Bu sayfayı yazdır

Türkmenlerin Yok Oluşu Nasıl Durdurulur?

Yazan  19 Ağustos 2014

Irak-Suriye bölgesel iç savaşının şüphesiz en talihsiz unsuru her iki ülkede yaşayan ve sayıları toplam 5 milyon civarında olan Türkmenlerdir. Ortadoğu bölgesel iç savaşında her grubun arkasında bir bölge içi ve dışı devlet var iken Türkmenler büyük bir yalnızlığa terk edilmiş durumdalar. Türkmenler üzerindeki baskı her geçen gün artıyor. Yüz binlerce Türkmen göçmen durumuna düştü. Türkmen bebeleri Kuzey Irak dağlarında susuzluktan ölüyor. Canlarını kurtarmak için helikopterlerin paletlerine sarılan Türkmenlerin helikopter havalandıktan sonra yere düşüp öldüğünü görüyoruz. Cesedin yanına koşan Telaferli Türkmen ağlayarak, “Türkiye bize yardım etsin. Neden Etmiyor?” diye soruyor. Türkmenler, IŞİD ve peşmergenin insafına terk edilmiş durumdalar. Yezidilere gösterilen uluslararası ilgi Türkmenlere gösterilmiyor çünkü bu konuda Türkiye destek vermiyor. Türkmenler 15 Haziran'da BM'den Türkmenler ile ilgili bir karar çıkarılması için Irak'ta toplantı yaptılar; ama sonuç çıkmadı.  Birleşmiş Milletler’den yardım isteyen Türkmenlere Birleşmiş Milletler de destek vermedi. Son BM açıklamasında Yezidiler’den bahsedilirken, Türkmenler hiç anılmadılar. Oysa BM'den çıkan kararda adımız geçmiş olsaydı, tüm dünya IŞİD teröründen bizim de etkilendiğimizi bilir ve ona göre bize yaklaşırdı.

          Türkiye’de gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde muhalefetin “Türkmenlere AKP iktidarı tarafından yardım edilmediğine dair” eleştirilerine, “yardım ediyoruz ancak her şeyi açıklayamayız” diye cevap veren Başbakan/Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yazık ki gerçeği ifade etmemektedir. Anadolu Ajansı’nın AFAD Türkmenler için Dohuk’a 15 kilometre mesafedeki Sareyn’de 20 bin kişilik kamp kurdu dediği yerde kamp olmadığı meydana çıkmıştır.[1]  Türkmenlere yardım ancak Türkmenlerin siyasal örgütü Irak Türkmen Cephesi üzerinden olabilir. Oysa AKP iktidara geldiği günden itibaren milliyetçi bir örgüt olarak gördüğü Irak Türkmen Cephesi’ne karşı olumsuz bir tavır takınmıştır. 2 Temmuz 2014’te Yeniçağ gazetesinde yazdığım gibi: “Bu çerçevede Irak’taki bütün unsurlar bir dış güç tarafından desteklenirken, Irak Türkleri ve onların örgütü Irak Türkmen Cephesi adım adım tasfiye edilmeye çalışılmakta ve AKP tarafından ellerindeki kısıtlı imkanlar tek tek ellerinden alınmaktadır. 2 Temmuz’da yayınladığım yazıya, Irak Türkmen Cephesi Yönetim Kurulu Facebook üzerinden bir  cevap vererek, eleştirmiştir. Ancak aynı yönetim kurulu içinden dolaylı olarak teşekkürler de iletilmiştir. AKP Hükümetinin Irak Türkmen Cephesi’nin elinden aldıklarına tekrar bakalım:

1. Irak Türklerine özellikle de dava adamlarının, şehit ailelerinin ve yoksulların ITC kanalı Türkiye’de devlet hastanelerinde bedava tedavi olma imkanları 2011’den itibaren azaltılmış ve sonra tamamen iptal edilmiştir.

2. Irak Türklerine ITC kanalı ile Türkiye üniversitelerinde hak tanınan yıllık 80 lisans ve yüksek lisans kontenjanı önce azaltılmış ve sonra iptal edilmiştir.

3. Yoksul Türk ailelerine bir sağlık hizmeti olması amacıyla Kerkük’te kurulan Şifa Hastanesinin bütçesi azaltılmış ve bir küçük sağlık merkezine dönüştürülmüştür. Muhtemelen önümüzdeki günlerde o da tasfiye edilecektir.

4. Türkmen siyasi kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini ve Türkmen siyasetçi, din, fikir, ilim ve devlet adamlarını korumak için kurulan ve Türkiye tarafından da desteklenen El Baraka Güvenlik Şirketi’nin son üç yıl içinde tüm imkanları kısıtlanmış, maaşlar düşürülmüş, personel sayısı azaltılmıştır. Verilen askeri teçhizat azaltılırken silah eğitimi de durdurulmuş, şirket fiilen etkisiz hale getirilmiştir. Buna ek olarak Türklerin siyasi kadrolarına El Baraka Güvenlik Şirketi tarafından tahsis edilen koruma düzeyi Türk Dışişleri Bakanlığı talimatı üzerine azaltılmış ve hatta yok edilmiştir. ITC Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu, Salahattin Vali Yardımcısı Ahmet Koca ve Kerkük ilçe Meclis Başkanı Şehit Münir Kafili gibi Türk siyasetçiler IŞİD ve peşmerge terörü için kolay birer av olmuşlardır.

5. Irak Türklerinin milli davasını dünyaya tanıtmak amacıyla açılan Türkmeneli TV, T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın talimatları doğrultusunda bir Türkmen kanalından ziyade Kürt ve Arap ticari firmalarının reklam kanalına dönüştürülmüştür. Türkiye’de AKP’ye yakın olmayan Iraklı Türk siyasetçiler Türkmeneli TV’sine çıkarılmamaktadırlar.

6. Türkiye Cumhuriyeti tarafından Irak Türkmen Cephesi dahil tüm Türkmen kurumlarına verilen maddi destek son üç yıl içinde sekizde bire düşmüştür. Diğer bir ifade ile zaten komik bir rakam olan ayda 2 milyon dolar olan yardım ayda 250.000 dolara indirilmiştir.

7. Türk Dışişleri Bakanlığı’nın talimatı üzerine Irak Türkmen Cephesi’nin bürolarının sayısı yarıya düşürülmüştür.

8. Türk Dışişleri Bakanlığı, Irak Türkmen Cephesi’ni ve diğer Türkmen siyasi partilerini Orta Doğu ile ilgili Türkiye’de düzenlediği siyasi kongre, toplantı ve anlaşmaların dışında bırakmıştır. Böylece dosta ve düşmana ITC ve Irak Türklerini önemsemediği mesajını çok açık bir şekilde vermiştir.

9. ITC tarafından Türkiye’nin desteği ile açılan Türk okulları sonra sahipsiz bırakılmıştır. Sürekli Eğitim Merkezi’ni ve Türkçe eğitim yapılan okulları öğretmensiz bırakmak ve de sözleşmeli öğretmenlere 100-150 dolar verip eğitimin kalitesini düşürmek için gayret sarf edilmektedir. İleri gelen Türkler yani (devlet dairesinde çalışan ve bazı okul müdürleri) çocuklarını ise ya Fethullah Gülen’in okuluna yazdırmakta ya da Arap okullarına kayıt etmektedirler. Daha açık bir ifade ile Türk okullarının tasfiyesinin Türk kültürünün ve varlığının tasfiyesine gideceğini bilen bir süreç acımasızca işletilmektedir.

10. Irak Türklerinin bağımsız siyasi varlığına karşı Ankara düşmanca bir tavır almakta, Türkleri Sünni Arap ve Kürtlerle işbirliği yapmaya zorlamaktadır. Bu çerçevede ITC ve diğer Türk kuruluşlarındaki Türk Milliyetçisi siyasetçi ve kültür adamlarına karşı düşmanca bir tavır alınmaktadır.

11. Mezhepçi bir bakış açısının neticesi olarak Şii Türkler Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından tamamen yalnız bırakılmakta adeta “Onlar ile İran ilgilensin” tavrı benimsenmektedir.

12. Irak parçalanma sürecinden geçerken, binlerce Türk genci, “Yeter ki, silahımız olsun Kerkük’ü biz savunuruz” demelerine rağmen, onların mücadele azmi AKP Hükümet sözcüsü tarafından bütün dünyaya yapılan “ITC bizden silah istenmeyeceğini bilir” açıklaması ile kırılmaktadır. Oysa Orta Doğu’da bir çok selefi örgütün Türkiye’den silah ve cephane aldığı ortada iken, nedense Suriye’de ve Irak’ta Türkler silah alamamaktadırlar.

13. Türk kuruluşlarda çalışan ve aylık ücretleri 150-350 dolar arasında olan ücretlilerin maaşları sistemli bir şekilde iki ay gecikmeli verilmektedir. Bu da zaten zor geçinen insanları başka iş arayışları içine itmektedir.

        Irak Türkmen Cephesi imkansızlıklar içinde kıvranmaya devam ederken, AKP Hükümeti Barzani’nin Kerkük’te el koyduğu petroller dahil petrollerin satılarak Barzani için kaynak oluşturulmasına çalışılmaktadır. Ankara, Barzani’nin IŞİD’in Musul’u işgal etmesi üzerine fırsatçılık yaparak Kerkük dahil tartışmalı bölge diye anılan çoğu Türkmenlerden oluşan bölgeleri işgal etmesine sessiz kalmıştır. Aynı AKP Hükümeti IŞİD’in Erbil’e doğru ilerlemesi üzerine ise güvenlik kabinesi toplantısı gerçekleştirmiştir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir televizyon kanalına yaptığı değerlendirmede: IŞİD’i Maliki’nin baskılarının sonucu kurulmuş bir örgüt olarak aklayan ve Türkmenlerin yaşadığı felaketi ise bir iç mezhep çatışmasının sonucu imiş gibi gösteren yaklaşımı da Ankara’nın IŞİD terörü-Türkmen meselesine bakışını özetlemektedir. Davutoğlu şöyle demektedir: “Telafer’de yaşanan sadece bir IŞİD-Türkmen çatışması değildir. Maalesef Sünni Türkmenlerle Şii Türkmenler arasında fitne tohumları ekilmektedir -ki bunda Maliki hükümetinin Şii Türkmenler üzerinden Sünni Türkmenleri baskı altına alması çabası da var, Şii Türkmenlerin radikalleşmesi çabası da var-. Araplar nasıl bölünüyorsa Türkmenlerde maalesef bu şekilde bölündüler ve en büyük zararı kendilerine verdiler.”[2]

         İşte bu koşullar altında Türkiye’nin Türkmenleri ve Kerkük’ü petrol karşılığında sattığına inanan Türkmenler, bu inançlarını Irak Türkmen Cephesi (ITC) lideri Erşed Salihi’nin ağzından en üst düzeyde dile getirmişlerdir. Türkiye’nin menfaatlerini çoğu kez kendilerinden aziz bilen Türkmenlerin böyle bir şeyi dile getirebilmeleri için çok haksızlık yapılması, kendilerini büyük bir ihanete uğramış hissetmeleri gerekir. Irak Türkmen Cephesi liderinin bu açıklaması üzerine ilk önce bu açıklamayı neden yaptığı konusunda kendisine yüklenilmiş sonra iç politika odaklı olarak ITC lideri Ankara’ya davet edilerek Dışişleri Bakanlığı’nda kendisine öğle yemeği ikram edilmiştir. Ancak daha gelmeden Türkmenlerin en çok istediği şey olan silah konusunda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “ITC, bizden silah istememesi gerektiğini bilir” diyerek, ITC’nin var olmak için ihtiyaç duyduğu en temel yardımı Suriye muhalefetine yaparken, Türkmenlere yapmayacağını açıklamıştır. Irak Türkmenlerini silahlandırmayanların Suriye Türkmenlerini de silahlandırmayacağını, Adana’da yakalanan silahların Suriye Türkmenlerine gitmediğini anlamak için çok zeki olmaya gerek yoktur.

          Oysa, ABD ve Avrupa ülkeleri Kürtleri tekrar silahlandırmaya başlamıştır. Bu silahsız Türkmenler için çok büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Türkmen kenti Kerkük'te ne olacağı hala bilinmemektedir. Üstelik, son iki ayda Kerkük ve çevresinde IŞİD'in saldırılarına asıl Türkmenler hedef olmuştur. Ancak Türkmenlere ne Türkiye’den ne da başka bir yerden ne silah ne de başka ciddi bir yardım gitmemiştir. Amirli 2 aydır IŞİD kuşatması altındadır. Ankara, mezhepçilik yaparak, Amirli’de IŞİD terör örgütüne direnen Türkmenlere değil yardım etmek, gündeme dahi getirmemektedir. Beşir ve Tazehurmatu'ndaki Türkmenler IŞİD saldırılarından dolayı ya güney Irak’a veya Kerkük'e kaçmak zorunda kalmışlardır.

           Kerkük ve civarı bölgelerde büyük bir yok edilme korkusu içinde olan Türkmenler “Bize de Kürtler veya diğerleri gibi silah yardımı yapılsın kendimizi korumak istiyoruz yoksa yok olacağız. Kimseye karşı değiliz, sadece saldırılara karşı kendimizi korumak istiyoruz. Bu neden küçük görülüyor. Bağdat'tan destek istediğimizde size Ankara yardım etsin diyorlar” demektedir. Son gelişmeler ile demografik tasfiye süreci içine giren, toprakları IŞİD veya peşmerge işgali altına giren Türkmenlerin siyasi ağırlığı da azalmıştır. Türkmenler ve ITC Bağdat'ta Maliki sonrası hükümet kurma sürecinden tamamen dışlanmıştır. Ne Sünniler, Ne Şiiler Türkiye’nin terk ettiği, yalnız bıraktığı Türkmenleri ciddiye almamaktadır.

             Irak ve Suriye gibi Orta Doğu bölgesel iç savaşının ana sahneleri olan iki coğrafyada Türkmenler AKP Hükümeti tarafından yalnız başlarına bırakılmıştır. Türk dış politikasını selefileşen ve böylece Hanefi-Maturidi Sünnilikten uzaklaşarak Hanbeli-selefi mezhepçi bir çizgiye oturtan Ahmet Davutoğlu ve ekibi, Hanbeli-selefiliği de Araplaşmak olarak anlamış, Türkmenlere bağımsız siyasal oluşumlarını sona erdirerek Sünni Arap milliyetçisi oluşumların içinde erimelerini önermiştir. Davutoğlu’nun bu politikalarına karşı çıkan Türkmen politikacılar ya tasfiye edilmiş ya da dışlanmıştır. AKP tarafından dışlanan Türk milliyetçisi aydın ve politikacılar, peşmerge istihbaratı ve El Kaide uzantıları tarafından ise katledilmişlerdir ve katledilmeye devam edilmektedirler.

Gelinen noktada hem ITC hem Türkmenler büyük bir çaresizliği yaşamaktadırlar. Türkmenler ITC'den yardım, koruma ve destek beklemektedirler. Ancak elinden imkanları alındığı gibi psikolojik olarak da yalnız bırakılan ITC çaresizdir. ITC buna rağmen Türkmenleri psikolojik olarak ayakta tutmaya çalışmaktadır ancak  Ankara'dan gelen mesajlar ITC’nin sözlerini anlamsız kılmaktadır.  ITC Başkanı Erşad Salihi dışlanmaya ve tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Erşad Salihi’nin Türk milliyetçisi ve Türkmenci kimliğini Davutoğlu kabul edememektedir. Salihi’nin yapmaya çalıştığı şeyler “Türk” Dış İşleri Bakanlığı tarafından engellenmektedir. İstifanın eşiğine gelen Erşad Salihi, yakın çevresine “Milletin seçtiği milletvekili olarak halkın isteğini yerine getiremiyorsam burada niye kalıyorum. Yeni parti kurmasam bile en azından milletin isteklerini yerine getirmek için elimden geleni yaparım, kimsenin engellemesi mümkün olmaz. İnsanların can gün güvenliği için bir şeyler yapamamak çok acı, ben daha fazla bu durumda kalmak istemiyorum” deme noktasına getirilmiştir.

Oysa Erşed  Salihi başkanın yapması gereken Ankara’nın aşıladığı umutsuzluğa rağmen ve kendisini tasfiye etmek isteyen Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığa adım atmak istediği bugünlerde Irak Türkmen Cephesi lideri kalarak ve cepheden Ankara’nın ihvancı-teslimiyetçi uşaklarını temizleyerek, Irak Türkmen Cephesi’ni Ankara’dan bağımsız bir çizgiye oturtmasıdır. Ankara’dan gelen üç kuruş gelmese de olur. Ankara’nın yapmadığı yardımı Türk Milleti haysiyeti yapacaktır. Türk Milleti’nin Sultan Alparslan ile Malazgirt’te Romen Diyojen’den aldığı Anadolu coğrafyası üzerindeki egemenliğini A. Öcalan ve PKK ile paylaşmanın pazarlığının AKP Hükümeti tarafından yapıldığı şu günlerde, Kerkük’ün ve diğer Türkmen bölgelerinin ve Türkmenlerin Barzani’nin insafına terk edilmesi ihmal değil, AKP Hükümetinin izlediği bilinçli bir siyasetin sonucudur.  Sonuç olarak Türkmenlerin menfaatleri ve varlığı Ankara ile değil, ancak Ankara’ya rağmen gerçekleştirilebilir.



[1] Cumhuriyet, 18 Ağustos 2014, “Aa…Bölgede Türkmen yok, kamp hazırlığı da”

[2] Aydınlık, 8 Ağustos 2014, “Türkmeni suçladı, IŞİD’i akladı

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı