Bu sayfayı yazdır

Bor Cevheri ve Uygulanan Politikalar

Yazan  02 Ocak 2014

                        BOR CEVHERİ ve UYGULANAN POLİTİKALAR

 1455 yılına kadar doğu ve batıda bilim ve teknolojide küçük ama zamanın yapısına ve ruhuna uygun gelişmeler kaydediliyor, doğuda Türk-İslam âlimlerinin ortaya koyduğu fikirler ışığında önemli değişiklikler yaşanıyor ve özellikle de bilim ve mimaride önemli eserler vücuda getiriliyordu. 1455 yılına, matbaada ilk kitabın basılmasına dek dünya üzerinde 30 bin adet kitap olduğu tahmin edilmektedir. Bu tarihten sonra geçen yarım asırlık zaman içinde bilim, felsefe, edebiyat, sanat ve din alanında sayıları 10 milyona yaklaşan kitabın basıldığı ileri sürülmektedir. Batılılar, 15-17.yüzyıllar arasında bilim, felsefe, sanat ve dinde gerçekleştirdikleri ıslahat hareketlerinden sonra dünyaya açılmaya başlamışlar, coğrafi keşiflerle de kaynak arayışını hızlandırarak kendi topraklarından uzaklardaki ülkeleri işgal ederek o ülkelerin kaynaklarını kullanmak için sömürgeler ve dominyonlar kurmaya başlamışlardır. 1565’de kurşun kalem, 1643’de barometre, 1663’de teleskop, 1671’de basit bir hesap makinesi, 1752’de paratoner, 1852’de elektromıknatıs, 1866’da dinamit, 1876’da telefon icat edilmiştir. 1299-1699 yılları arasında cihan hâkimiyeti ülküsü ile güçlü bir imparatorluk kurmuş olan Osmanlı İmparatorluğu batının değişen bu fikri, ilmi, teknik ve dini gelişmelerinden bihaber olarak ayakta durmaya çalışırken batı bu fırsatı kaçırmamış bu ’’Muhteşem İmparatorluğu’’ yıkmak için sürekli fırsat kollamaya başlamış, nihayet içerden ve dışarıdan giriştiği sosyal, kültürel ve iktisadi faaliyetler neticesinde hepimiz için hazin olan son gerçekleşmiştir. 1839 Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleşmesi, Osmanlı sanayini ortadan kaldırmayı ve de ülkeyi batının bir açık pazarı haline dönüştürmeyi amaçlıyordu. Gelişen ve değişen şartlar karşısında batı, Osmanlı’nın madenlerine gözünü çeviriyor ve sömürü düzeni böylece başlamış oluyordu. 1850’li yıllarda Batı Anadolu’da alçıtaşı işletmeciliği yapan Polonya’lı bir göçmen Desmazures adlı bir Fransız mühendise hediye olarak bir biblo gönderir. Mühendis gelen bibloyu tetkik eder ve bu malzemenin bor olduğunu tespit eder. Hemen ilgili kişiyle temasa geçer ve Türkiye’ye gelir, malzemenin yerini bulurlar. Burası Balıkesir ili, Susurluk ilçesindeki Sultançayır ve Aziziye Köyleri civarıdır. Cevher, pandermit adı verilen kalsiyum borattır. Uzun uğraşlardan sonra 1865’de Companie Industrielle Des Mazures adlı bir şirket kurulur ve 1865’de padişahtan izin alınarak bor cevheri işletilmeye başlanır. Ancak işletilen madenin alçıtaşı olduğu söylenerek ve de ucuz ücretler ödenerek bor cevheri yurt dışına kaçırılmaya başlanır. Bu arada Paris yakınlarında bir bor rafine tesisi de kurulmuştur. 1887’de Londra’da kurulan The Borax Company Şirketi 1898’de Fransız şirketini satın alarak Sultançayır’daki bor işletmesini tekeline alır. Ancak bu hileli durumun farkına varan Sultan Abdülhamit Han mevcut faaliyetin durdurulması emrini verir. Ancak 1889’da Borax Consolidated Limited (BCL) şirketi kurulur ve bu şirket 1954 yılına kadar borları işletmeye devam eder. Etibank ilk kez 1958 yılında Emet’te bor cevheri üretimin gerçekleştirerek dünya bor piyasasına BCL’den sonra giren ikinci şirket olur. Etibank 1964’de ilk rafine ürün işletmesini devreye alır. 1968’deki Bakanlar Kurulu kararı ile de bütün şirketlerin imtiyazları devlete devredilerek, bor madenleri Etibank ve bazı yerli şirketler tarafından işletilmeye başlanır. 1978’de çıkarılan 2172 ve 1983’deki 2840 sayılı kanunlarla da bor madenleri ile ilgili bütün faaliyetler devlet kontrolüne bırakılır. 20.03. 2012 tarihinde TBMM’ne 2840 sayılı kanunda bir değişiklik yapılması önerisi götürülmüştür. 1998-2002 yılları arasında medyanın akıl almaz kampanyası ile bor meselesi kamuoyunu meşgul eden önemli meselelerden biri haline gelmişti. Akademisyenlerden gazetecilere, siyasilerden sivil toplum kuruluşlarına ve hatta sokakta simit satan vatandaşa kadar hemen herkes bor konusunda adeta otorite haline gelmişti. Hatta bir sivil toplum yöneticisi de bir yıl içinde ülkeye bor ile çalışan bir otomobil getireceğini anlatıyor, yazıyor ve çiziyordu. Aradan 14 yıl geçti…2003’ten bu yana borlarla ilgili yayın taarruzuna rastlamıyoruz. Bu çok önemli bir neticedir. Zira çalışan ve üreten insanlar bir de bu dedikodularla uğraşmamaktadırlar. Şimdi bor cevherinin serüvenini öz ama akılda kalıcı bir biçimde anlatmaya çalışalım.

       B2O3 bazında 1970 yılında dünya bor üretimi 768 bin ton, bunun %16’sı olan 122 bin ton, 1998’de 1.511.000 ton olan dünya üretiminin %31’i olan 475 bin ton, 2002 yılında 1.536.000 ton olan dünya üretiminin %32’si olan 491 bin ton ve 2012’de 1.8 milyon ton olan dünya fiili bor üretiminin yaklaşık %42’si 756 bin ton Türkiye tarafından üretilmiştir. Türkiye’de bor üretiminde artış olduğu takdirde dünyada da bor artışının olacağı bir vakıadır. Eti Maden İşletmeleri’nin verdiği bilgilere göre Eti’nin 2012 yılı bor üretim kapasitesi 973 bin ton olup, dünya fiili bor üretimiB2O3 bazında 1.8 (3.8) milyon ton olup bunun yaklaşık %42’sini Türkiye, %29’unu ABD, %15’ini G.Amerika, %14’ünü de Asya gerçekleştirmektedir. Ayrıca dünya bor talebinin de %46’sını Eti karşılamaktadır. 2002 yılında 1.890.000 ton cevher ve 717 bin (100 bin tonluk borik asit hariç) rafine ürün kapasitesi varken, 2012’de bu değerler rafine üründe 1.425.000 tona, eş değer ürünlerle birlikte kapasite 2.125.000 tona yükselmiştir. Diğer taraftan 1998-2002 yılları arasında bor ürünleri ihracat değerleri miktar olarak 400-763 bin ton, değer olarak da 200-237 milyon dolar seviyelerindeyken, 2009-2012 arasında miktar olarak 500-800 bin ton, değer olarak da 500-800 milyon dolarlar seviyesine çıkmıştır. Bu artışın önemli iki sebebi bulunmaktadır: 1.Bulunan yeni rezervler ve Eti’nin yatırımlara ağırlık vermesi ham bor yerine rafine ürün satışının artması (2002 yılına göre pazarlanabilir ürün kapasitesi yaklaşık %100 artmıştır), pazara daha çok hâkim olması, 2. B2O3 bazında 2002 yılına göre fiyatların 250-300 dolarlardan 350-735 dolarlara yükselmesi. Türkiye’de bor konusunda 1964-1996 arasında geçen 32 yıllık zaman içinde yapılması gerekenler ne yazık ki, bildiğimiz ve bilemediğimiz birçok sebepten ötürü yapılamamıştır. Ancak 1997’den itibaren başlayan ve zaman zaman yöneticileri zor durumda bırakan yatırım hamlelerinin giderek artan bir şekilde devam etmesi sevinilecek bir neticedir. 2000-2012 yılları arasında konsantre bor ürünlerinde satış miktarı %47’lerden %5’lere düşmüş, bor kimyasallarında da %53’lerden %95’lere çıkmıştır. Bu yatırımların dünya bor tüketimi de dikkate alınarak ve herhangi bir engele takılmadan yapılması, ayrıca yatırımların rafine ve eş değer ürünlerin de ötesine geçip özel bor ürünlerini de kapsayacak şekilde yapılmasına da dikkat edilmesi şarttır.

    

 (Türkiye’de bor cevherinin çıkarıldığı yerler. Kaynak:www.coğrafyatutkudur.com)

  Tabiatta 230’un üzerinde bor minerali bulunmaktadır. Ancak ticari manada önemli olan bor mineralleri kolemanit, tinkal, üleksit, kernit, datolit, probertit ve hidroborasittir. Ülkemizde yaygın olarak tinkal (sodyumlu), kolemanit (kalsiyumlu) ve üleksit (kalsiyum+sodyum) mevcuttur. Ülkemizde bor cevheri Balıkesir Bigadiç, Eskişehir Kırka, Kütahya Emet, Bursa Kestelek’de bulunmaktadır. Dünya bor rezervleri toplam 1.290.800.000 ton olup dağılımı şöyledir: (Kaynak- Eti Maden / B2O3 bin ton /2012)

  ’’Türkiye 935.800  % 72,5 / A.B.D 80.000   %6,2 / Rusya 100.000 % 7,7

   Çin 47.000  %3,6 / Arjantin 9.000  %0,7 / Bolivya 19.000  %1,5

   Şili 41.000 % 3,2 / Peru 22.000 % 1,7 / Kazakistan 15.000 % 1,2 / Sırbistan 22.000 % 1,7

  Ülkelerin 2012 yılı bor üretim kapasiteleri ise şöyledir (Bin ton B2O3) : Türkiye 973, ABD 673, G.Amerika 340, Asya 312.Toplam 2.298.000’’ Böylesine büyük rezervlere ve üretim kapasitesine sahip olmamıza rağmen bor ürünlerinin kullanımı günümüzde petrol, doğalgaz, kömür, demir-çelik,  çimento ve diğer sanayi ürünlerinde olduğu kadar fazla miktarda değildir. 2000 yılında 3,1 milyon ton olan dünya bor tüketimi (1.536.000 B2O3), 2012 yılında 3,8 milyon ton (1,8 milyon B2O3 ) olmuştur. Görüldüğü gibi bor kullanım oranı yıllık % 2 civarındadır. Ancak ekonomik krizler ve bor tüketiminin azaldığı durumlarda bu oran daha da düşmektedir. Bor ürünlerinin %54’ü cam (borosilikat, yalıtım tipi cam elyafı, tekstil tipi cam elyafı), % 13’ü seramik, emaye, sır, % 3’ü deterjan ve % 12’ si tarım sektöründe ve alev geciktiriciler, sağlık, çimento, metalürji ve enerji sektöründe de % 18’i kullanılmaktadır. Bor mineralleri ilk önce fiziksel işleme tabi tutularak zenginleştirilir ve konsantre bor elde edilir. Elde edilen bu ürün bazı kimyasal işlemlerden geçirilerek rafine ürünler elde edilir. Bor ürünlerini gösteren şema aşağıdadır.

   

  (Kaynak: Boren)

  Dışarıya yıllardır sattığımız ve ülkemizde halen de çok az miktarda kullanılan bor ürünlerinin nerelerde kullanıldığına da kısaca değinelim: Cam ve cam seramiklerinde; kolemanit, tinkal, üleksit, boraks penta ve deka hidrat, susuz boraks ve borik asit, emaye, sır ve fritte; boraks penta ve deka, susuz boraks, borik asit, temizleme ve ağartmada; sodyum perborat, zirai uygulamalarda; boraks deka, penta, borik asit bor oksit, meta borat kullanıldığı bilinmektedir. Ergimiş halde bulunan cam ara ürününe bor ilave edildiğinde malzemenin akışkanlığını artırmakta ve nihai ürünün yüzey sertliğini ve dayanıklılığını artırmaktadır. Seramiğe bor ilavesi onu çizmeye karşı korumaktadır. Deterjan ve sabunlarda mikrop öldürücü, beyazlatıcı ve suyu yumuşatıcılığını artırmak için kullanılmaktadır. Sebze ve meyvelerde hücredeki şeker geçişini, gelişimini, hücre bölünmesini ve fotosentez metabolizmasının düzenlendiği için kullanılmaktadır. Alev geciktirici olarak yanan malzemelerin üzerine sürüldüğünde (çinko borat) oksijenle olan teması kesmekte ve yanmayı önlemektedir. Metalürjide yüksek sıcaklıkta koruyucu özelliğinde dolayı demir dışı metal sanayinde curuf oluşturucu ve ergitmeyi hızlandırıcı madde olarak kullanılmaktadır. Ayrıca fiber optik kablolar da üretilmektedir. Sodyum bor hidrür, kâğıt hamurunun ağartılmasında, atık sulardan ağır metallerin uzaklaştırılmasında kullanılmaktadır. Bu ürün aynı zamanda çok iyi bir hidrojen taşıyıcısı ve depolayıcısı olduğunda hidrojenin enerjide kullanılmaya başlamasından sonra önemli bir noktaya gelecektir. Atom reaktörlerinde borlu çelikler, bor karbürler ve titan bor alaşımlar kullanılmaktadır. Füze yakıtlarında, uçak ve havacılık sanayinde yüksek ısıya dayanıklı gövde yapımında ve düşük ağırlık ve diğer bazı uygulamalarda kullanıldığı bilinmektedir. Bor nitrür, elektronikte, nükleer uygulamalarda, vakum ergitme potalarında, bujiler, rulman yatakları, askeri zırh malzemelerinde, matkap uçlarında değerlendirilmektedir. Titanyum diborür, balistik silah üretimi, ergimiş motor potalarında ve kesme aletlerin yapımında kullanılmaktadır. Bor halojenürler, ilaç, katalizörler ve bor elyafı üretiminde kullanılmaktadır. Enerji alanında, hidrojen taşıyıcısı, araçlarda doğruda yakıt olarak ve de enerjinin taşınması, depolanması ve tasarrufunda da değerlendirilmektedir. Böylesine öneme haiz bir maden varlığının yıllarca ham, konsantre ve hatta rafine ürün olarak satılması toplumun akıllı ve sürekli yol gösteren adamları tarafından hiç değerlendirilmemiş sadece ve sadece aman borlar emperyalistlere peşkeş çekilmesin nidalarıyla toplum avutulmaya çalışılmıştır. Doğru olan, yapılması ve yol gösterilmesi gereken husus, sanayinin hemen her yerinde kullanılan ürünlere ait tesislerin kurulması için devletin ve özel sektörün teşvik edilmesi olmalıydı. Aslında Eti’nin sattığı ürünlerin nerelerde kullanıldığı ABD’de 2000 yılında bir şirket kuruluna dek de bilinmiyordu. Bor minerallerinden elde edilen borik asit, bor oksit, boraks dekahidrat ve pentahidrat, susuz boraks, amonyum pentaborat, sodyum metaborat, potasyum penta ve tetraboratlar, bor karbür, bor nitrür, titanyum diborür, ferro bor, bor halojenürler, boranlar ve diğer bor özel kimyasalları bilinenlerin dışında nerelerde hangi amaçlar için kullanılıyordu? Uzay çalışmalarında mı? Hızlı tren yapımında mı? Yeni nesil uçak üretiminde mi? Yakıt veya elektrik enerjisi üretiminde mi? Sağlık alanında mı? Görüldüğü gibi buraya kadar anlatılanlardan şu açıkça anlaşılmaktadır. Türkiye bor cevherini halen rafine ve eşdeğer bor cevheri şeklinde satmaktadır. Eti’nin bazı uç ürünlerdeki çabalarını, ortaya koyduğu sonuçları daha ötelere taşıması için ya devletin bu girişimleri sonuna dek desteklemesi ya da özel sektörün bu konuya iştiraki gerekmektedir. Eti’nin özel sektörle yapacağı ortaklıklardan da iyi neticeler alınabilir (tronada olduğu gibi). Uzun yıllardır yöneticilerin bu çabaları her nedense baltalanmış ve günümüzde de bu ileri teknoloji çalışmalarında yapılanlara pek destek çıkılmadığı görülmektedir. Amerika, Yunanistan, Bulgaristan, İtalya, Belçika, Hollanda’dan birileri gelip ülkemizin borlarını alacak, ülkelerinde yatırımlar yapacaklar, ama benim ülkemde milli sermaye yani özel sektör bor konusunda kılını kıpırdatamayacak! Devlet kuruluşumuz Eti’nin yaptığı çalışmalarla da çekince olduğu için kimse ilgilenmeyecek. Bu nasıl bir anlayıştır? Ya da daha ötesi acaba bu bir özel sektör düşmanlığı mıdır? Sakın ha, borlardan uzak durun… Eti’nin dışında kurulmuş olan Bor Enstitüsünün de çalışmalarının pek netice alıcı olduğu söylenemez. Bu kurum Eti’nin bünyesine katılmalı ve daha neticeye yönelik AR-GE faaliyeti yapan bir güç haline getirilmelidir. Diğer taraftan Eti, üretim yapısı, teknik ve tesis özellikleri, çalışma şekli ve ticari kapsamı itibariyle bir madencilik kuruluşundan daha çok bir kimya kuruluşuna dönüşmüştür. Eti’nin liderliğinde kurulacak kompleks bir kimya sektörü yukarıda anlatılmaya çalışılan bütün üretimleri yapar hale gelecektir. Ancak böylesine güçlü bir yapı sonrası Eti dünya bor sektörünün gerçek patronu olabilir. Günümüzde 1,8 milyon ton civarında kullanılan dünya bor ürünlerinin önümüzdeki 10-15 yıl içinde 8-10 kat artması mümkün olabilir. Ülke bor kaynaklarının dünya pazarındaki zenginliğe eşdeğer bir gücü yakalayabilmesi için katma değeri yüksek bor bileşikleri üretimine geçilmesi şarttır. Yani, borla ilgili AR-GE faaliyetlerine önem verilmeli, sanayide ve yüksek teknolojide kullanılan bor fabrikalar yapılmalıdır. Kısacası fabrika yapan fabrikalar kurulmalıdır. 1978’de 83 milyon, 1999’da 237 milyon ve 2012’de 800 milyon dolar bor ihracatı yapan ve tesisler kurarak üretim gücünü artıran Eti’nin önüne, neredeyse birçok hasletimizden vazgeçerek girmeye can attığımız AB ülkeleri çok ciddi engeller çıkartmaktadırlar. 2000’li yıllarda başlayan bu engellerin halen devam ettiğini düşünmekteyim. Bu engellerin neler olduğuna gelince: 1.Borun insan hayatı ve çevre üzerinde tahribat yaptığını iddia etmektedirler. Bu sebeple de bor torbalarının üzerine kuru kafa işaretleri koydurarak bor kullanımından vazgeçilmesini istemektedirler. Bor cevherinin ne tabii hali ne de rafine ürünlerinin insan sağlığına zararlı olmadığı bilimsel olarak ispat edilmiştir. 2. Deterjan sanayinde kullanılan bor (perborat) yerine daha ucuz olan perkarbonat (hammaddesi soda) kullanılması gündeme getirilmiş, çalışmalar neticesinde şirketler perborat fabrikalarını perkarbonata dönüştürmeye başlamışlardır. Böylece bu proje yaygınlaştığı takdirde 500.000 ton civarında bor kullanılmayacak ve bu netice Eti’nin perborat fabrikalarından vazgeçmesini gündeme getirebilecektir. 3.Cam sanayinde kullanılan bor yerine de Adventex (borun kullanılmadığı ve E-camını ikame eden bir fiberglas türüdür) denilen bir madde üretilmiş ve ticari anlamda çalışmalar ABD’deki şirketler tarafından hızlı bir şekilde yürütülmektedir. Yurt dışına konsantre ve rafine bor ürünler satılarak yabancı ülkelerde bor sanayinin kurulmasını desteklenmesinin önüne geçilmesi için meri kanunda değişiklik yapılarak Türk sanayicisinin bor konusunda yatırım yapmasının önü açılmalıdır. Bu konuda Eti’nin yaptığı çalışmalara önem verilmeli ve toplumun bu konudaki hassasiyetleri de dikkate alınarak Eti ile müşterek yatırımlar gerçekleştirilmelidir. Bu noktada 2840 sayılı kanunun Danıştay tarafından incelenmesi sonrası 01.05.2000 tarih ve 2000/67 sayılı kararı doğrultusunda hareket edilmesi doğru olur kanaatini taşımaktayım (bu kararın dikkatli okunması gerekmektedir). Devlet ve milli sermayenin bu konuda yapacağı yatırımların çok başarılı olacağı Beypazarı Trona yatırımında açıkça görülmüştür

       Netice itibariyle: 1.Uzun yıllar madencilik faaliyetlerini yürüten Eti, son yıllarda yapılan özelleştirmeler sonrası ciddi bir şekilde zarar eden (dünyadaki maden fiyatlarının ani iniş, çıkışlar göstermesi sebebiyle) alüminyum, bakır, krom, gümüş, fosfat işletmelerinin bünyeden ayrılmasından sonra bor cevheri ile baş başa kalmıştır. Yaklaşık dokuz yıldır bütün yatırımlar bor üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu sebeple Eti kimya sektörünün bir parçası olmuştur. Kurulacak entegre tesislerle ülkemizde güçlü bir bor kompleksi oluşturulabilir. Daha önceleri Alüminyum ve Mazıdağ Fosfat Tesisleri’nde yapılması düşünülen ve bir türlü hayata geçirilemeyen böylesi devasa projelere ülkenin ihtiyacının olduğu unutulmamalıdır (petro-kimya tesislerine benzeyen bir sistem kurulabilir). 2. Eti mevcut yatırımlarına ara vermeden devam etmeli dünya pazarındaki payını artıracak her türlü yatırımı yaparken AR-GE faaliyetlerini de sürdürmelidir. 3. Eti’nin güçlü bir teknik, pazarlama ve idari yapısı varken, Boren adlı bir başka teşkilatın kurulması Eti’nin yapmak istediklerini hayata geçirmede ciddi bir engel gibi görülmektedir. En azından dışarıdan böyle değerlendirilmektedir. Bu sebeple Boren’in Eti’nin idari yapısı içinde yer alması daha doğru olacaktır. 4. 2000 yılında 23.539 ton olan yurt içi satışlar 2012 yılında 22.234 ton olmuştur. 2000 yılında Türk özel sektörü bor ürünlerinden dibor trioksit, metaborik asit, orto borik asit, bor oksitleri, disodyum tetraborat anhidrit, disodyum tetraborat pentahidrat, amonyum boratlar ve diğer boratlardan yaklaşık 22 bin ton ithalat yapmıştır İhracatın 800.000 ton olduğu bir dönemde yurt içinde bor kullanımının bu denli az olması ülkemizde bora ilginin ne kadar az olduğunu göstermektedir. Bu ilgi azlığının en önemli sebebi Türk özel sektörü, yapılan menfi propagandalardan ötürü çekinmekte ve belki de bora yatırım yapmaya korkmaktadır. Diğer taraftan rafine ürünleri kullanacak fabrikalarımız bulunmamaktadır. Bu fabrikaları devlet imalat sanayinden çekildim diye uzun yıllardır yaptırmıyor, özel sektör yani milli sermaye kanunlar engel diye bor yatırımlarına uzak duruyor (yurt dışındaki sanayiciye engel yoktur. O sanayici ham veya konsantre bor alarak rafine ürünler de üretmektedir. Hatta ham bor alarak öğütüp satmaktadır). Birileri hala borları emperyalizme peşleş çektirmeyelim derken biz kendi ellerimizle borları emperyalistlere satmıyor muyuz? 19. yüzyılda bizi kandırarak borlarımızı çalan batıya, 21. yüzyılda biz kendi ellerimizle borlarımızı (yaklaşık kırk beş yıldır) satıyoruz. Gelin görün ki, bu ülke insanının borlara ilgi duyması yıllarca engellenmiştir. Bunun sebebi acaba nedir? İşte bu kısır döngüyü aşacak yeni bir anlayışın hâkim olması için bor politikasında da ciddi değişikler yapılmalıdır (merak edilmesin ülkenin varlılarını peşkeş çekenler halk ve devlet tarafından engellenirler). Bu sebeplerden ötürü 20.03.2012 tarihinde TBMM’ne sevk edilmiş olan ve 2840 sayılı kanunda değişiklik yapılması öngörülen metnin aceleye getirilmeden, özel sektörün henüz bor politikaları konusunda uluslararası hiçbir tecrübesinin olmamasından dolayı, Eti’nin kontrolünde ve onun gücünü azaltmadan, ruhsatların Eti’nin hâkimiyetinde kalması, yapılacak yatırımlarda Eti’nin altın hisse (imtiyazlı hisse) hakkı olması kaydıyla ve de Eti’nin üretim ve pazarlama politikaları çerçevesinde düzenlenmesi bor yatırımlarının hızlanmasında önemli rol oynayabilir. Şayet yine de özel sektör bor yatırımlarına bigâne kalırsa devlet Eti’nin önündeki bütün engelleri kaldırarak bor kimyasalları entegre tesislerini kurulmasına ön ayak olmalıdır.                                                                               

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı