Hazar Denizi’nin Yasal Statüsü Hakkında Anlaşma Üzerine Bir Değerlendirme

Yazan  14 Nisan 2021

 Özet

Sovyetler Birliğinin çöktüğü 1991 yılından bu güne kadar, Hazar Denizinin yasal statüsünün belirlenebilmesi için her iki yılda bir istikrarla zirveler düzenlenmesine ve küçük ilerlemeler elde edilmesine rağmen, tüm anlaşmazlıkları çözecek sonuca varılamamıştı. 12 Ağustos 2018’de Aktau’dayapılan son zirvede kıyıdaş ülkeler tarafındanbir “Anlaşma” imzalanıp, Hazarın yasal olarak “Deniz” olduğu teyit edilmiş ve var olan bazı sorunlar çözümlenerek kıyıdaş ülkelerin kıta sahanlıklarının 15+10 (25) mil ile sınırlı olacağı belirlenmiştir. Hazarın yüzeyine ilişkin sorunlar kısmen çözüme kavuşturulmakla birlikte,mutabakat sağlanamayan konular, özellikle hükümranlık alanlarının dışındaki açık sular için Birleşmiş Milletlerce 1982’de kabul edilen Deniz Hukuku’nun geçerli olduğu kabul edilmiştir. Bu Anlaşmayla ülkemizi de yakından ilgilendiren Trans Hazar Boru Hattı mümkün hale gelirken Hazar’ın uluslararası sularındaki hidrokarbon kaynaklarının sahipliği ve Hazar zemininin nasıl paylaşılacağı hususları daha çok zirvelere konu olacak gibi görünüyor. Bu Anlaşmadan İran kamuoyunun çok hoşnut olmadığı da bir gerçektir.

Hazar Denizi, Hukuki Statü, Rusya Federasyonu, Anlaşma, Kıyıdaş Ülkeler, Kamuoyu

Kazakistan’ın Hazar kıyısındaki Aktau şehrinde 12 Ağustos 2017 tarihinde imzalanan Hazar Denizinin Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra tartışma konusu olan hukuki statüsünün belirlenmesini amaçlayanbir Anlaşma imzalanmıştır.Ancak,  24 Maddeden oluşan bu Anlaşmayı incelemeye başlamadan önce konunun tam olarak anlaşılabilmesi için Hazarın öneminden,coğrafi özelliklerinden ve tarihindeki  gelişmelerden bahsetmek gerekiyor.

Coğrafi Özellik ve Ekolojik Denge

Hazar Denizi dünyanın en büyük kapalı havzası olarak yerküredeki tüm iç suların %44'üne tekabül eden bir yüzey alanına sahip olarak,  Azerbaycan, Rusya, Kazakistan, Türkmenistan ve İran olmak üzere beş devlet kıyıdaş ve açık denizlerle olan tek bağlantısı Rusya Federasyonu sınırları içindeki Don ve Volga nehirleri ile Volgagrad Kanalı sayesinde Karadeniz üzerinden gerçekleşen bir iç denizdir. Coğrafi olarak 47°13´ ve 36°34’ kuzey enlemleri ile 46°38´ ve 54°44´ doğu boylamları arasında yer alır. Yüzey alanı ölçümü deniz seviyelerindeki değişkenliğe bağlı olarak farklılık gösterse de yaklaşık olarak 370.000 km2, (Hazardan SSCB zamanında suni yollarla ayrılmış olan ve hızla küçülen 18.000 km2’lik Karaboğaz Göl Lagünü hariç), çevresi yaklaşık 5500 km, derinliği ise ortalama 184- 208 metre arasındadır. Kuzey-güney uzunluğu yaklaşık 1200 km civarında, eni en geniş yerinde 466 km’ye ulaşırken, Azerbeycan’ın Abşeron Yarımadasından Türkmenistan kıyılarına olan mesafe 204 km’ye kadar düşer. ( Yaklaşık 2 milyar dolar harcanarak Trans-Hazar Boru hattının bu güzergâhı takip etmesi düşünülmüştü) aşağıda 1 numaralı harita gösterilmiştir.

Harita 1 Hazarın Coğrafi Konumu

Hazarın suları okyanus suyunun 1/3 oranında tuzluluğa sahip olmakla birlikte tuzluluk Volga Nehrinin Hazara karıştığı kuzey havzasından güneye inildikçe artar. Bu tuzluluk oranına sahip olması ve hassas bir ekolojik denge oluşturan çok sayıda endemik balık çeşidine ev sahipliği yapması geçmişte Karadeniz’den Aral Gölüne kadar uzanan Tethys Okyanus’unun kalıntısı olmasına borçludur.

Hazar coğrafi bakımdan farklı özellikler gösteren üç ayrı bölgeye ayrılmıştır.

Yüzölçümünün yaklaşık %29’unu kapsayan Kuzey Hazar Havzası, Volga sularının taşıdığı alüvyonlarla derinliğini önemli ölçüde kaybetmiş ve neredeyse tatlı su özelliği gösteren bir bölgedir. En derin yerinin 10 metre, ortalama derinliğin de yaklaşık 6 metre civarı olduğu kuzey havzasında Hazar sularının yalnızca %1’lik kısmı yer alır. Toplam yüzölçümünün %36’sını oluşturan Orta Hazar havzası aynı zamanda su hacminin de yaklaşık %35’ine sahiptir. Burada derinlik ortalama 175 metre iken en derin yeri 790 metredir. Yine Hazar’ın %35’ini oluşturan Güney Hazar Havzasında ise su hacminin %64’ü bulunur, 1025 metreye kadar ölçülen derinliğin ortalaması 300 metre civarındadır. Bu üç bölgenin dışında Karaboğaz Göl Lagünü, Hazar seviyesinden yaklaşık 3 metre aşağıda olması sebebiyle bir oluk vazifesi gören ve Hazar’la tek bağlantısı olan kanaldan beslenir. Derinliğin 10 metreden az olduğu lagün; suların çok hızlı bir şekilde buharlaşması sebebiyle Hazar’ın hassas dengesinin korunmasında önemli bir işlev yerine getirir.

Hazar Denizi’nin hukuki statüsünün belirlenmesinde tarihsel arka plan kadar önem arz eden bir diğer husus hassas ekolojik dengesinin korunması yönünde özellikle İran ve Rusya tarafından dile getirilen çekincelerdir. Her ne kadar bu itirazların temeli birçok araştırmacı tarafından enerji-politik bağlam olarak görülse de, çevresel çekinceler tamamen asılsız da değildir.  Bu ekolojik dengeye biraz daha yakından bakmak geçmişte Hazarı paylaşmış bu iki devletin tezlerini anlamak açısından faydalı olacaktır.

Günümüzde deniz seviyesinden uzun yıllar ortalaması 27.5 metre daha aşağıda olan Hazar, tarih boyunca su seviyelerinde hızlı yükselme ve alçalmalara sahne olmuştur. Büyük Tethys Okyanusu’nun kalıntısı olan bu su kütlesi, açık denizlerle bağlantısı olmaması sebebiyle küresel ve çevresel faktörlerden okyanuslara göre daha fazla etkilenmiştir. Jeologların ulaştığı veriler Hazar’ın Khvalynian su ilerlemesi adı verilen evrede 50 metre yükseldiği, Mankışlaksu çekilmesi evresinde tekrar bu 50 metreyi kaybettiğini gösteriyor. Bu evrelerde özellikle Kuzey Hazar Havzası, yani bugünkü Volga Deltası’nın tamamen sularla kaplı olduğu, Hazar’ın yüzölçümünün bugüne oranla iki katı kadar olduğu biliniyor. Son 4000 yılda nispeten küçük çaplı da olsa 8 su hareketi gerçekleşmiş, bunlardan ikisi son 1000 yılda suların alçaldığı Ortaçağ İklim Bozukluğu (950-1250) ve suların yükseldiği Küçük Buzul Çağı (1350-1850) sırasında gerçekleşmiştir. Kesin ölçümlerin yapılabildiği 1929-1978 arasında sular 3 metre gerileyerek Hazar’ın yüzölçümünün %10unun kaybolmasına neden olsa da 1978-1995 arasında bu kaybın önemli bölümü suların 2,7 metre yükselmesi ile geri kazanılmıştır. Okyanus sularına göre 100 kat daha hızlı değişkenlik gösteren bu deniz hareketleri Hazar’ın hassas yapısını kanıtlar niteliktedir. 2010 yılında Volga çevresini etkileyen büyük kuraklık esnasında Hazar seviyesinde meydana gelen azalma bu durumun en güncel örneğidir.

İklimsel ve çevresel faktörlerin yanında Hazarın ekolojik dengesi özellikle son yıllarda petrol arama-çıkarma faaliyetleri nedeniyle de büyük risk altındadır. Zengin hidrokarbon rezervlerinin çıkarılması esnasında yaşanan kazalar denize telafi edilmesi imkânsız zararlar vermektedir. 1985 yılında Kazakistan’ın Tengiz Petrol Yatağında gerçekleşen ve bir yıl boyunca söndürülemeyen yangında 3.5 milyon ton petrol ve yarım milyon ton sülfür yanmıştır. Bunun yanında Tengiz Yatağındaki petrolün aşırı sülfürlü olması ve bölgedeki yetersiz sülfür depolama tesisleri nedeniyle oluşan deniz kirliliği uydu görüntülerinde açıkça gözlemlenmektedir. Uzmanların denizdeki sondaj faaliyetlerinde çıkarılan petrolün yaklaşık %2 kadarının denize akabileceği yönündeki görüşleri ve Hazar üzerindeki sondaj faaliyetlerinin miktarı düşünüldüğünde tehlikenin büyüklüğü gözler önüne serilmektedir. Ayrıca Hazara dökülen nehirlerdeki yetersiz arıtma tesisleri, denizdeki petrol kirliliğinin neredeyse yarısına tekabül eden bir yekûn tutmaktadır. Örneğin 1996’daki ölçümde Rusya’dan Hazara bağlanan Terek nehrinde suyun izin verilen seviyesinden 500 kat daha kirli olduğu verisi kayıtlara geçmiştir.

Bölgedeki balıkçılık faaliyetleri, Hazar’a özgü pek çok balık türünün de içinde yer aldığı faunaya zarar vermektedir. Soyu tükenme tehlikesi altında olan bu türlerden en önemlisi Hazara özgü mersinbalığı çeşitleridir.  Yumurtalarından kilosu binlerce dolara alıcı bulan havyarın elde edildiği mersin balığı, kıyı ülkelerinin avlanmayı düzenlemek için işbirliğinde geç kalması, kanunsuz avlanmayı durduramamaları, yumurtlama alanlarına yapılan barajlar ve su seviyelerinde yaşanan alçalmalara bağlı tuzlanma ile sudaki kirlenme gibi faktörlere bağlı olarak son 20 yılda türünün %90ını kaybetmiştir.

Endüstriyel ve tarımsal üretimde kullanılan kimyasallar ile Deniz çevresinde hızla artan nüfusa bağlı insani atıklar Hazar’ı tehdit eden bir başka unsurdur. Rus sanayisinin %45i ile tarımsal üretiminin %50ye yakını Hazar’a dökülen suların %80ini sağlayan Volga nehri etrafında yapılmaktadır. Hazar kıyıları hidrokarbon rezervlerinin bulunmasından sonra küçük balıkçı köylerinin büyük sanayi şehirlerine dönüşmesine şahitlik etmiş, bölge nüfusu hızla artarak 2010 yılında 15 milyonu aşmıştır. Rusya’nın ikinci büyük sanayi şehri Kazan, önemli sanayi şehirleri, Volgagrad,Saratov, Samara ve Perm’e kadar Volga kıyısında yer almaktadır  Denize dökülen suların tarımsal üretimde kullanılması amacıyla yapılan çok sayıda baraj da Hazar’a dökülen suların miktarının giderek azalmasına sebep olmaktadır.

Bu tehlikelerin bertaraf edilmesi amacıyla kıyı ülkeleri 1992’den itibaren işbirliği geliştirme çalışmalarına başlamış, 1995’te imzalanan Hazar Çevresi Programı ile hukuki zemine kavuşmuştur. 1998’de yürürlüğe giren bu metine beş kıyıdaş ülkenin yanı sıra dört uluslararası organ üye statüsündedir. Program; Hazar üzerindeki tehlikelerin belirlenmesi ve kıyı ülkelerinin gereken önlemleri almasına yardımcı olunması amacını taşıyan raporlar hazırlamakta ve projeler geliştirmektedir. Hazar’ın hukuki statüsünün belirlenmesi amacını taşıyan ve beşincisi 2018’de düzenlenen konvansiyonlarda, çevre ve ekolojik dengenin korunmasını amaçlayan maddelerin kabul edilmesi Program’ın ortaya koyduğu öngörüler ve çalışma zemininin bir getirisi olarak kabul edilebilir.

Daha Önce Yapılan Anlaşmalar

Hazar ile ilgili Rusya ve İran’da hüküm süren yönetimlerin yaptığı anlaşmalar, devam edegelen hukuki statü sorununa dolaylı da olsa etki etmiş ve günümüzde ülkelerin sıkı sıkı sarıldığı savlarına dayanak oluşturmuştur.  Yapılan uluslararası anlaşmaların ilkini 1732 tarihli (Safavi Devletinin Sonunu da getirmiştir) Reşt Anlaşması oluşturur ki; bu anlaşmayla Rusya, fethettiği bazı bölgeleri İran’a geri vermiş ve karşılığında Hazar ile belirli nehirlerde ticaret yapma imtiyazı elde etmiştir. 1813 tarihli Gülistan Anlaşması ile İran’ın (Kaçarların İktidar Döneminde) Hazar üzerinde seyrüsefer yapma hakkı tamamen elinden alınmış, 1828 tarihli Türkmençay Anlaşması ile sivil ve ticari gemilerin dolaşımına izin verilmişse de askeri gemi bulundurma imtiyazının yalnızca Rusya’da olduğu teyit edilmiştir. Hazar’ın statüsünü belirleyen bu anlaşmalar 1921 tarihinde yapılan Sovyet-Pers Dostluk Antlaşması’nın ilk maddesi ile lağvedilmiş, yerine eski sınır anlaşmasının yeniden ifade edilmesi ve İranlıların balıkçılık ve gemicilik alanında Ruslar ile eşit şartlara sahip olduğunun teyit edilmesini de içeren birtakım maddeler kabul edilmiştir.

1935’te SSCB ve İran arasında imzalanan, 1940’ta yenilenen Sovyet-İran Ticaret ve Seyrüsefer Anlaşması hükümleri, oluşturduğu hukuki rejim nedeniyle İran’ın bugün savunduğu pozisyona dayanak yaptığı en önemli anlaşmadır. Bu anlaşma ile Hazar Denizi SSCB ve İran hariç diğer ülke gemilerine kapatılmış, üçüncü devletlerin gemi personeli bulundurması bile yasaklanmıştı. SSCB ve İran kıyılarına 10 deniz mili uzaklıktaki tüm alan balıkçılık yapılabilecek müşterek bölge ilan edilerek “ortak mülkiyet rejimi anlayışı” iki tarafça da kabul edilmiş, anlaşmanın birçok paragrafında Hazara Sovyet-İran denizi atfı yapılmıştır. Burada anlaşmanın deniz yatağı madenciliğine dair hiçbir hüküm getirmediğini özellikle belirtmekte fayda var.

SSCB Hazar ile birlikte Karadeniz ve Baltık Denizini de kapalı deniz olarak kabul etmekle bu bölgelerde diğer devletlerin ticari ve askeri kapasitelerini sınırlandırmayı amaçlamış, 1958 Cenova Açık Denizler Konvansiyonu ile Karadeniz ve Baltık’taki Sovyet engelleri aşılmışsa da Hazar üzerinde diğer kıyıdaş devlet olan İran’ın da ‘kapalı deniz’ (göl) anlayışını kabul etmesi dolayısıyla aşılamamıştır.

İran, 1949’da kendi meclisinden geçirdiği Kıta Sahanlığında Kaynak Keşfi ve Kullanımı Yasası’nın 2. maddesine 1955’te yaptığı bir ilave ile “Hazar söz konusu olduğunda, kapalı denizlerle ilgili uluslararası hukuk geçerlidir.” hükmünü ilave etmiştir. İran’ın bu adımı, 1949’da Azerbaycan kıyılarındaki rezervlerin keşfi ve işletmeye başlamasının ardından, İran’ın güçlü komşusunun ‘ortak mülkiyet’ anlayışını ihlal etmesine diplomatik bir tepki olarak yorumlanabilir. Yine de her iki taraf 1991’e kadar en azından deniz yüzeyinde ortak mülkiyet anlayışını hukuki zeminde devam ettirmiştir.

1970’de SSCB Petrol ve Gaz Bakanlığı Hazar’ın kendine ait olan bölümünü Rusya, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan Sovyet Cumhuriyetleri arasında bölüştürmüştür. Orta nokta anlayışına göre tanzim edilen sınırlara göre, Rusya’ya 64.000, Kazakistan’a 113.000, Azerbaycan ve Türkmenistan’a yaklaşık 80.000’er kilometrekare pay düşmüştür.

SSCB’nin 1991’de dağılması üzerine Hazar’ın statüsü için yeni bir anlaşma yapma ihtiyacı doğmuştur. 1978 tarihli Halef Devletler ve Yürürlükteki Antlaşmalar Üzerine Viyana Konvansiyonu ile yeni kurulan devletlerin uluslararası hukuk çerçevesinde statükoyu sorgulama hakkı olduğu kabul edilmiş ve  yürürlükteki ‘Sovyet- İran ortak denizi’ anlayışının yeni oluşan durumla çelişki göstermesi nedeniyle beş kıyıdaş devlet yeni bir hukuki zemin oluşturma çalışmalarına başlamıştır.

Jeopolitik Önemi ve Hazar Denizinin Yasal Statüsü Hakkındaki Anlaşmanın Çerçevesi

Hazar Denizi; hem konumu hem de kaynakları dikkate alındığında jeopolitik açıdan stratejik bir su kaynağıdır. Avrupa ile Asya arasındaki kıtaların arasında yer alan bu bölge, tarihte doğulu ve batılı devletler arasında önemli bir ticaret ve geçiş koridoru olmuş, aşağıda 2 numaralı haritada yerleri gösterildiği üzere kanıtlanmış veya muhtemel rezervlerde 50 milyar varil petrol ve 9 trilyon metreküp doğal gazın da dahil olduğu önemli enerji kaynakların keşfinin ardından modern çağda daha da önemli bir yer haline gelmiştir.

Harita 2  Hazar’da Hidrokarbon Rezerv Alanları (12 Ağustos Öncesinde hazırlanmıştır)

Konumlarının gereği olarak Hazar Denizini çevreleyen ülkeler Hazarın stratejik vasıflarından istifade ederken, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ciddi miktarlarda üretim yapmaya başlamışlar, Rusya ve İran da dünyanın en büyük enerji üreticisi ve ihracatçıları haline gelmiştir. Sovyetler Birliği'nin 1991’deki çöküşü Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'ı bölgedeki bağımsız devletler ve Hazarın kaynaklarını kullanabilecek rakipler olarak ortaya çıkarmış, ancak, Hazara kıyıdaş ülkelerin Hazarda sahip olacakları sınırları nasıl çizeceklerine dair fikir birliğine varamamaları yüzünden Hazarın kaynaklarını kullanma imkânları sınırlı kalmıştır.

Yukarıda da değinildiği üzere anlaşmazlıktaki birinci konu Hazarın yasal olarak deniz olarak mı, göl olarak mı sınıflandırılacağı üzerindeydi.  Daha önceki tanımlamalarda Hazar havzası her bir kıyıdaş devletin kıyı uzunluğuna bağlı olarak bölümlenmesini gerektirirken, daha sonra;su yüzeyi yerine Hazardaki kaynakların sahip oldukları sahil şeridinin uzunluğuna bakılmaksızın kıyıdaş beş ülke arasında eşit olarak bölünmesi fikri ileri sürülmüştür.  Her ne kadar bu tartışmalar sürüp gitse de kıyı şeridine sahip ülkelerin, İran hariç, her biri kıyıya yakın yerlerde enerji kaynaklarını çıkarmaya devam etmiş, kıyı şeridinden daha uzakta ve daha derinlerdeki hidrokarbon kaynaklarına dokunulamamıştır. Hatta, aşağıda Harita 3’te gösterildiği şekilde deniz yatağından geçirilmesi planlanan Hazar geçişi boru hattı projesinin uygulanması durdurulmuştur. Hazar geçişi boru hattı projesi, ülkemizde de özellikle kış aylarında gaz kısıntıları yaşandığı anlarda sıklıkla dile getirilerek Türkmen kardeşlerimizden neden gaz almıyoruz sorusu ile bıktırıcı birpolitik nakarat haline bile getirilmiştir.

Harita 3 Trans Hazar Boru Hattı Projesi ve Devamındaki Boru Hatları

Hazarın paylaşılması üzerindeki anlaşmazlıklar devam etse de;  Hazar ülkeleri 1996’dan beri çevrenin korunmasından balıkçılık haklarına, hatta güvenlik konularındaki işbirliğine kadar tüm konuları tartışmak üzere her yıl düzenli olarak zirve toplantıları yapıyorlardı.   2017’de yapılan zirvede bu beş ülke Hazarın sahipliğinin belirlenmesine ilişkin anlaşmaya temel oluşturacak konuların %90’ını ele aldıklarını ilan etmişlerdi.  12 Ağustos’ta toplanan zirve öncesinde ise;Rusya Başbakanı Medevedev’in web sayfasında liderlerin zirvede Hazarın göl olarak değil, deniz olarak kabul edilmesini tavsiye ettiklerini öne süren yasal anlaşmanın taslağı bile yayınlanmıştı.

Hazar’ın bir göl olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin İran iddialarına karşılık, zirvede imzalanan sözleşmede Hazar Denizinin bir deniz olarak sınıflandırıldığı teyit edilmiştir. (Deniz olarak tanımlanmasından İran’ın duyduğu rahatsızlıklara aşağıda değinilecektir.) Bunun anlamı da her bir ülke kendi kıyı kenar çizgisinden itibaren 15 deniz miline kadar olan mesafedeki suları kontrol ederek yeraltı madenciliği ve buna ilave 10 deniz miline kadar olan yerlerde de yüzey balıkçılığı yapabilecektir. Geriye kalan alanlar ortak kullanıma ait deniz suları olarak kabul edilecektir. Zirvede; ayrıca, önemli güvenlik kararları da alınmıştır, özellikle Birleşik Devletler veya NATO’nun ülkedeki varlığından kaynaklanacak ve Azerbaycan üzerinden gelmesi muhtemel Batı etkisinin önlenmesi için Hazar ülkeleri haricindeki gemilerin denize girmesini önleyen ek bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşma askeri kargo gemilerinin geçişine bir sınırlama getirmemiştir ki, böylelikle NATO ve Amerika’nın Afganistan’da var olan askeri güçlerine destek için Kazakistan ve Azerbaycan’ın oynadığı önemli ikmal rolü dikkate alınmış oluyordu.

Bu zirvede ortaya bir Anlaşma çıkarılmasına rağmen, birçok sorun üzerinde bir mutabakat oluşmadan kalmıştır; mesela enerji kaynaklarının büyük miktarlarının yer aldığı deniz yatağının sınırlarının belirlenmesi beklemeye alınmıştır, bu da buralara adım atılabilmesi için Hazar ülkelerinin ikili anlaşmaları müzakere etmesi gerekeceği anlamına geliyor. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani zirvede, kıyıdaş devletlerin çevresel sorumluluklarının belirlenmesi için daha fazla görüşmeye ihtiyaç duyulacağını ifade ederken, Türkmen Cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhammedov da 1991’den beri düzenli olarak toplanan zirvelerden bir sonrakine ev sahipliği yapmayı teklif etmiştir. Bu teklif bile zirvede tüm konularda mutabakat sağlanamadığını göstermeye yetmektedir, daha fazlası; Aktau zirvesinde Hazar ülkeleri dışişleri bakan yardımcılarının ortaya çıkarılan sözleşmenin hala çok esnek olduğu gerekçesiyle önümüzdeki altı ay içinde Azerbaycan'da yasal sözleşmeler üzerinde istişarelerde bulunmaları kararlaştırılmıştır.

Hazara kıyıdaş en büyük ve en etkili iki devlet olan Rusya ve İran, kendi enerji çıkarlarını göz önünde bulundurarak kesin hükümlere bağlanmış bir anlaşmanın imzalanmasını önlemek istemişlerdir. Özellikle kaynakların bölüşülmesi noktasından,  Hazarın bir deniz olduğu kesin hükümlerle tanımlanıp bunun korunması yaklaşımı benimsenirse, Hazar'ın en küçük ve en az kaynak bulunan kesimi İran'a verilmiş olacak ve böylece İran Hazar üzerinde Sovyetler Birliği zamanında imzaladığı sözleşmelerle sahip olduğu hakları kaybetmeye devam edecektir. Rusya ise; anlaşmayla Hazarın yasal deniz kabul edilmesi  durumunda Hazar Geçişi Doğalgaz Boru Hattı gibi projelerin kolaylaşmasından endişe etektedir. Böyle bir proje; Türkmenistan'ın büyük doğalgaz kaynaklarını Azerbaycan'dan başlayan Güney Koridor güzergâhına bağlayarak, ülkenin doğal gazını Avrupa'ya ihraç etmesini ve potansiyel olarak Rusya doğalgaz pazarında rekabet etmesini sağlayacaktır. Nitekim, Şahdeniz yataklarından çıkarılan petrol Azerbaycan’dan Tiflis hattı ile Ceyhan’a ulaştırılırken, bu hatta paralel olarak döşenen Bakü’den Erzurum’a kadar gelen bir gaz hattı olduğu da biliniyor. Bu hat Tebriz’den gelen hat ile birleştirilerek hem arz güvenliği sağlanacağı hem de Avrupa’ya sevkiyat yapılabileceği düşünülmüştü.

Harita 4 Mevcut ve planlanan boru hatları, bu haritaya Trans-Hazar Projesini de eklememiz lazım

Tahran ve Moskova, müteakip Hazar Denizi müzakerelerini olabildiğince sürüncemede bırakmaya çalışacaktır. Rusya önümüzdeki dönemde, Türkmenistan'ı Trans-Hazar boru hattı projesinden vazgeçirmek için çaba içine girecektir. Gerçekten de, Rusya Türkmenistan’dan gaz almayı durdurduktan yaklaşık 10 yıl sonra  bir miktar doğal gaz ithal edebileceği yönünde söylentiler ayyuka çıkmıştır. Geçtiğimiz on yılın çoğunda, Türkmenistan doğal gazını sadece Çin'e ihraç etmiş olmakla birlikte Rusya'ya ihracatın yeniden başlaması, Türkmen ekonomisine önemli bir destek sağlayabilecektir. Nitekim,  Aktau zirvesinden sadece üç gün sonra, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin enerji işbirliğini görüşmek üzere Soçi'de Berdimuhammedov ile bir araya gelmiştir.

Aktau'daki Hazar Denizi zirvesinde imzalanan sözleşme, stratejik deniz ve onun enerji kaynaklarının bölüşülmesi hakkındaki nihai anlaşma olmaktan çok uzak görünüyor. Güvenlik gibi bazı alanlarda ilerleme kaydedildiğini göstermekle birlikte Rusya ve İran, stratejik enerji çıkarlarını korumak için bu su kütlesini kesin kuralları ile yönetmeye yönelik nihai protokolü olabildiğince geciktirmeye çalışacaklardır.

Hazar Denizinin Yasal Statüsü Hakkındaki Anlaşmanın İçeriği

Yukarıda belirtildiği gibi 24 maddeden oluşan Anlaşma bir süreye bağlı olmaksızın (sınırsız süreli) taraf ülkelerin kendi resmi dillerinde ve ilaveten İngilizce olarak eşit derecede geçerli olmak üzere imzalanmış, anlaşmazlık halinde İngilizce metnin geçerli olacağı hükme bağlanmıştır.

Anlaşma’nın giriş bölümünde iyi niyet ve uluslararası hukukun ilkelerine atıf yapılarak birinci maddesinde sözleşmede hangi kavramların ne anlama geleceğine ilişkin tanımlar yer alırken Hazar Denizinin bizatihi kendisi de tanımlanarak Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı Oşinografi Dairesinin hazırladığı haritalar anlaşmanın ekini oluşturmuştur.

İkinci maddede kıyıdaş ülkelerin münhasır egemenlik haklarının varlığı ve bu hakların kullanılması düzenlenmiş, üçüncü maddede Hazar’da yürütülecek faaliyetler sırasında uyulacak ilkeler sıralanmıştır. Bu ilkeler şunlardan oluşmaktadır: Devletlerin egemenliği, toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenlikteki eşitliği, karşılıklı saygı, işbirliği ve birbirlerinin içişlerine müdahale etmemek;Hazar’ı barışçı amaçlarla kullanarak,barışı, iyi komşuluğu, dostluğu ve işbirliğini geliştirmek ve tüm sorunları barışçı yollarla çözmek;Hazar Denizi bölgesinde güvenlik ve istikrar sağlanmak; Tarafların çıkarları göz önünde bulundurularak ve birbirlerinin güvenliğine zarar vermeden makul sınırlar içinde askeri faaliyetlerde bulunmak;Tüm Taraflar arasında imzalanan uluslararası antlaşmalara uygun ve bölgesel güvenlik ve istikrarı güçlendirmeye yönelik genel çabalarla uyumlu olarak, öngörülebilirlik ve şeffaflık ruhu içinde güven artırıcı önlemlere uymak;Taraflara ait olmayan silahlı kuvvetlerin Hazar Denizi'nde bulunmaması ve Hazar’ın bir Tarafın diğer Devletlere saldırmak veya herhangi bir Tarafa karşı her türlü askeri eylemlerde bulunmak üzere kullanımına sunulmaması;Kıyı Devletlerinin egemenlik ve münhasır haklarına saygılı olmak şartıyla Tarafların belirlediği faaliyetlerle ilgili ve kendileri tarafından belirlenen kurallara uyulmasına tabi olan her bir Tarafın karasuları dışında dolaşma özgürlüğünü ve seyrüsefer güvenliğini sağlamak; Uluslararası ticaret ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmek amacıyla, Hazar Denizi'nden diğer denizlere serbest erişim hakkı ve ilgili Taraflar arasındaki genel kabul görmüş ilke ve kurallara ve geçilen (transit) Tarafın meşru menfaatlerine uygun olacak anlaşmalar uyarınca geri dönme hakkı, (Volga ve Don Nehirlerinin kullanılması kastedilmektedir) Hazar Denizi'nden, yalnızca, Taraflardan birinin bayrağını taşıyan gemilerin seyrüseferi ve Hazar’a girip çıkabilmesi; Ortak sularda deniz canlılarının ve biyolojik kaynakların çoğaltılması ve kullanımının düzenlenmesi hakkındaki ilke ve kuralların uygulanması,Hazar Denizi çevresinin ve biyolojik kaynaklarının korunması, ihya edilmesi ve akılcı kullanımı;Kirleten Tarafın, Hazar’ın ekolojik sistemine verdiği zararlardan sorumlu olması, Ekolojinin ve Hazar Denizi'nin biyolojik kaynaklarının korunması ve Hazar’ın kullanım imkanlarının artırılması amaçlı bilimsel araştırmaların kolaylaştırılması; Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü'nün kurallarına uygun olarak, sivil hava taşıtlarının hava sahasını kullanımında serbest olması; Kıyı Devletlerinin egemenlik ve münhasır haklarına saygılı olmak kaydıyla, Yapılan anlaşmalara uygun olarak her bir Tarafın karasuları dışında bilimsel araştırmalar yürütebilmesi ve belirli araştırma türlerinde kurallara uygunluğun sağlanması;

Anlaşmanın beşinci maddesinde,Hazar Denizi'nin iç sulara, kara sularına, balıkçılık bölgelerine ve ortak deniz alanlarına bölünmesi; altıncı maddesinde her bir Tarafın hükümranlık alanının, madencilik ve balıkçılık alanı olarak tanımlanan alanlardan ve aynı alanın hava sahası boyunca uzanmasından oluşacağı; yedinci maddesinde karasuları dış sınırlarının devlet sınırı olacağı;her bir Tarafın, karasularının genişliğinin kıyı kenar çizgisinden 15 deniz milini aşmayacak bir sınır oluşturacak şekilde tespit edileceği, bitişik kıyıları olan devletler arasındaki iç ve kara sularının sınırlandırılması, bu Devletler arasında, uluslararası hukukun ilke ve normları dikkate alınarak yapılacak ikili anlaşmalarla gerçekleştirilebileceği;

Anlaşmanın sekizinci maddesinde, bitişik ve karşılıklı kıyıları olan devletlerin deniz tabanı ve toprak altı kaynaklarının istihracı ve diğer ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesinin kıyıdaş ülkelerin akdedeceği ikili anlaşmalarla mümkün olacağı, devletlerin kendi karasuları içinde yapay ada ve bu ada  etrafında500 metreyi geçmemek üzere güvenlik bölgesi oluşturabilecekleri ve bu faaliyetin bildirilmesi şartıyla diğer tüm devletlerin buna saygılı olacağı;

Anlaşmanın dokuzuncu maddesinde, Taraflardan her birinin, karasularına bitişik 10 deniz mili mesafede bir balıkçılık bölgesine sahip olacağı; bitişik kıyıları olan Devletler arasındaki balıkçılık bölgelerinin sınırlandırılmasının bu ülkeler arasında yapılan anlaşmalarla gerçekleştirileceği; Tarafların, Hazar Denizi'nde paylaşılan biyolojik su kaynaklarının izin verilen toplam miktarını müştereken belirleyerek ulusal kotalara ayıracağı; Hazar Denizi'nde paylaşılan biyolojik su kaynaklarının kullanılması (avcılık ve diğer denizcilik faaliyetleri)  için şartlar ve kuralların, tüm Taraflarca imzalanan ayrı bir anlaşma ile belirleneceği;

Anlaşmanın onuncu maddesinde, Tarafların bayraklarını taşıyan gemilerin, karasularının dış sınırlarının ötesinde seyrüsefer hakkına sahip olacağı ve bu hakkın Tarafların egemenlik haklarına halel getirmeksizin kullanılabileceği; her Tarafın tüm limanlara erişim hakkı olduğu ve her bir bayrak taşıyıcı geminin uğradığı limanda malların yüklenmesi, boşaltılması, yolcuların biniş veya iniş yapması, tonaj ve diğer liman ücretlerinin ödenmesi, seyrüsefer hizmetlerinin kullanımı ve düzenli ticari faaliyetlerin yerine getirilmesi sırasında liman sahibi tarafın milli gemisi gibi işlem göreceği; Tarafların, Hazar Denizi'nden diğer denizlere ve Okyanus'a erişim ve geri dönme hakkına sahip olacağı ve bu amaçla, geçilen topraklarında tüm ulaşım araçlarının geçiş özgürlüğünden yararlandırılacağı;

Anlaşmanın on birinci maddesinde seyrüsefer iki kısma ayrılarak sivil ve askeri gemilerin Hazar üzerinde nasıl hareket edeceklerine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Savaş gemilerine ilişkin düzenlemenin esası şu şekildedir: Savaş gemileri, denizaltılar ve diğer su altı araçlarının geçişleri bayrak taşıyıcı geminin ait olduğu devlet ile kıyı devleti arasındaki anlaşmalarla düzenleneceği, bu tür bir anlaşma yoksa savaş gemilerinin geçtikleri kıyı devletin yasal düzenlemelerine uygun olarak hareket edeceği, mücbir sebep nedeniyle karasularına savaş gemisinin girmesinin gerekmesi durumunda savaş gemisinin kaptanının ilgili devletini haberdar ederek müşterek bir güzergâh belirleneceği ve savaş gemisinin bu güzergâh üstünde hareket edeceği, savaş gemilerinin bir demir atma ve limana girme haklarının olmayacağı, egemenlik hakkı ihlali hallerinin neler olacağı ve bu halleri ihlal eden savaş gemilerinin durdurulması hakkı olacağı; seyir güvenliği ve deniz trafiğinin düzenlenmesi, seyrüsefer tesislerinin korunması, kablo ve boru hatlarının korunması, denizdeki biyolojik kaynakların ve çeşitliliğin korunması, balıkçılık yasaları ile kıyı devletin deniz yönetmeliklerinin ihlal edilmesinin önlenmesi, kıyı devletlerin çevrelerinin korunması ve kirliliğin önlenmesi, azaltılması ve kontrolü, bilimsel ve hidrografik araştırmalar yapılması, göçmenlik ve yasadışı göçün önlenmesi ve ulusal güvenliğin sağlanması hususlarında Taraf devletlerin kendi yasal düzenlemelerini yapma hakkında sahip olacağı;

Anlaşmanın onikinci maddesinde, her bir Tarafın, Hazar Denizinde bayrağını taşıyan gemiler üzerinde kendi hükümranlık haklarını kullanacağı, her bir Tarafın kendi karasuları içinde yapay adalar, tesisler, yapılar, denizaltı kabloları ve boru hatları üzerinde hükümranlık haklarına sahip olacağı, Tarafların her birinin hükümranlık haklarının uygulanmasında, deniz tabanı ve yer altı kaynaklarının istihracı ve diğer meşru ekonomik faaliyetlerine ve biyolojik kaynakların elde edilmesi (balık avlama ve dalyan kurma gibi) balıkçılık bölgelerinde doğal kaynakların korunması ve yönetilmesi sırasında yasa ve yönetmeliklere uyumu sağlamak için gerekli olabilecek teftiş, sıcak takip, gözaltı, tutuklama ve yargılama işlemleri de dahil olmak üzere gerekçelere sahip olmak şartı ile diğer Tarafların gemileriyle ilgili tedbirler alabileceği ve uygulanan önlemlerin haksız olması durumunda, herhangi bir zarar ve ziyan için tazminat ödeneceği

Anlaşmanın onüçüncü maddesinde, ülkelerin hükümran haklarını kullanmaları bağlamında olmak üzere Taraflardan her birinin karasularında deniz bilimsel araştırmalarıdüzenleme, yetkilendirme ve icra etme hususlarında münhasır hakka sahip olacakları; Taraf ülkelerden birinin karasularında araştırma yapmak isteyen diğer Taraf ülkelerin yazılı izin almalarının ve çalışma ilkelerinin belirlenmesinin şart olduğu; hükümranlık hakları kullanılırken, her bir Tarafın, balıkçılık alanında, su biyolojisi ve biyolojik kaynaklarla ilgili deniz bilimsel araştırmalarına ilaveten deniz yatağının araştırılması ve kullanılması ile ilgili deniz bilimsel araştırmalarının yürütülmesine ilişkin münhasır haklarının olacağı;  deniz bilim araştırması yapan bir Taraf, bu araştırmayı tamamlamasının ardından araştırmanın sonuçlarını bu araştırmaya izin veren Tarafın elde edilen tüm verilere ve örneklere ulaşmasını sağlayacağı; İzin veren tarafın araştırmanın herhangi bir aşamasında bazı şartların varlığı hallerinde araştırmanın durdurulmasını talep etme hakkı olduğu; İki ve çok taraflı deniz bilimsel araştırmaların ilgili Taraflar arasındaki anlaşma ile yürütüleceği;

Anlaşmanın ondördüncü maddesinde,Tarafların Hazar Denizi'nin yatağına denizaltı kabloları ve boru hatları döşeyebilecekleri; Projelerinin, Denizlerin Korunması Çerçeve Sözleşmesi de dahil olmak üzere, taraf oldukları uluslararası anlaşmalarda yer alan çevresel standartlara ve şartlara ve Hazar Denizi'nin çevre ve ilgili protokollerine uygun olması şartlarına bağlı olarak Tarafların, Hazar Denizi'nin yatağında denizaltı boru hatları döşeyebilecekleri; Denizaltı kabloları ve boru hatları güzergahlarının, deniz yatağı sektörünün kablo veya boru hattı ile geçeceği Taraf ile mutabakata varılarak belirleneceği;

Anlaşmanın Onbeşinci maddesinde, Tarafların Hazar Denizi'nin ekolojik sistemini ve ekolojik sistemin tüm unsurlarını koruma ve kollamayı taahhüt edecekleri; Tarafların, biyolojik çeşitliliği korumak, Hazar Denizi'nin biyolojik kaynaklarını sürdürülebilir ve akılcı bir şekilde kullanmak, geri kazandırmak ve doğru bir şekilde yönetmek ve Hazarda herhangi bir kaynaktan kaynaklanan kirliliği önlemek ve var olan kirliliği azaltmak üzere gerekli tüm önlemleri alacakları ve işbirliği yapacakları; Hazarda biyolojik çeşitliliğe zarar veren her türlü faaliyetin yasak olduğu;

Sözleşmenin onyedinci maddesinde Tarafların uluslararası terörizm ve bunların finansmanı, silah kaçakçılığı, uyuşturucu, beyin etkili maddeler ve öncülleri kullanarak kaçak avlanma, ve göçmenlerin deniz yoluyla ve Hazar Denizi'ndeki diğer suçlarla kaçakçılığın önlenmesi ve bastırılmasında mücadelede işbirliği yapacakları;

Sözleşmenin ondokuzuncu maddesinde Sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanmasını ve Hazar Denizi'ndeki işbirliğinin gözden geçirilmesini sağlamak için, Tarafların yılda en az bir kez olmak üzere, Dışişleri Bakanlıkları himayesinde beş yıllık düzenli üst düzey istişare mekanizması kuracakları;

Sözleşmenin yirmiikinci maddesinde Sözleşmenin her bir Tarafın Onay mekanizmasına göre  onaya tabi olacağı;  Onaylama belgelerinin, Sözleşme'nin Deposu olarak görev yapan Kazakistan Cumhuriyeti'ne gönderileceği ve Anlaşmanın tüm onay belgelerinin teslim edildiği tarihte yürürlüğe gireceği; hükümleri kabul edilerek anlaşma imzalanmıştır.

Hazar Denizinin Yasal Statüsü Hakkındaki Anlaşmaİle İlgili Kamuoyunda Yapılan Değerlendirmeler

İran Kamuoyunda Yapılan Değerlendirmeler

Yukarıda da belirtildiği üzere 1917 Sosyalist devriminden sonra Rusya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti (henüz SSCB kurulmamıştı) ile İran arasında 1921’de imzalanan Kardeşlik Anlaşmasında Hazar,üzerinde yalnızca balıkçılık yapılacağı düşünülerek iki ülke arasında paylaştırılmıştı. SSCB ile İran arasında 1935’te imzalanan ve 1940’ta yenilenen Sovyet-İran Ticaret ve Seyrüsefer Anlaşması hükümlerinin oluşturduğu hukuki rejimle, SSCB ve İran hariç, diğer ülke gemilerine kapatılmış, üçüncü devletlerin gemi personeli bulundurması bile yasaklanmıştı. SSCB ve İran kıyılarına 10 deniz mili uzaklıktaki yerlerin ötesi tümüyle balıkçılık için ortak bölge ilan edilerek,1921 anlaşmasının ruhuna uygun olarak,ortak mülkiyet rejimi anlayışı iki tarafça da kabul edilmişti. 1940’da teyit edilen Anlaşmanın birçok paragrafında Hazara Sovyet-İran denizi atfı yapılmıştır. Buna göre teorik olarak bile olsa İran Hazar Denizinin yarısına sahip bir ülke konumuna yükselmişti. Bu nedenle Hazar’ın bir Deniz olarak tanımlanıp toplam kıta sahanlığının 25 deniz mili ile sınırlanması bir anda Hazarda uygulanacak en üst hukukun Birleşmiş Milletlerde 1982’de kabul edilen Deniz Hukuku Anlaşması olacağı sonucunu doğurmuştur.Böylece, 25 deniz milinin ötesindeki su kütlesi açık deniz işlemi görecek ve 1982 Konvansiyonu hükümleri uygulanacaktır. Konvansiyon hükümlerinin uygulanacak olması bu özel anlaşma ile belirlenen madencilik ve balıkçılık alanları dışında kalan kısımda, kıyıdaş tüm ülkelerin anlaşma ilkelerine uygun olarak faaliyette bulunması mümkün hale gelmesi demek olduğu gibi,daha önceden Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan’ın kendi kıyılarının ötesinde faaliyet gösterdikleri madencilik faaliyetlerinin hukuken meşrulaştırılması anlamına da gelmektedir.

İran yapılan tüm zirvelerde Hazarın öncelikle bir göl olarak kabul edilmesini ve Hazar ile ilgili her türlü hukukun kıyıdaş devletlerin, yapacakları anlaşmalarla belirlenmesini, bu doğrultuda da Hazarın yüzey ve tabanının beş ülke arasında % 20’şerlik paylar halinde eşit olarak paylaşılması önerisini sunmuştu. Çünkü Güney Hazar hem en tuzlu ve hem de en derin bölgeyi oluşturmasının yanında,aşağıdaki harita 4’te gösterildiği üzere Güney Hazardaki hidrokarbon rezervlerine ilişkin öngörülerde İran’a ait kıyı kenar çizgisinden itibaren 25 deniz mili mesafede ciddi bir rezerv bulunmamaktaydı. İran Hazar’da hidrokarbon kaynaklarına erişmek isterse daha açık alanlara doğru ilerlemek durumunda kalacaktı.  Anlaşmayı imzaladıktan hemen sonra İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yaptığı açıklamada deniz tabanının nasıl paylaşılacağının belirlendiği bir Anlaşmanın daha yapılması gerektiğini ileri sürmesinin nedenini bu husus oluşturmaktadır. Ruhani’nin bu görüşü ileri sürerken Anlaşmada bulunan Hazarda “hasat”hesabı yapılarak elde edilecek hasılanın eşit olarak bölüşülmesine ilişkin hükmü göz önünde bulundurduğunu varsayabiliriz. Ancak, Anlaşmada yer alan bu hasat hesabının yalnızca biyolojik kaynaklar için düşünüldüğüne işaret eden çok açık hükümler olduğu da belirtilmelidir.

Harita 5 Hazarın Güneyinde bulunan hidrokarbon kaynakları

Diğer yandan; İran gaz konusunda uzun süredir çeşitli alternatifleri olduğunu göstermek istediği adımları da atıyor, İran Milli Gaz Şirketi Genel Müdürü Hamidreza Araki’nin 11 Mart 2014’te yaptığı açıklamada görüleceği üzere (İran başını müeyyidelerden kaldırabilirse) Türkmen gazının Basra Körfezinde yer alan Arap Devletlerine İran üzerinden taşınacağını ilan ederek,İran’ın önemli bir gaz “hub”u olmayı istediğini ifade ediyor. Bu doğrultuda aşağıda Harita 5’te de görüleceği üzere Türkmenistan’da çıkarılan gazdan bir miktarının Hazar kıyılarını takip eden iki boru hattı ile hem Meşed’de hem de Reşt’e yani İran’ın tüm kuzeyine verildiğini ve bu hattın Hazar kıyılarını takip ederek Bakü’ye kadar ulaştığını da akılda tutalım. Bu hattın taşıma kapasitesi yıllık 20 milyar metreküptür.

 

Harita 6 İran’daki Mevcut Boru Hatları

Yeni kurulan ülkelerin mevcut statükoyu tartışmaya açabileceğine ilişkin Birleşmiş Milletler Kararının varlığına ve Sovyetler Birliğinin dağılmasının üzerinden oldukça uzun bir süre geçmesine rağmen bir anlaşmaya varılamamasının iki büyük nedeni olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki Rusya Federasyonu açısından Hazardaki hidrokarbon rezervlerine şimdilik ihtiyaç duyulmamasıdır. İkincisi de bu anlaşma nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın İran’ın mutlak kaybeden ülke olarak ortaya çıkacağı gerçeğidir.

Nitekim anlaşma sonrası yapılan erken yorumlardan Forbes sitesine yazan Dominic Dudley İran hükümetinin yukarıda açıkladığımız nedenleri ileri sürerek seslerini yükselten iç kamuoyunun tepkisini yumuşatmaya çalışmasını en önemli faaliyet olarak değerlendirerek bu anlaşmanın mecliste reddedilme ihtimali olduğundan bahsediyor ve İran Hükümet üyelerinin bu anlaşma ile Hazarın göl yada deniz olarak tanımlanmadığı ve deniz tabanının ve yeraltı kaynaklarının nasıl paylaşılacağını belirleyecek yeni bir anlaşma yapılacağını kamu oyuna açıkladığını da ekliyor.Ancak Cumhurbaşkanının bu açıklamalarına rağmen Milletvekili Mahmut Sadıki yazdığı twiter mesajında hayretler içinde “İran’ın payı gerçekten % 11’e mi?” düştü diye sorarken Kayhan Gazetesinin eski şef editörü Amir Tahiri de Anlaşmayı ele aldığı makalesinde “Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan Hazar anlaşması ile kaynakların kullanılmasında İran’ın payı bir şekilde % 13’ten daha aşağı düşürüldü” diye yazmıştır. Dışişleri Bakanlığının sözcüsü Behram Kasımi, BBC’nin Recep Seferov tarafından yapılan “İran nasıl bu kadar kolay teslim oldu” başlıklı Farsça yayınlanan yorumuna “her hangi bir geçerliliği olmayan boş bir laf” diye sert bir tepki göstermiştir. Cumhurbaşkanı Ruhani de imzalanan Anlaşmanın Millet Meclisinde sorgulanacağına dikkat çekmiş ve Meclisin bu anlaşmayı reddetmesi durumunda ne yapılmasını gerektiğini bilmediğini söylemiştir. Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in21 Ağustosta yapılan Meclis Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonunda işinin hiç de kolay geçmediğini söylemek her halde çok zor olmasa gerek. Nitekim yerel medya Bakan’ın kendilerini bilgilendirmek üzere bir toplantı tertip etmesi gerektiğini sıklıkla dile getirmektedir.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Ali Hürrem Anlaşmayı; “ Bu anlaşma ile İran’ın payı % 17’den % 50 kadar olan bir aralıkta olabilir, en kötü ihtimalle deniz tabanı alanı % 17’den aşağıda olmamalıdır. Hazar 6 ülke arasında eşit bölünürse % 17, SSCB ile yapılan anlaşmaya göre de % 50 olarak düşünülmelidir. Bu payın hangi oranda gerçekleşeceği İran’ın ülke gücüne bağlı olacaktır. Amerika ve Suudi baskısı altında bugünkü pozisyonumuzun çok güçlü olduğunu söyleyemeyiz ve bu durum deniz tabanının bölüşülmesi ile ilgili müzakerelerde İran’ın elini zayıflatacaktır” diye yorumluyor.

Beşeri Bilimler Derneğinde yapılan toplantıda konu hakkında konuşan uzmanlar; İran’ın 1992’de Hazar Ülkeleri İşbirliği Örgütü kurulmasını teklif ettiğini ancak bunun kıyıdaş ülkeler tarafından kabul edilmediği üzerinde durarak Hazar’ın bir hukuk konusu değil bir güç konusu olduğu vurgusunu yaptılar. “İran yeteri kadar güçlü ve sürükleyici bir ülke olsaydı kıyıdaş ülkeleri masa etrafında toplayarak tüm sorunları kolaylıkla çözerdi. Oysa tüm dünyanın petrol devleri kıyıdaş ülkelerin akıl hocaları gibi davranıyordu” dediler.

İran kamu oyu,Anlaşmaya olumsuz tutum takınırken hükümetin çok hakim olduğu bazı hususları gözden kaçırmaktadır ki; 1991’den beri tüm kıyıdaş ülkelerin imzaladığı bir Anlaşma olmamakla birlikte ikili, üçlü ve hatta dörtlü anlaşmalarla, 12 Ağustos Anlaşmasının temelleri çoktan atılmıştı.  Bu anlaşmaları kısaca özetleyecek olursak bugün varılan sonuçların İran için de sürpriz olmaması gerektiği soncuna varırız.

1996 yılında Hazar Denizi'nin Hukuki Statüsü Konvansiyonunun alt detaylarını hazırlamak üzere,kıyıdaş beş devletin Dışişleri Bakanları'nın kararı ile dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde bir Adhoc Çalışma Grubu (AHWG) oluşturulmuştur .Hazar Denizi'nin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmenin hazırlanmasına yönelik müzakereler de Adhoc çalışma grubunun çalışmaları yanı sıra, konular;  ikili ve üç taraflı istişareler çerçevesinde ele alınmış, toplantıların gündemi, biyolojik kaynaklar ve maden kaynaklarının geliştirilmesi, seyrüsefer, güvenlik ve Hazar ekosisteminin korunmasında işbirliği konularını da içermiştir.

6 Temmuz 1998 tarihinde, Rusya Federasyonu ve Kazakistan Cumhuriyeti arasında, kenar ve kıyı toprakların kullanım hakları ile Devletlerin Egemenlik Haklarının Sınırları Anlaşması imzalanmış ve 13 Mayıs 2002 tarihinde de bu Anlaşmanın uygulanması için Hazar Denizi'nin kuzey alt kısmının sınırlarının belirlenmesi konusunda bir anlaşma daha teati edilmiştir. 29 Kasım 2001 ve 27 Şubat 2003 tarihlerinde, Kazakistan Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında Hazar Deniz Tabanının Sınırlandırılması Anlaşması ve Uygulama Protokolü ile ilgili bir anlaşma imzalanmıştır.14 Mayıs 2003 tarihinde Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan arasında Hazar Deniz Tabanının Bitişik Kesimlerinin Sınır Hatlarının Birleştirilmesi Hakkında Anlaşma imzalanmıştır.4 Kasım 2003 tarihinde, 12 Ağustos 2007 tarihinde yürürlüğe girecek Hazarda Deniz Ortamının Korunması Çerçeve Sözleşmesi imzalanmıştır . Deniz üzerindeki insan kaynaklı etkilerin düzenlenmesi, biyolojik kaynakların korunması ve taraflar arasındaki genel etkileşimi Hazarın ekosistemini korumaya yönelik tedbirlere ilişkin temel hükümler içermektedir.

 Beş ülkenin katılımı ile 2011 ve 2012 zirvelerinde ortaya çıkarılan mutabakat ile petrol kirliliği ve kara kökenli kaynaklardan gelen kirlenmeye karşı Hazarın korunmasına ilişkin Kirlilik Nedenlerinin Araştırılması Bölgesel Hazırlık, Müdahale ve İşbirliği Hakkında Protokol imzalanmış, 30 Mayıs 2014 tarihinde, Akit Taraflar Konferansının Çerçeve Sözleşmesi'ne ait beşinci oturumunun sonuçlarının ardından, Biyolojik Çeşitliliğin Korunmasına İlişkin Protokol kabul edilmiştir. 2 Aralık 2014 tarihinde, Kazakistan ve Türkmenistan arasında Hazar Denizi Tabanının sınırlandırılmasına İlişkin Anlaşma imzalanmış ve bu anlaşma 31 Temmuz 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

 

Rusya Kamuoyunda Yapılan Değerlendirmeler

Rus kamuoyunda yeni oluşan durumun önemi, birçok farklı kaynağın geniş analizler ve uzman yorumlarıyla konuele alınarak gösteriliyor. Anlaşmanın detaylarının ele alındığı değerlendirmelerde, konunun 22 yıldır sürüncemede ve yeni antlaşmanın Putin’in ifadesiyle “çığır açan” nitelikte olduğu belirtiliyor. Kazakistan Başkanı Nursultan Nazarbayev’in yaptığı Anlaşmanın Hazar’ın anayasası sayılabilecek nitelikte olduğu yorumu da sıklıkla tekrarlanırken, 1940 Sovyet-İran Anlaşmasından sonra en kapsamlı düzenlemeye 12 Ağustos Anlaşması ile ulaşıldığı ifade ediliyor.

Hemen hemen tüm medyanın en fazla önem verdiği Anlaşma maddesi; Hazar Beşlisi hariç diğer ülkelerin denizde ve kıyılarda askeri güç bulundurmasının artık imkânsız hale gelmiş olmasıdır. Anlaşılıyor ki, Kazakistan ve Azerbaycan’ın, Afganistan’daki Amerikan birlikleri için öldürücü olmayan nitelikteki askeri malzemelerin sevkiyatı için kullanılacak liman ve güzergâhların belirlenmesi için yürüttüğü görüşmelerin bir oldu bitti ile askeri üsler haline getirilme ihtimali Rusya’yı bir hayli tedirgin etmiş. Rus kamuoyu, ABD’nin kurduğu tesisler ve sevkiyat noktalarını ileride bir askeri üs gibi kullanma potansiyeli olduğunu söylerken konunun İran için de kaygı verici olduğunu biliyoruz. Böyle bir Anlaşmaya ileride Türkmenistan’ın da katılma ihtimali, İran sınırlarının hemen ötesinde Amerikan birlikleri tarafından kullanılacak askeri bir güzergâh anlamına geleceği kolaylıkla öngörülebilir bir durumdur.

Enerji eksenindeki tartışmalarda, Rusya’nın Avrupa pazarındaki payının çok etkilenmeyeceği ifade edilirken, yine de bunun Trans-Hazar boru hattı için bir taviz olarak okunabileceği yorumunda bulunuluyor. Rusya, uzun zamandır Hazar üzerindeki görüşler hakkında itirazlarını çok yüksek sesle dile getirmemiş, bunun yerine zaten İran’ın koyduğu çekincelerin tatmin edilmesi gerektiği noktası üzerinde durmuştu. Uzlaşmaz aktör rolünü İran’a devreden Rusya, uzlaşmaya varılmasında önemli bir üstünlük sağlarken Avrupa’daki pazar payını uzun yıllar boyunca Orta Asya enerjisiyle paylaşmak zorunda kalmamasının meyvelerini de toplamıştı. Rus yorumcuların İran’a ilişkin dile getirdikleri en önemli husus; İran’ın içinde bulunduğu ekonomik ve askeri durumun ülkeyi pozisyon değişikliğine zorladığı ve İran’ın bu zorunluluğa direnememesinin şaşkınlık verici olduğu yönünde.

Rus-Vesti haber sitesinin analizinde; Anlaşmadan Avrupa basınının duyduğu memnuniyet çeşitli makaleler ve röportajlardan örnekler verilerek gösterilmiş, Anlaşma maddeleri incelenirken NATO ve ABD’nin bölgeye yerleşme çabalarının hemen öncesinde askeri sınırlama maddesinin önemine dikkat çekilmiştir. Boru hatlarına izin veren 14. Madde incelenirken de bunun aslında 15. Maddedeki çevresel tahribatın önlenmesi maddesinin bertaraf edilmediği ve Rus-İran diplomatlarının yıllardır yaptığı itirazların boru hattının gündeme getirilmesi durumunda yine gündeme getirileceği yorumları yapılmıştır. Türkmenistan ve Azerbaycan’ın çok iyimser olduğu fakat diplomatik sorunların aslında tam olarak çözülmediği hatırlatılmış, balıkçılık ve ekolojik denge konusunda önümüzdeki süreçte diğer ülkelerin de Rusya kadar hassasiyet göstermesinin umulduğu dile getirilmiştir.

Bir başka haber sitesi Politikus’da yayınlanan makalede, Hazar girişin bölge dışı güçler için imkânsız hale getirilmesinin önemi ile Rusya’ya yönelik NATO ve ABD tehdidinin önlendiği vurgulanmış,güvenliğin Asyalı güçler tarafından sağlanacak olmasının ABD tarafından hiçbir zaman istenmediği, ama bu Anlaşmayla artık böyle bir tartışmanın kalmadığı açıklanmıştır. Makalede, Türkiye’nin de ABD ile yaşadığı anlaşmazlıklardan bahsedilerek bölgedeki ABD etkisinin Anlaşma ile daha da sınırlandırılmasının bölge güvenliği için bir kazanç olduğu ifade edilmiştir.

Türkmenistan’a TANAP ve TAP yoluyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlanma imkânısağlandığı, ama bu durumun Rusya için çok kaygı verici olmayacağı ele alınmıştır. Rusya’nın zaten iki Kuzey Akım hattı ile Almanya ve Batı Avrupa’ya gaz tedarik etmeye devam edeceği, Türkiye üzerinden geçen Mavi Akım ve Türk Akımı boru hatlarının Orta ve Güney Avrupa’da Rusya’ya yeterli pazar payı bırakacağı, ayrıca Rus enerjisini Çin ve Kore gibi ülkelere bağlayacak ‘Sibirya’nın Gücü’ boru hattı projesinin de devam ettiği hatırlatılarak Türkmen gazının Rusya’nın güçlü konumunu sarsamayacağı değerlendirmesi yapılmıştır.

Vestikavkaza’da yayınlanan değerlendirmede de askeri sınırlama maddesinin altı çizilirken yeni oluşan durumun İran’ın içinden geçtiği ekonomik darboğaz ile Suriye ve Yemen’deki askeri serüveninin oluşturduğu zorluklar ve bunların İran gençliğinde yarattığı memnuniyetsizliğin protestolara dönüşmesi suretiyle ortaya çıktığı analizi yapılmıştır.  Hukuki statü anlaşmazlığında zaten Rusya’daki tutumun karışık olduğu, Dışişleri Bakanlığının bölge ülkeleri üzerindeki baskın rolünün devam edebilmesi için göl, Enerji Bakanlığı’nın Hazar’daki rezervlerin işlenmesinde sorun çıkmaması için de deniz yaklaşımını savunduğu hatırlatılmıştır. Antlaşmanın yüzeyinde kıyılardan 25 deniz mili (46.3 km) ötesinin ortak alan olması ve deniz tabanındaki düzenlemenin ikili ilişkilere bırakılmasının Rusya için ulaşabilecek en iyi çözümlerden biri olduğu ve bu çerçevedeTrans-Hazar boru hattının da hayata geçirilmesinin onaylanmasının o kadar da önemli sonucuna varılmıştır.

Konuyla ilgili birçok analiz yazısı hazırlayan RiaNovosti haber ajansında ortaya çıkan hâkim görüş Anlaşmanın bir kazanç olarak görülebileceği yönündedir. Bölgedeki iş birliğinin artmasından doğacak fırsatlara dikkat çekilirken bir yandan da anlaşmada kullanılan diplomatik dilin çoğu sorunu tam olarak çözmediği, bir sonraki zirvenin Türkmenistan’da toplanmasının şimdiden kararlaştırılmış olması, nihai çözüm için hala zamana ihtiyaç duyulduğuna işaret edilmiştir.

Sputniknews konu hakkındaki değerlendirmelerinde farklı uzmanlar ve devlet adamlarının Anlaşmadan duyduğu memnuniyet ifadelerini aktararak, yeni durumun bölge ülkeleri için yaratacağı fırsatlar değerlendirilmiş, Türkiye’nin de oluşacak iş birliği çerçevesinde ABD’den uzaklaşıp Rusya ve AB ile yakınlaşacağı yorumları yapılmıştır.

Russian7, Expert, TASS, Moscowtimes gibi yayın organlarının makalelerinde anlaşma detayları incelenirken askeri sınırlama maddesinin kazanç olduğu ve enerji alanında Türkmenistan ve Kazakistan için doğacak yeni fırsatların Rusya için kabul edilebilir bir taviz olduğu yorumu yapılmıştır.

Carnegie fikir kuruluşundan ArkadyDubnov’un değerlendirmesi de farklı bir noktaya temas etmesi açısından dikkat çekicidir. Dubnov; UNCLOS’taki 12 millik karasuyu sınırı ve 200 millik münhasır ekonomik bölge sınırı yerine, Hazar Antlaşması’ndaki 15 millik karasuyu sınırı ve ilave 10 millik balıkçılık bölgesi düzenlemesi ile uluslararası hukukta geçerli olan göllerin kıyı devletleri tarafından tümüyle paylaşılması normu yerine, Hazar’da ortaya çıkan ortak kullanım bölgesi gibi maddelere dikkat çekerek Anlaşmanın uluslararası ilişkiler literatürüne girecek tamamen bağımsız bir düzenleme olduğu yorumunu yapmıştır. Hazar’ın yeni bir hukuki çerçeve ile yönetilecek olmasının Anlaşmayı yıllardır sürüncemede bırakan deniz-göl ikilemini aşmak açısından çığır açıcı nitelikte olduğu ve ileride ortaya çıkabilecek sorunların da aynı düşünce yapısı ile daha kolay aşılabileceği ifade edilmiştir.

Dubnov Türkmenistan’ın pazar payını sağlama almış olan Rusya ile değil, Avrupa pazarına geniş kaya gazı rezervleri sayesinde LNG ile girmeye hazırlanan ABD ile rekabet edeceğini düşündüğünü söylüyor. Boru hatlarının yine çevresel hassasiyetler bahane edilerek engellenebileceğini söylerken, Rus donanmasının ortak bölgede serbest dolaşım imkânına kavuşmasının bir kazanç olduğu yorumunu da eklemiştir. Balıkçılık kotalarına uyulmasının nasıl sağlanabileceği konusundaki belirsizlik ile deniz yatağı bölüşümünün tam olarak yapılmamasından dolayı zaten daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğu da altı çizilen diğer hususlar arasında olduğunu eklemeyi ihmal etmemiştir.

Rus medyasında zaman zaman yönetime yönelttiği eleştirilerle ünlü NezavisimayaGazeta’daki Vladimir Mukhin imzalı değerlendirmede Hazar’da anlaşma sağlanmasına rağmen Rus donanmasının bölgedeki gücünü artırması sorgulanmış,  zaten en güçlü devlet olan Rusya’nın Astrahan’daki filoyu 2020’ye kadar bitmesi planlanan Dağıstan’ın Kaspiysk şehrindeki yeni donanma üssüne taşıyacak olması ve donanma kapasitesinin hatırı sayılır düzeyde artırılmasının bölgede bir güvenlik ikilemi oluşturabileceği ifade edilmiştir.Kommersant’ın röportajında aynı konu hakkında soru yöneltilen Dışişleri Bakan Yardımcısı GrigoryKarasin ise her ülkenin donanmasını güçlendirme hakkı olduğu ve Rusya’nın diğer ülkelerden daha aktif olduğunu düşünmediği yorumunda bulunmuştur.

Sonuç

Sovyetler Birliğinin dağılması ile mevcut statükonun yeniden tartışmaya açıldığı zamanlardan bu güne kadar bir sonuca varılmayan Hazarın Hukuki Statüsünün belirlenmesi çabaları tam olarak bir berraklık yaratmasa da sonunda ortaya bir Anlaşma metni çıkarılabilmiştir. Bu metinde İran ve Rusya’nın üzerinde en çok durdukları konuların başında gelen Hazarın Amerikan ve NATO güçlerinden ari tutulması fikri Anlaşmada hayat bulurken özellikle İran kamuoyunun bu anlaşmadan çok hoşnut olmadığı da gözden kaçmamaktadır. Türkiye’yi ve dolayısı ile batıyı en çok ilgilendiren husus ise Trans-Hazar Boru Hattı Projesinin hayata geçip geçemeyeceği idi. Rusya’nın Güney Akım, Türk Akım ve Kuzey Akım Projeleri ile Batıda sahip olduğu pazarları tahkim etmesiyle Trans-Hazar Projesi nispi önemi azalmış ve böylece gerçekleştirilebileceği yolunda fikir birliği oluşmuştur. Yine de Türkmen Gazının TAP ve TANAP üzerinden Doğu ve Güney Avrupa’ya ulaşması,hatta, belki de ölmüş olan Nabucco projesinin bile diriltilmesi mümkün olabilir. Anlaşma ile birlikte Türkiye’nin Gaz “hub”u olma ihtimali büyümüş görünüyor.

KAYNAKLAR

  1. Sözleşmenin tam metni için http://en.kremlin.ru/supplement/5328(Erişim Tarihi : 7.9.2018)
  2. Jamalomidi, M. (2013). Temporal changes of surface chlorophyll in south of Caspian Sea based on data gained by MODIS of Aqua satellite. International Journal of Agriculture and Crop Sciences, 1269-1275.
  3. Naseka, A.M., Bogutskaya, N. G. (2009). Fishes of the Caspian Sea: zoogeography and updated check-list.ZoosystematicaRossica, Vol 18(2), 295-317.
  4. Kroonenberg, S.B., Rusakov, G.V., Svitoch, A.A. (1997). The wandering of the Volga delta: a response to rapid Caspian sea-level change. Sedimentary Geology, Vol 107(3-4), 189-209.
  5. Aladin, N., Plotkinov, I. (2013). The Caspian Sea. Lake Basin Management Initiative Thematic Paper.
  6. Dolukhanov, P.M., Chepalyga A.L., Shkatova V.K., Lavrentiev N.V. (2009). Late Quaternary Caspian: Sea-Levels, Environments and Human Settlement. The Open Geography Journal, Vol 2, 1-15.
  7. Svitoch, A. A. (2007). On the nature of the Khvalynian transgression of the Caspian Sea. Oceanology, Vol 47 (2), 282-289.
  8. Beni, N., Lahijani, H., Harami, R.M., Arpe, K., Leroy, S.A.G., Marriner, N., Berberian, M., Andrieu-Ponel, V., Djamali, M., Mahboubi, A., Reimer, P.J. (2013). Caspian sea-level changes during the last millennium:historical and geological evidence from the south Caspian Sea. Climate of the Past (9), 1645-1665.
  9. Arpe, K., Leroy, S.A.G., Lahijani, H., Khan, V. (2012) Impact of the European Russia drought in 2010 on the Caspian Sea Level. Hydrology and Earth System Sciences, Vol. 16, 19-27.
  10. Villa, M. (2014). Escaping the Tragedy of the Commons: Environmental Cooperation in the Caspian Sea. In The Caspian Sea Chessboard (pp. 73-89). Milan: Egea.
  11. Nasrollahzadeh, A. (2010). Caspian Sea and its Ecological Challenges. Caspian Journal of Environmental Sciences, Vol. 8(1). 97-104.
  12. Graham, L., Murphy, B. (2007). The Decline of the Beluga Sturgeon: A Case Study about Fisheries Management. Journal of Natural Resources and Life Sciences Education 36(1). 66-75.
  13. Zeinolabedin, Y., Yahyapour, M.S., Shirzad, Z. (2009). Geopolitics and Environmental Issues in the Caspian Sea. Caspian Journal of Environmental Sciences, Vol 7(2). 113-121.
  14. Caspian Environment Programme. (2011). Caspian Sea State of Environment 2010. CEP Report.
  15. Frappi, C., Garibov, A. (2014) The Caspian Sea chessboard: Geo-political, Geo strategic and Geo-economic Analysis. Milan: Egea.
  16. Mamedov, R. (2001) International Legal Status of the Caspian Sea: Issues of Theory and Practice. The Turkish Yearbook of International Relations, Vol 32. 217-259.
  17. Makili-Aliyev, K. (2014) Caspian ‘Sea’ and Its International Legal Status. In The Caspian Sea Chessboard (pp. 27-38). Milan: Egea
  18. http://www.mid.ru/problematika-bassejna-kaspijskogo-mora/-/asset_publisher/FX0KRdXqTkSJ/content/id/3163466 (ErişimTarihi 03.09.2018)
  19. Zimnitskaya, H., von Geldern, J. (2011). Is the Caspian Sea a sea; and why does it matter? Journal of Eurasian Studies, Vol 2(1), 1-14.
  20. Mehdiyoun, K. (2000). Ownership of Oil and Gas Resources in the Caspian Sea. The American Journal of International Law, Vol. 94(1), 179-189.
  21. Shah, A., Adnan, S. (2011). Geopolitics of the Caspian Sea Region: A Russian Perspective. The Institute of Strategic Studies.
  22. Janusz-Pawletta, B. (2007) The Legal Status of the Caspian Sea. Berlin: Springer Press.
  23. Parkomchik, L. (2016) On the Eve of the V. Caspian Summit in Astana. Eurasian Research Institute weekly e-bulletin, Vol. 82.
  24. (2013) Caspian Sea Region. U.S. Energy Information Administration Report Paper.
  25. Stratfor, WhatDoesthe New CaspianSeaAgreementMeanFortheEnergy Market August 20, 2018
  26. http/www.forbes.com/sites/dominicdudley/2018/08/14/tehran-skeptics-of-caspian-sea-deal (Erişim Tarihi 29.08.2018)
  27. http://www.aftabir.com/news/article/view/2018/08/13/1930957 ( Erişim Tarihi 09.09.2018  )
  28. http://www.aftabir.com/news/article/view/2018/08/26/1942060 (Erişim Tarihi 08.2018)
  29. Yaman Aslan Dr., Sovyet Sosyalizminin Anayasaları, Doğu Kütüphanesi Yayınları İstanbul 2017.
  30. https://www.vesti.ru/doc.html?id=3050783 (Erişim Tarihi 03.09.2018)
  31. https://politikus.ru/articles/110686-istoricheskoe-soglashenie-chto-dast-rossii-konvenciya-o-statuse-kaspiyskogo-morya.html (Erişim Tarihi 04.09.2018)
  32. http://vestikavkaza.ru/analytics/Kaspiyskoe-soglashenie%C2%A0mozhet-izmenit-energeticheskiy-landshaft-Evropy.html (Erişim Tarihi 03.09.2018)
  33. https://sputniknews.com/analysis/201808151067199599-caspian-sea-convention-international-relations/ (Erişim Tarihi 05.09.2018)
  34. https://carnegie.ru/commentary/77078 (Erişim Tarihi 02.09.2018)
  35. http://www.ng.ru/politics/2018-08-12/1_2_7286_kaspiy.html (Erişim Tarihi 05.09.2018)
  36. https://www.kommersant.ru/doc/3707893 (Erişim Tarihi 01.09.2018)
  37. https://ria.ru/spravka/20180812/1526225626.html (Erişim Tarihi 04.09.2018)

 

Dr. Aslan Yaman

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display