Çağdaş devletlerin karşı karşıya olduğu mevcut tehditler, mevcut uluslararası sistemde devlet gücünün hangi boyutu daha önemlidir?

Yazan  03 Ağustos 2021

Yazan: Ceren Askindil

Teknolojik gelişim, iletişim ve ulaşımın gelişmesi günümüz dünyasında yeni tehditlerin ortaya çıkmasına, var olan tehditlerin şekil değiştirmesine ya da daha etkili hale gelmesine neden olmuştur.  Yeni güvenlik tehditleriyle birlikte, savaş tehdidi ve saldırgan devletleri kapsayan geleneksel güvenlik anlayışı yerini çevre kirliliği, terörizm, kıt kaynaklar, ekonomik sorunlar gibi konulara bırakmıştır.  Geleneksel güvenlik anlayışına göre devlet ulusal güvenlikten sorumlu iken, yeni güvenlik yaklaşımlarına göre güvenlik tüm insanlar için ortaktır ve karşılıklı bağımlılıkla beraber sağlanır duruma gelmiştir. Güvenliğin sağlanması yönünden sorumluluk, çok boyutlu olarak dağılmıştır. Devletlerin kendi güvenliklerini sağlayabilmeleri için diğer devletlerinde güvende olmaları gerekmektedir fakat devletler diğer devletleri tehdit olarak gördükleri sürece güvende olmaları mümkün değildir.  İç barışın bozulması neticesinde ortaya çıkan iç savaşlar, azınlık haklarının ihlallerinden beslenen etnik çatışmalar, devletlerin dışarıya karşı saldırgan davranışları ve bütün bunların meydana getirdiği kitlesel göç hareketleri küresel barışı tehdit eden başlıca sebeplerdir. Askeri olmayan siyasi, ekonomik, toplumsal ve çevresel yeni güvenlik tehditleri artık tek başına askeri tedbirlerle ve tek bir devletin çözebileceği sorunlar olmaktan fazlasıyla çıkmıştır. Bu tehditler, ticaret ve dolaşımın her türünün küreselleşmesi ile daha da uluslararası bir hale gelmektedir. Bu etkenler tehdit sürecini hızlandırmış ve kolaylaştırmaktadır. Artık bu tehditler tek bir devletin üstesinden gelebileceği  olay olmayıp küresel çözümler gerektirmektedir. Geleneksel güvenlik yaklaşımı ulusal güvenlik etrafında realistler, neorealistler ve liberaller tarafından şekillenip toplanmıştır. Bu üç teoriden realistler güç, neorealistler anarşizm, idealizm ise barış etrafında ulusal güvenliği sadece devlet odaklı olarak araştırmaktadır. Ancak küreselleşen dünya ile birlikte güvenliğin alanı karmaşıklaşmış ve daha da çok genişlemiştir. 

Mevcut uluslar arası sistem de güç unsuru soyut güç kaynaklarıdır. Halkın kendini devletin bir unsuru olarak görmesi, devlet politikalarını desteklemesi ve siyasete katılım yollarının açık olması o ülke için önemli üstünlüklerdir. Öte yandan halkın devlete yabancılaştığı, devletin ya da hükümetin meşruiyet sorunu yaşadığı, toplumun sosyal, etnik, sınıfsal ya da ekonomik çelişkiler nedeniyle çatışmaların yaşandığı ülkelerde bağımsız ve etkili bir dış politika izlemek imkânsızlaşabilir. Bu nedenle bir ülkenin dış politikası oluşturulurken mutlaka ulusal gücü oluşturan soyut unsurlar göz önüne alınmalıdır.

Ulusal gücü oluşturan soyut unsurlardan ilki ulusal özelliklerdir. Bu özellikler, bir ülkenin büyük felaketlerden sonra bile ayakta kalmasını sağlayan önemli güç unsurlarıdır. Bir ulusu diğer uluslardan ayıran temel özellikler olarak tanımlanabilecek ulusal karakter; devleti yöneten, dış politikayı belirleyen ve halkı oluşturan insan unsurunun düşünsel ve moral özelliklerinin etkisinde oluştuğundan ulusal güç üzerinde belirleyicidir. Ulusal moralin niteliği özellikle ulusların büyük tehlikelerle karşılaştığı bunalımlı zamanlarında daha açık bir biçimde ortaya çıkar. I. Dünya Savaşı’ndan sonra çok ağır şartlar içeren Versay Antlaşması’nı imzalayan Almanya’nın, yirmi yıl içinde yeniden dünyanın en büyük askerî ve ekonomik gücü olarak ortaya çıkması, Alman ulusunun ulusal özelliklerinin ne kadar yüksek olduğunu gösteren güzel bir örnektir. Yine I. Dünya Savaşı’ndan sonra neredeyse bütün toprakları işgale uğramış Türk milletinin Kurtuluş Savaşı ile küllerinden yeniden doğarak bağımsızlığını elde etmesi onun ulusal özellikleri ile ilgilidir. Bir ulusun gücünü meydana getiren diğer bütün unsurlar ulusal gücün ham maddesi niteliğindedir.

Ulusal gücü oluşturan soyut unsurlardan ikincisi  diplomasi ise bütün bu unsurları bir araya getiren,harekete geçiren, ve bunları dış politikanın hizmetine sunan  önemli bir unsurdur. Ulusal gücün altında bir dış politika izlemek yanlış olduğu gibi ulusal gücün üzerinde bir dış politika izlemek de bir ulusu felakete götürebilir. Ulusal gücü diplomaside verimli bir şekilde kullanmak, dış politika gücünü en yüksek düzeye çıkarabilir ve ülkenin potansiyel kaynakları siyaset alanın da ileriye götürebilir..

Ulusal gücü oluşturan soyut unsurlardan üçüncüsü liderliktir. Nitelikli bir hükümetin görevi ulusal gücü doğru kullanmak, dış politika ile ulusal güç arasında denge kurmak ve izlenecek dış politika  halk desteğini sağlamaktır. Halkın dış politika için verdiği ya da esirgediği destek ulusal gücü doğrudan etkiler. Ancak devlet yöneticileri dış politikayı belirlerken sadece halkın beğenilerini dikkate alacak olurlarsa ülkenin uzun vadeli menfaatlerinden uzaklaşabilirler. Bu nedenle yöneticilerin halkın desteğini gerçekçi bir dış politika anlayışı ile birleştirmeleri gerekmektedir. İşte bu bakış açısıyla politika üreten bir hükümet, ulusal gücü oluşturan en önemli unsurlardan biri olabilir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display