Bu sayfayı yazdır

IRAK'TAKİ SİYASİ SÜREÇ VE MESUT BARZANİ’NİN TÜRKİYE’YE DAVET EDİLMESİ

7 Mart 2010 tarihinde gerçekleştirilen Genel Seçimin ardından henüz bir hükümet kurulamayan Irak'ta siyasi yaşam daha da karmaşık bir hal almaya başlamıştır.

26 Mart tarihinde açıklanan sonuçların ardından yasal haklarını kullanan siyasi oluşumların başvuruları neticesinde geçtiğimiz hafta içerisinde Bağdat'ta oyların yeniden sayımı şeklinde bir karar alınmıştır. Irak Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu'nun açıklamasına göre yeniden sayım işlemleri 3 Mayıs 2010 tarihinde başlayacaktır. Seçimlerde hile yapıldığı iddiası neticesinde yeniden sayım yapılırken bu defa da yeniden sayım esnasında hile yapılması endişesi kimi kesimlerce dillendirilmektedir. Bunların başında şüphesiz seçimi önde bitiren El-Irakiye Oluşumu lideri İyad Allavi gelmektedir. Allavi bu endişesi çerçevesinde sayımın uluslararası denetim altında gerçekleşmesini istemektedir.

Geçen hafta içinde kabul edilen bir başka karar da yine Allavi'nin endişelerini arttırmıştır. Buna göre; seçime dahil olan 52 adayın BAAS Partisi ile ilişiği olduğu gerekçesi ile seçimden men edilmesi ve aldıkları oyların geçersiz kılınması şeklinde bir karar verilmiştir. Özellikle Sünni kesimin desteğini arkasına alan Irakiye listesinin içindeki bazı isimlerin bu grup içinde bulunması milletvekili dağılımına etkide bulunacaktır. En fazla milletvekiline sahip olmasına rağmen başbakanlığa bir türlü uzanamayan Allavi durumun içinden çıkılmaz bir hal aldığını belirterek duruma göre seçimlerin tekrar edilmesini isteyebileceklerini belirtmesinin yanında özellikle BM'yi de Irak'taki bu durumu düzeltmek üzere göreve çağırmaktadır.

Bağdat'ta oyların yeniden sayımının yaklaşık 1 ay sürecek olması Irak siyasi yaşamının çalkantılı bir süreç yaşamaya devam edeceğini göstermektedir. Bu süreç içerisinde seçimin kilit unsurlarından biri olan Kürt unsurların tutumları büyük önem taşımaktadır. Nitekim Kürt unsurlar 7 Mart Genel Seçimi neticesinde ortaya çıkan tablo karşısında mevzi kaybetmemek için mücadele vermektedirler. Özellikle önceki meclisteki temsil oranına ulaşamayan Kürt unsurlar hükümet kurma mücadelesinde zayıf düşmemek adına bir birlik kurarak ortak tutum sergilemeye çalışmaktadırlar. Hükümet kurma çalışmalarında önceliklerini her zaman olduğu gibi Kerkük ve tartışmalı alanlar, Petrol ve Doğal Gaz Yasası gibi griftleşmiş konular olarak sıralayan Kürt unsurlar bunun yanında özellikle ABD'nin Irak'tan çekilme sürecini de bu konular ile aynı doğrultuda görmeye/göstermeye çabalamaktadır. ABD'nin Irak'tan çekilme sürecinin yaklaşıyor olması ve ABD yönetiminin şimdilik bu planını değiştirmemesi Kürt unsurları tartışmalı alanlar hususunda son derece tedirgin etmektedir.

Geçtiğimiz hafta içerisinde bizzat Mesut Barzani ABD'nin tartışmalı alanlar meselesini bir çözüme kavuşturmadan Irak'tan ayrılmaması gerektiğini belirtmiştir. Bu yönde bir istekte bulunuluyor olması Irak'ın 2003 yılındaki işgali sürecinde ABD'nin en önemli müttefiki konumuna gelen Kürtlerin 2010 yılı itibariyle Barack Obama yönetimindeki ABD'nin politik manevraları çerçevesinde bir mevzi kaybı yaşadığını göstermektedir. İşte bu durum Kürt unsurları endişeye sevk etmektedir. Nitekim bu durumun farkına varan Kürt unsurlar ABD'yi tam anlamı ikame edemeseler de alternatif olması adına bölge ülkeleri ile ikili ilişkilerini geliştirme gayreti içine girmişlerdir. Bu noktada bölge ülkelerinden Türkiye'nin de Iraklı Kürt unsurlar ile son senelerde takip ediyor olduğu Ortadoğu politikası çerçevesinde ilişkilerinin boyutunu farklılaştırma gayreti içinde bulunması karşılıklı ilişkilere ivme kazandırmıştır. Son birkaç senedir Türkiye'den bölgeye gerçekleştirilen üst düzey ziyaretlerin ardından en son geçen hafta Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun ziyareti sırasında Mesut Barzani Türkiye'ye resmi olarak davet edilmiş ve Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu da bir açıklamasında bu ziyaretin son derece faydalı olacağını belirtmiştir. Kısa vadede böylesi bir ziyaret iç politik manada sıkıntılı bir süreç yaşatsa da orta vadede kazanıma dönüştürülebilme potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda 1990'lı yılların başlarında PKK eksenli bir yakınlaşma sağlanan Iraklı Kürt unsurlar ile 2010'lu yıllar itibariyle artık terör ekseninden kurtulmuş bir ilişki ağı kurulmaya çalışıldığı görülmektedir. Şüphesiz bu noktada en önemli soru 1998 yılı Eylül ayında imzalanan Washington Antlaşması ile ABD tarafından Iraklı Kürt unsurlara nüfuz edebilme çemberinin dışına itilmesinin hemen ardından yine bizzat ABD gizli servisi eliyle Şubat 1999'da terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın teslim edilmesi ile bir teselli sunulan Türkiye, içinde bulunduğumuz dönem itibariyle edilgen konumdan sıyrılıp fikri temelleri daha sağlam politik yaklaşımlar doğrultusunda bölge nezdinde etken konuma yükselebilecek midir? Türkiye'nin son senelerde takip ediyor olduğu Ahmet Davutoğlu temelli dış politik yaklaşımlarının bu çerçevede olumlu/olumsuz yansımaları şüphesiz sadece Türkiye'yi değil başta bölge ülkeleri olmak üzere bölge ile ilgilenen tüm güçleri etkileyecektir.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü