ABD'den Özür Dilemek

ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz Türkiye’nin hata yaptığını itiraf etmesini, ABD’den özür dileyerek, bundan sonra ki süreçte ABD’ye yardımcı olmasını talep etmiştir.

Wolfowitz, ABD'nin Türkiye'yi ancak bu çerçevede affedebileceğini ifade/ima etmiş. Bu yaklaşım tarzının egemen iki devlet arasındaki ilişki modelini değil, hakim devlet-tabii devlet veya Sovyetler Birliği-Polonya ilişki modelini hatırlattığını söylemek lazım. Küreselleşme, serbest piyasa ekonomisi ve demokratikleşmenin ideolojik liderliğini yapan bir ülkenin önemli bir politikacısı, "Eğer ben Türk olsaydım, 'Ne olursa olsun, son zamanlarda neler yaşadıysak yaşayalım Türkiye'nin dünyadaki en güçlü dostu, en büyük müttefiki Amerka Birleşik Devletleridir' diye düşünürdüm" diyor ise kullanılan üslubun demokratik-Batı üslubu değil, Soyvet Bloğu uslubu olduğunu hatırlamak gerekmektedir.

Aslında Paul Wolfowitz'in konuşmasının tamamı dikkatle okunduğunda Türk-Amerikan ilişkilerinin bugünü ve geleceği için içersinden koparılıp alınan cümlelerin ortaya çıkardığı kadar olumsuz bir çerçevenin çizilmediği ortaya konuluyor. Wolfowitz, siyasi bir realizmi ile Türk-Amerikan ilişkilerinin gelecekte de önemli olacağının altını tekrar tekrar değişik vesilelerle çiziyor. Ancak, konuşmanın içine yerleşmiş olan öyle ifadeler var ki sanki ABD'nin "büyük hayal kırıklığını" dile getirerek duygu patlamaları yapıyor ve rasyonel bir ilişki modelinin kurulmasını zorlaştırıyor.

Wolfowitz, Türkiye'yi ve Türkleri iyi tanıyan bir Amerikalı politikacı olarak bilmek zorundaki bu tür ifadeler Türk-Amerikan ilişkilerinin içine girmiş olduğu krizin aşılmasını kolaylaştırıcı değil, aksine zorlaştırıcı bir yaklaşımı gündeme getiriyor. En Amerikancı Türkün bile itiraz edeceği bir tavır sergileyerek sadece Türkiye'de güçlü bir anti-amerikanizmin altyapısını güçlendirmenin ne kadar akılcı olduğuna Amerikan yönetimi karar vermelidir. Ama, Irak'ı 23 günde yense ve dünyanın en güçlü ekonomisine, ordusuna sahip olsa bile Washington'un da dostlara hem de güçlü dostlara ihtiyacı olduğu kesin bir gerçektir.

Dostluklar Wolfowitz'in yaptığı gibi tek taraflı menfaat tanımlamaları üzerine kurularak ne oluşturulabilir ne de geliştirilebilir. Dostluk ancak karşılıklı menfaat tanımlamaları çerçevesinden gerçekleştirilmelidir. Fakat, ABD_Türkiye kriz sürecinde Amerikan yönetiminin haklı olduğu bir nokta vardır. O da AKP hükümetinin temel bir ilkeye dayanmayan dış politikası. AKP hükümeti, Washington'un taleplerine önce ne hayır demiştir ne evet. Sonra, birinci tezkere ile Amerikan güçlerinin Türk havaalanlarında modernizasyon adı verilen ama aslında genişletme çalışması olan çalışmalarına izizn verilerek Türkiye'ye gelmeleri sağlanmıştır.

Bunu ikinci tezkere öncesinde oldukça çetin geçen mutabakat süreci izlemiştir. Mutabakat metni üzerinde anlaşıldıktan sonra AKP hükümeti ikinci tezkereyi TBMM'ne sevk etmiştir. Cumhurbaşkanı'nın veto ettiği her kanunu ertesi gün tekrar kabul eden AKP çoğunluğu bu sefer tezkereyi geçirmemiştir. Yani AKP meclis grubu, AKP hükümetinin benimsediği, Türkiye'nin menfaatine bulduğu bir tezkereyi kabul etmemiştir. AKP hükümeti bunun üzerine tezkereyi ikinci kez getireceği mesajını vermiş fakat bir süre sonra tezkerenin ikinci kez TBMM'ne gelmeyeceği meydana çıkınca, askeri harekatın stratejisini tamamen değiştirmek zorunda kalan Washington harekatı sadece güneyden yapmıştır.

ABD'nin asıl kızgınlığı reddedilmiş olması değil, reddedilmenin bir oyalama üzerinden ilkesiz bir şekilde yapılmış olmasıdır. Ancak, Washington'un kızgınlığı ne olur ise olsun Türkiye ve Türk halkından "ABD'den özür dileyin sonra bu ilişkilere devam edelim" şeklinde bir talepte bulunmasının gerçekçi ve yapıcı hiçbir yanı yoktur. Bu yaklaşım, Türkiye-Amerika ilişkilerini sadece zora sokacaktır. Avrasya-Orta Doğu alanında aşırı genişleyerek angaje olmuş bir ABD'nin aynı bölgelerde önemli menfaatleri olan Türkiye'yi gerçekçi ve dostça bir yaklaşımla menfaatlerini dikkate alarak işbirliği istemesi gerekmektedir. Wolfowitz'in konuşmasında ABD'nin çok güven duyduğu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin son süreçte desteğini alamadığını ifade etmesi şu sorunun gündemde olduğunu da göstermez mi: "TSK, ABD'nın Irak operasyonu sırasında Türkiye'nin güvenlik menfaatlerinin tam anlamı ile güvence altına alınmadığını düşündüğü veya bundan ciddi şüpheler duyduğu için destek vermemeyi tercih etmiş olabilir mi?"

Özetle varılan noktada Orta Doğu'da ve Avrasya'da Türk-Amerikan ilişkileri sağlıklı bir menfaat tanımlaması çerçevesine oturtularak gerçekleştirilmelidir. ABD'nin dostluğunun Türkiye için önemli olduğu doğru bir tespittir. Ancak, Türkiye'nin dostluğunun da ABD için önemli olduğu Türkiye haklı olarak bilmek istemekte, Barzani ve Talabani ile Türkiye arasında bir tercih yapılabileceği şeklindeki işaretlerden büyük rahatsızlık duymaktadır.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display