< < TARİH 24 TEMMUZ 1923
×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

TARİH 24 TEMMUZ 1923

Yazan  21 Nisan 2009
BADE İLBAY - TBMM Hükümeti Lozan Konferansı'na katılarak; Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmeyi, Türkiye'de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları

(doğu Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) çözmeyi ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözmeyi amaçlamış, Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar hakkında anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır. 20 Kasım 1922 de Lozan görüşmeleri başladı. Osmanlı borçları, Türk - yunan sınırı boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde uzun görüşmeler yapıldı. Ancak kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul 'un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamamıştır. Temel konularda tarafların tavize yanaşmaması ve önemli görüş ayrılıkları çıkması üzerine 4 Şubat 1923 te görüşmelerin kesilmesi savaş ihtimalini yeniden gündeme getirmiştir. Taraflar arasında karşılıklı verilen tavizler ile görüşmeler 23 Nisan 1923 te tekrar başladı 23 Nisanda başlayan görüşmeler 24 Temmuz 1923 e kadar devam etmiş ve bu tarihte Lozan barış antlaşmasının imzalanması ile sonuçlanmıştır.

Türkiye-Suriye Sınırı: Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'na göre kabul edilmiştir.

Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda İngiltere ve Türk Hükümeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı.

Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç Nehri'nin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosna köy, Yunanistan'ın Batı Anadolu'da yaptığı tahribata karşılık, savaş tazminatı olarak Türkiye'ye verildi. Ayrıca Gökçeada ile Bozcaada Türkiye'de, diğer Ege Adaları Yunanistan'da kaldı. Yunanistan'ın Türk sınırına yakın adaları silahsızlandırması kararlaştırıldı.

Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı Devleti ile Safeviler arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'na göre belirlenmiştir.

Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı.

Azınlıklar: Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Batı Trakya'daki Türklerle, İstanbul'daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türker'in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.

Savaş Tazminatları: İtilaf Devletleri, I.Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Sadece Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç bölgesini verdi.

Osmanlı'nın Borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletlerarasında paylaştırıldı. Türklere düşen bölümün taksitlendirme ile kâğıt para olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye de böylece tarihe karıştı.

Boğazlar: Boğazlar, üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. (Bu hüküm, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nde değiştirilmiştir.)

Azerbaycan, tarih sahnesinde M.Ö. 6. asırdan itibaren görülmeye başlar. Jeopolitik durumu itibariyle, devamlı istilalara uğramış ve çeşitli devletlerin hâkimiyeti altında kalmıştır. Bu bölgede kurulan ilk devlet, Ahameni Komutanı Sahrap Atropates'in temellerini attığı krallıktır. Atropates Krallığının ismi zamanla değişikliklere uğramış, Sasanilerce Azurbeycan, Süryanilerce Azerbaigan olarak isimlendirilmiştir. Türkler ve İranlılar ise bölgeye Azerbaycan ismi vermişlerdir.

Daha sonra Abbasiler burayı Türk emirler vasıtasıyla idare ettiler. Abbasi Devletinin yıkılmasıyla, bu topraklarda birtakım yerli hanedanlar beylik kurdular. Yedinci asırdan itibaren Selçuklu Akıncıları Azerbaycan'a girdiler. Fakat burada kesin bir hâkimiyet tesis edemediler.

1015-1016'dan sonra buraya Oğuz boyları yerleşmeye başladı. 1043 senesinde Tuğrul Bey, amcası ve amcaoğlunu buraya fethe gönderdiyse de, Bizanslılarla uzun süren çarpışmalardan bir netice alınamadı. Azerbaycan'ın kesin Selçuklu hâkimiyeti altına girmesi Sultan Alparslan devrinde olmuştur.

5 Aralık 1936'da topraklarının bir kısmı Ermenilere bir kısmı da Gürcülere verildi. Böylece Kafkasya'da kalan Azerbaycan toprakları üzerinde Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan olmak üzere Rusya'ya bağlı üç cumhuriyet kuruldu.

1991'de Rusya'nın desteğini alan ayrılıkçı yönetim tarafından ilan edilen "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti" Ermenistan dâhil, hiçbir ülke veya uluslararası kuruluş tarafından tanınmamaktadır

Bu bölge, Sovyetler Birliği döneminde, 1923'ten 1989'a kadar Dağlık Karabağ Sovyet Sosyalist Özerk Bölgesi (Oblast) adını taşıyordu. 1991–1993 yıllarında, Rusların desteği ile Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edilmiş olup bu işgal günümüzde de sürmektedir. Dağlık Karabağ bölgesi tamamen Azerbaycan toprakları içinde kalmasına rağmen Ermeni ayrılıkçılar Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasındaki Azerbaycan'a ait bölgeyi de işgal ederek bir tampon bölge oluşturmayı başarmışlar ve Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında bağlantı kurmuşlardır.

1917 Ekim Devriminden sonra Ermeniler ile Azeriler arasında çatışma başladı. Eylül 1918'de Enver Paşa tarafından gönderilen Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu bölgeye girdi. Mondros Mütarekesinin ardından İngilizler tarafından geçici olarak işgal edildikten sonra 1919'da Azerbaycan'a bağlanmıştır.

Anastas Mikoyan da bölgenin Bakü'ye bağlanmasını istedi. Azerbaycan Komünist Partisi'nin kurduğu üç kişilik araştırma heyetinin sunduğu rapora dayanarak 30 Haziran 1921'de Özerk Bölgesi'nin kuruluşu kararlaştırıldı ve 24 Temmuz 1923'te Özerk Bölgesi ilan edilmiş ve kararı uygulamaya konulmuştur.

1989 yılında Azerbaycan parlamentosu kararıyla bölgenin özerkliği kaldırıldı.

1990'ların başlarında bölgede etnik çatışmalar başladı. Ermenistan'ın Karabağ'ı kendi sınırlarına katma isteğini açıklamasının ardından bu çatışma Ermenistan ve Azerbaycan arasında savaşa dönüştü. 1991 yılında Kafkasya'da yeni cumhuriyetlerin birbiri ardına bağımsızlıklarını ilan ettiği dönemde Rusya tarafından boşaltılan üslerden elde edilen ağır silahlar, savaşta dengenin Ermenistan'dan yana ağır basmasına neden oldu.

Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesini ve bu bölgenin çevresindeki altı ilçeyi işgal etti. Dağlık Karabağ ayrılıkçı yönetimi bu arada, 1991 yılında bağımsızlığını ilan etti. Ancak bu bağımsızlık ve kurulan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, Ermenistan Cumhuriyeti dâhil hiçbir ülke tarafından tanınmamaktadır.

Bu savaşı sona erdiren ateşkes antlaşması 1994 yılında Bişkek kentinde imzalandı.

Karabağ sorunu, Azerbaycan ile Ermenistan arasında oldukça uzun bir tarihî geçmişe sahiptir. Halen bir çözüme kavuşturulmayı bekleyen Karabağ sorunu, katliamlar, yerinden edilmeler gibi ciddi insan hakları ihlallerine sebep olmuştur.

Dağlık Karabağ hukuken bir Azerbaycan toprağı olmakla birlikte 18. yüzyıldan itibaren Rusya'nın Kafkasya'da izlediği politikaların sonucu olarak Ermenilerin bölgedeki nüfusunun artmasıyla bölge toprakları üzerinde hak iddiaları gündeme gelmiştir. Bölgede çoğunluğu elde eden Ermeniler, Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanmasını istemektedirler.

Rusların desteklemeleri sonucu bölgede sayıları artan Ermeniler, 1829–1830 yıllarında Karabağ'da bir ayaklanma başlatarak Türk yerleşim yerlerine saldırmışlardır. Ancak bölgede ciddi anlamda ilk Türk-Ermeni çatışması 1905 ihtilalinden sonra meydana gelmiştir. Bolşevik Devrimi'nin ardından bağımsızlıklarını ilan eden Azerbaycan ve Ermenistan cumhuriyetleri, bölgenin denetimini ele geçirmek için savaşmaya başlamışlardır. 1918 yılında Karabağ Ermenileri Karabağ'da daha büyük çapta bir isyan çıkarmışlar ve Türklerin evlerine, iş yerlerine saldırmışlardır. Türk ordusunun Bakü'yü alması ve Karabağ harekâtına girişmesi sonucu katliam ancak durdurulabilmiştir. Mondros Mütarekesi sonrasında Türk ordusu bölgeyi terk ederken İngilizler bölgeye girmişlerdir. Önceleri bölgede Ermeni ve Gürcülere dayalı politika izleyen İngilizler, 1920 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a bağlı olduğunu ilan etmişlerdir.

1920 yılından itibaren Karabağ Ermenileri tekrar katliamlara girişerek Karabağ'ı Ermenistan'a bağlama girişimlerini sürdürmüşlerdir. Azerbaycan kuvvetleri Karabağ'daki Ermeni isyanını bastırmaya çalışırken Sovyet Kızıl Ordusu Bakü'ye girerek Azerbaycan Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmıştır. Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ, Nahçıvan ve Zanzegur olmak üzere üç bölge bulunmaktaydı. Azerbaycan ile Nahçıvan'ı birbirinden ayıran Zangebur, Ermenistan'a bırakıldı. Türkiye'ye komşu olan Nahçıvan ile Azerbaycan arasına bu bölgenin sokulmasının nedeni, Azerbaycan ile Türkiye'nin komşu olmasını engellemekti. Nahçıvan; daha sonra Rusya, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında alınan bir kararla özerk cumhuriyet statüsü ile Azerbaycan'ın egemenlik alanına bırakılmıştır. Dağlık Karabağ ise, 1923'te Ruslar tarafından Azerbaycan sınırları içerisine dâhil edilmiştir. Sovyet yönetimi döneminde de Karabağ'ı Ermenistan'a bağlama hayalinden vazgeçmeyen Ermeniler, her fırsatta isteklerini tekrarlamış ve fikrî hazırlığı kesintisiz sürdürmüşlerdir. 1929 yılında Azerbaycan'da milliyetçilik hareketlerinin ortaya çıkması ile birlikte Karabağ Ermenileri, yeniden Ermenistan'a bağlanma konusunda isteklerini dile getirmeye başlamışlardır.

1991 yılında Azerbaycan'nın bağımsızlık ilanı ardında kurulan mecliste Sovyet dönemindeki olan olaylar nedeni ile halktan gelen baskılar karşısında Dağlık Karabağ'ın özerk bölge statüsünü kaldırılmasına karşılık Dağlık Karabağ Meclisi bir halk oylaması düzenleyerek cevap vermiştir. Çoğunluğu Ermenilerin oluşturduğu bölgede referandum sonucunda Dağlık Karabağ Parlamentosu bağımsızlığını ilan ederek 6 Ocak 1992 tarihinde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti kurulmuştur. Ermenistan dâhil hiçbir ülke tarafından tanınmayan bu bağımsızlık ilanı ardından 1992'de Sovyet birlikleri[kaynak belirtilmeli] de bölgeden çekilmiştir.

Hocalı Katliamı'na giden süreçte Ermenilerin Ruslar tarafından açıkça desteklendiğinin bulguları vardır [kaynak belirtilmeli][9]. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Dağlık Karabağ'a yerleştirilmiştir. Ardından son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov, 25 Temmuz 1990'da yayımladığı bir kanun ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yasa dışı silahlı grupların kurulmasını yasaklamış ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını sağlamıştır. Bu kanunla birlikte Azerbaycan'ın bütün bölgelerinde av silahları da dâhil olmak üzere silahlar toplanmış, Dağlık Karabağ'da ise bu görev Rus askerleri tarafından yerine getirilmiştir[kaynak belirtilmeli] [10]. 1990 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Ermeniler tarafından otobüs baskınları, yol kesme gibi eylemler gerçekleştirilmiştir. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan'dan Azerbaycan'a gitmeye zorlanmıştır. Ekim 1991'de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiştir.

Hocalı kenti 1991 yılının Ekim ayından itibaren abluka altındaydı. 30 Ekim'de kara yoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası helikopter kalmıştı. Şuşa şehrinin semalarında sivil helikopterin vurulması ve bunun sonucunda 40 kişinin ölümünden sonra bu ulaşım da kesilmişti. Ocak ayının 2'sinden itibaren şehre elektrik verilmemişti. Şubatın ikinci yarısından itibaren Hocalı, Ermeni silahlı birliklerinin ablukasına alınmış ve her gün toplardan, ağır makineli silahlarla bombalanmıştır.

936 km2'lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde her türlü tehcire maruz kalmış ve kasaba tamamıyla yok edilmiştir. Hocalı bu katliamın yaşandığı sırada Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri'nin koruması altında değildi. Bu nedenle Silahlı Kuvvetler Hocalı halkına yardım edemedi, hatta uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı ". Hocalı da dağınık halde elinde hafif silahlar bulunan 150 kişi bulunmaktaydı.

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri köyü üç yönden kuşatmış, helikopter ve ağır silahların yardımı ile önce köyü bombalamış ve ardından da köye girerek katliam yapmıştır. Ermeniler bu hareketleri ile Azerbaycan Türklerine Dağlık Karabağ konusunda bir mesaj vermek ve stratejik bir konumda bulunan kenti işgali amaçlamışlardı. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede bölgedeki Rus 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı köyünde sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmadan Azeri resmî rakamlarına göre 613 kişiyi öldürmüşlerdir. Öldürülen 83'ü çocuk, 106'sı kadın ve 7'ten fazlası ise yaşlıydı. Bu katliamdan toplam 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulmuştur. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur [kaynak belirtilmeli]. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Aynı vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini almıştır.

1993 yılından beri kapattığımız Ermenistan sınır kapısının açılacağı haberi, bu konuda hassas ve muhatap olan Azerbaycanlı kardeşlerimizi bizlerden daha çok etkilemiş ve üzmüştür. Ermeni istilasından kaçıp Bakü'ye sığınan "Karabağ kaçkınları" dediğimiz kardeşlerimiz, bakın bize nasıl hitap ettiler;

"Meni yaman koyma oy bala

Türkiyem yardım etsin, toprağımızı alalım

Atatürk, "Azerbaycan'ın sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim kederimizdir." Ebulfez Elçibey, "İki kardeşin yan yana ayrı devletler kurduğu nerede görülmüştür. Azerbaycan ve Türkiye olarak en kısa zamanda birleşmeliyiz." ve "Biz bir millet, iki devletiz." diyerek ülkeler arasındaki bağı bu sözlerle anlatmışlardır."

Ortada Karabağ sorunu, tarihsel yalanlarda ısrar ve halen Türkiye'yi dünya nezdinde karalama çalışmaları varken, Türkiye'nin Ermenistan'a gereksiz sempatiklik yapması, Azeri kardeşlerimiz üzerinde olumsuz etki yapıyor ve onları bizden uzaklaştırıyor. Dünya medyasında, Ankara ile Bakü arasında üstü kapalı da olsa, Şahdeniz doğalgazının Avrupa'ya nakli ve Nabucco projesiyle ilgili ciddi sorunlar olduğu şeklinde söylentiler dile getirilmeye başlanıyor.

Örneğin, Eurasia Daily Monitor isimli web sitesinde, Washington'daki Jamestown Vakfı uzmanı Vladimir Socor'un yazdığı makalede, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin, Azerbaycan doğalgazının Avrupa'ya naklini engellediği ve Nabucco projesiyle ilgili kabul edilemeyecek şartlar koştuğu belirtiliyor.

DURUM ORTADA NE BEN KARABAĞDAN VAZGEÇERİM NE DE KARABAĞ BENDEN …