
Suudi Arabistan tarafından önceki gün idam edilen Şii din adamı Şeyh Nimr El-Nimr, daha önce yaptığı bir konuşmada aşağıdaki hususları dile getirmiştir;
“Geçtiğimiz 100 yıl boyunca Biz zulme, adaletsizliğe, korkutma ve tehditlere maruz kaldık. Doğduğunuzdan beri korku, tehdit, zulüm ve taciz ile çevrilisiniz. Biz tehdit atmosferinde doğduk.Duvarlardan bile korkuyorduk. Duvarlardan bile…Aramızda bu ülkedeki tehdit ve adaletsizliğe yabancı olan var mı? Ben 55 yaşımdayım, yarım asırdan daha fazla eder.Bu ülkede, ben doğduğum günden beri asla güvende ve emniyette olmadım. Daima birşeylerle suçlanıyorsunuz. Her zaman tehdit altındasınız.Devlet Güvenlik Servisi Başkanı bunu bizzat bana itiraf etti. Tutuklandığımda bana şunları söyledi:”Siz Şiiler, hepiniz öldürülmelisiniz.” Bunların mantığı bu.Devlet Güvenlik Servisi Başkanı doğu eyaletinde kendisi söyledi.Onlar hala katliam için planlar yapıyor. Daha fazlasını bekliyoruz! Biz buradayız. Değerlerimizi korumak uğrunda bizim kanımızın bir ehemmiyeti yoktur. Biz ölümden korkmuyoruz. Biz şehadeti bekliyoruz. Birkaç ay önce, izzet ateşi ruhlarınızı harekete geçirdi. Özgürlük meşalesiydi o. İnsanlar sokağa çıktı, reform , izzet ve hürriyet talep etti. 16 yıldır haksız yere hapiste olan insanlar var. Bir yandan da, Arap kuvvetleri ve Suudi askerleri Bahreyn’i işgal etti. Sonra tutuklamalar gitgide arttı.Peki onlar kimdi? Fitne ve kargaşa başlattı? Halk arasında kargaşa ve huzursuzluk rejim tarafından başlatıldı, insanlar [halk] tarafından değil.Biz gazileri ve esirleri savunmaya devam edeceğiz.Biz onların yanında olacağız.Bizim için tutuklanmak ve onların yanına gitmek önemli değil.Onlar uğrunda kanlarımızı akıtmakta önemli değil.Bahreyn ile dayanışmamızı daha da güçlendirerek devam ettireceğiz.Bahreynliler bizim öz akrabalarımızdır.Hatta Suudi askerleri ve Arap kuvvetleri müdahale etmemiş olsalardı bile.Bahreyn halkının yanında olmak yine de bizim görevimiz olurdu, onlar Suudi askerlerin operasyonları, insanları katletmeleri, kadın hakları ihlallerini ve soygunculuğu olmasa bile. (Suudi rejimi) Bizim “yabancı bir ülkenin” emriyle hareket ettiğimizi söylüyor.Bu yanlış bir suçlama. “Yabancı ülke”den kasıt İran tabii ki. Eğer gerçekten İran, Türkiye, bir Avrupa ülkesi veya ABD destek ama genelde İran deniliyor. 1978’in Aralık ayında, bir İntifada gerçekleşti, halkın izzetini korumak…Polis şehre saldırdı.Bu 10 Aralık 1978’de oldu, Şah devrilmeden, İran İslam Cumhuriyeti kurulmadan önce. Bu 1978’de oldu, Şah devrilmeden 4 ay önce, Bir grup insan İmam Hüseyin’in taziyesi için toplanmıştı.Bunun politik ve siyasi konularla hiçbir alakası yoktu.Ama güvenlik güçleri geldi ve saldırdı onlara ve çatışma çıktı.İnsanlar kendilerini savundu, inanç ve namuslarını savundukları gibi.O gece, onlardan 100 kişi tutuklandı.Bu Aralık 1978’de oldu, Şah İran’ı düşmeden önce.Burada yabancı müdahalelerden bahsedebilir miyiz?Kendinizden utanmalısınız.İran askeri kabiliyetlerini geliştirmektedir.Eğer sizin gücünüz yetiyorsa, konuşmak yerine kendi….İran fiili çalışıyor. Askeri endüstrisi var ve gelişiyor. “Yabancı ülkenin” emrinden bahsedeceğinize devam edin ve İran’la ipleri koparın.Siz “Yabancı ülke” hakkında konuşmaya devam edin. Bu ülkenin ismini söyleyebilirim.Siz bu ülkenin isminden bile bahsedemiyor musunuz? Sonunda (Suudiler) dediler: “Size demir yumruğu kullanacağız.”Devam edin ve “demir yumruğu” “yabancı ülkelere” karşı kullanın. Neden bize karşı kullanıyorsunuz, 40-50 sefile karşı? Eğer böyle bir yabancı ülke varsa yılanın başını ez.Eğer İransa, git İran’a saldır veya kimse ona.Hadi sizin gücünüzü görelim. Adeta bir karton yumruğa dönüşecek o “yabancı ülkenin” karşısında. Bizim ne İranla ne debaşka bir ülkeyle bağlantımız yoktur.Bizim değerlerimizle bağımız var, onlara bağlıyız ve onları koruyacağız, sizin medyanız bunu çarpıtmaya devam etse de.Arap birlikleri ve Suudi askerleri Bahreyn’de bataklığa saplanmış durumda.Şimdi oradan ayrılamıyorlar.Saplanmış durumdalar.Hedeflerine ulaşamadılar ve ayrılamıyorlar da.Bir bataklığa saplanmış durumdalar ve kendilerini daha kötü bir bataklığa saplanmış halde bulacaklar, eğer buraya gelseler kendilerini daha kötü bir bataklıkta bulacaklar, çünkü biz Suudi Arabistan’dayız.Şiddetle değil, kararlılığımızla, inancımızla ve azmimizle sizi mağlup edeceğiz.Biz adaletsizliğinize karşı kararlıyız ve vazgeçmeyeceğiz de! En fazla bizi öldürürsünüz ve biz de Allah yolunda Şehit oluruz!Bir insan öldüğünde hayatı sona ermiyor.Gerçek hayat o öldüğünde başlıyor.Ya hür insanlar olarak bu topraklarda yaşarız veya ölürüz ve dindar insanlar olarak gömülürüz.Başka bir ihtimal yok.Biz Allah’ın emrine boyun eğiyoruz, Onun Resulü’ne ve Ehli-beytine, bu kadar. Başka hükmedenlere boyun eğmeyiz.Asla! Başka hiçbir hüküm sahibinin, üzerimizde otoritesi olamaz. Güç, hükmedeni meşrulaştırmaz. Otorite’nin meşruluğu Allah’tandır.Otorite Allah tarafından verilmiştir ve asla zalimlere nasip olmaz. Biz diğer ülkelere veya otorite veya otoritelere bağlı değiliz, bu ülkeye de bağlı değiliz. Bu ülke nedir? Beni baskı altında tutan rejim mi? Benim paramı çalan, kanımı akıtan ve onurumu ayaklar altına alan mı? Ülke ne demektir? Rejim mi? Kavim hakimiyeti mi? Toprak mı? Ülke ne demektir bilmiyorum. Sadakat yalnız Allah’a dır! Biz ilan ediyoruz ve yineliyoruz ki,bizim sadakatimiz yalnız Allah’a dır, Suudi kavmine…Bizim sadakatimizAllah’a dır, bu ülkeye değil.Bizim sadakatimiz Allah’a ve Allah kime hükmü bahşederse ona dır.Eğer onlar işi biliyorlarsa, demir yumruklarını kullansınlar, ülkedeki yoldan çıkmış insanlara karşı veya onlar öyle iddia ediyor.Zayıf insanlara mı saldırırsınız? Siz yılanın başını ezin.Hadi görelim. Medyanız sürekli “İran’ı vuracağız” diyor. Buyrun vurun İran’ı, böylece kimse bizi yoldan çıkaramaz.Bizi de rahatlatın.Demir yumruk gibi saldırın.Neden demir yumruk bize ve Bahreyn halkına yöneltilmiş?” (http://www.rotahaber.com/idam-edilen-o-din-adaminin-carpici-videosu-cikti-video,28544.html)
Konuşmada Şii din adamı, Suudi rejiminin kendilerini İranla bağlantılı oldukları gerekçesiyle suçladığı ve zulüm uyguladığı, halbuki yönetimin İran’da daha Şah’ın iş başında olduğu bir zamanda da aynı zulmü uyguladığını, Riyad’ın Bahreyn’de ve diğer ülkelerdeki askeri müdahaleleri sonucunda bataklığa battığını, eğer güçleri yetiyorsa kendileriyle değil “yılanın başı” olarak nitelendirdikleri İran ile savaşmaları gerektiğini vurgularken Suudi rejimini tanımadıklarını, sadece Allah’a yakın otoriteye boyun eğeceklerini ileri sürüyor. Dolayısıyla toplumun bir bölümünü inançları sebebiyle dışlayan ve ezen bir rejim ile bu rejimi reddeden bir kesimin mücadelesi sözkonusu. Şii din adamının söylemi ile Suudi rejiminin icraati aslında açık denizde boğulmakta olan ve kurtulmak için birbirlerini çekiştiren kişilerin durumunu yansıtmakta olup, aralarındaki ihtilaf bu şekilde ele alındığı takdirde kolay kolay çözülecek gibi görülmüyor. Her iki anlayış da ister iktidarda isterse muhalefette olsun birbirlerinin inkarı ve ötekileştirmesine dayanıyor. Sözkonusu çatışma, kişilere, dini referanslara ve ideolojilere dayalı otoriter ve totaliter rejimlerin büyük bir açmazda olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bir an önce modern, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne saygılı halkını kucaklayan rejimlere dönüşmekte fayda görülmektedir. Zira bir devletin bekası için yönetim biçiminden çok daha önemli faktörler sözkonusudur. Bu şartlar altında Ankara'nın demokrasi sicili bozuk bir rejimin emrine Türk askerini sokma kararını bir kez daha gözden geçirmesinde, Riyad’ın koalisyon kurma hamlesi karşısında koalisyonun gerçek hedefi, görevin kapsamı, içeriği, sınırları, olumlu ve olumsuz tarafları, kısa ve uzun vadede ülkemize yapacağı etkiler hesaplanmadan kesin bir taahhüde girilmemesinde, fayda görülmektedir.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *