Bu sayfayı yazdır

Tokyo 2020; Küresel Güç Dengeleri ve Asya-Pasifik'in Yükselişi

Yazan  26 Eylül 2013

Türkiye olimpiyatlara ev sahipliği yapmak için İstanbul'la beşinci kez katıldığı adaylık yarışında bu kez finalde kaybetti. 2020 olimpiyatlarına ev sahibi olacak ülkenin belirleneceği Arjantin'deki toplantıya Türkiye'den Başbakan ve Bakanların da aralarında bulunduğu 600 kişilik bir ekibin gittiği basına yansımıştı. Bu konuda başka yorumlar yapılsa da Hükümetin seçilme konusuna çok önem verdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Fakat olimpiyat konusunun ağırlıklı olarak iç politikada kullanılması düşünülmüş olacak ki İstanbul seçilemeyince Hükümet konuyu çok fazla gündemde tutmaya yanaşmadı, eleştirenler de iki gün yazdılar, çizdiler ve üçüncü günden sonra olimpiyatlar gündemden düştü, konun özüne ilişkin yazılan çizilen bir şey kalmadı ama atılan "tweet"ler ara sıra konuşulmaya devam ediyor. Bu durum bile başta Hükümet olmak üzere, muhalefet ve tüm halk olarak olimpiyatlara ev sahipliği konusuna samimi olarak eğilmediğimizi, sahip çıkmadığımızı göstermektedir.

Evet 1-2 gün de olsa Türkiye'nin olimpiyatlara ev sahipliği yapmak için neden seçilmediği tartışıldı ama sadece Türkiye'ye ilişkin konular gündeme geldi. Olimpiyatların simgesi beş halkadır ve beş kıtayı temsil etmektedir, yani olimpiyatlar küresel bir organizasyondur. Dolayısıyla salt aday ülkenin durumuyla ilgili olmadığını da kabul etmeliyiz. Spora siyaset karıştırılmamalı prensibi sık sık dile getirilse de olimpiyatların nerede yapılacağı kararı aslında küresel siyasetle yakından ilgilidir. Dolayısıyla basına yansıdığı şekilde olimpiyata ev sahipliği için aranan kriterlerde İstanbul'un bu kriterlerin çoğundan geçerli puan alamadığı ortaya çıkmış olsa da, bu yazıda "neden İstanbul değil de Tokyo seçildi" sorusunun cevabına küresel düzeyde  bakılacak ve söz konusu kriterlerin yanında küresel şartların da bu durumu etkileyip etkilemediği incelenecektir.

 

Küresel Güç Dengesinin Yeni Ağırlık Merkezi

 

Siyasi tarihi incelediğimizde büyük savaşlardan veya dünya savaşlarından sonra dünyada yeni düzenlerin kurulduğunu ve bu düzenlerin sürdürülmesini sağlayacak güç dengelerinin oluştuğunu görürüz. Yaşadığımız bu dönemdeki güç dengesinin temeli de İkinci Dünya Savaşından sonra kurulmuş ve sonrasında meydana gelen önemli gelişmeler neticesinde bu düzenin kuralları değişmemiş ancak güç dengelerinde kaymalar yaşanmıştır.

Ülkelerin ekonomik kapasiteleri, kaynakları, nüfus yapısı ve eğitim seviyesi, sorun çözebilme yeteneği, bölgesel ve küresel sorunlara ve çözümlere etki edebilme gücü, güvenlik sağlama kapasiteleri, bölgesel ve küresel hedefleri,  sahip oldukları statü (BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi, NATO üyesi gibi) küresel ve bölgesel güçler ile güç dengelerini belirleyen ve anlamamıza yarayan ana faktörlerdir.

Günümüzde dünyadaki gelişmelere baktığımızda uluslararası ilişkiler ve bunu belirleyen güçler kadar hızlı değişen bir şey yok gibi. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan Soğuk Savaşın belirlediği yapılar hızla güncelliğini kaybetmekte, güç dengelerinde değişiklikler yaşanmakta ve hatta sınırlarda değişimler olmaktadır. Küresel dinamikler o kadar hızlı ki bazen kontrolden çıkmış gibi de gözükmektedir.

Bu kapsamda dünya hakimiyet teorilerine (Kenar Kuşak, Kara Hakimiyeti, Hava Hakimiyeti, Deniz Hakimiyeti) ve bu teorilerin hayata geçirilmesi sürecine baktığımızda bu teorilerin süper güç(ler)ce eşgüdüm içinde uygulamaya sokulduğu ve teorilerde bugüne kadar dünya hakimiyeti için mutlaka öncelikle hakim olunması gereken yer (ağırlık merkezi) olarak kabul edilen Ortadoğu'da son yıllarda arka arkaya meydana gelen yeni gelişmeler herkesi şaşırtıp dünya gündeminde ilk sıraya yerleşmişken dünyanın tek süper gücünün gözü kulağı Ortadoğu'da, ancak aklı ise dünya hakimiyetinde kontrol edilmesi gereken yeni bölge olarak gördüğü Asya-Pasifik bölgesinde gözüküyor.

Peki ABD'nin aklı neden Asya-Pasifik'te? ABD niçin küresel güç dengesinin ağırlık merkezinin değiştiğini düşünüyor? Bunu anlamak için ABD'nin değerlendirmelerine, stratejilerine ve politikalarına bakmak gerekiyor.

Dünyanın ekonomik açıdan ağırlık merkezinin Asya-Pasifik'e kayışını gösteren istatistiki verilerin harita üzerinde gösterilmesi [1]

 

Soğuk Savaşın sona ermesi, Varşova Paktının yıkılması, NATO'nun küresel bir güvenlik gücü rolünü alması, ABD'nin tek süper güç olduğu tek kutuplu bir dünya, terörle küresel savaş, Afganistan ve Irak'ın işgali, Çin'in ekonomik ve askeri güç olarak yükselişi, Asya bölgesindeki ekonomilerin hızlı büyümesi ve dünya ekonomisi içinde ağırlığının artması, Asya-Pasifik'te artan insan gücü ve yükselen pazar payı vb sonrasında ortaya çıkan veriler ve ilişkiler ağı, ortaklıklar küresel güç dengelerini de etkilemiştir. Bu etkileşim küresel güç dengesinin ağırlık merkezinin de kaydığını ve yeni ağırlık merkezinin Asya-Pasifik'te oluştuğunu göstermektedir.

Asya-Pasifik'in küresel güç dengesinin yeni ağırlık merkezi olduğunu destekleyen bir çok rakamsal değer var ancak bu kısa makalede okuyucuları rakamlara boğmak yerine süper güç ABD'nin stratejik yaklaşımı baz alınmıştır. Yukarıda ana başlıklarıyla bahsedilen değişimler/gelişmeler ABD'yi küresel ve stratejik anlamda yeni arayışlara, konuşlanmalara yönlendirmiş ve 2011 yılı sonunda ABD'nin Ortadoğu'nun küresel güç dengesindeki önemi koruduğunun farkında olarak dış politika ve askeri güvenlik uygulamalarının ağırlığını Asya-Pasifik bölgesinin oluşturacağını ve 21.yüzyılın ABD'nin Pasifik yüzyılı olacağını, bunun Amerikan dış politika ve güvenlik stratejisinin ana unsuru olduğunu resmen açıklamıştır.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 11 Kasım 2011'de Foreign Policy dergisinde yayımlanan "ABD'nin Pasifik Yüzyılı" makalesinde Asya-Pasifik'in neden küresel güç dengesinin merkezi olduğunu ve dünyanın tek süper gücü ABD'nin neden bu bölgeye yöneldiğini şu şekilde açıklamaktadır:[2]

"Irak’taki savaş sona ererken ve Amerika kuvvetlerini Afganistan’dan çekmeye başlamışken Birleşik Devletler bir dönüm noktasında bulunmaktadır. Son on yıldan daha uzun bir süredir, bu iki harekât alanına çok büyük kaynaklar aktardık. Gelecek yıllarda, liderliğimizi sürdürmek üzere en iyi pozisyonda bulunmak, çıkarlarımızı korumak ve itibarımızı artırmak için, zamanı ve enerjiyi nereye harcamamız gerektiği konusunda akıllı ve sistematik olmak zorundayız. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda Amerikan devlet idaresinin en önemli görevlerinden biri, Asya Pasifik bölgesine diplomatik, ekonomik, stratejik ve ilgili diğer alanlarda ciddi oranda yatırım yapılmasına kilitlenmek olacaktır.

Asya-Pasifik küresel politikaların önemli bir dinamiği olmuştur. Hint Yarımadası’ndan Amerika’nın batı kıyılarına kadar uzanan bölge, stratejik açıdan ve ulaştırma yönünden giderek daha fazla giriftleşen Pasifik ve Hint Okyanuslarını bağlamaktadır. Dünya nüfusunun neredeyse yarısı bölgede yaşamaktadır. Küresel ekonominin önemli birçok ve en fazla sera gazı salan sanayisi bölgede bulunmaktadır. Önemli dostlarımızdan bazılarına ve Çin, Hindistan, Endonezya gibi yükselen önemli güçlere ev sahipliği yapmaktadır.

Bölgenin güvenlik ve ekonomi alanlarında daha tekâmül etmiş bir mimariyi tesis ettiği bir dönemde, ABD’nin istikrar ve refahı artırmak üzere bölgede sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir. II. Dünya Savaşı sonrasında Transatlantik kurumları ile kapsamlı ve uzun ömürlü bir ağ oluşturulması ve ilişki tesis edilmesinde yüklendiğimiz sorumluluğun birçok defalar karşılığını vermesi ve vermeye devam etmesi gibi, bu mimarinin kurulmasına yardım ederek Amerika’nın liderliğinin bu yüzyılda da sürdürülmesinden istifade edecektir. Bir Pasifik gücü olarak aynı yatırımları yapmanın, ABD için zamanı gelmiştir; Başkan Obama’nın yönetime gelmesi ile birlikte stratejik bir yol belirlenmiş ve bunun faydaları görülmeye başlanmıştır.

 Asya’nın büyüme ve dinamizmini dizginlemek Amerikan’ın ekonomik ve stratejik çıkarlarının merkezinde bulunmaktadır; Başkan Obama buna özel öncelik vermektedir. Asya’daki açık pazar; Birleşik Devletler’e yatırım, ticaret ve son teknolojiye erişim konularında emsalsiz fırsatlar sunmaktadır. Ekonomimizin canlanması ihracatımıza ve Asya’nın büyümeye devam eden muazzam tüketici tabanından Amerikalı firmaların faydalanmasına bağlıdır. Stratejik olarak, Asya Pasifik üzerinde barış ve güvenliğin sürdürülmesi; ister Güney Çin Denizi’nde seyrüsefer serbestliğinin savunulması, ister Kuzey Kore’nin nükleer silahlanma faaliyetlerine karşı konulması veya bölgenin önemli oyuncularının askeri faaliyetlerinde şeffaflığın sağlanması yoluyla olsun, küresel gelişme için kritik öneme sahiptir.

Amerika’nın geleceği için Asya önemli olduğu kadar, Asya’nın geleceği için Amerika’nın bölgede faaliyette bulunması da hayati önemdedir. Belki de modern tarihte hiç olmadığı kadar bölgede faaliyet göstermemiz ve lider olmamız istenmektedir. Güçlü ittifak ağı oluşturan, bölgesel ihtirasları olmayan ve halkların menfaati için çalışan bir sicile sahip bölgedeki tek gücüz.

Eşsiz coğrafyamız nedeniyle Birleşik Devletler hem bir Atlantik hem de Pasifik gücüdür. Avrupalı ortaklarımızla ve onların yaptıklarıyla gurur duyuyoruz. Şimdi Atlantik üzerinde tesis etmiş olduğumuz gibi Pasifik üzerinde de Amerika’nın çıkar ve değerleri ile uyumlu ve kalıcı bir ağı ortaklarımızla ve kuruluşlarla tesis etmeye çalışıyoruz. Tüm bu bölgelerdeki teşebbüslerimizin mihenktaşını bu oluşturmaktadır. 

Japonya, Güney Kore, Avustralya, Filipinler ve Tayland ile sözleşmelere dayalı ittifakımız Asya-Pasifik’e stratejik dönüşümüzün mesnetini oluşturmaktadır. Bölgenin ekonomik olarak fevkalade yükselmesi için yarım yüzyıldan fazla bir süredir ortamı şekillendirmiş, bölgede barış ve güvenliğin sigortası olmuşlardır. Güvenlikle ilgili sorunların gelişmeye başladığı bir dönemde bölgedeki mevcudiyetimizi güçlendirmiş ve liderliğimizi perçinlemişlerdir.

Korku ve yanlış anlamaların Pasifik’in her iki yakasına uzandığını hepimiz biliyoruz. Ülkemizde bazı insanlar Çin’in ilerlemesinin Birleşik Devletler için tehdit oluşturduğunu, Çin’de bulunan bazıları ise, Çin’in büyümesini ABD’nin kısıtladığını düşünmektedir. Biz bu iki görüşü de reddediyoruz. Gelişen Amerika Çin için iyi olduğu kadar, gelişen Çin de Amerika için iyidir. Çatışmaktansa işbirliğinden kazanacağımız çok şey var. Ancak, tek başına arzu ve istekte bulunmakla ilişki tesis edemiyoruz. Olumlu sözcükleri mütemadiyen etkin işbirliğine dönüştürmek -- ve kritik küresel sorumluluk ve zorunluluklarımızı bire bir karşılamak her iki tarafın isteğine bağlıdır. Bunlar gelecek yıllarda ilişkilerimizin gelişip gelişmeyeceğini belirleyecek hususlardır. Birlikte yapmamız gerekenleri acilen takip etmek üzere bu konuları sebatla ve kararlılıkla dile getireceğiz. Gerçekçi olmayan beklentileri dile getirmekten çekinmeliyiz".

 

Clinton bu makalesinde Çin ile ortaklıklardan ve ikili, bölgesel ilişkilerin geliştirilmesinden bahsetmektedir ancak Asya-Pasifik'e yönelmesinin ana sebebini Çin'in ekonomik ve askeri açıdan önlenemeyen yükselişinin oluşturduğu, bunun da ABD tarafından bir tehdit olarak algılandığı bilinen bir gerçektir.

Bu görüşler ve değerlendirmeler ABD'ye aittir denebilir ancak diğer ülkelerin politikalarını ve stratejilerini belirlerken dünyanın tek süper gücü olan ABD'nin uygulamalarına kayıtsız kalmaları düşünülemez. Zaten uluslararası ilişkilere baktığımızda, ki son örnek Suriye'dir, diğer ülkelerin politikalarını belirlerken "ABD ne düşünüyor, ne yapacak" diye baktıklarını görmekteyiz.

Nitekim ABD'nin Asya-Pasifik'e yönelik uygulamaya soktuğu yeni stratejiden sonra İngiltere ve Rusya da değişik şekillerde Asya-Pasifik bölgesine yöneleceklerini açıklamışlardır. Örneğin, Rusya Pasifik Filosuna 2014 yılından itibaren yeni gemilerin katılacağını ve filodaki gemi sayısının artırılacağını açıkladı.[3] Çin zaten bölgede ve ABD, İngiltere ve Rusya'nın bölgeye yöneliş gerekçesinin merkezinde yer alıyor. Japon Denizi ve Güney Çin Denizindeki kaynakların kontrolüne yönelik mücadele ve sınır sorunları bölge ülkeleri arasında özellikle Çin'e karşı ittifak arayışlarını ve bunun sonucunda askeri oluşumları, silahlanma yarışını artırmış durumdadır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde dünya barışını etkileyebilecek kritik olayların da burada gelişmesi beklenmektedir. Bu haliyle de Asya-Pasifik merkezi bölge olma özelliğine sahiptir.

Diğer taraftan özellikle son dönemlerde dünya çapında faaliyet gösteren kuruluşların başında Asya-Pasifik ülkelerinden kişilerin bulunması da simgesel anlamda dikkat çekicidir. Örneğin, içinde bulunduğumuz dünya düzenini temsil eden BM'nin Genel Sekreterliği 2006 yılından buyana Güney Koreli Ban Ki-moon tarafından yürütülmektedir. Yine UNESCO'nun başkanlığını 1999-2009 yılları arasında Japonya'dan Koïchiro Matsuura yapmıştır.    

 

Sporda da Asya-Pasifik

Artık herkes tarafından bilinmektedir ki dünya nüfusunun yarısından fazlası Asya kıtasındadır. Ayrıca hızla büyüyen ekonomiler, küresel konuları etkileyebilen yeni güç merkezi ülkeler Asya-Pasifik bölgesindedir. Bölgedeki sorunlar ve krizler küresel ölçekte etki yaratacak şekilde gelişmektedir. Siyasi, ekonomik, askeri alanda ortaya çıkan bu değişim ve kaymalar küresel siyasetin etki alanında bulunan sporla ilgili kararları (en önemlisi küresel ölçekteki sportif organizasyonların nerede yapılacağı) da etkilemiştir.

Bakıldığında görülecektir ki sporda da Asya-Pasifik'in önlenemeyen bir yükselişi vardır. Son olarak 2020 olimpiyatlarına Tokyo'nun seçilmesi küresel güç dengesinin ağırlık merkezinin bu bölgeye kaydığının son göstergesi olarak kabul edilmektedir. Küresel çaptaki spor organizasyonlardan Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerde icra edilenlerinin sayısı son on yılda büyük artış gösterirken önümüzdeki yedi yıldaki duruma bakıldığında ise bu sayıda tam bir patlama yaşanacak gibi gözüküyor. Bu grafiğe küresel açıdan baktığımızda 2020 olimpiyatları için Tokyo'nun seçilmesi hiç de sürpriz değildir.

İşte değişen küresel güç yapıları ve oluşan yeni dengeler açısından küresel ölçekte bakıldığında daha önceleri genellikle Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarında yapılan küresel sportif organizasyonlardan 2020 olimpiyatları için Tokyo'nun seçilme şansının yüksek olduğunu gösteren önemli küresel sportif organizasyon kararları:[4]

- 2020 olimpiyatlarına ev sahipliğini kazanan Japonya 2019 Dünya Ragbi Kupası organizasyonunu  düzenlemek üzere de seçilmiştir. Japonya bu sporla ilgili olarak 2011 yılındaki dünya şampiyonası için de aday olmuş ancak seçilememişti.

- Japonya 2002 yılında Dünya Futbol Şampiyonasına Güney Kore ile birlikte ev sahipliği yapmıştı. 2002 yılındaki bu organizasyon Asya'da düzenlen ilk ve henüz tek dünya futbol şampiyonası olma özelliğini taşımaktadır.

- 1988 yılında Seul'de yaz olimpiyatlarına ev sahipliği  yapmış olan Güney Kore kış olimpiyatları için 2010 ve 2014 yıllarındaki organizasyonlarda aday olmuş ancak seçilmemişti. Ancak bu kez başarılı oldu ve Güney Kore'nin Pyeongchang şehri 2018 Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmak üzere seçildi. Böylece kış (2018) ve yaz (2020) olimpiyatları  ilk defa arka arkaya aynı katıda yapılmış olacak. Güney Kore'nin kış olimpiyatları için seçilmesinin bölgesel ve küresel siyaset açısından da etkileri olmuştur. Nitekim Kuzey Kore söz konusu kış olimpiyatlarını birlikte düzenlemek üzere teklifte bulunmuş ancak bu teklif Güney Kore yönetimince olumsuz karşılanmıştır. Aynı durum 1988 Seul Olimpiyatları sürecinde de gerçekleşmiş o da başarısızla sonuçlanmıştı. Ancak görünen o ki spor organizasyonları anlaşmazlıkların, sorunların ve krizlerin çözümünde diyalog fırsatları yaratabildiğinden küresel siyaset tarafından yakından takip edilmektedir.

 - Güney Kore'nin dolayısıyla Asya-Pasifik'in düzenleyeceği spor organizasyonları bunlarla sınırlı değil. Güney Kore 2015 Başkanlar Kupası Tenis Turnuvasını, ayrıca ilk defa olarak 2019 yılında Dünya Yüzme Şampiyonasına ev sahipliği yapacaktır.

- Çin'i de unutmamak gerekiyor. Çin 2008 Pekin Yaz Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmıştı. Şimdi de Çin'in Jiangsu eyaletinin başkenti Nanjing 2014 yılında Dünya Gençlik Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacakken  Pekin 2015 yılında Dünya Atletizm Şampiyonası için ev sahibi olarak seçilmiştir.   

- Singapur Formula-1 yarışmalarında vazgeçilmez konumunu muhafaza ederken önümüzdeki beş yıl süresince sezon sonu Dünya Tenis Federasyonu Şampiyonasını düzenlemek üzere seçilmiş durumdadır.

Yukarıda belirtilen durum tabii ki bütün önemli organizasyonların önümüzdeki dönemde Asya-Pasifik ülkelerine verileceği sonucunu yaratmamaktadır. Nitekim 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye'de yapılmıştır, 2018 Dünya Futbol Şampiyonası Rusya'da, 2022 Dünya Futbol Şampiyonası ise Katar'da düzenlenecektir. En başta da söylediğimiz gibi küresel güç dengesi ve küresel güçlerin tutumu yani siyasetleri sportif kararları etkilemektedir.

 

Sonuç

Dünyanın siyasi, ekonomik, askeri, beşeri yapılanmasını sonucu oluşan mevcut küresel güç dengesinin ağırlık merkezi doğuya doğru kaymakta ve Asya-Pasifik'te oluşturmaktadır. Bu durum karar vericileri, uygulamaları, projeleri etkilemektedir. Spor da bu güç dengesi ilişkileri içinde bir mekanizma olarak önemli rol üstlenmektedir.

Dolayısıyla ağırlık merkezinin doğuya doğru kaymasıyla birlikte küresel sportif organizasyonları için Asya-Pasifik ülkeleri öne çıkmış durumdadır. Bu durum sadece olimpiyatlar bağlamında ve tek faktör olarak İstanbul'un değil Tokyo'nun seçilmesini açıklamamakla birlikte olaylara daha yukarıdan bakıldığında genel yöneliş hakkında ön fikir vermektedir.

Sportif organizasyonlar herkesin bildiği şekliyle ülkeler ve insanlar arası ilişkileri, barış, dostluk ve kardeşlik ortamını geliştirmek ana hedefinin yanısıra ekonomik anlamda ev sahibi ülkelere katkı sağlayan önemli bir faaliyet alanıdır. Daha da önemlisi artık özellikle küresel sportif organizasyonları düzenleyecek ülkelerin seçim kararı, her ne kadar seçimi yapacak komitelerin vatandaşı oldukları ülkelerin siyasetinden bağımsız hareket ettikleri varsayılsa da, aslında dünya kamuoyuna verilen bir siyasi mesaj olarak kabul edilmektedir. Bu haliyle Tokyo'nun seçilmesi kararı küresel güç dengeleri açısından büyük anlam taşımaktadır.

  

 


[1]   http://dannyquah.wordpress.com/category/shifting_global_distribution/

[2]  "Çin; Yükselen Süper Güç", Gökhan Binzat, (Kitap henüz basım aşamasındadır, Kasım 2013 ayı içinde piyasa çıkması planlanmıştır.)

[3] "Rusya Akdeniz'den Sonra Pasifik'teki Deniz Kuvvetlerini de Artırıyor", http://www.asssastratejibulteni.com/Rusya_Akdeniz_Pasifik.pdf

[4]  "Tokyo's Olympic win underlines Asia's sporting appeal", http://in.reuters.com/article/2013/09/08/olympics-2020-asia-idINDEE98704220130908