×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

KKTC de En Az Kosova Kadar Bağımsız Olmayı ve Tanınmayı Hak Ediyor

Yazan  18 Aralık 2008
BÜLENT GÜLER - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden yeni döndüm. “Yavru Vatan”a yaklaşık 3 yıl aradan sonra yaptığım bu gezi, soydaşlarımızın geleceği konusunda beni gerçekten çok umutlandırdı.

AB fonlarıyla desteklenen adadaki "müstemleke basınının" bütün peşkeş çekme çabalarına; bazı karar alıcıların AB ve ABD'nin bütün dayatmalarına teslim olmasına karşın, Kıbrıslı soydaşlarımızın milli şuuruna geçmişe göre çok daha sımsıkı sarıldığını görmek beni gururlandırdı.

Türk tarihini yakından inceleyenler Türklerin tarihleri boyunca, boyun eğen, biat eden değil; hükmeden, tarihin akışına yön veren bir millet olduğunu görür.

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SORUNU, ÜLKEMİZ İNSANLARININ BÜYÜK BÖLÜMÜNÜN TÜRK TARİHİNİ YETERİNCE BİLMEMESİDİR. BATI HAYRANI VE BATI KOMPLEKSLİ OLMANIN ÖZÜNDE YATAN DA ZATEN BUDUR.

ULU ÖNDER ATATÜRK'ÜN TÜRK TARİHİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARA NEFESİNİN SON ANINA KADAR DESTEK VERMESİNİN NEDENİ, BU EZİK VE KOMPLEKSLİ YAKLAŞIMLARA SON VERMEYİ AMAÇLAMAKTAYDI. TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SORUNLARINDAN BİRİ DE ULU ÖNDERDEN SONRA TÜRK TARİHİNE HİÇ BİR TÜRK LİDERİN, ONUN KADAR ÖNEM VERMEMESİDİR. MALESEF ACI GERÇEK BUDUR.

Ulu Önder, büyük olasılıkla kendinden sonra bu konuda bu denli duyarlı bir liderin en azından yakın zamanda çıkmayacağını biliyordu ve Türk gençliğini uyarma ihtiyacı hissetti. İşte Atatürk'ün duyarlılığının, Kıbrıs'taki soydaşlarımızın da bilincine kazındığını gördüm KKTC'de ve çok mutlu döndüm yavru vatandan.

Kıbrıslı Türklerin büyük bölümü, sabahtan akşama kadar söylenen bütün amaçlı palavralara rağmen artık Rumlarla bir arada yaşamanın olanaksızlığına inanıyor.

Beni Ercan Havalimanı'na bırakan atalarının yaklaşık yüzyıl önce adaya Karaman'dan geldiğini söyleyen taksi şoförü Kadir'in söyledikleri bu durumun en çarpıcı örneğini oluşturuyordu.

Kadir, Rum Kesimi'nde daha ilkokul çağındaki çocuklara "EN İYİ TÜRK ÖLÜ TÜRKTÜR" dendiğinin öğretildiğini ve bu ırkçı yaklaşımın Rumların belleklerine kazındığını vurguluyordu.

Kadir ayrıca, 35 yıldır ayrı yaşayan ve artık ulus devlet kimliğine kavuşmuş iki toplumu yeniden bir araya getirmenin hiçbir anlamı olmadığını, bir arada yaşamanın kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyeceğinin de altını çiziyordu.

Avrupa Birliği'nden palazlanan bazı kesimlerin gerçekleri göz ardı eden bütün yapmacık sözde barış mesajlarına Kıbrıslı Türkler artık kulak tıkıyor.

ABD'ne tarihinin en büyük sosyal travmalarından birini yaşatan 11 Eylül terör saldırılarından sonra, dış politikaya kafaya yoran herkesin bildiği gibi siyasi parametreler hızla değişti ve en büyük yarayı da uluslararası hukuk aldı.

Artık uluslararası hukukun temelini oluşturan, devletlerin toprak bütünlüğü ilkesi rahatlıkla çiğnenebilir hale geldi. BM Güvenlik Konseyi umursanmadan özgürlük vaadiyle ülkeler işgal edildi.

Çeşitli çok uluslu şirketlerin arkasında olduğu sözde demokratikleşmeyi destekleyen fonlar oluşturuldu ve ulus devletlerin kökünü kazımayı hedefleyen renkli devrimler için düğmeye basıldı.

Bu sürecin son halkalarından biri de Balkanlarda yaşandı. BM kararı olmadan ve hiçbir uluslararası teamüle dayanmayan gerekçelerle Kosova'nın bağımsızlığı tanındı. Çift taraflı bir uzlaşı da yoktu ortada. Yani Sırbistan, Kosova'nın bağımsızlığına karşıydı. Belgrad'ın hamisi Rusya da, Priştine'nin tek taraflı bağımsızlık ilanına karşı çıktı ve itirazını devletlerin toprak bütünlüğüne saygı ilkesine dayandırdı.

Yani uluslararası hukukun temel kuralına ne denli saygı duyduğunun altını çiziyordu Moskova. Siyasi arenada zafer ABD'nindi belki ama hukuka saygı da Rusya saygınlığını korumuştu.

Ancak ilkeli olmak ve hukuku savunmak sokaktaki sade Rus vatandaşını tatmin etmiyordu. İlkeli davranmak acizlik olarak algılanılıyordu çünkü. Bu kabul edilemezdi. Rusya'nın itibarı korunmalıydı. Misilleme kaçınılmazdı.

Putin ve Medvedev ikilisi, Gürcistan'ı ezip Saakaşvili'ye kravatını çiğneterek Sovyetler'in yıkılması ile ezilen Rus egosunun yaralarını sarmaya çalıştılar ve ABD'ye arka bahçemle uğraşma mesajını verdiler. Siyasi arenada Washington ile Moskova arasında durumlar eşitlendi.

Rusya da oportünizme ve reel politikaya sığındı ve hukuka sırtını döndü. Kosova'nın bağımsızlığının tanınmasına ateş püsküren Moskova, kendi savunduğu ilkelerle çelişti, tutarlılığını kaybetti ve Güney Osetya ile Abhazya'nın bağımsızlığını tanıdı.

Uluslararası hukukun bu şekilde ayaklar altına alınıp çiğnenmesi, kendi devletlerini kurmak isteyen topluluklar için güçlü bir emsal oluşturuyor.

Siyasi parametrelerin allak bullak edildiği bu süreçte Türkiye'ye biçilen rol ise, medium-power olması. Söylem tadında Türkçe'siyIe Türkiye orta büyüklükte bölgesel güç olarak anılıyor belki ama bağımsız hareket edebilen bir güç olmaktan çok uzak. İran gibi kendi politikalarını ve stratejilerini uygulayabilen bir medium-power olması istenmiyor çünkü Türkiye'nin…

Büyük Ortadoğu Projesi'nin beraberinde getirdiği ılımlı İslam ve bölgesel güç söylemleri ile tetiklenen bu yeni algılama biçimi, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Kafkasya, Balkanlar ve Orta Asya stratejilerinde Ankara'yı uygulayıcı olmaktan çıkarıyor; kolaylaştırıcı adı verilen pasif bir konumuna sokuyor.

Yani Ankara'ya kendi ajandasını uygulayamayan ama tercih ettiği küresel gücün gündeminin parçası haline getiren bir rol sunuluyor. Bunun en çarpıcı örneği de Kıbrıs'ta yaşanıyor.

ENTERESANDIR, GERÇEKTEN ÇOK İLGİNÇTİR!!! KOSOVA'NIN TANINMASI İÇİN İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ BÜNYESİNDE SIKI BİR LOBİ FAALİYETİ YÜRÜTEN TÜRKİYE, ON YILLARDIR EN BÜYÜK DIŞ POLİTİKA SORUNU OLAN, KIBRIS MESELESİ KONUSUNDA KETUM KALMAYI TERCİH ETTİ!!!

TÜRKİYE'NİN BATISI YUNAN ADALARIYLA ÇEVRİLİ. BATI ANADOLU SAHİLİNDEKİ ÇOĞU YERLEŞİM BİRİMİMİZDEN YUNAN ADALARI ÇIPLAK GÖZLE GÖRÜLEBİLMEKTEDİR, BU ADALAR LOZAN ANLAŞMASI ÇİĞNENEREK YILLARDIR SİLAHLANDIRILMIŞTIR VE BUNUNLA DA YETİNMEYEN AB'NİN ŞIMARIK ÇOCUĞU ATİNA , HALA KARASULARINI 12 MİLE ÇIKARMANIN YOLLARINI ARAMAKTADIR.

HAL BÖYLEYKEN ANADOLUNUN GÜNEYİNDEKİ BATMAYAN UÇAK GEMİSİ KIBRIS KONUSUNDA SERGİLENEN BU KEYFE KEDER YAKLAŞIMLARI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

KOSOVA'NIN ORTADA BİR BM GÜVENLİK KONSEYİ BELGESİ OLMADAN BAĞIMSIZLIĞI TANINABİLİYORKEN; KKTC İÇİN AYNI ÇABANIN GÖSTERİLMEMESİ, ALTIN TEPSİDE SUNULAN BU FIRSATIN GÖZ ARDI EDİLMESİ, AKILLARA DURGUNLUK VERMEKTEDİR VE GERÇEKTEN DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR.

Kosova'nın tanınması Rum Kesimi'nde panik atağa yol açtı. "Bu rüzgar ya Kıbrıslı Türkleri etkiler ve Kosova'nın bağımsızlığını emsal gösterip KKTC'yı meşrulaştırırsa" kaygısı Hristofyas yönetiminin kabusu haline geldi.

BM Güvenlik Konseyi'ndeki daimi üyelerin veto tehdidini geçersiz kılan Kosova örneği, adadaki Türkleri kendilerine tabi olarak gören AB üyesi Kıbrıslı Rumları harekete geçirdi.

Türk tarafındaki teslimiyetçi kesimlerin alkışladığı Annan Planı'na hayır oyu vermekle övünen ve aslında mevcut durumdan çok da rahatsız olmadıkları ortada olan Rumlar, KKTC'nin tanınması fobisine kapılarak bir anda çark etti. Kıbrıs Rum Yönetimi, birden hidayete erdi ve "çözüm" için masaya oturdu.

Suriye ile KKTC arasında feribot seferlerinin başlaması, İtalya, İsrail, Katar ve Kuveyt'te KKTC ticari bürolarının açılması Rumların bu noktaya gelmesinde katalizör rolü oynadı.

ANCAK BU GELİŞMELER YAŞANIRKEN KKTC YÖNETİMİNİN, KOSOVA'NIN KENDİLERİ İÇİN EMSAL OLUŞTURMADIĞINI BELİRTMESİ VE TANINMA GİBİ BİR ÇABALARININ OLMADIĞINA VURGU YAPMASI GERÇEKTEN ŞAŞIRTICIYDI.

Daha açık bir ifadeyle Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği hayali ve Kıbrıs sorununun da bu perspektifle çözümlenme algılayışı, gerek Ankara'da gerekse Lefkoşa'da karar alıcıların, uluslararası konjonktürün yarattığı fırsatlara sırtlarını dönmesine yol açıyor.

Ancak AB'den destek bulan Birleşik Kıbrıs Senaryosu artık Kıbrıslı soydaşlarımızdan destek görmüyor. Bu senaryo, Kıbrıs'ın tamamını Rum toprağı, Türkleri azınlık olarak görüyor. Kıbrıslı Rumların lideri Hristofyas da zaten emellerini gizlemiyor.

Sorunun kaynağında adadaki Türk işgalinin bulunduğunu söylüyor ve adadan Türk askeri çekilmeden, Türkiye hava ve limanları Rum bandralı gemi ve uçaklara açılmadan, Türk yerleşikler adadan gitmeden "çözümü" unutun diyor Hristofyas…

Avrupa Birliği, KKTC'ye uygulanan ambargolar sürerken; Rumların adadaki Türkleri asimile etmeyi amaçlayan ve uzun vadede Kıbrıs'ı Yunanistan'ın kolonisi haline getirmeyi hedefleyen bu senaryoya tam destek vermektedir.

Kıbrıslı Türkler, Rumların ve AB'nin bu riyakar yaklaşımının artık bilincindedir. KIBRISLI SOYDAŞLARIMIZA YALNIZ OLMADIKLARI GÖSTERİLMELİDİR…KKTC'NİN KOSOVA GİBİ BAĞIMSIZLIĞININ TANINMASI İÇİN ATAĞA GEÇİLMELİ YA DA TÜRKİYE'YE İLHAKI SAĞLANMALIDIR.

TÜRK MİLLETİNİN NE KIBRISLI SOYDAŞLARINDAN NE DE ŞEHİT KANLARIYLA SULANMIŞ KUTSAL VATAN TOPRAKLARINDAN VAZGEÇMESİNİ KİMSE BEKLEMESİN.