AKP Hükümeti Kerkük’ü Peşmerge Kuşatmasına Terk Etti

Sayın DAVUTOĞLU, tarih herkesi bir şekilde hatırlar. Tarihin sizi Kerkük’ü Barzani’ye veren ve Türkmenlere terk eden Türk Dış İşleri Bakanı olarak hatırlamasına izin vermeyin.

Ortadoğu'daki gelişmeler, Irak'ta yaşananların çoğu kez ön plana çıkmasını engelliyor. Özellikle son 1 aydır, Ortadoğu denilince Türkiye'nin gündemine Tunus, Mısır ve Libya gibi ülkelerde yaşanan ayaklanmalar geliyor. Buna paralel olarak Türkiye için en önemli stratejik direnç noktalarından birisi olan Kerkük'te yaşanan gelişmeler görmezden geliniyor. Son bir aydır gerginliğin tırmandığı Kerkük'te Irak'ın işgali sırasında yaşanan peşmerge istilasından beri en büyük ikinci peşmerge işgali yaşanmaktadır. Fakat, nedense Türkiye'de olup bitenler konusunda tek bir satır yazılmıyor. Bu nedenle, Kerkük'teki olayların aydınlatılması her zamankinden fazla önem taşıyor.

Kerkük'te son dönemdeki gelişmeler, Kerkük'ün statüsünün uzun zamandan beri çözümsüzlüğe sürüklenmesi ve kentin Kürtler tarafından yönetilmesinin sürdürülmesi ile yakından ilişkilidir. Son 7 yılda şehirde dağıtılan gıda karnelerine göre nüfus 840.707'den 1.276.409'a çıktı. Şehrin gerçek nüfusu ise 1.6 milyonun üzerindedir. Yani, Kerkük'ün nüfusu 7 yılda resmi olarak %50, gerçekte ise %100 artmıştır.

Bu nüfus artışının başka şehirlerden, hatta ülkelerden getirilen Kürtlerden kaynaklandığını sadece Iraklılar değil, bütün dünya biliyor.. Ancak, Saddam tarafından yapılan ve tüm Iraklılara zarar veren Araplaştırma politikasının sanki tek mağduru Kürtlermiş gibi konu uluslararası platformlarda tarihi bir hakkın geri alınması gibi resmediliyor.

Oysa, Saddam tarafından şehirden zorla gönderilen Kürtler ile 2003'ten sonra şehre yerleşenler arasında onlarca kat fark var. Dahası, aynı dönemde evlerini ve topraklarını kaybeden, devletin zorla kamulaştırmasına maruz kalan ve hatta kamulaştırılan toprakları Saddam tarafından Araplara verildiği için geri alma umudu bile kalmayan Türkmenleri kimsenin dikkate aldığı bile yok. Kerkük'te 2003'ten beri değişen sadece nüfusu dağılımı olmadı. Aynı zamanda kentin yönetimi de siyasi olarak da büyük ölçüde Kürtlerin kontrolüne geçti. 2005'te yapılan Vilayet Meclisi seçiminden beri şehrin yönetimi haksız bir biçimde büyük ölçüde Kürtlerin kontrolündedir.

Demografik değişikliğin meşrulaştırılmaması için gösterilen direnç nedeniyle ülkenin kuzeyi hariç tüm Irak'ta 2009'da vilayet meclisi seçimi yapılırken Kerkük bunun dışında kaldı. Geçen yıl yapılan genel seçimde ise Türkmenler ve Arapların yarattığı güç dengesinin Kürtlere denk olduğu ortaya çıktı. Gerek milletvekili sayısı gerekse oyların dağılımı Kürtlerin tüm yaptıklarına rağmen şehirdeki diğer milletleri silemediğini gösterdi. Bu durum, Kerkük'te yeni bir güç mücadelesini başlattı. KDP ve KYB yeni Maliki hükümetinin kurulmasıyla birlikte Kerkük konusundaki taleplerini harekete geçirmeye başladı. İşte, bugün Kerkük'te yaşanan gelişmeler temelde bu gelişmelere dayanmakta.

Ancak, son 3 aydır Kerkük'te gerginliğin artmasının bazı özgün ve yeni dinamikleri olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Bunların başında Irak hükümeti tarafından çıkarılan bir kanunla devlet tarafından taşınmazları ellerinden alınan kişilere bu taşınmazların geri dönüşünü nerdeyse olanaksız hale getiren yasa gelmektedir. Son 35 yıldır Kerkük'teki Türkmen kimliğinin silinmesinin en önemli yolu, Türkmenlerin mallarının ellerinden alınması oldu. Böylece ekonomik kaynaklardan yoksuz bırakılan Türkmenler göç etmek zorunda bıraktırıldılar. Birçok Türkmen ise şehrin en değerli yerlerinde arazilere sahip olmasına rağmen mallarının siyasi gücü elinde tutanların eline geçişine karşı koyamadı. Amerikan işgaline kadar, Arap ırkçısı politikaların kurbanı olan Türkmenler binlerce dönüm topraklarını kaybettiler. Bu topraklar ülkenin başka kesimlerinden gelen Araplara dağıtıldı.

Amerikan işgalinden sonra, ise Kerkük'ün göbeğinde ya da kenar mahallerinde binlerce Kürt hiçbir hakkı olmadığı halde çoğu Türkmenlerin olmak üzere planlı bir şekilde Kerkük'te yeni yerleşimler yarattı. Bu ikinci dalgada Türkmenleri daha büyük bir sıkıntıya soktu. Üstelik, kendisine eski rejim tarafından toprak dağıtılan Arapların bir kısmı, kendilerinin olmayan bu toprakları işgalden hemen sonra Kürtlere satarak şehri terk etti. Bir kısmı ise hala üzerinde oturmaya, bina yapmaya ve ekip biçmeye devam etmektedir. Çıkarılan yasa ise devlet kamulaştırılan bu taşınmaları kendi kontrolüne almaktadır. Bu durum Türkmenlerde mallarının geri dönmesinin güçleştiği düşüncesini yaratırken, Araplar'da merkezi hükümetteki Şiilere duyulan güvensizlik nedeniyle tedirginlik yarattı.

Kerkük'te ekonomik, siyasi, sosyal ve stratejik boyutları olan "arazi" meselesi, yeni dönemdeki gelişmelerin en kritik dönüm noktalarından birisidir. Fakat, Kerkük'ün peşmergeler tarafından işgalinin perde arkasında bir faktör daha var. 3 hafta kadar önce Kerkük'te KDP binası ve Kürt silahlı güçlerini hedef alan saldırılardan sonra şehirde güç gösterisi yapmak için fırsat arayan Kürtler bu fırsatı Havice'deki olaylarla buldular. Ortadoğu'daki ayaklanmalardan etkilenerek Havice'de yönetimi protesto gösterisiyle başlayan olaylar ABD tarafından kurulan silahlı milisler olan Sahva'daki adamlarıyla bazı Arap aşiretlerinin Kerkük merkezine doğru yola çıkmasıyla tırmandı. Bunun üzerine Kerkük'e 5000 civarında peşmerge gücü konuşlandırıldı. Bu güçler peşmerge birlikleri değil, Zerevani denilen KDP'ye bağlı özel silahlı birliklerdir. Kerkük, kuzeydeki yerel yönetimin yetki sınırlarının dışında kalmasına rağmen bu birlikler Kerkük'ü kuşatma altına alarak adeta güç gösterisi yaptı. Kerkük'teki Kürtleri korumak için şehre geldiklerini ve Kürtlerin güvenliğini sağlamadan çıkmayacaklarını söyleyen bu güçleri ne ABD, ne Irak hükümeti ne de Türkiye engellemedi. ABD ve Irak hükümetinin bu silahlı grupları şehri terk etmeye "ikna çabası" ise henüz sonuç üretmedi. Asıl sorun ise Kerkük'ün kuzeye bağlanmasını ve Türkmenlere zarar gelmesini bir dönem kendisi için kırmızı çizgi ilan eden Türkiye'nin Kerkük abluka altına alınmışken bu kadar sessiz kalması. Türkiye'nin Irak politikasının bir süredir, ekseninin kaydığı zaten Irak'ın kuzeyinde olup bitenlere Türkiye'nin yaklaşımından bellidir.

Kerkük'ün bu kadar göz ardı ediliyor olması, hiçbir yönden açıklanabilecek bir durum değildir. Galiba, Türkiye'nin Kerkük'ü tekrar hatırlaması için şehrin tamamen işgal edilmesi veya Türkmenleri hedef alan büyük bir şiddet dalgasının başlaması gerekmekte. Son yıllarda Türkmenleri sinsice vuran şiddet görmezden geliniyor. Gelişmelerin böyle devam etmesi Kerkük'ü ve Türkmenleri her geçen gün daha fazla tehlike altına atmaktadır. Ve meselenin en önemli boyutu kendisinin de bir Türkmen olduğunu unutan Ahmet Davutoğlu'nun her yerde "uzlaştırıcı" rolü oynarken Kerkük'te soydaşlarını peşmerge zulmüne terk etmesi, Telaferlilere de kulağa hoş gelen fakat sonuç doğurmayacak konuşmalar yapmasıdır.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display