< < PKK Terör Örgütü İle Mücadele Neden Bu Kadar Uzadı?


PKK Terör Örgütü İle Mücadele Neden Bu Kadar Uzadı?

Yazan  26 Ekim 2015

PKK terör örgütü ile yürütülen uzatılmış mücadelenin tarihine kısaca göz atıldığında hemen hemen her kesimden insanların çok farklı yaklaşımlarının olması pek tabiidir. Mücadelenin uzamasını ve neticelendirilmemesini daha çok iç nedenlere bağlayanlar olduğu gibi, dış sebeplerle açıklamaya çalışanların sayısı da az değildir. Olgulara yol açan nedenlerin hem iç hem de dış kaynaklı olduğu hususunu kavrayarak bilimsel bir yaklaşım ihtiyacını dile getirenler olsa da, bunların sistem bütünlüğü içerisinde etkinleşememesi problemin müzmin bir illete dönüşmesinde önemli bir eksiklik teşkil etmiştir. Hangi seviyede ve zeminde olursa olsun yürütülecek mücadelenin örgütlenme ve düşünce üstünlüğüne dayalı olarak planlanması ve başlatılması vazgeçilmez bir zorunluluktur.  Bu temel görevde hiç kuşku götürmez bir şekilde politikanın sorumluluğundadır.

 Mücadelenin politikanın yönlendirdiği hedeflere kabul edilebilir maliyetle ulaşılmasında güçlü ve etkili stratejinin gerekliliği esastır. Hem örgütlenmede hem düşüncede hem de strateji kurmada insanın varlığına, asli ve açık etkisine özel bir anlam yüklenmelidir. Neticede, sistemleri kuranlar da kuralları koyanlar da çalıştıranlar da insanlardır. Nasıl ki nitelik yönünden zayıf insanlarla mükemmel sistemlerin yürümeyeceği ve etkinleşemeyeceği yalın bir gerçekse, nitelikli insanların da güçsüz sistemlerde eriyip yok olup gittikleri de bir o kadar gerçektir. Sistemler mücadelede kurulan stratejilerin araçlarıdır. Stratejide farkı yaratan da insanların niteliği ve onların sistemler içindeki etkinliğidir.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri bekasına ve toprak bütünlüğüne karşı en büyük meydan okuma PKK melanetinden gelmiştir, bu tehdidin varlığı bugün de tüm boyutlarıyla güçlenerek ve de derinleşerek devam etmektedir. Yarınlarda daha da ölümcül etkilerle birlikte tüm hayati fonksiyonlarımızı tehdit etmeye ve hatta yok etmeye cüret edebileceği bir sır değildir. PKK terör örgütü nitelikleri itibarıyla Türkiye için hem iç hem de dış tehdittir. Terörle mücadelenin tarihine bakıldığında, bu anlamda bir yaklaşımı esas alarak mücadelenin yürütülmediğini görmek mümkündür. Genellikle bir iç tehdit olarak değerlendirilmiş, tedbirlerde büyük ölçüde askerî boyutta kalmış olmasına rağmen etkinliği diğer güç unsurları üzerinde sinerji de yaratamamıştır. Bu durumun sürüncemede kalmasında ana etken teşhisteki temel yanlışlıktır. Terör örgütü ile mücadelenin askerî bir konu olduğu kolaycılığına ve basitliğine kaçarak iş zamana bırakılmıştır. Kendi problemlerini Batılı kavramlarla çözmeye kalkan sivil-asker entelektüellerin, stratejik yetersizliklerine kılıf olarak, “ Terörle mücadele uzun soluklu bir iştir ” yalanı, günü kurtarmaya yönelik basit ve kişisel çıkarları koruma amaçlı bir önerme olarak yıllarca kullanılmıştır. Hâlâ da tedavülde tutulması düşündürücüdür.

PKK terör örgütü ile mücadelenin öncelikli olarak askerî bir mesele olarak görülmesi bile Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konudaki strateji eksikliğinin veya zayıflığının bir göstergesidir. Eğer ki, bu konuda kalibresi yüksek stratejiler olmuş olsaydı, güçlü stratejilerdeki temel yöntem olarak, millî güç unsurlarının bir bütün olarak koordineli bir şekilde hemen devreye sokulmasını sağlardı. Ne yazık ki, bu mücadelenin doğasının vazgeçilmez gerekliliği olan bu talep karşılanamadı. Askerî güçle sonuç olma girişimi defalarca denenerek, farklı ve ucuz beklentilerle çok zaman ve kaynak kaybedildi. Ancak bu mücadeledeki dikkat çekici paradoks; siyasi iktidarlar tarafından askerî gücün gelişimi konusunda alınması gereken tedbirlerin yeterince ve zamanında yerine getirilmemesine rağmen, elde edilen başarıdaki gıpta edici parlaklıktır. Bu neticede, Türk askerî kültüründen kaynaklanan çok etkili kuvvet çarpanları ile Türk milletinin ordusuna duyduğu sevgi ve güven duygusunun ayrıcalıklı bir yeri vardır. Hem bu husus hem de politikanın, ordunun maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılaması konuları müteakip yazılarda farklı bir bakış açısıyla ele alınacaktır.

PKK terör örgütü aynı zamanda bir dış tehdittir. Kurulduğu o meşum günden beri, yürüttüğü kanlı ve kirli mücadele çoğu zaman sanıldığı gibi yalnızca Türk güvenlik güçleri ile PKK arasında politik-askerî bir karşılıklı meydan okuma değil, Türkiye, İran, Suriye ve bir ölçüde Irak’ın da müdahil olduğu bir çatışmadır. Ayrıca, terör örgütünün arkasında uluslararası daha büyük bir sistemin olduğu; ABD’den Rusya’ya, Avrupa’dan İsrail’e kadar birçok istihbarat örgütleri ile farklı özel kuvvetlerin kontrolünde bir pazarlık ve çıkar aracı olarak kullanıldığı gün gibi ortadadır. PKK, bütün bu karmaşık ve kirli ilişkiler yumağının bir sonucu olarak Türkiye’ye karşı vekâleten savaş yürüten taşeron ve kompleks bir yapılanmadır. Bu durum, tartışılmasına bile gerek duyulmayacak temel bir gerçeklik olmasına rağmen, görmezden gelinerek, uluslararasındaki çatışmaların mantığı ve doğası hiçe sayılarak ütopik yöntemlerle sonuç alınmaya çalışılmıştır. Bu konuda yaklaşık dört yıldır yürütülen Suriye politikası neticesinde, PKK terör örgütünün uluslararası aktörlük rolünün dolaylı da olsa gelişimi ve diğer kazanımları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, neredeyse otuz yıldır mücadele edilen örgütü tanıma konusunda inanılmaz hatalara düşüldüğü görülmektedir.

Türkiye’nin bu zorlu, maliyetli ve de her yönden tahripkârlığı yüksek mücadelesinde; PKK’nın askerî anlamda ezilmesi, siyaseten de kontrol altına alınması ve gündemden düşürülmesi fırsatı birçok kereler yakalanmış olmasına rağmen, kalıcı ve kapsayıcı çözüm yollarının açılamamasının en önemli nedeni sorunun kurumsal olarak ele alınamamasıdır. Bu kısır döngüden çıkışta devletin tekrar örgütlenmesi ve kurumların nitelikli adamlarla ayağa kaldırılması, atılması gereken ilk adımdır. Bunu gerçekleştirmeden oluşturulan stratejilerin, askerî gücü dünyanın en büyüğü haline getirmenin ve de sonu gelmez paketler ve süreçler başlatmanın hiçbir kıymeti yoktur.    

 Ergüder Toptaş

1960 yılında Sarıkamış’ta doğmuştur. 1977 yılında Işıklar Askerî Lisesinden, 1981 yılında Kara Harp Okulundan mezun olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli birlik ve kurumlarında görev yapmıştır. 1988-1990 yılları arasında Kara Harp Akademisi, 1997 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi, 2006 yılında ise Millî Güvenlik Akademisi eğitim ve öğretimini takip etmiştir. (E)Tümgeneral Toptaş’ın strateji, jeopolitik, harp ve mücadele konularında yayınlanmış üç kitabı ile birçok makalesi bulunmaktadır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display