Bu sayfayı yazdır

Yargı ve hayatları zedelenenler

Yazan  25 Mayıs 2009
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Cumhurbaşkanı’nın “vatana ihanet” dışındaki suçlardan yargı önüne çıkmasına izin vermiyor. Ancak bu dokunulmazlık Cumhurbaşkanının görevi sırasında işlediği suçları kapsıyor.

Bir kısım medya ve hukukçular Cumhurbaşkanı Gül'ün "Cumhurbaşkanı olmadan önceki eylemleri nedeniyle de yargılanamayacağını" iddia ediyorlar. Bu yoruma göre Cumhurbaşkanlığına seçilme anı, suç ve ceza konusunda da bir milat oluşturuyor. Bir kişi cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren yargılanma muafiyeti kazanmış oluyor. Ancak bu konuda aksi görüşü savunanlar da var. Onlar, Cumhurbaşkanı'nın, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce işlediği suçlarla ilgili yargılanabileceğini düşünüyorlar. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi de bu görüşe sahip olmalı ki "Kayıp Trilyon" davasından Cumhurbaşkanı Gül'ün yargılanmasına karar verdi. Bu durum büyük tartışmaların kopmasına neden oldu. Derhal malum medya ve odaklar yargılanma kararının Cumhurbaşkanı Gül'ün "Kürt Açılımı" konusundaki görüşlerinin hemen ardından gelmesini birbiriyle ilişkilendirdiler.

Hâlbuki Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla ortaya çıkan krizden önce bir başka kriz daha Türkiye'yi meşgul etmeye devam ediyordu. Mahkeme, milletvekili olmadan önce DTP milletvekillerinin işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı yargılanmaları için ifadelerini almak istiyordu. DTP'liler ise mahkeme kararına karşı "dokunulmazlıklarının olduğunu" bu nedenle de mahkeme kararına uymayacaklarını söylüyorlardı. Her iki kriz de Türkiye'nin gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.

Dokunulmazlık bağlamında yapılan bu tartışmalar Türkiye'de hukuk devletinin ve demokratik algının vahametini göstermesi bakımından ilginçtir. Nitekim Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı üzerine Başbakan Erdoğan "Bazı yargı kararlarının siyasi içerik koktuğunu" söylemiş. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün ise bu kararın "iyi niyetle bağdaşan bir tarafı görünmüyor" demiş. Türkiye'de hemen her kesim kendisine demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti talep etmektedir.

Silivri'de süren malum dava nedeniyle bir süre önce Osman Paksüt, Sabih Kanadoğlu, Mustafa Özbek, Sinan Aygün, Mustafa Haberal vb. isimler takibata uğradı. Yargının, sivil toplumun ve bilimin tepesindeki insanlara bu tür muamele yapılırken "azami özen gösterilmelidir" diyenlere iktidara yandaş koro "hiç kimse dokunulmaz değildir" diye cevap verdiler. Ülkenin saygın isimleri inanılmaz bilgi kirliliği içinde medya lincine tabi tutulurken kurumların saygınlığı, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin özüne dokunulması ve makamların hasar görmesi bu yandaş ekibin hiç aklına gelmedi. Yargıtay üyesine yönelik ithamların Yargıtay'ı, Anayasa Mahkemesi üyesine yönelik iddiaların Anayasa Mahkemesi'ni, Ticaret Odası Başkanı'na yönelik muamelenin Ticaret Odasını, saygın bir Sendika Genel Başkanına yönelik muamelenin sendikaları, bilim adamı ve rektörlere yönelik kaba işlemlerin bilim kavramını ya da üniversiteyi rencide edeceğinden kimse söz etmedi.

Ancak, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı üzerine "makamın zedelenmesi", "kurumların itibarlarının zarar görmesi" dahi onlarca gerekçe ileri sürülerek mahkeme kararları eleştiriye tabi tutuldu. Bu duyarlılığın binde birini bile ne ile suçlandığını bilmeden aylarca içeride tutularak -makamlarını bırakın- hayatları zedelenen insanlara karşı gösteren olmadı. Bu zatlar o zaman "ne yapalım yani", sonuçta "Yargı Bağımsız"dır. "Mahkemeleri ve yargıçları rahat bırakın", "Hiç kimse dokunulmaz değil" dediler. Bu taifeye düşen sözlerinin arkalarında durmaktır. Azcık da olsa tutarlı olmaktır!

Özcan Yeniçeri

1954 yılında Gümüşhane'nin Şiran ilçesinde doğdu. İlk ve orta tahsilini Gümüşhane'de, yüksek tahsilini Ankara'da tamamladı. 1987 yılında Uludağ üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-tüsü'nde Yüksek Lisansını tamamladı. 1991 yılında ise Erciyes üni-versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Yönetim Organizasyon dalında “örgütlerde çatışma ve Yabancılaşmanın önlenmesinde Yönetime Katılmanın Rolü” adlı tezinin kabul edilmesiyle de doktor unvanını aldı.

1998 yılında doçent, 2004 yılında da profesör oldu.

Prof.Dr. özcan Yeniçeri, Niğde üniversitesi'nde çeşitli aralıklarla Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı, Meslek Yüksek Okulu Mü-dürlüğü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü yaptı.

1999 yılında Kazakistan'daki Ahmet Yesevi üniversitesi'nde görev aldı. Bu üniversitede “Uluslararası İlişkiler Bölümü”nü kurdu ve bir yıl süreyle de başkanlığını yaptı. 2004 yılında AYSAM (Ahmet Yesevi Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanlığına getirildi. İki yıl bu görevi yapmış olup halen Niğde üniversitesi'ndeki görevine de-vam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri'nin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır: Yeniden Türkleşmek, örgütsel Değişmenin Yönetimi, Küre-selleşme Karşısında Milliyetçilik ve Kimlik, Küresel Kıskaç ve Türkçülük, Bilgi Yönetim Stratejileri ve Girişimcilik, Dokunanlar, İtirazlar, Bugünden Yarına Türk Dünyasına Stratejik Bakış, Yönetimde Yeni Yaklaşımlar. ölüler Nefes Almaz (Roman), örgütlerde çatışma ve Yabancılaşma Yönetimi

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 2003 yılı “Prof. Dr. Osman Turan Kültür Araştırmaları” ödülünü almıştır.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, Ortadoğu, Ayyıldız, Millet, Hergün ve Siyaset Ekseni gazetelerinde çeşitli aralıklarla köşe yazarlığı yapmıştır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri ile Milliyetçi Hareket Partisi Ankara milletvekili olmuştur. Ankara Milletvekili Yeniçeri aynı zamanda TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesidir.