08 Ekim 2025
21YYTE.ORG Terörizm Ve Terörizmle Mücadele İHANETİN MECLİS GÜNDEMİNDEKİ ZİRVESİ: DEVLET CİDDİYETİNİN İHLALİ VE SİYASİ ETİĞİN ÖLÜMÜ

İHANETİN MECLİS GÜNDEMİNDEKİ ZİRVESİ: DEVLET CİDDİYETİNİN İHLALİ VE SİYASİ ETİĞİN ÖLÜMÜ

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Dr. Muhammet KEMALOĞLU 

Gazi Binbaşı

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) çatısı altında, milletin egemenlik hakkının tecelli ettiği o kutsal mekanda, terör örgütü elebaşına methiyeler düzülmesi, bir ulusun ortak vicdanına saplanmış hançerdir. DEM Parti grup toplantısında yankılanan "Biji Serok Apo" (Yaşasın Başkan Apo) sloganları, sadece bir siyasi skandal değil, aynı zamanda devlet ciddiyetine ve şehit kanıyla yazılmış tarihe karşı işlenmiş bir cürettir, bir ihanettir! Bu alçak eylem, meşruiyet zeminini tamamen kaybetmiş, terörü siyasetin yegâne aracı haline getirmiş bir zihniyetin iğrenç dışavurumudur.

1. DEM Parti'nin 'Barış' İkiyüzlülüğü ve Kışkırtması

DEM Parti'nin, terörist başını yücelten bu sloganların hemen ardından gelen söylemleri, siyasi ikiyüzlülüğün ve kışkırtmanın zirvesidir.

          Özgürlük Maskesi Altında Terörizm: Grup Başkanv ekili'nin, "Öcalan'ın özgürlüğü için yürüyen kadınlar hoş geldiniz" sözleri, bu iğrenç propagandanın başlangıcıdır. Hangi cüretle, eli binlerce masumun kanına bulaşmış bir teröristin "özgürlüğü" TBMM gibi bir platformda talep edilebilir? Bu, doğrudan doğruya terörün siyasi ajandasını Meclis'e dayatmaktır.

          Muhatap Alma Çaresizliği: Eş Genel Başkan'ın, "Komisyon zaman kaybetmeksizin Öcalan'ı dinlemelidir" ve "Öcalan'a umut hakkı tanınmalıdır" şeklindeki dayatmaları, gerçek barış arayışı değil, terör örgütünü yeniden diriltme ve meşrulaştırma hamlesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, canilerle pazarlık masasına oturmaz; hele ki bir terör örgütü elebaşını "muhatap" statüsüne yükseltmek, devlet aklına ve onuruna en büyük hakarettir.

          Hukuku Eğip Bükme Girişimi: Kobani davası tutukluları ve Selahattin Demirtaş için serbestlik çağrıları, yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, büyük yıkımın yaşandığı 6-8 Ekim olaylarındaki suçu siyasi kararlarla örtme çabasıdır. Hukuk, teröristin ya da teröre destek verenin siyasi kimliğine göre değil, işlediği suça göre işler. Yargı kararlarını tanımayarak siyasi baskı kurmaya çalışmak, yargı bağımsızlığına tecavüzdür.

2. SİYASİ KORKAKLIK VE MİLLİ ONURUN İHLALİ: TERÖRİSTİ MUHATAP ALMA FACİASI

"Kanla ve irfanla kurulmuş" olan TBMM'de, terör örgütü elebaşını muhatap alma önerilerinin dile getirilmesi, korkaklık, teslimiyet ve milli onurun hiçe sayılmasıdır.

Teröristi 'Devlet Adamı' Yapma Çaresizliği

Açıklamalarda öne sürülen "Komisyon İmralı'ya giderek yüz yüze görüşme sağlamalı" teklifi, devlet ciddiyetini yerle bir eden, en hafif tabirle akıl tutulmasıdır.

          Devlet Terörist başının Ayağına Milletvekillerini Göndermemelidir: Hukuk devletinin en temel kuralı, hukuk dışı yapılarla müzakere etmemektir. Terör örgütü elebaşı, hukuken mahkûm edilmiş bir suçludur. Devlet, teröristlerin ayağına milletvekilini göndererek bir suçluyu siyasi muhatap seviyesine yükseltmemelidir. Bu, binlerce şehidin anısına ve gaziye karşı yapılan en büyük saygısızlıktır.

          Örgüte Liderlik Onayı Skandalı: Açıklamadaki "PKK'nın kurucu önderliği SDG/YPG'ye yeni çağrıda bulunmalı" beklentisi, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın, hâlâ PKK'nın ve Suriye'deki uzantılarının "kurucu önderi" olduğunu resmen kabul etmek demektir. Bir siyasi aktörün, terör örgütü elebaşından talimat bekler bir dil kullanması, ihanetle eş değer bir durumdur.

3. "SUÇA KARIŞMAMIŞ TERÖRİST" VAHAMETİ VE DEVLET GÜVENLİĞİNE İHANET

"Farklı saik ve sebeplerle aldanıp kandırılan, fakat suça karışmamış, silahlı bir eylemde bulunmamış kim varsa gelip ailesiyle kucaklaşmalıdır" çağrısı, hukuki ve güvenlik etiği açısından en büyük zafiyetin ve teslimiyetin kapısını aralamaktadır.

          Hukuki Zafiyet ve Yalan: Türk Ceza Kanunu'na göre, silahlı eyleme karışıp karışmamasına bakılmaksızın bir terör örgütüne üye olmak tek başına bir suç teşkil eder. Terör örgütü, bir bütün olarak suç makinesidir. Kim, hangi siyasi iradeyle, örgütün ideolojisini ve amacını benimsemiş bu kişilerin "eyleme karışmadığını" tespit edecek ve yargının verdiği cezayı silecektir? Bu, yargı bağımsızlığını hiçe sayan bir siyasi pazarlıktır.

          Devletin Kılcal Damarlarında Terör Riski: Buna Nasıl İzin Verilecek? En hayati soru şudur: "Aldanmış" olsalar dahi, terör örgütü üyeliği geçmişi olan bu kişiler, Türk'ün devletinde görev alacaklar mı?

          Asker, Polis, Mülki Amir: Bir terör örgütüne bağlılık yemini etmiş, davasını benimsemiş bir kişinin, Asker, Polis gibi ulusal güvenlik kurumlarında veya devletin idari makamlarında görev alması ASLA KABUL EDİLEMEZ. Bu kurumlar, devlete sorgusuz, şartsız sadakat üzerine kurulmuştur. Bu kişilere kapı açmak, devleti, içeriden gelecek sızıntılara ve yıkıcı eylemlere karşı savunmasız bırakmak, yani kurumsal intihar demektir.

          Siyasi ve Yönetsel Makamlar: Bu kişilerin MHP'de (veya herhangi bir partide) milletvekili, belediye başkanı veya diğer kamu görevlerinde yer alması, siyasi etik, milli hassasiyetler ve toplum vicdanı açısından imkânsızdır. Siyaset, terörle bu kadar keskin bağları olan unsurları bünyesine katarsa, meşruiyetini ve millet nezdindeki güvenilirliğini tamamen yitirir. Bu bir siyasi taviz değil, güvenlik felaketidir.

SONUÇ: TAVİZSİZ DURUŞ MECBURİYETİ VE MİLLİ İRADE

TBMM'de atılan sloganlar ve buna karşılık gelen İmralı görüşme çağrıları, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel direklerini sarsmaya yönelik pervasız girişimlerdir. Kanla ve irfanla kurulmuş bu Meclis'te, ne teröriste methiye düzülebilir ne de teröriste siyasi muhataplık payesi sunulabilir.

Siyasi partiler, ucuz siyasi kazançlar uğruna devletin onurunu, hukuku ve milli birliği tehlikeye atan bu tür söylemlerden derhal vazgeçmelidir. Siyasi etiğin gereği, teröre karşı tavizsiz bir birliktelik sergilemektir. Aksi takdirde, bu teslimiyetçi dilin bedeli, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası olacaktır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *