< < Bush'un İkinci Dönemi
 Bu sayfayı yazdır

Bush'un İkinci Dönemi

Bush yemin ederek ikinci dönemine yemin ederek başladı. Bush’un yemin töreninde yaptığı konuşmayı tahlil eden uluslar arası ilişkiler uzmanları Bush’un dini bir misyon yüklenmiş, gerçeği tekeline almış fanatik bir ideolog gibi konuştuğunu düşünüyorla

Gerçektende Amerikan dış politikasında Bush ile yeni bir dönem başlamış durumda. Bu dönem Amerikan kamuoyunda da ağır eleştirilere maruz kalıyor. Bush'a karşı gelişen toplumsal direniş henüz Vietnam Savaşı sırasındaki gösteri boyutlarını kazanmadı ise de Bush'un en tartışılan Amerikan başkanı olmasını sağlamış durumda.

Bunun tartışmanın özünü Bush'un Amerikan dış politikasındaki bütün temel yaklaşımları terk eden bir dış politika izlemesi yatıyor. ABD kurulduğundan bu yana Amerikan dış politikasında temel olarak üç çizgi izlenmiştir. Bunlar sırası ile a) izolasyonist görüş, b)realist görüş ve c) liberal enternasyonalizmdir.

İzolasyonist görüş, ABD'nin dünyadan mümkün olduğunca çekilmesini öneren bir görüştür. Bu görüş Amerikan dış politikasına 1930'larda damgasını vurmuştur. Daha sonraları izolasyonizmden çok bahsedilmiş ise de bu entelektüel bir tartışmadan öteye gitmemiştir.

2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan dış politikasına damgasını vuran yaklaşım ise realizm olmuştur. Henry Kissenger ile zirveye çıkan realist okul daha çok Cumhuriyetçi Başkanların uyguladığı politikaların temelini oluşturmuştur. Örneğin 1970'ler Başkan Nixon ve Dış İşleri Bakanı Kissenger'ın Asya'da dengeleri Moskova aleyhine değiştirmek için komünist Çin ile girdikleri işbirliği realist politikanın en etkili uygulamalarından birisidir.

Bir diğer çizgi ise daha çok Demokrat başkanların benimsediği liberal enternasyonalizm. Carter ve Clinton'un politikalarında özellikle ön plana çıkan bu politika Amerikan dış politikasında uluslar arası kuruluşlar ve müttefiklerle işbirliğine dayanan bir anlayışa dayanmaktadır. Liberal enternasyonalizm uluslar arası hukuku vurgulaması ile dikkat çekiyor.

Bush'un Yeni-Muhafazakarlar tarafından çerçevesi çizilen politikası ise "muhafazakar enternasyonalizm" diye adlandırılıyor. Muhafazakar enternasyonalizm, realizm ile enternasyonalizmin bir karışımıdır. Muhafazakar enternasyonalistler için siyasetin özünü kaba güç oluşturuyor. Çünkü kaba güç en belirleyici olan. Muhafazakar enternasyonalistler uluslararası hukuk ile alay ediyorlar. Çok verilen bir örnek kullanıyorlar bunun için. Hindistan'ın manevi lideri Gandi'ye "Batı uygarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sorulduğunda Gandi, Batı uygarlığı diye bir uygarlığın olmadığını kasteden bir şekilde "iyi fikir" cevabını vermiştir.

Washington'da iktidarı ellerinde tutan uluslararası hukuktan bahsedildiğinde "iyi fikir" deyip geçiyorlar. Birleşmiş Milletler Amerikan politikalarına hizmet ettiği sürece faydalı sayılıyor. Aksi takdirde ezilip geçilmesi gereken bir "geri kalmış kurum muamelesi yapılıyor. Irak savaşı sırasında AB'nin maruz kaldığı muamele gösterdi ki Bush yönetimi Avrupalı müttefiklerine de çok fazla değer vermiyor.

Bush'un politikaları ne kadar dini bir söylemle ifade edilse de arkasındaki stratejik planı görmemizi engellememeli. Bush'un hedefi ABD'nin 21. yüzyılda da karşı çıkılamaz tek süper güç olarak kalmasını sağlayacak jeopolitik düzenlemeleri yapmak. Sanayi toplumları için gelecek 40 senede de çok önemli olmaya devam edecek olan petrol ve doğalgaz kaynaklarını kontrol edebilmek bu stratejinin çok önemli bir parçasını oluşturuyor.

Bu denetim ABD'ye sadece kendi ihtiyacı olan petrol ve doğalgaz güvence altına almanın dışında diğer büyük güçlerin petrole olan ihtiyaçlarını da baskı altına alma imkanı verecek. Demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi laflar ise sadece konuşmalarda kullanılan içi boş kavramlar.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü