Neden Türkiye, Suriye Üzerinde Oynanan Bölgesel Güç Oyununun Kilit Ülkesidir?

Yazan  23 Ağustos 2011
Pazar günü Esad rejimi şiddete dayalı sıkı önlemleri artırarak , Lazkiye şehrine savaş gemilerini yollayarak şehir top ateşine tutmuştur.

Şu ana kadar 1700'den fazla ölüm kaydedilse de isyan hala hafiflemeye dair hiçbir işaret göstermemektedir. Suriye'nin kaderi kendi insanlarının ellerinden fazla komşu ülkeler ve uzak başkentlerin alacağı kararlara dayalı olabilir.

Eğer bütün politikalar yerel olursa, jeopolitik de kaçınılmaz bir şekilde bölgesel olur,sivil çatışmalar sıklıkla bir ülkenin komşuları arasında yankılanan çatışmalardır ve yönlendirilmeyi gerektirir. Eğer Hindistan, Pakistan, İran ve Rusya, Afganistan'daki çatışmaların yönetiminde anlaşamazlar ise A.B.D. Afganistan'da en küçük bir istikrar kırıntısı bile bırakmayacaktır. Bu durumda bu ülkeler herhangi bir sivil savaşta yerel temsilcilikler aracılığıyla çıkarlarını sürdürecektir, ki zaten birkaçı bunu halen yapıyor. ABD Irak'tan çekildiğinde yaşanabilecek bölge için bir tehdit yaratan geniş çaplı bir iç savaşın önlenmesi için Irak da İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçlerin temsili savaş alanı haline gelmiştir. Aynı mantık gittikçe artarak Suriye için de geçerli hale gelmektedir. Yaşanılan ayaklanma Suriye'yi karmaşık bir bölgesel güç oyununun odağı haline getirmekte ve bu oyun sadece İran ve Suudi Arabistan gibi olağanşüphelilerin yanında Türkiye'yi de içermektedir.

Türkiye ve İran Suriye'nin temel müttefikleridir, fakat onlar Şam'la çok farklı ilişkilere ( Ankara'nın ilişkisi yakın zamanda kurulan, Suriye içinde kritik öneme sahip olan ticaret ve yatırımlara dayanmakta iken Suriye'nin Tahran ile olan ilişkisi köklü bir stratejik müttefikliktir. ) ve Esad rejiminin siyasi krizin nasıl üstesinden gelmesi gerektiği konusunda da çok farklı düşüncelere sahiptir. Hatta Türkiye kendini ABD'nin İran'ı baskı altına alma ve nükleer programından vazgeçirme stratejisinden uzaklaştırmasına rağmen, Tahran ve Ankara aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasında rakiplerdir. Ayrıca Suudi Arabistan, Esad rejiminin önemli bir koruyucusu olmasına ve demokratikleşme sürecini desteklememesine rağmen Suriye'yi İran'ın stratejik yörüngesinin dışına taşımayı arzu edecektir. Bu açıdan bakıldığında, Riyad'ın Bahreyn'deki demokrasi protestolarını sert bir şekilde bastırması ile Esad'ın şiddet yanlısı tavrını kınaması arasında bir çelişki yoktur. Zira Bahreyn'in protestocularıŞii'dir dolayısıyla da politik gücün yasal olmayan hak talep edicileridirler ve İran'ın kuklalarıdırlar.Öte yandan Suriye'deki Esad rejimi Şiiliğin bir uzantısı olan Alevi azınlığa dayanmaktayken Suriye'deki protestocular ise kendileri gibi Sünni'dir.

Türkiye ise istikrarı temin etmek için yeni ve daha adil düzenlemeler ile tüm tarafların çıkarlarını da hesaba katarak sorunları çözme yönündeki politikası ile farklı bir yerde durmaktadır.

Mevcut Türkiye yönetimi kendini Batı ile Arap dünyası arasında ve hatta Batı ve İran arasında bir köprü gibi görmektedir. Bununla birlikte, bölgede demokratikleşmenin ve çatışmaların halkın iradesinin yönetime yansıması yolundaki çözümü desteklemektedir. Libya'da, Kaddafi'yle eskiden beri gelen ilişkilere rağmen,ülkede demokratik siyasi bir çözümü savunmuş, bir yandan süreçte aktif olarak rol alıp muhalifleridesteklerken diğer yandan da rejim ile arabuluculuk görevini üstlenmiştir. Suriye'de de aynı politikayı izlemiş, bir yandan rejime reformlar yapması için baskı yapıp, rejimin göstericilere karşı şiddet kullanmasını eleştirirken bir taraftan da muhaliflerin İstanbul'da örgütlenmelerine izin vermiştir. Protestoculara karşı askeri güç kullanımının artması ile, Türk liderlerin eleştiri düzeyi de artmış ve Ahmet Davutoğlu'nun geçen haftaki ziyaretinde olduğu gibi, Esad "eğer sert önlemler devam ederse, bir uluslararası müdahale halinde Türkiye'nin Suriye'nin yanında olmayacağı" şeklindeki uyarılara hedef olmuştur. Davutoğlu "komşularla sıfır sorun" olarak adlandırılan- Washington'ın bölgeyi kendisi ve İsrail'i müttefikleri olan ılımlılar ile İran'ın müttefikleri olan radikaller olarak ayırdığı yaklaşıma ters düşen ve bu nedenle ABD'nin başını ağrıtan- yeni Türk dış politikasının mimarıdır. Ancak Suriye'nin kendi halkı üzerindeki şiddete dayanan bastırma yöntemleri Türkiye ile komşusu arasında büyük bir problem yaratmıştır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti muhtemelen Türkiye'deki yurtiçi kamuoyuna karşı en duyarlı olan hükümettir ve nasıl Türkler, İsrail'in 2009 yılı başında Gazze'yi darmaduman ettiği görüntülere nasıl tepki gösterdilerse, Esad'ın sınırda, çatışmaları mezhep çatışmasına dönüştürerekrejimini tehdit etme cüretini gösteren Sünni sivil halkı vurduğu ve bombaladığı görüntüler deçoğunluğu Sünni Müslümanlardan oluşan Türkiye'de aynı tepkilere yol açmaktadır. Ayrıca, Türkiye'de yüzde 20'yi oluşturan Alevi Türkler ise Suriye iktidardaki elit kesim ile yakındırlar. Türkiye'nin çıkarları anti-mezhepçiliğe oranla daha az mezhepçidir.

Esad'ın şiddete dayalı önlemlerinin ardından 10.00 Suriyeli mültecinin halen Türkiye'ye akın ettiği gerçeği ve eğer Suriye güçleri izin verseydi bu sayının daha da artacağı ortadadır.Bu durum Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı Suriye'yi basit bir dış politika meydan okuması olarak addetmektense bir yerel sorun olarak addetmeye itmiştir.

Fakat Türkiye Suriyeli protestoların rejim tarafından sözler ve refomlar gerektiren popüler bir hareket olduğunda ısrar etmesine rağmen, İran Esad'ın, protestoların Batı'nın ürünü ya da İsrail'in planı (ya da çok nadir söylenmesine rağmen Suudi planı) olduğu söylemlerini kabul etmektedir. İranEsad rejimini desteklemek için söylentilere göre 5 milyon dolar acil yardım yapmış ( bazı söylentilere göre de Irak'taki müttefiklerini aynı şeyi yapması için baskı altına alınmıştır.) Söylentiler Suriye Ordusu'nun İranlılar tarafından yönetiliyor olduğu doğrultusundadır, ancak bunun gerçeklik payı düşüktür. İran'ı kötülüklerin kaynağı olarak göstermek için uğraşılan bir propagandanın parçası olabilir. Suriye askeri gücünü kendi vatandaşlarına karşı kullanma konusunda deneyime sahiptir ve Suriye'nin muhaliflerin sığınaklarına yaptığı doğrudan askeri saldırıları, İran'ın 2009 seçimlerinin ardından gerçekleşen protestolarda aldığı önlemlerle kıyaslandığında oldukça nazik kalmaktadır.

İran ve Suriye uzun zamandır müttefik olmalarına rağmen, NATO'nun ikinci büyük ordusu olan, gerçekten ve kesin bir şekilde güçlü bir komşu olan Türkiye'nin desteği Suriye çatışmasının bu aşamasında çeşitli bölgesel paylaşımcıların arasındaki oyunda esas politik ödül olabilir. Türkiye'nin Esad'a, şiddeti sona erdirmesi ve politik reform için yaptığı çağrıları önemsememes, Türkiye'yi Batı güçleriyle ve Suudi Arabistan'la daha yakın olmaya, onlardan biri olmaya sürüklemektedir. Türkiye, Suriye'nin Irak gibi başka mezhepçi bataklığa dönüşmesinden korkmaktadır. Fakat , BRIC müttefiklerinin BM' de müdahaleye doğru ilerleyen her adıma karşı olan (Rusya, Brezilya, Çin,Hindistan ve Güney Afrika) rolünü takip etmemektedir. Herhangi bir askeri müdahaleye kesin karşıtlılığına rağmen, şimdilerde Türkiye Esad'ın meydan okumasının Irak gibi büyük bir çöküş tehlikesi taşıdığına inanmaktadır.

Bazı araştırmacılar A.B.D. ve Suudiler arasında, Türkiye'nin Suriye krizinde herhangi bir uluslararası sorumluluğu şekillendirmede liderlik yapacağına dair sözsüz bir anlaşma olduğunu ileri sürmektedirler. İsrail medyası, Türkiye ve İran'ın Suriye üzerinde yaşadığı bir anlaşmazlığın Ankara'nın tekrar ABD-İsrail tarafına geri çekilebilmesi için bir fırsat yarattığını ileri sürmektedir. Fakat bu biraz öngörüsüz olabilir. İlk olarak, İran'ın Esad rejimi konusundaki stratejisi mutlak değildir. İsrail'in önde gelen İran uzmanlarından olan Meir Javedanfar'a gore Suriye rejimi savunulmaz hale gelirse Tahran onu desteklemekten vazgeçerek, yeni gelecek olan rejimle ilişkilerini sağlamlaştırmayı isteyebilecektir.

Suriye, İran'a Arap dünyasında bir tutunma noktası sunsa da, Tahran Türkiye'nin dostluğuna da aynı derecede- hiç olmasa bile nükleer faaliyetler konusunda Türkiye'nin Washington'a karşı olan güvenilir muhalif tutumuna- ihtiyaç duymaktadır. Aslında, A.B.D.' nin İran ekonomisini izole etme çabasına rağmen, İran geçen yıla kıyasla2011'in ilk yarısında Türkiye ile ticaretinde % 80 bir artış olduğunu bildirmiştir.

Suriye krizi Türkiye ve İran arasındaki ilişkileri zorlasa bile, Türkiye'nin İran'ın nükleer dosyasının nasıl idare edileceği üzerine A.B.D.'den ayrılığının, Tahran'la ideolojik benzerliğe ya da İran'ın nükleer silaha sahip olan bir ülke konumuna ulaşmasını istemesi nedenine dayanmadığı hatırlanmalıdır. Aksine, Ankara ABD stratejisinin başarısız olduğuna inandığı ve bu stratejinin istikrarı sağlamaktansa felaketsel bir çatışmaya yönelik tehlikeli bir girişim olduğuna inandığı için bu stratejiden uzaklaşmaktadır. Bu tutum Esad'ın sonu ne olursa olsun değişeceğe benzememektedir. Fakat bölgesel bir felaketi ve çatışmayı önlemek hakkındaki aynı kaygı, İran'ın tercihleri ne olursa olsun, gelecek günler ve haftalarda Şam üzerinde baskıyı artırmak için Türkiye'yi harekete geçirecektir.

Özlem Özkan tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display