Bu sayfayı yazdır

Mitingler; Protestolar, Duruşlar

Yazan  22 Mayıs 2007
20 Mayıs 2007’de Samsun’da yapılan Cumhuriyet Mitingi ile Ankara’da Tandoğan’da başlayan bir dizi protesto mitinginin son adımı da atılmış oldu.
Bu mitinglerin Türk siyasetindeki konum ve işlevi üzerinde önümüzdeki yıllarda birçok yüksek lisans tezi ve bilimsel makalenin yazılacağını düşünüyorum. Çünkü bu mitinglere duygusal olarak destek verenler de vermeyenler de mitinglerin Türk siyasetinde oynadığı rolü çok boyutlu olarak incelemek durumunda olmalıdır.
Öncelikle, basın-miting ilişkisi incelenmelidir. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin düzenlediği Ankara-Tandoğan mitingi basınının bilinçli bir şekilde görmemezlikten geldiği bir eylem olmuştur. Hatta miting öncesinde yapılan basın toplantısına sadece üç gazete ve televizyon muhabir yollamışlardır. Ancak Tandoğan'da toplanan kalabalık basın için tam bir şoka neden olmuştur. Buna rağmen basın miting günü mitingi görmemezlikten gelen bir yayın politikası sürdürmekte ısrar etmiştir. İstanbul, Manisa, İzmir ve Samsun mitinglerinde ise basın-miting ilişkisi kökten değişmiş sanki basın mitinglerin reklamını yapar, kitleleri mitinge davet eder hale gelmiştir.
Mitingleri düzenleyenler de mitingler sürecinde bir değişim geçirmiştir. Ankara Tandoğan mitinginde Atatürkçü Düşünce Derneği ön planda olmuştur. Miting komitesinin çizgisi genel olarak millici bir çizgidir ve herhangi bir siyasal partiye yakınlık görünmemektedir. Ancak İstanbul mitinginden itibaren Atatürkçü Düşünce Derneği arka plana kayarken, sol çizgiye daha yakın Çağdaş Yaşamı Düşünce Derneği ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu süreçte İstanbul'da kamuoyu yoklamalarına göre katılımcıların % 55'ine çıkan sol seçmen oranı özellikle İzmir'den sonra daha da yükselmiş ve Samsun'da muhtemelen % 100'e yaklaşmıştır.
Özellikle İstanbul ve Manisa mitinglerinde mitingleri düzenleyenlerle katılanlar, sahne ile meydan arasında bir doku uyuşmalığı vardır. Katılımcılar daha milli motiflerle miting meydanında yer alırken, sahnede zaman zaman ellerine Türk bayrağını hiç almamış ve hiç de almak istemeyen unsurlar belirmiştir. Nitekim mitinge ellerinde Türk bayrakları ile katılanlar, sahnede gördükleri gayri milli unsurları protesto etmiş, yuhalamıştır. Katılımcıların büyük bir bölümü AKP'nin gayri milli bütün politikalarına muhalefet ederken, bir kısmı ise muhalefeti sadece türban eksenine indirgemiştir. Sahne üzerinde de doku uyuşmazlıkları yaşanmıştır. Örneğin İzmir'de eline zorla Türk bayrağı verilen "adam" olduğu gibi (adam dememe bakmayın sadece lafın gelişi), bir gün önce Ankara'da Kerkük mitingine katılıp, ertesi gün İzmir'de sahneden meydana "Kerkük Türktür Türk Kalacak" sloganını attıranlar da olmuştur.
Bütün bu süreç devam ederken, yıllardan bu yana "sokağa çıkması gerekirken" sokağa çıkmalarına izin verilemeyen Türk milliyetçileri gelişmeleri karışık duygularla izlemişlerdir. Bazı Türk milliyetçileri mitingleri desteklerken, bazı Türk milliyetçileri ise mitinglere sert bir şekilde karşı çıkmışlardır. Bazı milliyetçiler mitinglere katılırken, (İstanbul Çağlayan mitingine katılanların %6.5'u 3 Kasım seçimlerinde MHP'ye oy verdiklerini beyan etmişlerdir.) bazıları ise mitinge katılanları/mitingleri İslam'ın karşıtı diyecek kadar sert eleştirmişlerdir.
Herhalde bu karışık duyguların bir noktasında hoş bir kıskançlık var. Birçok Türk milliyetçisi "Aslında milyonları sokağa çıkarması, meydanlara doldurması gereken bizlerdik. Ancak tabiat boşluk kabul etmiyor. Biz yapmayınca başkaları yaptı" diye düşünüyor olabilir. Mitinglerle ilgili siyaset ve siyaset bilimi açısından en doğru ölçüt ile yapılmış değerlendirmeyi Günboyu gazetesi yazarı Rasim Ekşi yapmıştır. Mitinglerin en önemli sonucu, Erdoğan ve Gül'ün Cumhurbaşkanlığının önünü kesmiş olmasıdır. İste Ekşi, buradan hareket ile şu soruyu sorarak değerlendirmiştir mitingleri: "Gül, (Erdoğan) Cumhurbaşkanı olsaydı hangi yasaları imzalardı?"
Birçok arkadaşım ve ülküdaşım da ziyaret ederek, telefon ederek bana mitinglerle ilgili ne düşündüğümü sordular. Cevabım şu: Kendi mitinglerini düzenleyemeyen hareketler başkalarının mitinglerini konuşur.
Alaettin Parmaksız

1951 yılında Karaman Ermenek kazasında doğdu. İlk ve orta öğrenimi orada tamamladıktan sonra o dönemde Ermenek kazasında lise olmadığı için Liseyi EDİRNE'de okudu. 1970 ylında Kara Harp Okulu'na girerek, 1973 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1974 yılında Piyade Okulu'ndan mezun oldu. 1975 yılında Komando İhtisas Kursu'nu bitirdikten sonra tayin olduğu Erzurum'da 1980 yılında Kara Harp Akademisi'ni kazanarak, 1982 yılında Kara Harp Akademisi'ni bitirdi. 1992–1993 yılında NATO Savunma Koleji'ni, 1996 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'ni bitirdi.

Kara Harp Akademisini bitirdikten sonra1982–1984 yıllarında KIBRIS'ta, 1984–1990 yıllarında Genelkurmay Karargâhı Harekât Başkanlığı'nda görev yaptı 1990–1992 Yıllarında HAKKARİ'de Dağ ve Komando Tabur Komutanlığı, 1992–1993 Yıllarında Genelkurmay Karargâhı Anlaşmaları İzleme Şubesi'nde proje subaylığı, 1993–1995 yıllarında Güney Kore Askeri ataşeliği, 1995–1996 Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı Kurmay Başkanı ve AZERBAYCAN 887 Tugay Eğitim Komutanlığı, 1996–1997 Kara Kuvvetleri Psikolojik Harekat Şube Müdürlüğü, 1997–1999 Gökçeada 5. Komando Alay Komutanlığı görevlerinde bulundu.

1999'da Tuğgeneralliğe terfi ederek Dağ ve Komanda Tugay Komutanlığına atandı. Hakkâri'de iki yıl tugay komutanlığını müteakip, 2001 yılında Edremit'te bulunan 19. Piyade Tugay Komutanlığı'na atanarak, iki yıl bu görevi yaptı. 2003'te Tümgeneralliğe terfi eden ve Genelkurmay İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanlığı görevine atanan Emekli Tümgeneral Parmaksız, 2004 yılında Tümgeneral rütbesindeyken istifa ederek emekli oldu. 

4 yıl boyunca görev yaptığı Hakkari anıları ile bitirilemeyen terörün nedenleri, çözüm için uygulama modelleri ve terörle mücadelenin analizinin yapıldığı “BURASI HAKKARİ ANKARADAN GöRüNDüĞü GİBİ DEĞİL” adlı kitabı yayınlanmıştır. Parmaksız, evli ve iki erkek çocuk babasıdır.