Bu sayfayı yazdır

Yunanistan Genel Seçimlerinde Türk Adaylar

Yazan  23 Ocak 2015

Aralık 2014’te Yunan Parlamentosu’nda gerçekleşen cumhurbaşkanı seçiminde iktidar ortakları Yeni Demokrasi (ND) ve Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK) partilerinin gösterdiği adayın seçilememesiyle ilan edilen erken genel seçimlerde son iki güne girilmiş bulunuluyor. 25 Ocak 2015’te gerçekleşecek bu seçim, 2008 sonrası ortaya çıkan ekonomik krizin devam ettiği, dış kredilere bağlı olarak istikrarın arandığı Yunanistan’da son üç senede yapılan üçüncü erken seçim olma özelliğini taşıyor. Basında yayınlanan anket sonuçlarına göre, 25 Ocak’taki seçimlerde iktidar olma yarışının Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu’ndan oluşan Troika’nın belirlediği politika ve şartların tekrar gözden geçirileceğini beyan eden ana muhalefetteki Radikal Sol Koalisyon (SYRİZA) ile Troika’nın belirlediği ve üzerinde daha önce anlaşılan politikaların sürdürüleceğini açıklayan iktidarın büyük ortağı Yeni Demokrasi arasında geçeceği öngörülüyor. Aynı anketler üçüncülük için kısa bir süre önce kurulan Nehir (POTAMI) partisi, Yunanistan Kominist Partisi (KKE) ve lideri halen hapishanede bulunan aşırı sağ/faşist Altın Şafak partisinin yarışacağına işaret ederken hükümetin küçük ortağı PASOK’un seçim barajını bir-iki puan farkla  geçeçeği ve geri kalan partilerin ise seçim barajını aşamama riski taşıdıklarını göstermektedir.[1]

Ülke genelindeki tartışmaların ağırlığını yaşam şartlarının nasıl iyileşeceği ve bununla doğrudan bağlantılı görünen Euro para biriminde kalınıp kalınmaması, kemer sıkma programın uygulanmasına bağlanan dış kredilerin verilip verilmemesi gibi konular oluşturmaktadır. Batı Trakya Türkleri arasında ise azınlığın var olan sorunlarının halen çözülememiş olması ve bu bağlamda hangi siyasi partinin Türk azınlığına ve azınlık haklarına daha duyarlı olduğu/olabileceği ile Yunan meclisine azınlık mensubu kaç milletvekilinin gönderilebileceği ve bunu doğuracak senaryolar tartışılan konular olarak öne çıkmaktadır. Bu tartışmalar paralelinde partilerin aday olmalarına izin verdiği azınlık mensubu siyasetçiler de azınlık için kendi partilerinin iktidara gelmesinin ne kadar iyi olacağını azınlık seçmenine anlatmaya çalışarak seçim kampanyalarını yürütmekte ve partilerinin zaferi için çalışmaktadırlar.     

Türk seçmenin yoğun olarak yaşadığı Rodop ve İskeçe seçim bölgelerinden toplam 17 adayın yer aldığı bu seçimde Yunanistan’ın başka bölgelerinde yaşayan Türklerden aday bulunmuyor. Örneğin, Dedeağaç ve Dimetoka gibi şehirleri içine alan Evros seçim bölgesi ile Rodos ve İstanköy gibi yerlerde Türk seçmen bulunmasına rağmen Türk aday gösterilmemiştir. Bu sebeple bu bölgelerdeki tüm azınlık oyları Yunanlı adaylara gitmektedir. Oyların etnik grup temelinde dağıldığı Batı Trakya bölgesinde her ne kadar Türk seçmenden Yunanlı adaylara belli oranda oy kayıyor olsa da Yunanlıların oyları Yunan kökenli adaylara, Türk seçmenin oylarıysa Türk adaylara gitmektedir. Türk adayların belirlenmesinde, diğer seçim bölgelerinde gösterilen adaylarda olduğu gibi son kararı partilerin genel merkezleri vermektedir ki bu durum azınlık içinde adaylığı düşünenlerin üzerinde büyük bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.  

Bu tespiti somutlaştırılacak olursak, potansiyel adaylardan Türk azınlık terimi yerine Müslüman azınlık terimini kullanmaları beklenilmekte ve bu beklenti zaman zaman Türk azınlık tanımını kullanan azınlık adaylarının adaylıklarını kaybetmelerine sebep olabilmektedir. Hatta 2014’te yapılan eyalet seçimlerinde, İskeçe Türk Birliği eski Başkanı’nın Milliyetçi Hareket Partisi Başkanı Devlet Bahçeli ile birlikte çektirdiği bir fotoğrafın açıklanması beklenen eyalet meclis adaylığını kaybetmesine sebep olduğu görülmüştür. Siyasal partilerde var olan bu yaklaşım sebebiyle azınlık mensubu siyasetçilerinin söylenmesi gereken gerçekler konusunda çoğu zaman sessiz ve pasif kaldıkları bilinmektedir. Aslında bu durum milletvekili seçildikleri takdirde karşılaşacakları siyasi dayatma ve baskıların da sadece ilk adımını oluşturmaktadır. Şu bir gerçektir ki Batı Trakya Türklerinden gerek Yunan meclisine gerekse yerel ve bölgesel meclislere seçilmiş hiçbir azınlık siyasetçisi en azından 1990’lardan sonra, bulundukları kurumlarda yaptıkları konuşmalarda kendilerini seçen Türk seçmenlerinden ve sorunlarından bahsederken Türk kelimesini kullanmamaktalar ve kullanmaya da teşebbüs etmemektedirler. Bu durum sadece bulundukları kurumların toplantılarıyla sınırlı olmayıp, resmi kurumlar, belediyeler tarafından organize edilen toplantılarda da görülmektedir. Fakat yine aynı kişiler, azınlık kurumlarının düzenlediği veya Türkiye’de düzenlenen toplantılarda ise azınlıktan bahsederken Türk tanımını kullanmaktadırlar.

Azınlık adaylarını Türk kelimesini kullanma(ma) sorunu ve bu durumun yarattığı çelişkiyle başetme dışında başka zorluklar da beklemektedir. En başta aday oldukları partilerinin Türkiye karşıtı çıkışlarına azınlık içinde bir denge söylemi bulmaları gerekmektedir. Türkiye ve Yunanistan devletlerinin birbirlerini hedef alan açıklamalarında da arada kalıp baskıyı en çok hisseden yine azınlık milletvekilleridir. Tabi bununla bağlantılı olarak, Yunan meclisindeki tartışmalarda çok kolay bir şekilde milliyetçi Yunanlı milletvekillerinin hakaret içerikli söz ve saldırgan tavırlarına ve ‘Türkiye’nin adamı’ olma suçlamalarına uygun cevap vermek, bu tür zorluklarla mücadele etmeye hazır olmaları gerekmektedir. Azınlıkla ilgili düzenlemelerden/gelişmelerden haberdar edilmemek ya da son anda haberdar edilmek, azınlık ve özellikle Türk kelimesini duymaktan hoşlanmayan çok sayıdaki partilisine Müslüman tanımlamasıyla da olsa azınlığın sorunlarını anlattıktan sonra destek görememek gibi yaklaşımlar seçilecek azınlık milletvekillerini beklemektedir. Kısacası, anavatan Türkiye ile vatandaşı oldukları Yunanistan arasındaki uyuşmazlıklarda tartışmaya çok karışmamayı, Türk azınlık ile Yunan devleti/hükümetleri arasındaki sorunlarda da partisinin yaklaşımı ile azınlığın talepleri karşısında işin içinden çıkabilmeyi başarmaları gerekmektedir. Bu güne kadar ‘işin içinden’ çıkma genellikle partinin tepkisini fazla çekmeyecek tavırlar sergilemek şeklinde olmuştur.    

Azınlık adaylarını milletvekili seçilmeleri halinde yukarıdaki ‘zorluklar’ beklerken, gerek seçim kampanyaları sırasında ve gerekse seçildikten sonra karşılaşacakları ‘kolaylıklar’ da bulunmaktadır. Her şeyden önce proje temelli tartışmalar yapmadıkları gibi seçmenlerin önüne hedef koymadan da seçilebilmektedirler. Her hangi bir taahhüt altına girmeden vaatlerde bulunabilirler; çünkü bu güne kadar kendi görüşleriyle ve verdiği sözlere rağmen aday olduğu partinin politikaları uyuşmuyor diye partisinden istifa eden azınlık milletvekili olmamıştır. Milletvekili olduktan sonra da azınlık ve azınlık haklarının uygulanmasını sağlamak için ilgili bakanlığa soru sormak dışında ciddi bir kampanyaya öncülük ettikleri görülmemiştir. Örneğin, Dr. Sadık Ahmet’in Batı Trakya Türk azınlık siyasi tarihinde ilk defa bağımsız milletvekili olarak meclise girmesinden hemen sonra 1991 yılında yapılan düzenlemeyle getirilen yüzde 3 ülke seçim barajından bireylerin muaf tutulması yönünde bir girişimde hiçbir zaman bulunmamışlardır. Azınlık haklarının mücadelesi kadar önemli olan sosyal ve ekonomik zorlukların güncel hayatta çözümü için uğraşmaları bir sonraki seçimlerde seçilmelerine yeterli olabilmektedir.

Kolaylıklarıyla ve zorlularıyla 17 Türk aday hem kendi aralarında hem de aday gösterildikleri parti listesindeki diğer adaylarla en çok oyu alarak milletvekili olmak için yarışacaklar. Namzet sisteminin uygulandığı Yunanistan’da seçilmek için ilk hedef aday gösterildikleri partinin listesindeki adaylar arasında en çok oyu almak ve sonra da partilerinin alacağı oyu beklemektir. Tabi her şeyden önce aday oldukları partilerinin yüzde 3 barajını geçmeleri gerekmektedir. Üçer milletvekilinin seçilebildiği Rodop ve İskeçe seçim bölgelerinde ilk sırayı SYRIZA’nın alması halinde iki azınlık milletvekili kesin gibi görünmektedir. Üç ve belki dördüncüsü ise diğer partilerin ve adayların aldıkları oyların oranına göre belirlenecektir. Azınlık milletvekili sayısının çok olmasının yıllarca bekletilen azınlık sorunlarının çözümüne olumlu etkisi ne kadar olur, bu başlı başına ayrı bir soru olarak not edilmelidir.

2012 genel seçimlerinde kendilerinden 3 milletvekilini Yunan parlamentosuna göndermeyi başarmış olan Batı Trakya Türk seçmeni kafasında önemli sorularla yine bir seçim arifesindedir. Azınlık seçmeni, “Acaba bugüne kadar değişen birçok hükümete rağmen değişmeyen azınlık politikası, ilk defa hükümet kurma ihtimali bulunan SYRİZA yönetiminde değişir mi?” diye sorgulamaktadır. Zira son 30 yılda iktidara gelmiş partiler denenmiş ve değişen bir şey olmamıştır. SYRIZA da diğer partilerin iktidara geldiğinde yaptığı gibi devlet politikası olarak belirlenen kalıplaşmış ve azınlıklarla ilgili uluslararası yükümlülükleri yok sayan, grup etnik tanımını reddeden, Müftülerin ve azınlık vakıfları yönetim kurulu üyelerinin seçimine izin vermeyen, Başmüftülüğü es geçen, azınlık okullarının kapanmasını hedef yapan, AİHM kararlarını hiçe sayan uygulamalara devam mı edecek? Yoksa, bu seçim sonuçları, SYRIZA dahil seçim kampanyalarında “azınlık” kelimesini dahi kullanmaya çekinen, sorunları görmezden gelen, senelerdir var olan sorunların devamından azınlık ve Türkiye’yi sorumlu tutan anlayışı benimseyen partilerden umudu kesip 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Rodop ve İskeçe seçim bölgelerinde birinci gelen kurumsallaşmış ve daha entegre olmuş bir Dostluk Eşitlik Barış (DEB) partisinin çatısı altında, azınlık milletvekillerinden beklenilen ama bugüne kadar yapmadıkları, önce ülke barajının kişilere uygulanmasının kaldırılması için yeni bir siyasi mücadelenin başlatılmasına ve ardından DEB partisi üzerinden yeni bir siyasi davranışın oturtulmasına mı sebep olacaktır?