Bu sayfayı yazdır

Yunan Dış Politikasında Makedonya

Yazan  09 Eylül 2009

Yunanistan, Makedonya ile olan isim sorununda, Makedonya’yı seçeneksiz bırakmak ve Yunan çözüm modeline razı edebilmek adına her türlü girişimi yapıyor. İsim probleminin 18 yıllık bir geçmişi var. Makedonya’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle başladı ve Makedonya’nın dış politikasını Yunanistan’a bağımlı kılmaya yetti. Yunanistan’ın Makedonya Cumhuriyeti’nin anayasal isminin kullanımına karşı çıkışı üzerine Makedonya, Yunanistan’ın tercihi olan “Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya” (FYROM) ismiyle geçici olarak BM’ye üye olabilmişti. Geçen yıllar, çözüm getirmediği gibi bugün artık sorunu iki ülke arasındaki bir anlaşmazlık olmaktan çıkararak Makedonya’nın AB ve NATO üyeliğinin önündeki başlıca engel haline getirmiştir. Yunanistan, “Makedonya” isminin tarihsel ve kültürel mirası olduğunu söyleyerek milli değerini isim olarak kullanacak bir Makedonya devletini tanımayacağını açıklıyor. Yunanistan, toprakları içinde bir bölgenin adının da Makedonya olmasını gerekçe göstererek Makedonya Cumhuriyeti ismini kendi topraklarına dönük bir tehdit olarak algılıyor. Yunanistan’ın tavizsiz politikaları çözümün ancak Makedonya’nın geri adımıyla gerçekleşebileceğini gösteriyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyanni, Yunanistan’ın bir acelesi olmadığını, Avrupa-Atlantik entegrasyonu için acele edenin Makedonya’nın kendisi olduğunu söyleyerek bu silahı sonuç alınıncaya dek baskı unsuru olarak kullanacaklarını ifade etmiş oluyor. Aslında Yunanistan’ın hezeyan kokan Makedon politikasının görünmeyen yanı, ardı ardına patlak veren skandallar ve her gün bir yenisi başlayan grevler açısından Yunan hükümetine “iç kamuoyunda dikkat dağınıklığı yaratma” fırsatı vermesidir.

Yunanistan son atağını Polonya’daki Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda gerçekleştirdi. Makedonyalı oyuncuların, Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda da “Makedonya” yazan formaları giyememeleri Makedonya açısından başlı başına bir skandaldı. Sorunlu ülkeler arasındaki gergin havanın yumuşatılmasında aslında spor müsabakaları ya da şarkı yarışmaları iyi birer fırsat olarak kullanılabilir. Ne var ki, Yunanistan söz konusu basketbol müsabakasını ulusal çıkarları için kullanmayı tercih etti. Çünkü Yunanistan’a göre Makedonya’nın bu ismi kullanmasına izin vermek, gelecekte kendisinden toprak talebinde bulunmasının önünü açmaktır. Basketbol müsabakasında giyilen formalarda dahi olsa “Makedonya” kullanımına izin vermek, Yunanistan’ın ulusal bir davadaki duruşunu zedeleyecektir. Basketbol Şampiyonası’nda Yunanistan’ın Makedonya’ya aldığı tavır bununla ibaret kalmadı. Karşılaşmanın görüntülerini veren Polonya televizyonunun, ekranda skorun yazıldığı karenin içinde Makedonya anlamına gelen “MKD” harflerini kullanması da bir sorun oluşturdu. Maçı yayınlayan Yunan devlet televizyonuna telefonla yapılan yüzlerce şikayet üzerine skorun gösterildiği tabloda MKD harfleri beyaz bantla sansürlendi. Yunanistan, rakibini 86-54 yendi ama Yunan televizyonunda rakibin Makedonya olduğu gizlenmiş oldu. Doğrusu tüm bu gelişmeler, Makedonlar’ın “Eski Türk Cumhuriyeti Yunanistan” (The Former Turkish Republic Of Greece) isimli gruplar kurarak internet üzerinden başlattığı protestoları makul kılıyor. Çünkü tavizsiz Yunanistan karşısında Makedonlar’ın tek silahı protestolar.

Ağustos 2009’da Andorra’nın yaptığı açıklamayla, diplomatik ilişkilerde Makedonya Cumhuriyeti ismini benimseyen yani Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıyan BM üyesi sayısı 125’e ulaştı.[1] Buna rağmen BM’nin “anayasal ismi”ni kullanamayan tek üyesi hala Makedonya. Peki, Yunanistan nasıl oluyor da her daim masada kazanabiliyor? Bu sorunun cevabı herhalde: Yunanistan, uzun vadeli politikaları, dünya çapında iyi çalışan lobileri, yetiştirdiği hukukçuları, iç kamuoyunda sağlanan birlik ve de tavizsiz duruşu sayesinde hedeflerine ulaşabiliyor, olmalı.

Yunanistan’ın Dış Politika Anlayışı

Türkiye’nin dış politikada genel anlamda yalnız kaldığı kanısı hâkimdir. ABD ve Avrupa ülkelerinin, Yunanistan ve Ermenistan yanlısı bir dış politika izlediği de eskiden bu yana dile getirilir. Rum ve Ermeni lobilerinin sistemli ve etkili çalışması da, bu açık yandaşlığın temel sebepleri arasında görülür. Türkiye’nin yeterli lobi faaliyetinde bulunmuyor oluşu doğruysa da aslında sorunun temelinde, içeriği, kapsamı veya hedefleri iktidardaki hükümetin anlayışına ya da bağlantılarına göre değişmeyecek köklü ve istikrarlı devlet politikalarının eksikliği ve tepki politikası üreticiliğinin benimsenmiş olması yatıyor.

Makedonya Cumhuriyeti’nin anayasal ismiyle tanınmaması veya Kosova’nın bağımsızlığı konusunda Yunanistan’ın diplomatik girişimlerinin, ısrarlı politikalarının ve lobi faaliyetlerinin ABD ve Avrupa ülkelerinin çoğunda etkili olmadığını da not düşmek gerekir. Batı’nın kendi çıkarları doğrultusunda bölgesel dengeleri kontrol altında tutma politikası ise Yunanistan’ı ne Makedonya ne de dış politikadaki diğer herhangi bir konuda kendi önceliklerinden vazgeçirmedi. Esasen durum “devletlerin dostları değil çıkarları vardır” gerçeğinin bir tezahüründen ibaret.

Asıl sebebin Türkiye’nin istikrarlı, daimi, hedefi belirlenmiş devlet politikalarının eksikliği olduğu unutularak bu olgu Türkiye’de hala daha “Türkiye’nin dostu yok” şeklinde okunuyor. Dış politikada geliştirilen “komşularla sıfır problem anlayışı” ise yeni fırsatları, Türkiye’nin komşuları lehine doğuruyor. Yunanistan’da ise dostlukların değil çıkarların belirlediği devletlerarası ilişkilere uyumlu bir politik anlayış hâkim. Aynı metnin Yunan ulusal çıkarlarını ön plana çıkaran bir şekilde okunduğu kesin. Yani Yunanistan politik açılımlarını diğer devletlerin onayını alma hedefiyle değil ülke çıkarları adına belirlenmiş politikaları sonuca ulaştırma hedefiyle gerçekleştiriyor. Makedonya ile yaşadığı sorunda Rum lobisinin gücü ne ABD’nin Kasım 2004’te Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıyan 101. ülke olmasını engelleyebildi ne de AB üyesi ülkelerin Makedonya konusunda Yunanistan’la aynı hassasiyetleri paylaşmasını sağlayabildi. Buna rağmen Yunanistan’ın politik duruşunda bir değişiklik olmadı ve elindeki tüm kozlarla Makedonya üzerinde baskı uygulamaya devam etti.

Yunan Toplumunun Belirleyici Etkisi      

Sistemin kilise, okullar ve siyasi partiler gibi devletin ideolojik aygıtları tarafından süreğen bir beslenme halinde olmasından başka yaratılan toplum da bu işin bir parçası. Karamanlis iktidarının ilköğretim öğrencilerinin tarih kitaplarında yer alan Türk karşıtı ırkçı ifadelerin değiştirilmesi girişiminin halk protestolarıyla engellenmesi, Yunan kamuoyunun hükümetlere temel devlet politikalarını değiştirme fırsatı vermediğinin örneklerinden biri. Yunan polisinin 15 yaşında bir genci öldürmesiyle 7 Aralık 2008’de patlayan şiddet dalgası ise Yunan toplumunun otoriter rejimlerle keyfilik arasında salınması, değerler dengesini yitirmiş gençliğin sınırsızlığının anarşiye kayması[2] veya kapitalizme karşı küresel bir hareketin başlangıcı veya ekonomik krizin sebep olacağı toplumsal olayların bir örneği ya da devlet şiddetine karşı küresel eylemlerin miladı olmaktan başka anlamlar da taşıyor. Ayaklanma, derin ve aşkın tepki gösterme refleksine sahip Yunan toplumunun, devletin diğer politikaları karşısındaki sessizliği bakımından da son derece önemli.

Yunanistan’daki Türk azınlığın eğitim sorunlarını protesto amacıyla İskeçe’de başlattığı boykot eyleminin yine devlet şiddeti söz konusu olmasına rağmen Helen kökenlilerden destek görmemesi dikkate değer. Aynı şekilde Gümülcine’ye bağlı Yanıkköy (Nimfea) Camii Vakfı’na ait araziye kaçak olarak bir kilise inşasına gidildiğinde de Yunan halkında bir hareketlenme olmadı. Ülkesindeki Makedon azınlıktan söz ettiği ve Yunanistan’ın Makedonya’ya yönelik politikasını eleştirdiği için PASOK’tan ihraç edilen Grigoris Valyanatos’untoplumsal destek görememesi yani devletin Makedon azınlık politikasının halktan tepki almaması da buna benziyor. Dahası Yunan halkı zaten “Helen kökenli” olmayan bir Makedon halkın söz konusu olamayacağı anlayışında devletiyle hemfikir.

Yunan Sahil Güvenlik Botları’nca Yunanistan'a kaçak yollardan giren mültecilerin Türkiye kıyılarına atılmasını veya Midilli Adası'na geçmeye çalışırken lastik botlarının batırılması sonucu öldürülmesini, insan yaşamı ve insan haklarında hassas Yunan toplumunun sessizlikle izlemesi de şaşırtıcıdır. Yunanistan’ın katlettiği Türkler veya tamamını yok ettiği Çamerya Arnavutları ve iç savaşta sürdüğü, öldürdüğü Makedonlar için “özür diliyorum” kampanyasının hiçbir şekilde bu toplumda başlamayacağı da açık. Uluslararası Af Örgütü’nün yıllık raporlarından eksik olmayan Yunan polisinin yasadışı göçmenlere ve azınlık mensuplarına yönelik kötü muamelelerinin toplumsal tepkinin çıkış noktası olmaması gibi. Bu anlamda Yunanistan’daki olayları “insan haklarına ve yaşamına” duyulan saygının toplumun hücrelerine dek işlediğinin göstergesi veya devletin aşkınlığına gösterilen örnek alınası bir tepki olarak yorumlayanlar ve demokrasinin beşiğinde demokrasinin yeniden yorumlandığını düşünenler aslında fena halde yanılıyorlar. Devletlerinin dış politikasını içselleştirmiş bu toplum, ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda pragmatik bir yaklaşımı devletiyle eş güdümlü biçimde sergiliyor.

Yunan Dış Politika Anlayışını Örnekleme

Konu, Türkiye açısından özellikle Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin seyrine dair oluşturulacak gelecek tasarımlarında Yunanistan’ı algılayabilmede önemli. Karamanlis’in Ankara’ya yaptığı ziyaretin Yunan tavizi olarak kabul edilmesi ve Türkiye’nin bu çabalara karşılık vermemekle suçlanması, Yunanistan’ın Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde de zemini kendi ulusal çıkarları lehine şekillendireceğinin göstergesi. Nitekim Türkiye Başbakanı’nın Yunanistan ziyareti Türkiye’nin tavizi olarak lanse edilemiyor, üstelik her iki ziyarette de Patrikhane’nin ekümeniklik meselesi, Ruhban Okulu’nun açılması, Kıbrıs konusunda Türk tezlerinden vazgeçilmesi gibi Yunan önceliklerinin ana gündem maddesi olmasına ve ikili ticari ilişkilerin de açık ara Yunanistan lehine gelişmesine rağmen. Bazı komşularla olumlu sonuç doğurabilecek olsa da asıl problemli ilişkilerin yaşandığı Yunanistan ve Ermenistan’la ilişkilerde bu devletlerin tavizsiz politikaları nedeniyle Ankara’nın “komşularla ilişkilerde sıfır problem” anlayışı, bu komşularca kendi politikalarının karşılıksız kabulü olarak anlaşılıyor. Yunanistan-Makedonya ilişkilerinin seyri, Yunanistan’ın politik hedeflerine ulaşana dek duruşunu hiçbir şekilde değiştirmeyeceğinin ve zamana yayılması pahasına taktik değişikliği haricinde temel devlet politikalarının yani Yunan çıkarlarının her şeyin üzerinde tutulduğunun açık göstergesi. Yunanistan açısından “sıfır problem” ulusal çıkarlarının belirlediği değişmez devlet politikalarının sonuca ulaşması ve komşularınca kabul edilmesi halinde ulaşılabilecek bir aşamadır. Yine açık ki, bugün iki ülke arasında konuşulan taleplerin karşılanması, sadece henüz masaya getirilmemiş ancak Yunanistan’da konuşulan diğer hedeflerin gündeme taşınması zamanının geldiğini gösterecektir.

Yunanistan-Makedonya ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki tutum farklılığı da son derece önemli. Ermenistan’ın Türkiye ile sınırların karşılıklı tanındığına yönelik bir nota vermeye yanaşmaması, Ermenistan Anayasasının atıfta bulunduğu Bağımsızlık Bildirgesi’nde Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesinin hala Batı Ermenistan olarak gösterilmesi, Ağrı Dağı’nın resmi devlet arması olarak kullanılması Yunanistan-Makedonya ilişkilerindeki sorunun temelini oluşturduğu iddia edilen verilerle açık bir benzerlik gösteriyor. Yunanistan’ın Makedonya’ya uyguladığı ambargo, yayılmacı niyetlerin açığa vurulması olarak nitelendirdiği Makedon Anayasasındaki maddelerin değiştirilmesi, Yunanistan’a ait olduğu iddia edilen simgelerin resmi düzeyde kullanılmasından vazgeçilmesi ve Makedon bayrağının değiştirilmesinden sonra kaldırılmıştı. Üstelik Yunanistan’ın tavizsiz politikaları da Yunanistan-Makedonya ilişkilerinde dışarıdan gelen baskıları Makedonya üzerinde yoğunlaştırıyor. Yani Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yaşananın tam aksine…

(Makale ilk olarak Makedonya Eksenli Örnek Yunan Dış Politikası başlığıyla yayınlanmıştır.)


[1] Yunanistan’ın diplomatik girişimleri ile Meksika ve Panama, Makedonya’yı “Makedonya Cumhuriyeti” olarak tanıma kararlarını geri çekmiştir.

[2]Herkül Milas, “Yunanistan’da Değerler Krizi”, Zaman, 11 Aralık 2008

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı