AVRUPA’NIN İKİ YÜZÜ
 Bu sayfayı yazdır

AVRUPA’NIN İKİ YÜZÜ

Yazan  25 Şubat 2010
Avrupa tarafından Türkler hakkında yapılan açıklamalarda, istisnasız olarak taraflı ve bilinçli bilgi saptırması ve pişkinliği gözlenmektedir.

Etik olmayan ve tutarsız bu davranış, kendi aralarında ciddi sorunlara neden olmasına rağmen, Türklere karşı yapıldığında doğal olarak kabul edilmesi hayli ilginçtir.

Bu olgunun temeldeki nedeni, doğunun zenginliklerinin önünde en büyük engel olarak gördükleri Türk varlığını yüzlerce yıl boyunca yok etmek için her türlü yolu denemeleri ama başaramamış olmalarıdır.

Katolik Dünyasının başı Papa'nın çağrısıyla 1095 yılında Ortadoğu ve Asya'y

a yönelik başlatılan seferlerde iki yüzyıl boyunca yüz binlerce Türk ve Müslüman katledilmiş ve kıyıma uğramıştır. Bugün tarih kitaplarında sadece "Haçlı Seferleri"olarak geçen bu katliamlardan ve katledilenlerden hiç bahsedilmemektedir.

Doğudaki zenginliklere ulaşamayacağını anlayan Avrupalı, gözünü batıya ve Afrika`ya dikmiş, yapılan istilalarla kuzey ve güney Amerika'da iki büyük uygarlık halklarıyla birlikte tarih sahnesinden ebediyen silinmiştir.

Avustralya ve Yeni Zelanda'da yüz binlerce Aborjin yerlisini yok edilmiştir.

Bugün Dünya üzerinde Avrupalı göçmen ve sömürgeciler tarafından kurulan medeni şehirlerin çoğunun altında katliam ve soykırım vardır.

Bütün bu gerçekler tarihin kanlı sayfalarında açıkça yerini almış olmasına rağmen, her nedense Türkler ile ilgili yapılan yayınlar abartılmış ve dramatize edilerek "sahte tarihler ve olaylarla" saptırılarak, kamuoylarının akılları bulandırılmaya çalışılmıştır.

İkinci Dünya Savaşında milyonlarca Yahudi`yi katleden Almanlar, Bosna Savaşında binlerce Boşnak'ı öldüren Sırplar gündeme bile gelmezken, gerçekte soykırım olmadığı defalarca belgelenen 1915 olayları her yıl Dünya kamuoyunun değişmez gündem maddesi olmuştur.

Sözde dünyanın en güvenilir ansiklopedilerinden olan Ana Britannica, 1915 olaylarında ölen Ermeni sayılarını, her fasikülünde arttırmıştır.

Avrupa'nın ikiyüzlü politikalarının en somut örneklerinden biride Kıbrıs sorununda yaşanmaktadır.

Öncelikle 1963 ile 1974 arasında yaşananları "vakayı adliyeden" sayarak, yüzlerce Kıbrıslı Türkün, Rum EOKA'cıları tarafından katledilmesini, binlercesini göçe zorlanmasını yaşanmamış yıllar olarak görüp "unutma" yolunu seçmişlerdir.Diğer taraftan, soydaşlarının can ve mal güvenliğini korumak için adaya gelen Türk Askeri ise işgalci olarak görülmüştür.

Neden mi? Çünkü tıpkı Bosna'da görmemezlikten gelindiği gibi, Rumlar önce işini bitirmeli, binlerce Türk katledilmeli, sonra Rumlar izin verdiğinde müdahale edilmeliydi.

Avrupa Parlamentosu'nun Dış İlişkiler Müdürlüğü'nü,ikiyüzlü politikalarından birine daha geçen hafta Kıbrıs'taki durum ve müzakere sürecine ilişkin kendi iç organlarını bilgilendirmek amacıyla hazırladığı belge ile imza attı.

Belgenin bir bölümünde, "Kıbrıs adasının Güney kısmı ile Kuzey kısmı" arasında nüfus ve asker sayıları bakımından bir de karşılaştırma yapılarak, Güney Kıbrıs'ta 789.300 Kıbrıslı yaşarken Kuzey'de de 88.900 Kıbrıslı ile 160.000 "Türk kökenli" kişinin yaşadığını açıklıyor.

Annan Planını adada mevcut iki halk oylasa da, 21 Aralık 1963 tarihinden itibaren bütün Birleşmiş Milletler belgelerinde GC (Greek Cypriot – Kıbrıslı Rum) ve TC (Turkish Cypriot – Kıbrıslı Türk) olarak adada iki ayrı halkın veya topluluğun olduğu kesin kes belirtilse de, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında "İki halktan veya o dönemin tanımı ile iki toplumdan" bahsedilse de bu belge ile Kıbrıslı Türk kavramı kaldırılarak "Kıbrıslı- Kypriaki" yapmaktadır.

Güneyde yaşayan 789.300 Kıbrıslının 230.000'nin Yunanlı, Rus, Gürcü, Kürt, Lübnanlı Arap ve Pontuslulardan oluştuğunu dikkate bile almayan raporu hazırlayanlar, Kıbrıs'ın kuzeyinde 88.900 Kıbrıslı ile 160.000 "Türk kökenli" kişinin yaşadığını belirtmişlerdir.

Ayrıca, belgede KKTC'de bulunan Türk askeri sayısının 35 ila 40.000 arasında olduğu, teknik olarak hala geçerli olan 1959 Garantörlük Anlaşması uyarınca, Türkiye'nin adada 650, Yunanistan'ın ise 950 asker bulundurma hakkının olduğu iddia edilmiştir.

Oysa Ada'daki Türk askerinin sayısının 35–40.000 olduğu hiçbir gerçek belgeye dayanmamaktadır. Tamamen saptırtmış, Rum söylemiyle yazılmış sayı olduğu gözükmektedir.

21 Ocak 2009 tarihinde Ledra Palas'ta yapılan toplantıda BM Barış Gücü (UNFICYP) komutanı Albay G.A.C. Hughes'un Türk ve Rum siyasi parti liderlerine yaptığı sunuda açıkladığı sayı Türk barış Kuvvetleri için 21,000, Güvenlik Kuvvetleri için de 3.000'dir.

Buna karşın aynı belgede, Kıbrıslı Rumların bir çatışma anında yaklaşık 94.000 kişiyi birkaç saat içinde organize bir şekilde silahlı olarak toplayabilecek ve daha evvelden belirlenmiş mevzilere sevk edebilecek bir sistemi mevcut olduğundan hiç bahsetmemektedirler.

Bu amaçla evlerinde yeterli silah ve söz konusu silahın mermilerini bulunduran ve RMMO'da askerlik hizmetini tamamlamış 60.000 adet İHTİYAT askeri; Her koşulda tepeden tırnağa silahlı 2 dönem, toplam 24.000 adet RMMO askeri;1960 Anayasasına göre sayıları 900 olması gerekirken 1.500 olan Yunanistan'dan gelen Yunan Alayı (ELDIK) mensupları; ve
Yunanistan'dan gelen ve sayıları 2009 yılında 20.000'ini bulan "Paralı Askerler"le birlikte seferi haldeki Rum Silahlı Kuvvetleri toplamda 94.000 kişilik bir saldırı gücü oluşturmaktadır.

Ama Avrupa Parlamentosu'nun taraflı ve haçlı zihniyetli milletvekilleri ve bürokratları, bu sayıyı 10.000 RMMO askeri ve 60.000 yedek asker olarak açıklamaktadırlar.

________________________________________

[*] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkanlar -Kıbrıs Araştırmaları Bölümü Başkanı.