< < Türkiye’nin Suriye Açmazı (İkilemi)
 Bu sayfayı yazdır

Türkiye’nin Suriye Açmazı (İkilemi)

Yazan  14 Temmuz 2011
Tercüme-Peri Can YILMAZ

NATO'nun tek Müslüman üyesi olan Türkiye uzun süredir milli menfaatleriyle ittifaka olan sadakatini dengelemeye çalışıyor. Tabiki Türk pragmatizmi şu anlama gelmektedir; NATO üyeliği ülkenin orta doğudaki dış politikasının sadece bir cephesidir. Soğuk Savaş'ın bitimi ve Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle Türkiye artık kendi bütünlüğünü koruma hususunda NATO'ya bel bağlar vaziyette ve ön saflarda olmamıştır. Sonuç şudur ki; Ankara büyüyen güveni ve iddiasıyla müttefikinin bağlılığını da test etmektedir.

Maalesef, Türkiye'nin bölünmüş Kıbrıs konusundaki duruşu sebebiyle AB ve NATO işbirliği fiilen askıya alınmış durumdadır. Ayrıca, NATO üyelerinin çoğunluğunun aksine Türkiye her zaman Suriye ve İran'ın "tehdit" olarak algılanmaması gerektiğini savunmuştur. Hakikaten, Libya krizinin doruğunda Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan askeri müdahaleye karşı çıkarak genel hissiyatın aksine bir tavır sergilemiştir.

Son yıllarda, bazı yorumcular Türkiye'nin Batıya sırtını döndüğünü söylemekteler. Gerçekte ise Batı Avrupa ile olan uzun süreli karmaşık ilişkisini gevşetmesi Türkiye'ye dış ilişkilerde daha büyük bir serbestlik ve şümul (kapsam-kapsama alanı) kazandırmıştır. Suriye ile olan durum da aynen böyledir.

Şam'ın "Suriye Baharı"nı idare ediş yöntemi üzerine Türkiye'nin tedirginliği normaldir(anlaşılabilir).Suriye'nin askeri operasyonları birbirlerinin ortak sınırının tam karşısında cereyan etmektedir (vuku bulmaktadır) ve Suriyeli mülteciler güvenlik ve insani kaygılar oluşturarak Türk topraklarına yığılmış durumdalar. Buna ilaveten "Suriye Baharı"nın halihazırda ayak diretmekte olan kürt azınlığını da karıştıracağı hususunda Türkiye tedirgindir. Bu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) uzun ve kanlı bir ayaklanma kampanyası başlattığı Türkiye'nin doğusunda Ankara'nın zor tesis ettiği barış için bir felaket olur.

Geçmişte Suriye'nin Batıyla olan ilişkilerinde rüzgar bir sıcak bir soğuk esmiştir. Teröre destek veren bir devlet olarak her zaman problemli bir konumda kalmıştır. Zaten İsrail ile de Golan Tepeleri üstüne bizzat ihtilafı vardır. Son yıllarda Türk-Suriye askeri işbirliği, özellikle Kürt ayrılıkçı grubu PKK'nın yenilgiye uğratılmasıyla gelişmiştir. Bu ilişki bir anlamda, NATO'nun uzun soluklu üyesi ve İsrail'in savunma müttefiki olan Türklerin beklenmedik stratejik değişiminin (rotasyonunun) sinyalini vermiştir.İsrail'e rağmen Türk Başbakanı Erdoğan; İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ağır yaptırımlara ve muameleye göz yummayacağını açıkça belirtmiştir.

Ayrıca, Türkiye-Suriye arasındaki ticaret son on yılda üçe katlanmıştır. En dikkat çeken şey ise bu yeni filizlenen ticari ve ekonomik ilişkiler, Suriye'yi yöneten elit kesim ile Türkiye arasında adeta köprü olmuştur. Bu yüzden "Arap Baharı", Devlet Başkanı Esad'ın on yıllık rejimine karşı geniş çapta protestolarla birlikte Suriye'ye sıçradığında, Ankara bir bakıma yanlış safta konumlanmış görüntüsündeydi. Türkiye, Mısır ve Libya'daki değişim çağrılarına memnuniyetle destek verirken, burnunun dibindeki (topraklarına bu kadar yakın) Suriye konusunda ise durum tamamen farklı bir boyut kazanmıştır.

Türkiye, Esad rejiminin yıkılmasıyla mezhepsel çatışmaların 900 kilometrelik kendi sınırına sıçramasından korkmaktadır. Özellikle de, Suriye'nin Kürt bölgesindeki gerginlik ve kaynaşmanın Türkiye'deki Kürtler arasında da filizlenmesinden endişe etmektedir. Geçmişte Suriye Kürt ayrılıkçı gruplarını desteklediğinde ilişkiler kopma noktasına gelmişti. Buna rağmen Türkiye daha sonra PKK'yı yenilgiye uğratmıştı, bugün ise Kürt bölgesindeki gerginlik uzun zamandan beri olduğundan daha yüksek seviyededir. Pek çok Türkiye Kürdü Ankara'nın politikalarından dolayı kendilerini hala dışlanmış (marjinalleşmiş) hissetmekteler.

Bugüne kadar "Suriye Baharı" arkasında 1400 ölü bırakmış ve Suriye hükümetinin kuzeydeki son askeri müdahaleleri binlerce mülteciyi Türkiye'ye sürmüştür. 12000'den fazla mülteci Türk sınırındaki Hatay ilindendir ve Türk kuvvetlerinin sınır boyunca mobilize olduğunun raporları gelmektedir. Türk hükümeti Suriye'nin vahşeti ve inatçılığı konusunda giderek daha tenkitçi olmaktadır.İstihbarat kaynakları, Türkiye'nin herhangi bir sınır tecavüzüne karşı duracağını (koyacağını) işaret etmektedir.

Haziran'ın sonlarında Suriye tanklarının, mültecileri sınırın öte tarafına atmak için Khirbet-al-Jouz köyüne girmesiyle durum kritik bir noktaya gelmiştir. Suriye Zırhlı Birlikleri daha sonra, kaçışları bloke ermek için harekete geçmiştir. Suriye medyasına göre, Khirbet-al-Jouz silahlı grupların Türkiye'ye giriş-çıkışı açısından kilit noktadır. Washington, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın istifa etmesi veya söz verdiği reformları uygulaması gerektiği çağrısını yapmış, ayrıca Suriye ordusu sınırdan uzak durmazsa Türkiye ile aralarında çıkacak olası çatışma konusunda uyarmıştır.

Türkiye, Irak'ın kürt bölgelerine sınır ötesi operasyonlar yapma konusunda hiçbir zaman çekingen olmamıştır, fakat bu hep Saddam Hüseyin'in zımni rızası ve kabulüyle olmuştur. Bugün Ankara'nın bütün yaptığı "bekle-gör" politikasını benimsemektir. Olası senaryoların hiçbiri Türk menfaatlerine elverişli gözükmemektedir. Bu arada, Avrupa tereddüt eden komşusu (Türkiye) yüzünden dengeleri bozulmuş bir müttefik NATO kesinlikle istememektedir.

Savunma analizcisi Anthony Tucker- Jones[1] Türkiye'nin sorunlu komşusuyla olan uğraşında kısıtlı seçenekleri olduğunu belirtiyor (11 Temmuz 2011).



[1] Anthony Tucker-Jones Uluslar arası Güvenlik Bülteni'nde muhabirdir ve Public Service Europe.com'un kardeş sitesi defencemanagement.com'da düzenli olarak yazmaktadır.