×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



Siyasi Gerilim Seviyesiz Üslup

Yazan  26 Eylül 2008
ÖZCAN YENİÇERİ - Belagat için eskileri “muktezayı hale mutabakat sağlamaktır” derler. Belagat ile öfkeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Öfke; bilinç ve söz ölçüsüzlüğünün sonucudur. Belagat ise hem ölçü hem de estetik içerir.

Kanaat önderleri, bilgeler, siyasi saygınlar her şeyden önce ölçülü olmaktan, sınırlara riayetten ve saygılı olmaktan söz ederler.

Herkesin sözünde, davranışında ve yargısında insaflı ve ölçülü olması esastır. Ancak devlet adamlarının, siyasi önderlerin ve bilim adamlarının herkesten daha çok bu ilke ve değerlere bağlı olması gerekir. Yalnız kendini temsil edenlerin sorumluluğuyla kurumları ve toplumları temsil edenlerin sorumluluğu aynı değildir.

Edebali bir anlamda halkı temsilen devletin başına Bey olarak geçen Osman Gazi'ye şöyle der; "Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.../..suçlamak bize, katlanmak sana.../...Şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana.../...Bölmek bize, bütünlemek sana...".

Edebali'nin torunları olan siyasiler bu sözleri tersinden anlamış gibiler.

Siyaset, her şeyden önce bir ölçü ve kıyas sorunudur. Demokrasinin vatanı olarak bilinen Eski Yunan'ın bilgeleri "ölçü" konusunda şunları söylerler. Ispartalı Khilon, "Tutkularını dizginle, ölçülü ol ", Lesboslu Pittakos, "Uygun zamanı kolla, ölçüyü göz önünde tut", Rodoslu Kleobulos, "Ölçü en iyi şey", Prieneli Bias, "Çok dinle, yerinde konuş, ölçüyü kaçırma" der.

Had bilmek, had bildirmek!

Had bildirmek, her şeyden önce haddini bilenlerin hakkıdır. Ölçü, had, ilke bilmeyenlerin bu tür erdemle ilgili değerleri başkalarına öğretebilmeleri mümkün değildir. Bizi, bütün bunları yazmaya mecbur eden şey; ülkeyi yönettiğini ya da kendini devlet adamı sananların kullandıkları üsluptur. Kişiliğin içeriği üslupta saklıdır. Bu nedenle eskiler "Üslubu beyan aynıyla insan" derler.

Türk siyasetinde görülen seviyesiz üslup, ülkedeki siyasi seviyeyi gösteren önemli bir kriterdir. Şu ifadelere bir bakınız: "Ananı da al ve git!". "Alçaktır, şerefsizdir". "Ulan müfteri!". "Sayın Baron", "Kelle" vb.

Türk siyasetindeki en büyük sorun, kişilerin kendi inanmadıkları şeylere başkalarını inandırmaya çalışmalarıdır. Bu olgu üslup konusunda da kendini gösteriyor. Türkiye'de kim ki, saygı, sevgi, hoşgörü, tolerans, "Farklılığı zenginlik olarak görüyoruz", diyalog, empati vb. kavramlarını kullanıyorsa, aslında herkesten daha çok onların bu değerlere ihtiyacı olduğunu gösterir.

Siyasi gerilim ve üslupsuzluk!

Türkiye'de işin garip olan bir diğer yanı daha vardır. O da yurtta barışı, diyaloğu ve kardeşliği sağlayamayanların bunu dışarıda aramalarıdır. Vatikan'la diyalog, İspanya'yla kültürlerarası uzlaşma, Ermenistan'la barış arayışı içinde olanlar, kendi ülkelerindeki siyasi karşıtlarıyla savaş halini sürdürmekte oldukça hevesliler. Doğaldır ki, aklı başındaki herkes ailede kurulamayan barışı mahallede, mahallede kurulamayan hoşgörüyü kentte, kentte sağlanamayan güvenliği de ülkede aramaz.

Siyasi gerilim siyasi üslupsuzluğu da bünyesinde taşır. Kaldı ki, Türkiye'de "öfke sanat", gerilim siyasi gereklilik olarak görülmektedir. Bu nedenle asgari değil azami müştereklerde bile taraflar bir araya gelemiyorlar. Yanlış da olsa Türkiye'deki siyasiler gerilimi, iktidar getiren önemli faktör olarak görüyorlar. Gerilimi siyasi bir manivela olmaktan çıkarmadan, siyasi üslubun düzelmesini beklemek doğru bir beklenti olmaz.

Diğer yandan Türkiye'de tahakküm, hakaret ve seviyesizlik içeren üslubun çok fazla müşterisi de vardır. Siyasilerin üslupsuzlukta yarışmalarının bir nedeni de budur. Seviyesizliğin baştacı edildiği yerden, kalitenin göç etmesi de doğaldır. Hâlbuki siyaseti erdem yapan, onun zarafet, estetik ve nezaketle ilgili yanıdır. Unutmamak gerekir ki, Türkiye bir zamanlar üslubu olan insanlar ülkesiydi.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display