Bu sayfayı yazdır

BOSNA-HERSEK’te AB-Batı Balkanlar Zirvesi

Yazan  01 Haziran 2010

Jeopolitik bilimine, Balkanizasyon/ Balkanlaşma gibi etnik ve dini açıdan heterojen ülkelerin birbirine düşman parçalara bölünmesini ifade eden bir terim kazandıran Balkanlar, bugün bir bütünleşme hareketinin eşiğinde duruyor. Son yirmi yılın ilk yarısında nefret kökenli şiddet olayları, ikinci yarısında ise bunların artçı depremi olarak süren istikrarsızlık, yoksulluk, işsizlik, yatırım ve üretim azlığı, altyapı eksikliği, sermaye yetersizliği gibi sorunlarla boğulan Balkanlar için gelecek ve umut her daim Batı’da, Avrupa Birliği’ndeydi. Balkan ülkeleri için Avrupa Birliği istikrar, düzen, refah, özgürlük ile eşanlamlıydı. Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'da 2 Haziran 2010’da (AB) Dönem Başkanı İspanya ile AB Komisyonu tarafından yapılacak "Batı Balkanlar'ın Geleceği" konulu toplantı ise bu zincirin önemli bir halkası olacak. Avrupa Birliği – Batı Balkanlar Zirvesi’ne hem bölge ülkeleri hem de AB yetkilileri uzun zamandır özenle hazırlanıyorlar.

Balkanların Batı yakasının bu kadar uzun süre bir istikrarsızlık adası olarak kalmasında bölgeye yabancı güçlerin özellikle de “tepeden bakan” bir tavırla giriştikleri dayatmacı yöntemlerin işe yaramaması bulunmaktadır. Batı Balkanlar gibi bir terimin ortaya çıkışındaki temel etken de zaten bu istikrarsızlıktır. Gerçekte “Doğu Balkanlar” gibi kullanım da yoktur. "Batı Balkanlar", Eski Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti (Yugoslavya) ülkeleri Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Sırbistan, Karadağ, Kosova ile Arnavutluk'tan oluşan bölgeyi ifade ediyor. Balkanlar daha geniş bir çatı altında birleşmeye doğru adım atıyorlar ama yine de önce bölünme var: “Batı Balkanlar”…

Avrupa Birliği – Batı Balkanlar Zirvesi, Balkanların hem coğrafi hem de siyasi istikrarsızlığın merkezi olan Bosna-Hersek’te yapılıyor. İstikrarsızlığın önemli aktörlerinden Sırbistan’ın da katılımının sağlanması, toplantının başarı şansını arttırıyor. Sınır sorunlarının sona ermediği, devletlerin birbirini tanımadığı bir bölgede savaşın sona erdiğini ifade etmek güçtür. Balkanlar gibi bazen herkesin haklı olabildiği coğrafyalarda bu tür sorunların çözülmesi çok zaman imkansızdır. 2 Haziran’daki gibi toplantıların amacı da aslında büyük sorunları görmezden gelerek küçük ama uzlaşı sağlanması mümkün olan ortak problemlere yönelmektir. Böylesi bir toplantıda ilgili tüm devletlerin katılımını sağlamak ise başlı başına bir başarıdır. Nitekim daha önce Slovenya ve Hırvatistan’ın girişimiyle, 20 Mart 2010’da, Slovenya’nın kuzeybatısındaki Brdo kentinde gerçekleştirilen zirve bu anlamda başarısız olmuştu. Bosna-Hersek’teki zirve ise tüm Balkan ülkelerini 18 yıl sonra ilk kez bir araya getirebilecek gibi görünüyor. Katılımcıların bulunduğu masada ülke isimleri yerine katılımcının kendi ismi ve görevinin yer alması konusunda uzlaşıya varılması, toplantının ilk başarısı oldu.

Slovenya Brdo Zirvesi

Slovenya’nın ev sahipliğinde yapılan Brdo Zirvesi’nin amacı AB üyeliğinin önemini tartışmak, Balkan ülkelerini  AB üyeliği çerçevesinde işbirliğine teşvik etmek ve aslında Batı Balkanlar’ın AB ile entegrasyonunu sağlamaktı. Nitekim zirve sonrasında Batı Balkanlar'ın Avrupa perspektifiyle ilgili bir nihai bildirge de kabul edildi. Ancak zirve öncesinde Sırbistan’ın itirazlarının dikkate alınmaması ve ara formül bulmakta isteksiz kalınması Sırbistan’ın katılmama kararını ve akabinde AB yetkililerinin de toplantıdan çekilmesini getirmişti. Sırbistan-Kosova arasında süren statü sorunu Brdo Zirvesi’ne damgasını vurmuş ve zirvenin 18 yıl sonra ilk kez tüm Batı Balkan liderlerini bir araya getirme iddiasını boşa çıkarmıştı. 

Sırbistan, Kosova’nın katılmasına değil ama bağımsız ve egemen bir devlet statüsünde katılmasına itiraz etmişti. Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç, Kosova'nın toplantıya “BM denetimi altında bir bölge” statüsünde katılmasında ısrar ederken Kosova Başbakanı Haşim Taçi de Brdo toplantısına ancak bağımsız bir devletin temsilcisi olarak katılacağını söylüyordu. Sırbistan’ın önerisi "Kosova-UNMIK" adıyla temsil edilmesiydi. Ancak “Sırbistan’a Kosova’nın uluslararası ve bölgesel forumlara hangi şartlar altında katılabileceği konusunu belirleme fırsatı” tanınması fikri Brdo zirvesinin organizatörleri olan Slovenya ve Hırvatistan’a makul gelmedi. Kabul edilmesi de zaten bölgedeki sorunları çözmeye de hizmet etmediği gibi Yunanistan-Makedonya arasındaki isim anlaşmazlığının benzeri yeni bir sorun doğururdu.

Ara formül bulma seçeneği çok da zorlanmadan davetlilerinin tamamının katılmaması durumunda dahi toplantının gerçekleştirileceği açıklaması yapıldı. Ne var ki, katılmayan sadece Sırbistan olmadı. Zirvenin amacını gerçekleştiremeyeceğinin anlaşılması AB’nin de zirveyi sahipsiz bırakmasına neden oldu. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, AB’nin Dışişleri Bakanı Catherine Ashton, AB Başkanı Herman Van Rompuy ve AB Dönem Başkanı Miguel Angel Moratinos toplantıya katılmazken Genişlemeden Sorumlu Komisyoner Stefan Füele zirvede AB’yi temsil eden en üst düzey kişi oldu. Ancak Füele de konuşmasını yaptıktan sonra “yorgun olduğu” gerekçesi ile toplantıdan erken ayrıldı. Arnavutluk Başbakanı Sali Berişa, Kosova Başkanı Haşim Taçi, Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski, Karadağ Başbakanı Milo Djukanoviç, Birleşmiş Milletler Kosova Özel Temsilcisi Lamberto Zannier ve Bosna-Hersek Balkan Kurulu Başkanı Nikola Spiriç ise toplantıya katılan Balkan ülkeleri temsilcileriydi.

Bosna-Hersek Saraybosna Zirvesi

Slovenya ve Hırvatistan’ın hedefine Balkanları, İspanya ulaştıracak gibi görünüyor. AB’nin Balkanları ifade etmek üzere literatüre soktuğu “Güneydoğu Avrupa” teriminden Balkanlar terimine dönmesi ise sürece ilişkin not alınması gereken ayrıntılardandır. 13 Aralık 1995'te Fransa'nın Royaumont kasabasında kabul edilen "Güney-Doğu Avrupa'da İstikrar ve İyi Komşuluk İlişkileri Süreci" Deklarasyonundan bugüne uzanan AB-Balkanlar ilişkisi ve AB’nin genişleme süreci, 23-24 Kasım 2000’deki Zagreb Zirvesi’nde Batı Balkan ülkelerinin potansiyel aday ülkeler olduğu ilanıyla ilk şeklini almıştı. 19-20 Haziran 2003’deki İkinci "AB-Batı Balkanlar Zirvesi"nin yapıldığı Selanik'teki Sonuç Bildirgesi de, Batı Balkan ülkelerinin geleceklerinin AB ile bir bütün olduğu ifade eden 2003 Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesi’ne atıf yaparak kriterleri karşıladıklarında AB'ye üye olabileceklerini vurgulamıştı

Dönem Başkanlığı sona ermeden Batı Balkanlar’ın entegrasyonu konusunda önemli bir adım atma niyetinde olan İspanya’nın yeni ve tam katılımlı yeni bir zirve hazırlıkları, Brdo Zirvesi’nin gerçekleştirilmesinden önce başladı. Kosova’nın bağımsızlığını tanımayan beş AB üyesi ülkeden biri olan İspanya, Sırbistan’ın endişe ve taleplerini dikkate aldı. Açıkçası bir ara formül bulunmasaydı, bu kez Kosova göz ardı edilebilirdi. Nitekim toplantı yine Kosova’nın bağımsızlığını tanımamış olan Bosna-Hersek’te gerçekleştiriliyor. 

Sırbistan AB üyeliğinin Kosova’nın bağımsızlığını tanıması ile ilişkilendirilmesini kesinlikle reddederken bu tür toplantılarla Kosova’yı zımnen tanıma durumuna düşmekten de endişe ediyor. Nitekim Sırbistan’ın Kosova mücadelesi, gerek Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen ilgili dava gerek statü görüşmelerinin yeniden başlatılması talepleri gerekse de Sırbistan içerisinde başlattığı azınlık reformu[1] ile bir yandan uluslararası hukukun imkanları bir yandan da Kosova sınırları içerisinde mukim etnik Sırplar üzerinden sürüyor. Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç, ülkesinin 1244 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı da dahil olmak üzere BM'nin ilkelerine saygı duyan her türlü bölgesel konferansa katılacağını söylerken de aynı çizgiyi izliyor.

Toplantıya, AB üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarının da aralarında bulunduğu 47 ülkeden üst düzey temsilci katılacak. AB ile bütünleşme ve yakınlaşma konusunda bir vizyon belirlenmesi amaçlanan toplantıda ortak bir bildirinin kabul edilmesi de bekleniyor. Son dönemde Balkanlarda etkinliğini arttıran Türkiye de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından temsil edilecek. Sırbistan ve Kosova’nın da dışişleri bakanlarınca temsil edilmesi bekleniyor. Ancak katılımcılar devletlerinin ismi, bayrakları ya da başka bir devlet simgesi yerine sadece kendi isimleri ile toplantıda bulunacak. 

Türkiye’nin Etkinliği Meselesi

Bağımsızlığı konusunda şüphe yaratacak her türlü ihtimali dışlayan Kosova’nın söz konusu ara formülü benimsemesinin ardında[2] Türkiye aranabilir. Slovenya’daki zirveden beklenenin alınamayacağını düşünen ve toplantıya da katılmayan AB Dönem Başkanı İspanya, Saray Bosna’daki 2 Haziran tarihli zirvenin hazırlıklarına başlayan tek ülke değildi. Bosna Hersek ve Sırbistan cumhurbaşkanlarını 24 Nisan 2010’da İstanbul’da bir araya getiren Türkiye de Saray Bosna’da yapılacak AB - Batı Balkanlar Zirvesi’nin başarıya ulaşması amacını paylaşıyordu. İstanbul’daki buluşmayı Kosova Başbakanı Haşim Taçi’nin 19 Mayıs 2010’da Türkiye’ye gerçekleştirdiği üç günlük resmi ziyaret izlemişti. Ziyaret trafiği, Türkiye’nin tarafların ikna edilmesi ve AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nin başarıya ulaştırılması ama daha önemlisi diyolog ortamının oluşturulması için iyi bir fırsat yaratmıştır.

Türkiye’nin Bosna-Hersek ile Sırbistan arasında başlattığı sürecin bir benzerini Priştine ile Belgrad arasında da başlatması, Balkanlarda istikrar ve barış ortamının oluşturulması hedefinin gereklerinden birisidir. Üçlü Balkan zirveleri, tarafların diyoloğa girmesini sağlarken AB üyeliği perspektifi kalıcı barış için daha temel ve ileri adımları getirecektir. Priştine-Belgrad hattında bir girişim için Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını bekleyen Türkiye’nin  Bosna Hersek’te gerçekleşecek AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nin başarısına göre bu girişimi daha erkene alması da mümkün olabilecektir. Her ne kadar imkansız bir denklem gibi gözükse de Sırbistan da böylesi bir girişime sıcak bakacaktır. Türkiye’nin Kosova’nın bağımsızlığının tanınması için özellikle İslam Konferansı Örgütü’nün üyeleri ile temasa geçmesi tıpkı Türkiye’nin Kosova’yı ilk tanıyan ülkelerden olmasının göz ardı edilmesi gibi görmezden gelinecektir. Her halükarda Türkiye, Bosna-Hersek’teki 2 Haziran tarihli AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nin perde arkasındaki aktörlerinden biridir. Zirveye katılacak AB üyesi ülkelerin bir kısmının toplantıya Türkiye’deki büyükelçileriyle hazırlanması da bunun önemli göstergelerindendir. 



[1] “Azınlıklar Milli Konseyi” kurulması ve benzeri girişimler için  bkz. Gözde Kılıç Yaşın, “Sırbistan Kosova’dan Vazgeçmiyor”, TÜRKSAM, 28 Ocak 2010, http://www.turksam.com/tr/a1903.html

[2] Aslında Kosova, Brdo Zirvesi’nde de benzer bir tutum sergilemişti. Gerçekte ara formül, AB üyeliği hedefini vurgulama arzusunda olan Sırbistan’ın kabul etmesi ile çözüm oluşturdu.

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı