KIBRIS`TA “EROĞLU” PANİĞİ...
 Bu sayfayı yazdır

KIBRIS`TA “EROĞLU” PANİĞİ...

Yazan  12 Mart 2010
Son günlerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)`nde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, “federasyon” tezini savunan Cumhurbaşkanı Talat ile “iki Eşit Devlet” tezini savunan Başbakan Eroğlu arasında devam eden rekabet;

Eroğu kesimimin güçlendiğini düşünen ve adada Rum orjinli bir "Fedaral Kıbrıs Cumhuriyeti" kurmayı hedefleyen Talat `ın iç ve dış destekleyicileri arasında paniğe yol açtığı gözlenmektedir. Her iki liderinde beş yıl önceki seçim öncesi ve sonrası tavırlarını analiz ederek, bu seçimlerde ki beklentileri ortaya koyabiliriz.

Öncelikle neden Talat?

Nisan 2004 ayı içinde her iki kesimde oylanan Annan Planı, Denktaş ve taraftarlarının büyük çabalarına karşın %64 oranında KKTC halkı tarafından onaylanması, bir kesim tarafından Denktaş ve taraftarlarınında yönetimdeki etkinliklerinin artık olmaması gerektiğine yorumlayarak, adada Rumlarla kalıcı bir çözüm sağlayabilecek bir kişiliğe desteklenmesi gerektiği düşüncesi itibar görmeye başlamıştı. Bu kimse "Yes be Annem" sloganıyla halkı plana "evet" oyu vermeye çalışan Başbakan Mehmet Ali Talat`dan başka biri olamazdı. Halk, 30 yıldan beri çözüme yakın bir sonuç alınamasını Rum uzlaşmazlığından daha çok Denktaş ve politikalarından kaynaklandığı tezine inandırılmaya çalışılıyordu. Oysa rum kesiminin aynı plana % 75 "hayır" demesinin sorum luğu Denktaş`ta mıydı acaba?

Talat, 2005 yılında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Annan Planında ki politikalar üzerine kurarak, eğer seçilirse uzlaşmacı tavıyla kısa sürede adaya barış, güven ve huzur getirebileceğini vaat ediyordu. Oysa, 1 Mayıs 2004`de Rumların Avrupa Birliği`ne kesin kabulü ile çözüm hiç de kolay olamayacağının sinyallerini vermeye başlamıştı.

Kıbrıs Sorununu kendi iktidar döneminde çözmeyi hedefleyen AKP Siyasi kadroları için, Cumhurbaşkanı Denktaş ve Ulusal Birlik Partisi (UBP), kafalarında ki çözüme uygun olmadıkları Annan Planıyla açıkça ortaya çıkmıştı. Plana büyük destek veren Başbakan Talat ise, AKP Hükümeti için uyum içinde çalışabilecekleri bir Cumhurbaşkanı adayı olarak kendini göstermiş ve desteğini almıştı.

"Federal Kıbrıs Cumhuriyeti" çatısı altında iki toplumlu tek devlet modeli üzerinde bir çözüm yolu arayışı içinde olan Talat için Nisan 2005 seçimlerini, bir yıl önce ki benzer bir çözüm önerisini içeren ve Kıbrıs Türk Halkının dörtte üçünün desteğini alan Annan Planının rüzgarıyla % 52`lik bir oy oranıyla Derviş Eroğlu`nun önünde Cumhurbaşkanlığı`nı kazandı.

Bir yıl sonra 2006`da, benzer bir seçim süreciyle Kıbrıs Rum Kesiminde yapılan başkanlık seçimlerini, Annan Planına "Hayır" diyen Tasosçuların aksine sosyalist AKEL Partisinin kazanması, "Federal Kıbrıs Cumhuriyeti" çözümüne bir adım daha yaklaşıldığı düşünülmeye başlanmasına neden olmuştu.

Kıbrıs`da ki sorunun çözümü maksadıyla her iki lider tarafından Eylül 2008`de başlatılan ve bu güne kadar yetmişten fazla bir araya gelinerek sonuç alınmaya çalışılan müzakerelerden somut bir sonuç alınamamıştır. Her iki liderin üzerinde mutabakata vardığı "iki toplumlu Federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti" düşüncesini hayata geçirebilmek için sarfettikleri çabalar, kendi toplumlarından gelen baskılarla şekillendirmeye çalışmışladır.

Ancak aradan beş yıl gibi bir süre geçmesine rağmen, otuzbeş yıllık Kıbrıs Sorununda istenilen sonuç alınamaması, her iki liderin büyük umutlarla başlattığı çözüm müzakerelerinde ki beklentileri büyük ölçüde azaltmaya başladı.

Yaşanan bu umutsuzluk, yaklaşan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, diğer aday "Başbakan Derviş Eroğlu`nun şansını artırıyor mu" endişesine yerini bırakmaya ve Talat destekleyicilerinde seçim sonuçlarında ki endişesini arttırdı.

"Bütün adaylara eşit mesafedeyiz" diyen AKP Hükümeti, yaptığı açıklamalarda "Talat ve politikalarını desteklediğini" açık bir şekilde ifade etmekten de kaçınmamıştır.

Cumhurbaşkanı Talat ise "ben kaybedersem AKP politikaları kaybeder" diyerek, bu güne kadar Kıbrıs`ta yaşanan müzakereleri ve gelinen noktanın sorumluluğunun sadece kendisine ait olmadığını, bu politikalarının mimarının AKP olduğunu ifade ediyordu.

Bu açıklama en hafif ifadeyle tam bir talihsizlik olarak görülmelidir.

KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti`nin ortak menfaatleri konusunda politikaları olması ve bunların uygulanması tartışılmaz bir gerçektir. Ancak Sayın Talat`ın kendisini Türkiye`nin bir valisi gibi görerek müzakerelerin tamamını Türkiye Cumhuriyeti`nde ki bir partinin politikalarıyla belirliyorsa, bu durum oldukça düşündürücüdür. Kıbrıs Halkının hak ve menfaatleri ile geleceği ni belirleyecek politikaları, yine Kıbrıs Türk halkının seçeceği politikacılar tarafından doğru olarak belirlenmelidir.

Bu gün gelinen nokta itibarıyla Sayın Talat`ın, kendisinin ifadesiyle, AKP`ye dayalı politikaları iflas etmiştir. Başbakan Eroğlu`nun gelmesiyle kendi çıkarları yara alacaklarda gözle görülür bir "panik" havası esmeye başlandığı gözlenmektedir.

Eroğlu`nun önününü kesmek için Ulusal Birlik Partisi (UBP) eski başkanı Tahsin Ertuğruloğlu`nun üçüncü bir aday olarak gösterilmesi, Avrupa Parlementosu`nun Talat`a destek adı altında Nisan ayı başınnda Madrit`te bir konferans düzenlemesi, BM Genel Sekreteri Moon`un adayı ziyaret ederek Talat` a açık desteğini ifade etmesi, gerçekleri değiştirmeyecektir.

Nedir bu gerçekler?

Kıbrıs Sorununda bu gün gelinen nokta, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşması ve Annan Planında belirlenen şartların dahi çok gerisinde olduğudur.

Kıbrıs Rum Yönetimi, garanti ve güvenlik istememektedir, oysa 1960 şartalarında bu vardı.

Asker sayısı, Kıbrıs Türk Tarafında 24 bin, Rum tarafında 94 bin dir.

Güney Kıbrıslı Rumlar Kuzeyde kalan taşınmazları için her türlü yasal yolu kullanarak tazminatlarını yada mülklerini alabilme imkanlarına sahipken, güneyde Rum işgalinde kalan 103 Türk köyünin topraklarının akibeti söz konusu bile edilmemektedir.

"Neden?" Kıbrıs Cumhuriye yıkıldı, yok edildi, bunların sorumlusu kim, öldürülen, köylerinden göç ettirilen Türklerin hesabını kim verecek? Gündeme bile getirilmemektedir.

Sayın Eroğlu eğer Cumhurbaşkanı seçilirse, bu konulara nasıl bakar, selefi gibi Türkiye`de bir başka partinin politikalarını mı takip eder, bilinmez. Ancak bilinen bir gerçek var, Kıbrıs Sorunu bu haliyle çözülürse, adadaki Türklerin asimilesi vegüvenliklerinin sağlanamamasısadece bir süreliğine ötelemiş olur.