Dr. Muhammet KEMALOĞLU
GAZİ BİNBAŞI
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi ve milli bekası, son günlerde siyasi alanda sergilenen ve terör örgütünün taleplerini meşrulaştırmaya odaklanan adımlar silsilesiyle açık bir tehdit altındadır. Bu süreç, sözde "çözüm" illüzyonu altında, Devleti masaya oturtmayı hedefleyen ve sonuçları itibarıyla Türkiye’nin üniter yapısını parçalamayı amaçlayan bir ihanet planıdır.
Bu sürecin en büyük zararı, yine sürecin önemli taraflarından biri olan DEM Parti'nin bilerek ve isteyerek attığı, haddini aşan adımlarla gelmektedir.
- TBMM Çatısı Altında Sergilenen Hadsizlik: "Bardağı Taşıran Son Damla"
8 Ekim'de Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yaşananlar, bu süreçteki şımarıklık, haddi aşma ve tahrik dilinin doruk noktasıdır.
- Meclis'in Ruhuna Saldırı ve Teröriste Övgü: DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit'in, "Umudu kuşanan, özgürlüğe yürüyen Diyarbakır'dan, kadim şehirden, Kürdistan'ın dört bir yanından özgürlük için, eşitlik için, demokrasi için, Öcalan'ın özgürlüğü için yürüyen kadınlar hoş geldiniz" ifadeleri ve ardından salondan yükselen "Biji Serok Apo" (Yaşasın Başkan Apo) ve "Jin Jiyan Azadi" sloganları, bardağı taşıran son damlalardan biri olmaya adaydır. Mustafa Kemal Atatürk bu Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı terör savaşı açmış biri kişiyi öven sloganlar atılsın diye kurmadı! Ebedi Başkomutanın emanet ettiği bu çatı, Mehmetçikleri şehit eden terör örgütü ve liderini öven sloganlarla kirletilmiştir.
- Gizli Aposeverlerin İkiyüzlülüğü: Terör örgütü ve terör örgütü lideri ifadelerini kullananları, "Bu süreçte herkes diline dikkat etsin. Ötekileştirici, dışlayıcı, düşmanlaştıran ifadeler sürece zarar verir" diyerek uyaran gizli Aposeverlerin, Meclis çatısı altında atılan bu sloganlara karşı sessiz kalması, eleştirilerimizin haklılığını kanıtlamaktadır. İş DEM Parti, PKK, YPG, SDG olunca ortaya atılıp, "devlet şöyle yapmalı, böyle davranmalı, şunu da vermeli" diyebilen bu şahısların sessizliği, bölücü amaçlara hizmet etmenin açık göstergesidir.
- Apo'nun "Kurtarıcı" Hezeyanı ve Yalanı: Abdullah Öcalan’ın "demokratik ulus çerçevesinde ortak yaşamda ısrarcı olduğunu ve demokratik cumhuriyet projesine sahip olduğunu" sıklıkla dile getirmesi, kendini Türklerin de kurtarıcısı gibi görmeye çalışma hezeyanıdır. Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü hedef alan her teröristin hukuk dışı tutulduğu doğrudur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı hiçbir Kürt kardeşimiz hukuk dışı bir olgu olarak tutulmamıştır. Bunu söyleyen, külliyen yalan söylemektedir. Bu toplumun, Türk Milletinin ezici çoğunluğunun karnı; Amerikan emperyalizminin ve İsrail Siyonizminin kucağında oturanların, 18. yüzyıldan kalma sözde devrimci literatürle süslediği bu palavralara toktur.
- Teröristbaşı'nın Yetkilendirilmesi ve Siyasi Pazarlık Tehdidi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ı muhatap alarak PKK’nın Suriye kolu olan SDG’ye (Suriye Demokratik Güçleri) yönelik fesih çağrısı yapması ve Meclis Komisyonu’nun İmralı’ya gitmesi önerisi, devletin en vahim hatasıdır.
- Pazarlık Masası Kurulumu: Devlet, terör örgütünün liderini bir "çözüm ortağı" ya da "yönlendirici otorite" olarak konumlandırmakla, terörle mücadeledeki tavizsiz duruşunu zedelemektedir. Bu durum, Öcalan'ın uluslararası aktörler nezdinde müzakereci statüsünü pekiştirme ve terörü siyasileştirme amacına hizmet etmektedir.
- SDG/YPG'nin Kalkanı: DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın, "Suriye’deki sürecin Türkiye’deki yürüyen sürecin önüne set olarak konulması yanlıştır" demesi, Suriye’deki terör varlığının, Türkiye’deki "süreç" bahanesiyle dokunulmaz kılınması stratejisinin itirafıdır. Terör örgütü, İsrail-ABD güdümündeki bölgeyi parçalama projesi kapsamında Suriye'deki kazanımlarını koruma altına almaya çalışmaktadır.
- Rojava Mektubu ile İfşa Edilen Alçakça Hedefler ve Gizli İttifaklar
22 Ağustos 2025 tarihli sözde"Rojava Özerk Yönetimi" mektubu, SDG/YPG'nin Öcalan'ın "silah bırakma" çağrısına karşı en üst düzeyde diplomatik bir dille verdiği açık bir reddiyedir ve örgütün arkasındaki küresel desteği ifşa etmektedir.
- Gizli İttifakların İtirafı: Mektupta yer alan "bugün bölgede aldığımız her karar yalnızca bizim iç irademize dayanmayıp; komşu aktörlerin tutumları, uluslararası arabulucuların pozisyonları ve bölgede bizimle istişare halinde olan devlet-dışı ve devlet aktörlerinin değerlendirmeleriyle birlikte şekillenmektedir" ifadesi, silah bırakmaya ABD ve koalisyon güçleri gibi "uluslararası aktörlerin" izin vermediğinin itirafıdır. Terör örgütü, Türkiye'yi parçalama projesindeki ortaklarının onayına tabi olduğunu açıkça beyan etmektedir.
- Devlet Kurma Garantisi Talebi: Mektuptaki "Bazı kaygılarımız mevcuttur. Bu kaygılar, sadece idari bir tereddüt değil; halkımızın can güvenliği, demokratik kazanımların korunması ve uluslararası destek dengelerinin korunmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eğer süreç bütün yönleriyle güvence altına alınmadan, silahların veya idari yetkilerin tek taraflı ve ani devri gibi adımlar atılırsa..." ifadeleri, Türkiye’nin itiraz etmeyeceği özerk bir statü veya devletleşme garantisi istemekten başka bir şey değildir. Kısacası, örgüt, "Silah falan bırakmıyoruz, PKK devletçiğini ABD ve İsrail sayesinde kurduk, yaşatacağız. Sen İmralı'da rahat ol" demektedir.
Silah Bırakmayı Asıl İstemeyen Apo'dur: İşin aslı, PKK-YPG-SDG'nin Suriye'de silah bırakmasını asıl istemeyen Abdullah Öcalan'dır. Çünkü ABD-İsrail ikilisinin, Apo'nun hayali olan Suriye'deki PKK devletçiğini korumaya aldığını göstermektedir. ABD, zengin toprakların olduğu Deyrizor'dan çekilmeyen YPG-PKK-SDG ile ortak tatbikatlar yapmakta ve Irak'tan getirdiği hava savunma sistemleriyle "Hadi bakalım, Türkiye bundan sonra hava operasyonları yapsın da görelim" meydan okumasına zemin hazırlamaktadır.
- Türkiye'yi Tehdit Olarak Görme: "Türkiye’nin politika yönelimleri; sahadaki güvenlik dinamiklerini... belirleyen temel değişkenlerdir" ifadesiyle, Türkiye'nin terörle mücadele politikaları (askeri operasyonlar) örgüt için bir tehdit olarak algılanmakta ve uluslararası koruma altına alınma hedefi yinelenmektedir.
- Terörün Meclis'te Meşrulaştırılması ve Ulusal Onur Zafiyeti
Meclis'teki sözde "2'inci açılım süreci" adı altında atılan adımlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal onurunu ve şehitlerimizin hatırasını hiçe saymaktadır.
- Teröriste Kürsü Açmak: Terör örgütü PKK'nın eski dağ kadrosunda yer almış, 5 yıl cezaevinde yatmış Yüksel Genç’in, Meclis çatısı altında konuşması, terörün siyasi alanda normalleştirilmesi ve meşrulaştırılması skandalıdır. Bu durum, bölücü taleplerin (ana dilde eğitim, "cesareti olmayanlara cesaret verme") devletin kalbinden ilan edilmesi anlamına gelmekte, TBMM'nin saygınlığını yerle bir etmektedir.
- Medya ve Yargıya Baskı Talebi: Pervin Buldan’ın, Öcalan’ın "medya dilinden rahatsızlığını" dile getirerek, "medya da AKP'nin elinde, yargı da AKP'nin elinde. Bu tür meseleleri ortadan kaldırmak iktidarın görevi" şeklindeki hadsiz çağrısı, terör örgütü liderini, milli çıkarları savunan kamuoyunu susturabilecek bir otorite gibi konumlandırma cüretidir. Bu, devleti, terör örgütünün sansür taleplerine uymaya zorlama girişimidir.
- Devleti Yönetenlere Yönelik İkaz ve Sert Durum Değerlendirmesi
Devleti yöneten kadrolar, bu tehlikeli süreci derhal ve kesin bir şekilde sonlandırmalıdırlar. Terörle pazarlık, bir daha asla gündeme gelmemelidir.
- Tavizsiz Tek Hedef: Tasfiye: PKK, SDG/YPG ve tüm uzantıları; Türkiye, Irak, Suriye ve İran'ı parçalamak, bu coğrafyada Büyük İsrail projesine hizmet eden suni devletçikler kurmak isteyen emperyalist planın piyonlarıdır. Bu örgütlerin varlığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin beka sorunudur. Bu sorunun tek çözümü, pazarlık değil, koşulsuz tasfiyedir.
- Kırmızı Çizgiler Tartışılamaz: Türkiye'nin sınır bütünlüğü, milli dili (Türkçe) ve üniter yapısı, terör örgütünün siyasi talepleri doğrultusunda asla müzakere konusu edilemez. Devleti yönetenler, "çözüm" adı altında sunulan her adımı, ulusal bütünlüğe yönelik bir tehdit olarak okumalıdır.
- Hukukun Üstünlüğü, Teröristin Talebi Değil: Yargı ve Meclis, terör örgütünün ve siyasi uzantılarının baskısından derhal arındırılmalıdır. Teröristle pazarlık yapmak, şehitlerimizin kanına ve gazilerimizin fedakârlığına yapılmış en büyük haksızlıktır.
- Toplumsal Sessizlik Birikimdir: Toplumun ezici çoğunluğunun bu şımarıklığı sessizce izlemesi, kesinlikle hoşgörü, kabullenme ya da korkma olarak değerlendirilmemelidir. Bu sessizlik, Anadolu insanının olgunluğunun ve tahammülünün sonudur. Anadolu insanının olgunluğunu, sakinliğini, sessizliğini sömürmeye kalkışanlar, yanıldıklarını hep iş işten geçtikten sonra anladılar. Bu Millet her şeyi bir kenara güzelce not ediyor.
Sonuç
Bu süreç, bir daha asla denenmemesi gereken bir yanlıştır. 2014'deki çözüm sürecini YPG-PKK, Kobani olaylarıyla nasıl bitirdiyse Ekim 2024'de başlayan yeni çözüm sürecini de Rojava dedikleri yerden yine YPG-PKK-SDG bitirirse kimse şaşırmasın. Terör örgütüyle kurulan her temas, teröristbaşını yükselten her söylem ve TBMM'de teröristlerin uzantılarına verilen her imkân, milli egemenliğin yara almasına neden olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gücü, masada değil, dağda ve uluslararası platformlarda teröre karşı verilen kararlı, tavizsiz ve onurlu mücadelede gizlidir. Devlet, bir daha asla teröristle pazarlık yapmayacağını tüm dünyaya en gür sesle ilan etmeli ve bu ihanet sürecini askeri ve hukuki operasyonlarla derhal bitirmelidir.