyet arayışı ile 27 Kasım 2019 da, Türkiye UMH ile bir “Deniz Sınırı Belirleme Mutabakat Muhtırası”, bir de “Askeri İşbirliği Anlaşması” imzaladı. Yine hatırlayacak olursak, Trablus hükumeti hemen bu anlaşmalara bağlı olduğunu bildirdi. TBMM de muhtırayı ve anlaşmayı onadı. Türkiye yaptığı bu çıkışla, sadece Akdeniz’de, kendi deniz sınırlarının kendisine bahşettiği hakkı değil, aynı zamanda, Libya’nın, Libya Denizi çevresindeki hakkını savunmuş oldu. Bu aslında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de daha önce atması gereken bir adımdı. Ama bilindiği gibi mezkûr alan, Haftar kontrolünde bulunan bölgede. Aslında, Türkiye’nin anlaşmayı UMH ile imzalarken, bir şekilde Haftar’a ülkesinin çıkarını anlatamamış olması önemli bir açmaz. Ayrıca neden, Libya’nın hakkı gözetilmeden Girit açıklarında doğal gaz aranmasına Tobruk yönetiminin ve Haftar hükumetinin de itiraz etmediği ve bu konuyu, Trablus hükumeti ile bir uzlaşma paydası olarak görmediği de merak ettiğim bir konu.

Son Olarak

Türkiye’nin Deniz Yetki Alanları anlaşma hamlesi, hiç kuşkusuz Libya’daki varlığına ideolojiden öte bir somut çıkar boyutu eklemiştir. Ama şu anda Türkiye’nin Libya’daki pozisyonunun meşruiyeti, meşru UMH ile yapılmış anlaşmaya rağmen, tartışmalara açıktır. Her ne kadar, ilk tepkiler yatışmış olsa bile, daha geçen haftalarda Mısır, bir çağrıda bulunarak, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in batı ucunda ve Libya’daki emellerine karşı bir ittifak çağrısında bulundu. Zaten hep Türkiye’nin Libya’ya deniz piyadesi getirmesi ihtimaline karşı Libya'ya eşzamanlı yakın hava desteği (CAS) sağlamak üzere müdahale etmeye karar verdiğini açıklıyor, bunun için en az altı Mirage 2000-9 BAE savaş uçaklarının Mısır'daki Sidi el Barrani Hava Üssünde konuşlandığını ilan ediyordu.

Açıkçası, Mısır ve müttefiklerinden gelen açık husumet ve  "hava tatbikatları" tehdidi karşısında, şimdi Trablus hükumetinin Türkiye destekli zaferi,  yakın bir gelecekte, yeni askeri operasyonlara mazeret yaratabilir. Ama ne bu kısa vadeli beklentiler, ne de bunların yaratabileceği jeopolitik, siyasi ve ekonomik riskler, Türkiye’nin Libya’ya silah, insansız savaş aracı, askeri danışmanlık ve milis sevkiyatı dışında bu tarumar olmuş ülke ile ilgili ne gibi bir planı olduğunu açıklamıyor. Oysa Çin, Libya’da taraflar arasındaki çatışmalar bitmeden ucuz işgücü, mühendislik hizmetleri ve sermaye ile yeniden yapılanma faaliyetlerine başladı bile. Bu da Çin’in uzun dönemli vizyonu gibi geliyor bana. Oysa bence asıl Türkiye’nin Libya’daki rolünü belirleyecek olan böyle bir vizyona sahip olup olamayacağıdır. Ayrıca bu, eğer aralarında başka bir anlaşma yoksa Türkiye’ye Rusya ile yakın bir gelecekte, Libya üzerinden ihtilaf yaşatabilecek konu da asıl budur.  Yoksa Türkiye’nin karşı cephedeki varlığı değil.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar