Rus Kaynaklarına Göre Türkiye’nin Suriye Politikasını Belirleyen Faktörler

Yazan  08 Temmuz 2013

Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde meydana gelen değişim süreci Türkiye’nin dış politikasında da değişime neden olmuştur. Türkiye’nin Orta Doğu bölgesine yönelik ilgisi bölgedeki rejimlerin yıkılmasıyla birlikte farklı bir içerik taşımaya başlamıştır. Türkiye’nin bölgeye yönelik izlediği politika Suriye konusunda da etkili olmuştur. Ele alacağımız çalışmanın amacı ise, Orta Doğu değişim sürecinde Türkiye’nin Suriye politikasını etkileyen faktörlerin Rus kaynakları çerçevesinde değerlendirmektir.

Yeni Osmanlıcılık ve İslam Faktörü

Rusya’da Yeni Avrasyacılar hareketinin önemli isimlerinden biri olan Leonid Savin’e göre, Erdoğan yönetimindeki Türkiye, 2007’den beri Orta Doğu bölgesinde jeopolitik güç olarak aktif bir dış politika izlemeye başlamıştır. 1991’den buyana Pan-Türkizm Türk dış politikasında eski Sovyet coğrafyasına yönelik ideolojik etken olmuştur. Yeni Osmanlıcılık ise, Türk dış politikasında jeopolitik proje olarak eski Osmanlı coğrafyasının kontrolünü amaçlamıştır.[1] Ancak, Yeni Osmancılık, Yeni Avrasyacılar hareketli lideri Rus filozof Aleksandr Dugin’e güre,  Türkiye’nin daha önceki Türk dünyasına yönelik Avrasyacı dış politikasına ters düşen bir nitelik taşımaya başlamıştır.[2]

Andrey Şerihov, Türk dış politikasında daha önce ilan edilmiş olan bölgesel güç düzeyinden küresel güç düzeyine geçiş stratejisinin yerine getirilmesi açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirmektedir. Şerihov’a göre, Ankara yönetimi, Türkiye’nin söz konusu amaca ulaşabilmesi için gereken tüm kaynaklara sahip olarak görmekteydi. 2023 yılında, yani Türkiye Cumhuriyetinin 100. yıl dönümünde, dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmesi beklenilen Türkiye’nin, komşu ülkeler ile ekonomik ve güvenlik entegrasyonunun sağlanması amaçlanmaktadır. Bölgesel güvenlik sisteminin inşa edilmesinde de ise, Türkiye’nin liderlik yapması bu büyük stratejik amaçlar arasındadır.[3]

ICES Orta Doğu uzmanı Artaşes Ter-Arutünyan’a göreMısır’da Mübarek rejiminin düşmesi ve Kaddafi’nin devrilmesi, ABD’nin İran’a baskısının artması Türkiye’nin bu yeni stratejisini hayata geçirmesini için fırsat olmuştur. Dolayısıyla son iki senden beri Türkiye kendi yakın çevresindeki İslami gruplar ve örgütler üzerinde etkisini artırmak için hareket geçmiştir. Eski Osmanlı coğrafyasında İslam faktörü kilit rol oynaması, ideolojik anlamda “İslam” Türkiye’nin bölge üzerinde etkisini artırabilmesi için tek faktör olmuştur. Bu bağlamda Türkiye bölgedeki yerel İslam hareketleriyle bağlantılarını güçlendirmeye başlamıştır. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirliklerden daha öne çıkarak Türk istihbarat aracılıyla Suriye’de İslami hareketlerini desteklemiştir.[4]

Ancak, Dugin’e göre, Türkiye Yeni Osmanlıcılık politikası aslında bir kurgudan ibarettir. Türkiye günümüzün şartları altında Osmanlı İmparatorluğunu hiçbir şekliyle tekrar inşa edemez. Türkiye, özellikle Suudi Arabistan ve Katar gibi ültra-radikal selefi İslam ülkeleriyle hareket ederekOrtaDoğuda etkisini artırmaya çalışması, kendi ülkesi içerisinde toplumsal parçalanmaya ve Türkiye Cumhuriyetinin çöküşüne neden olacaktır. Çünkü Arap İslamcılığı şuan Türkiye gibi bir lider ülke kabul etmesi olanaksızdır. Dolayısıyla da Türkiye’nin bu politikalarıyla etkili bir sonuç elde etmesi olanaksızdır.[5]

Üçüncü Ülkelerin Gizli Pazarlığı

Muhafazakâr görüşe sahip Rus yazarlardan Nikolay Starikov,  Türkiye’nin Suriye’nin de dâhil olduğu eski Osmanlı coğrafyasında izlediği politikalarının arkasında üçüncü ülkelerin eli olduğunu belirtmektedir. Sratikov’a göre, Anglo-saksonlar(ABD ve İngiltere) Türkiye’ye yüz sene önce yok edilmiş olan Osmanlı topraklarını tekrar inşa edilmesini teklif etmişler ve bu yönde bir pazarlık yapılmıştır. Birinci dünya savaşına kadar (1914) şuan ki Orta Doğudaki Arap devletlerinin toprakları Osmanlı İmparatorluğuna aitti. Ne Suriye, ne Filistin ve İsrail vardı, tek Türkiye vardı. Yüz sene önce İngilizler Arapları Türklere karşı kışkırtarak bölge düzenini nasıl bozmuşsa ve yeni ülkelerin ortaya çıkmasını sağlamış ve kendilerine bağlamışsa, yüz sene sonra tekrar bölgedeki statükonun bozmuşlardır. Ancak bu deva Türkleri Araplara karşı kışkırtmışlardır. ABD ve İngiltere tarafından Osmanlıyı herhangi bir şekilde yeniden inşa ederek Türkiye’nin kontrolüne verilmesi konusunda Ankara’ya söz verilmiştir. Ankara açısından da, Suriye 400 sene Türkiye’nin bir parçası olduğuna göre Türkiye’ye de kendisinin buna her türlü hakkı olduğunu düşünmektedir.[6]

Starikov’a göre,Anglo-saksonlar tarafından Türkiye’nin Suriye politikasını etkileyen diğer bir mesele ise, Türkiye’yi Suriye’ye karşı kışkırtmalarıdır. Tarihten de bilindiği gibi“kışkırtma, savaşları başlatan yaygın bir araçtır”. Ancak savaşı çıkaran her zaman savaşı ilan eden olmayabilir. Suriye’de Amerikan ve İngiliz gizli servisleri faaliyet gösterdikleri aşikârdır. “Özgür Suriye Ordusu”  Suriye ordusu karşısında zayıf kalması, Baas generallerinin saf değiştirmemeleri ve Başar Esad’ın iktidarda karlama devam etmesi karşısında bu sorunun üstesinden gelebilmek için tek çare olarak Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesini sağlamak kalmıştır. Suriye’ye müdahalede pek istekli olmayan Türklerin buna zorlamak için ise, Suriye topraklarından Türkiye’ye saldırılar düzenleyerek Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesini sağlamaya çalışmalarıdır. Örneğin,  Türk meclisinden Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır dışına çıkma kararının alınmasın gerçekleşmiştir.[7]

Enerji Hatları Üzerindeki Rekabet

Türkiye’nin Suriye’ye politikasını belirleyen önemli faktörlerinden biri diğeri de bölgedeki enerji boru hatları üzerindeki rekabettir.  Aleksey Baliyev’e göre 2012’de İran, Irak ve Suriye’nin,  İran ve Irak petrol ve doğalgazının Suriye’nin Akdeniz limanlarından Avrupa’ya aktarılması projesinin hayata geçirilmesi için karar almaları, Türkiye’nin Suriye politikalarını belirleyen faktörlerden biri olmuştur. Söz konusu projeye göre,  İran-Irak-Suriye-Yunanistan boru hattının inşa edilecek ve Irak petrolünü artırarak Suriye’nin Baniyas limanından dünya pazarına aktarılacaktır. Bu projenin gerçekleşmesi durumunda, Avrupa’nın petrol ve doğalgaz piyasalarında Suriye’nin önemini daha da artırmış olacaktır. Türkiye ise, AB ve NATO ile birlikte Suriye üzerinden 1940’lardan beri Avrupa’nın petrol ithalatının  %15’ini gerçekleştiren Irak-Suriye petrol akışını kontrol etmek istemektedir.  Suriye aynı zamanda Lübnan limanları üzerinden Avrupa’ya gerçekleşen Irak ve Suudi Arabistan petrol akışını da kontrol etmektedir. Suriye üzerinden gerçekleşmekte olan ve gerçekleşmesi düşünülen petrol ve doğalgaz akışları Türkiye üzerinden gerçekleşen enerji akışlarından karşılaştırılmayacak derecede artış göstereceği Ankara ile Şam arasındaki enerji koridorlar üzerindeki rekabeti artırmaktadır.  Bu durum ise Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ters düşmektedir. Dolayısıyla da, enerji meselesi Türkiye’nin Suriye’ye karşı isleyeceği politikasını etkilemektedir.[8]

Sonuç

Orta Doğu’da meydana gelen değişim ve siyasi boşluk Türkiye tarafından değerlendirmek istenmiştir. Türkiye Osmanlı coğrafyası olan Suriye üzerinde izlediği politikalar ve etkisini artırma çabaları birkaç faktöre bağlı olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin Orta Doğu genelinde olduğu gibi Suriye üzerinde de “İslam” aracılıyla “Yeni Osmanlıcılık” havzasını inşa ederek etkisini artırmak olurken, diğer taraftan Türkiye’nin bu politikayı izlemesi için üçüncü güçlerin perdeler ardından müdahale etmeleri olmuştur. Dünya önemli enerji güzergâhı olma yolunda ilerleyen Türkiye, Suriye’nin Orta Doğu enerji kaynaklarının konusunda benzeri rol üstlenmesini stratejik rakip olarak görmüştür.

 


[1]Leonid Savin, “Turtsiya: Kogda Podvodit “İmperskoe Perenapryajenie””, http://www.warandpeace.ru/ru/analysis/view/80836/  (29 Haziran 2013).

[2] Aleksandr Dugin, “Neoosmanskaya İllyuziya Turtsii”, http://newsland.com/news/detail/id/1112634/(28 Haziran 2013).

[3]Andrey Şerihov, “  Viraji Vneşney Politiki Turtsii”, http://www.fondsk.ru/news/2012/09/04/virazhi-vneshnej-politiki-turcii-16351.html(28 Haziran 2013).

[5]Aleksandr Dugin, “Neoosmanskaya İllyuziya Turtsii”, http://newsland.com/news/detail/id/1112634/(28 Haziran 2013).

[6]Nikolay Starikov, “Poçemu Turciya Podderjivaet Razval Sirii?”, http://anna-news.info/node/8020(28 Haziran 2013).

[7]Nikolay Starikov, “Turtsiya Strelyaet po Sirii”, http://nstarikov.ru/blog/20971(27 Haziran 2013).

[8]Aleksey Baliyev, “Neftyanıye Pyatna Siriyskogo “Stsenariya””, http://www.stoletie.ru/geopolitika/neftanyje_patna_sirijskogo_scenarija_2012-03-20.htm(30 Haziran 2013).

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display