TÜRKİYE’DE FETULLAHÇI BİR DÖNÜŞÜM GERÇEKLEŞEBİLİR Mİ?


TÜRKİYE’DE FETULLAHÇI BİR DÖNÜŞÜM GERÇEKLEŞEBİLİR Mİ?

Yazan  02 Mart 2020

Türkiye’de 15 Temmuz 2016 Fetullahçı Darbe Girişimi ardından yapılan operasyonlarda yaklaşık 250.000 kişi gözaltına alındı. Haftalık ortalama 100-150 kişinin FETÖ’den gözaltı işlemleri sürüyor.

Bu manzara ülke içerisinde iki yüz bini aşan sayıda örgüt mensubu olduğunu ifade ediyor. Bu kişiler yakın çevreleriyle birlikte 1.000.000’luk bir kitle oluşturuyor. Bu kitlenin FETÖ’nün yönlendirmesine gayet açık olduğu düşünülüyor.

FETÖ büyük kümesi içerisinde; ev hanımlarını, esnafları, öğretmenleri, memurları, bürokratları, siyasileri, yargı mensuplarını, akademisyenleri, gazetecileri, avukatları, askerleri, patronları, ünlüleri, sporcuları, öğrencileri, doktorları, çeşitli istihbarat örgütlerinin ajanlarını vb. kişileri görmemiz mümkün.

Peki, Türkiye’de başarısız bir darbe girişimi ardından Fetullahçı bir dönüşüm gerçekleşebilir mi?

FETÖ ile mücadele kapsamında birçok Fetullahçı cezaevine girdi, çeşitli KHK’lar ile görevlerine son verildi. Bir kısmı hala görevde, dokunulamıyor ya da tespit edilememiş. Ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ceza alıp tekrar dışarı salınan birçok Fetullahçı aramızda rahatça dolaşıyor.

Genel kapsamda FETÖ üyelerine baktığımızda çok güçlü bir “değişim arzusu” taşıdıkları görülüyor.

  • Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir an önce (yöntemi fark etmeksizin) devrilmesini,
  • ideolojileri fark etmeksizin FETÖ’ye yakın ya da FETÖ tarafından rahatça kullanılabilecek siyasilerin ve bürokratların etkin noktalara getirilmesini,
  • tüm KHK’lıların görevlerine iadesini,
  • hain olarak değil kahraman olarak görülmeyi,
  • geçmişteki hainliklerini, suçlarını, kumpaslarını, işkencelerini unutturmayı ve böylece sadece eğitim gibi hizmet paravanı yüzüyle tekrardan iyi olarak bilinmeyi,
  • ve sadece dini bir cemaat, hizmet hareketi olarak anılmayı kuvvetle arzuluyorlar.

“Yükselen bir devrimci harekete katılan kişilerden birçoğunu cezbeden şeyin, kendi hayat koşullarında birdenbire ve çarpıcı biçimde meydana gelecek bir değişim ihtimali olduğu, malumu ilamdır.”[1]

“…doygunluk hissi olan insanlar bunun iyi bir dünya olduğunu düşünüp onu aynen korumak, hüsrana uğramış kişilerse bu dünyayı temelden değiştirmek isterler.”[2]

Bütün bir iktidarın ellerinde olduğunu düşünen, kendilerini ve örgütlerini kutsayan Fetullahçılar 15 Temmuz ardından ellerindeki gücün büyük çoğunluğunu kaybettiler, büyük bir “hüsrana” uğradılar. Bekledikleri zafere ulaşamamaları onlarda büyük bir acı ve şaşkınlık yarattı. Bu hüsran ve geçmişteki güçlü günlerine özlem onlarda “çok güçlü bir değişim arzusu” yaratıyor.

“…geleceğe duyulan bir inanç olmadığı ve binyılcı öğeler taşımadığı sürece hiçbir inanç güçlü değildir.”[3]

“İnsanların kapsamlı değişim projelerine balıklama atlamaları için son derece memnuniyetsiz olmaları, fakat aşırı yoksulluk içinde de bulunmamaları gerekir. Ayrıca, güçlü bir öğretiye, yanılmaz bir öndere veya yeni bir tekniğe sahip olmak yoluyla, yenilmez bir güç kaynağının kapılarının kendilerine açılacağına inanmış olmaları gerekir.”[4]

“İşsizlerin kendilerine destek sağlayanlar yerine umut tacirlerinin peşinden gitmeleri daha güçlü bir ihtimaldir.”[5]

FETÖ’nün temelinde “çok güçlü kesin bir inanç sistemi” bulunuyor. Dinin istismarı ile birlikte rüyalara, kerametlere başvuruluyor. Ruhsal anlamda insanlar etki altına alınıyor, zihinleri kontrol ediliyor. Günümüzde Fetullahçılar FETÖ ile mücadeleden oldukça memnuniyetsiz durumdalar, bununla birlikte hala örgütün maddi manevi destekleri engellenebilmiş değil. Bu durum “memnuniyetsiz ve güçlü” bir kitlenin varlığını koruyor. Aynı zamanda bu memnuniyetsiz güçlü kitle “hiç yanılmaz olan, kutsanan bir elebaşına!” sahip. Eninde sonunda baharın geleceğine, kurtuluşa ereceklerine olan inançlarını kuvvetli tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu kapsamda rüyalar FETÖ elebaşı tarafından sıklıkla kullanılıyor. Rüyalar aracılığıyla din sömürülüyor, Hz. Peygamber ile görüşme, Allah ile görüşme, ölülerle konuşma gibi uydurma bilgiler ve kerametlerle FETÖ mensuplarının umudu yüksek tutulmaya çalışılıyor. FETÖ mensupları gerçeklerle yüzleşmek yerine bu rüyalara inanmayı, umut tacirlerine kapılmayı tercih ediyorlar.

“Hitler öncesi Almanya’daki kararsız gençler, komünistlere mi yoksa Nazilere mi katılacaklarına karar vermek için çoğu zaman yazı tura atardı.”[6]

FETÖ’nün zihinlerini ele geçirdiği, onları tam manasıyla kontrol ettiği mensupları “kesin inançlı” kişilerdir ve kesin inançlı bu fanatikler yine başka bir kesin inançlı radikal gruba çok kolay meyledebilirler. Burada söz konusu olan FETÖ’den kopan/uzak kalan insanların hangi grupların içerisine girdikleridir. Bu grupları burada analiz edemeyeceğim fakat yine kendilerine radikallik, fanatiklik noktasında benzer olan örgütlere daha meyilli oldukları tespiti yapılabilir.

“Kitlesel göç, bir hareketin ruhunu ve birliğini güçlendirir. İster bir yabancı istilası ve sefer ister hac ve yerleşim biçiminde olsun, en aktif kitle hareketlerince icra edilir.”[7]

15 Temmuz ardından birçok Fetullahçı Avrupa’ya ve Amerika’ya kaçtı, kaçıyor. Ülke içerisinde kalanlar bir fırsatını bulduğu an kaçmanın derdine düşmüş vaziyette. Bu durumu kendilerince “Kerbela Olayına” benzetiyorlar. Kerbela Olayı ile 15 Temmuz Fetullahçı  Darbe Girişimi arasında bir ilişki kurmaya çalışıyorlar.

FETÖ’nün üst düzey yöneticilerinden birinin dedikleri şu şekilde:

“Karşında koca bir devlet var, gitme Hüseyin dediler ama Hz. Hüseyin gitti, birçok şehit verildi. Bugün kimse Hz. Hüseyin’i suçlamıyor. Sonra o insanlar göç etmişler. Bizim tarihimize benziyor. Bu göçler İslam’ı yaydı, geliştirdi, bilimsel gelişmeler arttı. Türkiye’de başımıza gelen Kerbela. Binlerce, on binlerce arkadaşımız Avrupa’ya geldiler. İslam’ın aydınlık yüzü dünyaya yayıldı.”

“Avrupa kapılarını açtı. Bu Allah’ın bir lütfu. Avrupa muazzam bir iyilik hareketi yaptı. Hizmet daha az masrafla yayılıyor.” 

Bu benzetmeyle iki niyet ön plana çıkıyor. Birincisi ve en önemlisi FETÖ elebaşını örgüt içi artan eleştirilerden korumak ve ikincisi FETÖ’nün Amerika’ya Avrupa’ya kaçan casuslarına ve teröristlerine moral aşılamak.

Fetullahçıların Türkiye’den kaçışı ister istemez örgütü güçlendiren bir etkiye sahip. Bu kaçışlar FETÖ’yü güçlendiren önemli bir etken. FETÖ bu kaçışları yurt dışı yapılanması adına büyük bir fırsat olarak yorumluyor. Yurt dışında giderek güçlenen bir FETÖ yapılanması, yurt içinde örgütün tamamen etkisiz hale getirilmesinin önünde çok büyük bir engel teşkil ediyor. Bunun bilincinde olan FETÖ bu kaçışlara çok büyük önem vererek Fetullahçı hainlerin kaçtıkları ülkelere uyumlarını kolaylaştırmak adına yoğun bir emek harcıyor.

“Onlar imtiyazsızlaştırılmış, mülksüzleştirilmişlerdir ve doğmakta olan her kitle hareketini olumlu karşılarlar.”[8]

“İnsanları isyana teşvik eden şey bilfiil çekilen sıkıntılar değil, daha iyi şeylerin tadını almış olmalarıdır.”[9]

Geçmişte iktidarın tadını alan, bu uğurda gözünü kırpmadan çeşitli suçları işleyen, amaca giden her yol mubahtır anlayışına sıkı sıkı sarılan Fetullahçılar 15 Temmuz ardından sahip oldukları çoğu “imtiyazı, değeri, mülkü, saygınlığı” kaybetmiştir. Bundan dolayı günümüzde bir kaos veya kriz yaratabilecek mevcut herhangi bir kitle hareketini, isyanı, devrimi ya da darbeyi desteklemeye yatkındırlar.

“Bir kitle hareketine kişisel sorumluluktan kaçmak için veya ateşli, genç bir Nazi’nin dediği gibi ‘özgürlükten kurtulmak’ için katılırız.”[10]

Fetullahçılar yetiştirilme tarzı açısından “kişisel sorumluluktan” uzaktır, böyle bir sorumluluk onlara çok ağır gelir. Çocukluk yıllarından itibaren bir kazan içinde kaynatılmışlardır ve karakterlerini-kimliklerini-vicdanlarını-akıllarını-ruhlarını FETÖ’ye teslim etmişlerdir. Kendi başlarına bir şahsiyet oluşturmaları çok zordur. Bu nedenle içinde kaybolup gidecekleri bir harekete gönül vermeyi arzularlar. 11’li yaşlarından itibaren hayatının her noktasına (tuvalette-banyoda kalma süresinden eş seçimine kadar) karışılan bir Fetullahçı tıpkı bir Nazi genci gibi özgürlükten kurtulmak ister, özgürlük onun ruhunu yakar. Zaten bu nedenle örgütten kopmaları, koptuysalar da dışarda yeni bağımsız bir hayat kurabilme ihtimalleri çok düşüktür. Onlar için örgüt dışı ölümcüldür, örgüt dışındaki insanlar ise şeytandır, deccaldır.

“…bir kitle hareketinin yayılması için en elverişli ortam, kayda değer özgürlüğün bulunduğu, fakat hüsranı geçiştirici araçların bulunmadığı toplumdur.”[11]

Her ne kadar Fetullahçılar ve onların destekleyicileri inkâr etse de, yurt dışında ülkemizi diktatörlükle yönetilen katil bir devlet olarak algı yaratmaya çalışsalar da Türkiye’de FETÖ propagandaları için geniş bir özgürlük alanı bulunmakta; çeşitli yabancı istihbarat örgütleri tarafından beslenen FETÖ bu özgürlük alanını çok iyi kullanmakta; kiralık sözde aydın, gazeteci, yazar vb. şahıslarla algı yönetimi çalışmaları gerçekleştirmekte ve sık sık “mağduriyet psikolojisi” yaratarak FETÖ ile mücadeleyi ve bu mücadelenin arkasındaki halk desteğini yok etme noktasına getirmeye çalışmaktadır.

Bununla birlikte Türkiye’de hüsrana uğrayan Fetullahçılar “kardeş aile projesi” gibi faaliyetlerle ihraç olmuş, cezaevine girmiş-çıkmış örgüt mensuplarını, çocuklarını, eşlerini maddi ve manevi anlamda desteklemeye devam etmekte, bu Fetullahçılar cezaevinde ve dışında yoğun bir radikalleşmeye uğramaktadır. Bu radikalleşmeyi önleme adına karşı bir faaliyet yürütülememekte, FETÖ gibi yapılarla esas mücadeleyi gerçekleştirecek “fikri-zihni bir mücadele” (inatla-göz göre göre!) verilememektedir.

Bu durum Türkiye’de yakın gelecekte oluşabilecek bir kitle hareketi ihtimalini yükseltmektedir.

“…hüsran hem birlik ve fedakârlığa hazır olma arzusuna yol açar hem de bunların gerçekleştirilmesini sağlayacak mekanizmayı yaratır.”[12]

“Gerek birlikte hareket etme gerekse fedakârlık, kendini küçültmeyi gerektirir. Kapalı bir bütünün parçası olmak için, bireyin pek çok şeyden vazgeçmesi gerekecektir. Mahremiyetini, bireysel yargılarını ve çoğu kez kendi malını mülkünü bırakmak durumunda kalacaktır. Dolayısıyla, bir kişiyi birlikte hareket etme yolunda eğitmek, onu kendini inkâr etmeye hazırlamak demektir.”[13]

Kendini inkâr edecek derecede bir fedakârlık; “kişiyi kapalı bir kolektif toplulukta etraflıca asimile ederek, ona hayali (uydurma) bir benlik tanıyarak, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılayarak ve onun ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırarak, onunla gerçeklik arasına olgu-geçirmez bir perde (öğreti) gererek, ihtiraslar zerk edip birey ile benliği arasında sabit bir denge kurulmasını önleyerek – yani fanatizm”[14] ile sağlanabilir.

Fetullahçı yetiştirilme tarzı incelendiğinde örgüt içerisinde kendini inkâr edecek derecede bir fedakârlık anlayışının FETÖ’nün kuruluşundan bu yana yerleştiği rahatça görülüyor. Burada esas sorun Fetullahçıların çok büyük bir hüsrana uğradıktan sonraki fedakârlık anlayışlarının ne derece yükseldiğidir.

Sonuç Yerine

Eric Hoffer’ın “Kesin İnançlılar” kitabında kitle hareketleriyle ilgili sunduğu bu bilgiler çerçevesinde mevcut FETÖ tehdidi değerlendirildiğinde çok açık bir şekilde “Türkiye’de Fetullahçı bir dönüşümün yaşanabilme ihtimalinin çok yüksek olduğu” anlaşılıyor.

Öte yandan Fetullahçıların yetiştirilme tarzı göz önüne alındığında “çift karakterli, sürekli takiye ile yaşayan, giz içerisinde bulunan, inisiyatif alamayan, psikolojisi bozuk” şahısların aktif bir kitle hareketi oluşturarak bir devrime kalkışabilmeleri, kalkışsalar da başarılı olabilmeleri çok zor gözüküyor. Ancak günümüzde yaşandığı gibi ideolojisi fark etmeksizin her gruba sızan Fetullahçılar gelişebilecek herhangi bir devrimci grubu/olayı desteklemeye hazırlar. Türkiye’de Fetullahçılar devrimci bir güç oluşturamasalar da devrime, darbeye, kaosa, iç savaşa, dış müdahaleye, krize yol açabilecek her fırsatta “katalizör” görevi üstlenebilirler.

“Bir fanatik ikna edilemez; ancak kalben başka yöne döndürülebilir. Onun ihtiraslı bağlılığı, bağlandığı davanın niteliğinden çok daha önemlidir.”[15]

“Kutsal davasını terk eden veya birdenbire amaçsız kalan bir fanatiğin kendini özerk bir bireysel varoluşa uydurabileceği şüphelidir. O, evsiz barksız, dünyanın kara yollarında otostopla yolunu arayan kişi gibi, yanından geçen bütün kutsal davalara, götürülmek istediğini parmağıyla işaret eden bir kişi olarak yaşamaya devam eder.”[16]

“Tam bir teslimiyetin, bir akideye ve davaya bütün kalbiyle sarılmanın vereceği derin güvencenin özlemi içindedir. Önemli olan davanın içeriği değil, kendini tamamen adamak ve bir cemaatle yekvücut olmaktır. Hatta eski kutsal davasıyla kıyasıya mücadele eden başka bir seferberliğe katılmaya hazırdır; ama o seferberliğin sahici olması, yani yegâne hakikati ilan eden, tavizsiz, hoşgörüsüz bir seferberlik olması şarttır.”

Dolayısıyla FETÖ’nün ardında bıraktığı boşluğun çok iyi değerlendirilmesi, muhtemel tehditlerin önlenmesi açısından çok önemlidir.

Fetullahçılar hangi tür tavizsiz ve hoşgörüsüz bir hareketi tekrardan destekleyebilir? Bunu önlemek için ne tür önlemler alınmalıdır? Bu konular üzerine çok ayrıntılı durulmalıdır. FETÖ’nün dönüşümü gerçekleşecekse sıkı bir kontrol altında gerçekleşmelidir.

Ayrıca FETÖ tehdidini önlemek adına Fetullahçıların “bireyselleştirilmesi” ve “kişiliklerini geri kazanmaları” önemli zihni-psikolojik çalışmalar gerektiriyor. Bununla birlikte örgütlerine dair “umutlarını kaybetmeleri” tam olarak sağlanırsa beraberlik bağları hızla kopmaya devam edecektir. Bunun son derece farkında olan FETÖ elebaşı, mensuplarını kendine bağlı tutma adına sürekli “hayallere, rüyalara, çılgın umutlara” başvuruyor. Çünkü bunlar “güçlü silahlar ve gerçekçi araçlardır. Gerçek bir liderin becerikliliği bu araçların pratik değerini bilmesine dayanır.”[17]

Günümüzde FETÖ’yü anlama adına birçok disiplinler arası çalışma yapılması, kesin inançlı bu kişilerden kaynaklanabilecek her türlü olası tehdidin önceden belirlenmesi ve önlemlerin alınması gerekiyor.

Aksi takdirde “gerçekleri olduğu gibi görme yeteneksizliği veya görmek istememe, hem avanaklığı hem de şarlatanlığı teşvik eder.”[18]

 

[1] Eric Hoffer, Kesin İnançlılar, 2. Baskı, Olvido, İstanbul, 2019, (ilk basım tarihi 1951), s.17

[2] A.g.e., s.20

[3] A.g.e., s.23

[4] A.g.e., s.26

[5] A.g.e., s.30

[6] A.g.e., s.32

[7] A.g.e., s.37

[8] A.g.e., s.43

[9] A.g.e., s.46

[10] A.g.e., s.49

[11] A.g.e., s.50

[12] A.g.e., s.82

[13] A.g.e., s.84

[14] A.g.e., s.84

[15] A.g.e., s.111

[16] A.g.e., s.113

[17] A.g.e., s.102

[18] A.g.e., s.109

Yağız Aksakaloğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display