Bu sayfayı yazdır

Ekonomi Tedbirlerinin KKTC’deki Yansımaları

Yazan  02 Temmuz 2010

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşanan ekonomik darboğaz, hükümetin açıkladığı “tedbir paketi” ile resmiyet kazandı. KKTC Başbakanı İrsen Küçük,[1] KKTC’nin mali dökümünü yaparken, 2.6 trilyonluk ülke bütçesinde 151 milyonluk açık olduğunu ve bu rakamın geçmiş yıllardan sarkan yükümlülüklerle birlikte yaklaşık 250 milyona ulaştığını ifade ediyor. Kaynak bulunamadığına göre tasarrufa gidilmesi gerektiğini dile getiren Küçük, alınacak tedbirleri açıkladı. Bütçe harcamalarının kısılmasına dönük önlemler özetle çalışma saatleri, vergi muafiyetleri, ek mesai ücretleri gibi kamu reformuna yönelik tedbirlerdi. Yapılan açıklama incelendiğinde vatandaşlara ağır bir yük getirmek ya da yaşam koşullarını etkilemek bir tarafa neredeyse varlığı hissedilmeyecek türden mali tedbirlerin söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Bu tedbirlerin toplamda ülke bütçesinde yaratacağı rahatlama ise şüphesiz devletin devamlılığı açısından önemli. Ne var ki, özellikle erken seçim koşulları arayışında olanlar ve tabi ki her türlü düzenlemede sokağa dökülen sendikalar ekonomik tedbirlere hak ettiğinden ağır bir tepki verdi. Kıbrıs Türk Hava Yolları (KTHY)’nin özelleştirilmesine ve hükümetin son ekonomik kararlarına karşı çıkan 35 sendika, 5 Temmuz günü genel greve gitme kararlarını açıkladılar.

Sendikalar, “kazanılmış haklara dokunulmaması” ilkesinden hareket ederek itirazlarını dile getirseler de aslında çalışanların haklarını korumaktan ziyade siyasete müdahale edebilme güçlerini bir kez daha denemekte oldukları yönünde bir izlenim veriyorlar. Sendikalarca ve muhalefetteki partilere yakın duranlarca  “Hükümet, emeklilerin maaşlarına dokunmama sözü vermişti” söylemi çok sık kullanıyor. Ancak sanki emeklilerin verdi kapsamına alınması kararına ek olarak Başbakan Küçük’ün ifade ettiği “örneğin 3 bin TL emekli maaşı alanların uğrayacakları kesinti 42 TL’dir” açıklamasını görmezden geliyorlar. Dolayısıyla burada hükümetin aldığı önlemleri değil ama hükümeti hedef alan hareketlenme olduğu düşüncesi oluşuyor. Nitekim KKTC’deki sol eğilimli sendikaların kimilerinin Rum tarafından kimilerinin ise CTP tarafından yönlendirildiği iddialarının öne sürülmesinde böylesi gelişmelerin etkisi bulunuyor. Yine de belirtmek gerekir ki, söz konusu sendikalar CTP hükümeti döneminde çok daha ağır eylemlere girişmiş ve bir anlamda CTP’nin erken seçim kararını hızlandırmıştı. Aslında tam da bu noktada bugün yaşanan ekonomik krizin temellerini belirlemek açısından CTP döneminin ağır mirasından bahsetmek gerekir.

CTP Dönemi Mirası

CTP Hükümeti, 2009’daki “Sivil İtaatsizlik” olarak adlandırılan ilginç bir protestoya kadar zaten uzun zamandır sistemli biçimde kamu açıklarını büyütmek, kamu açıklarını fahiş zamlarla kapatmaya girişerek de ekonomiyi daraltmakla suçlanıyordu. Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KKTO) da, özellikle kamunun hesapsızca büyütülmesi bakımından CTP hükümetinin ekonomi politikalarını eleştiren örgütlerdendi. KKTO, birçok sektörde durgunluk ve küçülme yaşandığını söyleyerek, nakit sıkıntısının piyasayı ağır bir baskı altına aldığına, hem yerel hem de uluslararası faktörlerden dolayı girdi maliyetlerinde aşırı artış, karlılık oranlarında azalma yaşandığına dikkat çekiyordu. Eleştirilerdeki asıl vurgu ise kamuda yaşanan büyümeydi.

KKTC gibi 265 bin nüfuslu bir ülke göz önüne alındığında nüfusun yüzde 2.3’ne tekabül eden 6 bin kişinin özel sektörden kaydırılarak devlette istihdam edilmesi yaşanan krizin temel sebebi olarak görülüyordu. Hükümetin, kamu kesiminde 2003-2004 yıllarından sonra partizanca bir tutumla olağanüstü bir büyüme sürecine gittiği dile getiriliyordu. Buna göre 6 bin yeni istihdamla yıllık personel giderleri 285 milyon TL’den 900 milyon TL’nin üzerine çıkarılmıştı. İddialara göre CTP tarafından istihdam edilenler CTP’lilerdi. KTHY bakımından iflası kaçınılmaz kılan da personel sayısının CTP döneminde 450’den 800’lere çıkarılmasıydı. Aynı şekilde DAÜ ile KIBTEK'e de aşırı istihdam yapılmıştı ve            maaşlar da ödenemeyecek denli arttırılmıştı. Bu da ekonominin dengelerinin nasıl bozulduğunu açıklıyor. Kamudaki yığılmanın doğurduğu bütçe açığı da harç, vergi artışları ve fahiş zamlarla kapatılmaya çalışılıyordu. Ancak KKTC ekonomisinin çöküşü engellenemediği gibi “sivil itaatsizlik” eylemlerine de sebep olarak “devlet”in sorgulanmasına sebep oluyordu.

Gerçekte CTP’nin bütçe yönetimi ve ekonomi politikaları konusunda, “devlet”i yok etmek ya da en azından “devlet”e inancı zedelemek niyeti taşındığına dönük bir inanç da Kıbrıs Türklerinde mevcuttu. Bütçe finansmanı için Türkiye’den ek para talep edildiği ancak olumlu yanıt alınamadığı yönündeki açıklamaları gibi Rum kesimindeki sosyal güvenceler, devlet yardımları ve refah düzeyiyle KKTC’deki durumu kıyaslayan yorumların son dönemde artış göstermesi de “bezdirme ve teslim olma” politikası uygulandığı iddialarını destekliyordu.

UBP’nin Hatası

Yaşanan ekonomik kriz, özelde 2003-2009 döneminde CTP yönetimince yaratılan hesapsız bütçe açığının genelde ise ülkede yaşayan ve üreten bir ekonomi yaratılamamasının sonucudur. UBP’nin hatası ise önlem almada gecikmesidir. Hâlbuki KKTC bütçesinin 2009 yılı bütçe harcamalarının yüzde 84’ünün maaş ve benzeri ödemelerden oluşması kamudaki yığılmayı açıkça gösteriyordu. Maaş ve maaş benzeri ödemelerin mahalli gelirlere oranının yüzde 138’e ulaşmış olması ise gelirlerin maaş ve benzeri ödemeleri karşılamaya yetmediğinin göstergesiydi. Nitekim KTTO da, mahalli gelirlerin maaş ve benzeri ödemelerin sadece yüzde 73’ünü karşıladığı verisini veriyor. Aslında bütçedeki açığın acil eylem planının acilen devreye sokulması gerektiği UBP iktidara geldiğinde de belliydi ve biliniyordu. Mevcut yapının sürdürülebilmesi söz konusu bile değildi ancak tedbirler için geç kalındı.

UBP aslında acil önlem paketini iktidara geldiği ilk gün açıklamalıydı. Aynı zamanda yerlerine UBP’lilerin alınmaması şartıyla kamuda fazladan istihdam edilen çalışanları, akılcı projelerle yeniden özel sektöre döndürmesi gerekiyordu. Yaşadığı bir açmaz “UBP iktidara geldi ve CTP’lileri uzaklaştırdı” suçlaması olabilirdi. Diğer açmaz ise 2010’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ve ardından gerçekleşecek yerel seçimlerdi. Halkın tepkisi nedeniyle UBP’nin oy kaybetmesini göze alamayan yönetim, ekonomide alınması gereken önlemleri bu seçimlerin sonrasına ertelemeyi tercih etti. Hükümet tedbir paketini ne zaman açıklarsa açıklasın bir kriz ortamının doğacağı belliydi ve UBP bu krizi ötelemek istedi. Ancak bu dönemde, KTHY krizi de oluştu. Krizi genel anlamda değerlendirmek gerekirse; CTP’nin 2003-2009 dönemi içinde yarattığı bütçe açığının sonuçları UBP’nin seçimler sonrasına ertelemeyi tercih etmesi nedeniyle 2010 Haziranı’nda kaçınılmaz biçimde su yüzüne çıktı.

Tedbir almayı seçimler sonrasına ertelemiş olsa da bu ancak hükümet krizini bir parça ötelemek anlamına gelecektir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde özellikle parlamentodaki desteğini kaybedecek olursa UBP Hükümeti’ni erken seçim kararı almak zorunda bırakacak gelişmeler olabilir. Nitekim parlamentodaki dağılımda iki milletvekili kaybeden UBP’nin 24 sandalyeye gerilemesi de erken seçim sürecini tetikleyici gelişmeleri mümkün kılmıştı. Yeni bir seçimde CTP ya da diğer bir sol parti olan TKP’nin oylarında önemli bir artış olmayacaksa da, tabanının desteğini kaybeden ÖRP’nin parlamento dışında kalması, UBP’nin ise cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Eroğlu’na verdiği destekle sempatisini arttıran DP lehine az da olsa oy kaybı yaşaması beklenebilir. Ancak Kıbrıs Türkünün ve iktidar partisinin bir yılda dördüncü kez seçim yapmaya hazır olup olmadığı konusu çok da net değil. Seçime gidilemeyecekse de bir yandan DP’nin verdiği desteği çektiğini açıklaması bir yandan söz konusu desteğin sadece DP’nin oy potansiyeline olumlu etki etmesinin UBP’de rahatsızlık yaratması nedeniyle UBP’nin ÖRP ile koalisyon arayışına gitmesi gündeme gelebilecektir. Ancak ÖRP’nin milletvekili sayısı düşünülecek olursa oluşacak hükümet yine yeni denge arayışlarına gitmek zorunda kalacaktır.

KKTC’deki ekonomik kriz aşılamayacak bir noktada bulunmuyor. Ancak halkın alınan tedbirlere desteği de son derece önemlidir. Sendikaların gösterilerinin geçmişten bu yana halk nezdinde çok fazla destek görmemesi hükümet açısından bir avantaj oluşturuyor. CTP döneminde yaşanan krizden farklı olarak bu kez hükümetin tedbirlere halkı Rum tarafına mecbur etmek için almadığına dönük bir inancın yani UBP hükümetinin iyi niyetine duyulan güvenin olması da yine bir avantajdır. Alınan önlemlerin vatandaşlara ya da değişikliklerden doğrudan etkilenecek kamu çalışanlarına maliyetinin yüksek olmaması da kuşkusuz önemli bir avantajdır. Aynı şekilde KTTO’nun destek açıklaması da önemlidir. Nitekim KTTO yayınladığı basın bildirisinde, hükümetin çalışma saatleri ve kamu reformuna yönelik tedbirlerinin doğru yönde atılmış adımlar olduğu, bunun gecikmiş adım olduğu vurgusuyla söyleniyordu. Hükümetin krizden çıkış tedbirlerine vergi toplamada yaşanan aksaklıkların giderilerek vergi kaçıranların peşine düşülmesinin de eklenmesi ise halk tarafından beklenen bir adımdır. Ancak kamu harcamalarının devlette yarattığı yükün akılcı bir politika ile azaltılması da şarttır.

 

EK:

KKTC Başbakanı İrsen Küçük’ün alınan mali tedbirlere ve gerekçelerine dönük açıklaması şöyleydi:

“1.Kamu ve özel tüm çalışanlara uygulanan vergilerle ilgili muafiyetlerde yeni düzenleme yapılmıştır. Çalışanların asgari ücrete ilave olarak vergiden muaf olan brüt maaşlarının % 17’lik bölümü yüzde 10 indirilmiştir. Örneğin 2 bin TL maaş alan bir çalışan bundan böyle yaklaşık 22 TL daha az maaş alacak. Bu üst maaşlara çıkıldıkça artacak. 7 bin TL olan en üst düzeydeki maaşa bunun yansıması 142 lira olacak.“emeklilik ikramiyelerine dokunma söz konusu değil”

   2.Emeklilik ikramiyelerine dokunulması söz konusu değildir. Ancak ‘herkesin mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu Anayasa kuralından’ hareketle sosyal adalet bakımından da meseleye yaklaşarak gelir vergisi yasasında yapılacak düzenlemelerle emeklilerin maaşlarından vergi alınması yoluna gidilecek. Ancak vergilendirme yapılırken 2 asgari ücret kadar kişisel indirimin yanı sıra % 10’luk bir de özel indirim uygulanacaktır. Örneğin 3 bin TL emekli maaşı alanların uğrayacakları kesinti 42 TL’dir. 6 bin TL emekli maaşı alanların maaşlarından ise yaklaşık 900 lira kesinti olacaktır. Bu düzenlemenin sigorta emeklilerini etkilemesi söz konusu değildir.

   3.Bankalarda bulunan kişilere ait mevduatlardaki faiz stopajı % 8’den 10’a çıkarılıyor. Yani bankalarda bulunan mevduatlardan devletin aldığı pay artırılıyor.

   4.İthal edilen alkollü içkilere uygulanan fiyat istikrar fonu litre başına 0.75 dolardan litre başına 1.5 dolara yükseltiliyor. Vergisiz Satış mağazalarına (Duty Free Shop) aktarılan alkollü içkilerden daha önce hiç bir vergi alınmazken artık alınacak. Bu çerçevede söz konusu içkilere yüzde 10 oranında özel harç uygulanacaktır.

   5.Binek arabalarında da fiyat istikrar fonu artırılmıştır. Daha fazla dar ve orta gelirli insanlarımızın kullandıkları binek araçları olan 1650 cc’ye kadar olan arabalar için fon artırımı yapılmazken, 1650-2250 cc arasında motor hacmine sahip olanlar için fiyat istikrar fonu 2.5 dolardan 3.25 dolara , 2250 ile 3000 cc arasında olanlar için 4 dolardan 5 dolara ve 3000 cc üzerinde motor hacmi olanlar için ise 5 dolardan 7 dolara yükseltilmiştir.Yani büyük ve lüks arabaların fiyat istikrar fonu ciddi şekilde artırılmıştır. Araçlarla ilgili olarak gümrük vergilerinde de bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre yine büyük motor hacmine yani 2000 cc’nin üzerinde motor hacmine sahip binek araçlarının vergilerinde üretildiği ülkeye bakılmaksızın bir denklik sağlanması yoluna gidiliyor. Burada bir anomali vardı ve şimdi düzeltiliyor. Bunun Devlet’e katkı sağlayacağı kesindir.

   6.Müşterek bahis şirketlerinden şube başına alınan asgari vergi, stopaj ve şans oyunları vergilerine % 50 civarında artış getirilmiştir. Casinolarda oyun masa ve makinelerinden alınan asgari vergi, stopaj ve şans oyunları vergilerine de yaklaşık %20’şer artış getirilmiştir.

   7.Ek mesai olayına da yine toplumsal adalet açısından ve ülkemizin geldiği nokta bakımından yaklaşarak yeni bir yasal düzenleme getirilmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre hafta arası ek mesai ödenekleri bire 1.1 olarak uygulanacaktır. Bu eskiden bire 1.5 idi. Hafta sonları ve resmi tatillerde ise bire 1.5 olarak uygulama yapılacaktır. Bu eskiden bire 2 idi.

   8.Mesai konusunda getirmek istediğimiz düzenlemelerde ise iki seçenek var. Birinci seçeneğe göre yaz kış haftalık çalışma saati 38 olacak, ikinci düzenlemeye göre ise şimdi 5 ay olan yaz mesaisi uygulanan dönem 3 aya indirilecek. Hükümetimiz tüm çalışanların yanı sıra, eğitimi ve trafiği de ilgilendiren bu konuda ilgili tüm çevrelerle temas ederek bir haftaya kadar hangi seçeneği uygulayacağına karar verecektir. Şu anda ağırlık tek tip mesai uygulanmasındadır. Bunun ekonomik ve sosyal büyük yararlar sağlayacağı görüşündeyiz. Anımsanacağı üzere bazı sendikalarımızın yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında gerek çalışanlar gerekse halk tarafından tek mesai uygulamasına % 80’lere varan bir destek olduğu ortaya çıkmakta idi.”



[1] “Geri Dönüş Yok”, Kıbrıs Gazetesi, 2 Temmuz 2010 

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı