AZERBAYCAN VE KIBRIS İLİŞKİLERİ
 Bu sayfayı yazdır

AZERBAYCAN VE KIBRIS İLİŞKİLERİ

Yazan  07 Aralık 2009
Türkiye- Azerbaycan ilişkilerinin Türkiye’nin Ermenistan Açılımı politikasından dolayı sıkıntılı günler yaşadığı bugünlerde, özellikle Türk kamuoyu, “tek millet iki devlet” olarak görülen dost ve kardeş Azerbaycan`ın neden KKTC`yi tanımadığı konusu

Bakü'den gelen eleştirileri göğüslemek amacı ile gerekçe üretmek isteyen çevreler tarafından gündeme taşınmıştır. Devlet yetkilileri konuya ilişkin net bir açıklama yapmazken, iki halk arasında rahatsızlık düzeyine varacak şekilde dile getirilen bu durumun gerçek sebeplerinin anlatılması ve iki ülke halklarının aydınlatılması gerçek bir ihtiyaç olarak kendini göstermektedir.

12-14 Kasım 2009 tarihleri arasında 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü'nün düzenlediği bir çalıştay kapsamında Ankara'yı ziyaret eden Azerbaycan milletvekillerine, Bilkent Üniversitesinde katıldıkları bir toplantıda Türk öğrencilerinin ilk sorusu bu yönde olmuştur. "Madem ki tek millet iki devlet olarak kabul ediliyoruz, neden Azerbaycan, Türkiye`nin bir parçası olan KKTC`yi bu güne kadar tanımadı?"

Misafir Milletvekillerinin her ikisi de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine uygulanan hava ambargosunu delmek için 28 Temmuz 2005 `de Bakü-Lefkoşa arası yapılan ilk uçak seferinde 90 yolcu içinde olmalarına rağmen, sorulan bu sorulara yanıt verememenin sıkıntısını yaşadılar. Çünkü bu sorunun muhatabı kendileri değildi. Cevap vermeleri de iki ülke diplomasisi açısından etik olmazdı.

Azerbaycan, 70 yıllık esaretinden kurtulduktan sonra rahmetli Haydar Aliyev liderliğinde bölgesinde, demokrasinin, çağdaşlığının ve lider ülke olmanın bilinciyle her geçen gün mesafe alarak, medeni dünyada hak ettiği yeri almıştır. İçten ve dıştan gerçekleştirilen engellemelere rağmen, gelişmesini, ilerlemesini emin adımlarlarla sürdüren ender bir yapıya sahip bir ülke olmuştur.

Kaçınılmaz olarak Azerbaycan`ın kısa zamanda bu kadar çabuk gelişmesine, kötü niyetli iş çevrelerini saymazsak, Türkiye`nin katkısı ve desteği azımsanmayacak kadar çoktur. Bu da, tarihsel kardeşliğin ve birliğin doğal bir uzantısıdır. Hiçbir güç, bu kardeşlik bağından doğan ilişkileri engelleyemedi ve engelleyemez.

Sorun şu, kederde ve tasada ortak bir kültüre sahip olan özünde bir olan bu iki büyük ulusun, Kıbrıs gibi Türk Milleti için milli bir sorun olan "tanıma" konusunda, Azerbaycan Cumhuriyeti`nin diplomatik olarak uluslar arası alanda bir teşebbüsünün olmaması. Beklenen Azerbaycan`ın, KKTC`yi resmen devlet olarak tanıması gerekirken, iyi niyetli yapılan uçak seferleri dışında başka bir girişimin yapılmaması.

Bu konunun altında ki gerçekleri incelersek, "tanıma" sorunun gerçekte Azerbaycan Cumhuriyeti`nden kaynaklanmadığını, bunun tamamen bir Türkiye Cumhuriyeti dış politikası olduğunu görebiliriz.

Kısacası, yüksek sesle söylenmese de Azeri kardeşlerimiz " bu soruyu bize değil, kendi hükümetinize sorun" diyemedikleri için, konuyu bilmeyenler tarafından bugüne kadar taşlanmışlardır.

Öncelikle konuyu daha iyi değerlendirebilmek için KKTC`nin uluslarararsı kamuoyunda nasıl görüldüğünü bilmek gerekir. 1974`den bu güne kadar Rum ve Yunanlıların, dünyaya "Kıbrıs Cumhuriyeti bir yabancı devlet silahlı kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir" yalanı maalesef uluslar arası alanda destek bulmuş, 1963`den 1974`e kadar katledilen Türkler görmemezlikten gelinerek Kıbrıs`ta sadece Rumlar yaşıyormuş gibi değerlendirilmiştir.

Bu nedenle 15 Kasım 1983`de bağımsızlığını ilan eden KKTC için Rum ve Yunan Lobilerinin baskısıyla BM Güvenlik Konseyi derhal toplanarak bu ilanı, 18 Kasım'da aldığı bir kararla kınamış ve daha sonra 13 Mayıs 1984'te de Güvenlik Konseyi almış olduğu 550 sayılı karar ile de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımlamıştır.

Eğer Azerbaycan Cumhuriyeti 1984 yılında bağımsız bir devlet olmuş olsaydı, BM`lerin bu kararına rağmen KKTC, yi tanıyacak ilk ülke olacağı muhakkaktı.

Ancak, 1990`larda ayaklarının üstüne ilk kez basan bir ülkeden, kendisini uluslar arası alanda yapayalnız bırakacak büyük kararlar alması beklenemezdi. Yeni kurulan bu cumhuriyetin, başta temel kurumları olmak üzere, güvenlik, ekonomi ve sosyal yaşamı düzenlemeye yönelik yapılanması ve sonrasında uluslar arası alanda rüştünü ispatlaması için zamana ihtiyacı olduğu da bir gerçektir. Azerbaycan, henüz tüm dünya ile uluslar arası ilişkilerini kurmadan, "Kıbrıs`ı tanıma" konusunda bir kriz yaşaması ne kadar doğru olurdu? O dönemde ne Türkiye, nin ne de KKTC`nin Azerbaycan`dan bu yönde bir beklentisi olamazdı.

2000`yıllara gelindiğinde, Kıbrıs sorunu farklı bir görünüme bürünmüştü. Türkiye`de iş başına gelen yeni hükümet ile Kıbrıs`ta Denktaş`tan sonra Cumhurbaşkanı olan Mehmet Ali Talat, Kıbrıs`ın uluslar arası alanda tanınmasından çok, AB`ye üye olmuş "Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti" politikasını izlemeye başlamışlardı.

Önce dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlana "çözüm planı" devreye sokulmuş. Bu plan, 2004 Nisanında her iki kesimde yapılan halk oylaması sonucunda Rumların "hayır" oyları ile rafa kaldırılmıştı. Arkasından Mayıs 2004`de Rum Kesiminin " Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak AB üyeliğinin başlaması, adada ki Türk varlığını iyice sıkıntıya sokmuştu. Bütün bunlarla birlikte, hala müzakereleri devam eden Türkiye-AB ilişkileri "Kıbrıs" şartı ile ilişkilendirilmesi, Türkiye için KKTC`nin tanınmasının artık bir önemi kalmadığı, tek seçeneğin Kıbrıs`ta KKTC ile KRY arasında devam eden görüşmelerin adil bir şekilde çözülmesi gerektiği görülmüştür.

Bugün Türk Dışişleri açık olarak ifade etmese de, Kıbrıs görüşmelerini sekteye uğratabilecek hiçbir çözüme Türkiye sıcak bakmamaktadır.Kendi iç dinamikleri ile günümüzde çağdaş dünyanın en değerli üyesi olan dost ve kardeş ülke Azerbaycan, Türkiye`nin bu niyetini bildiğinden KKTC`yi tanıma konusunda harekete geçmemektedir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, Türk halkı tarafından haksız olarak eleştirilen Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bu onurlu davranışını, her iki ülke kamuoyuna açıklaması etik olacaktır. Bu vebali, dost ve kardeş ülke halkına daha fazla ödetmeye hakkımız yok.

* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Kıbrıs-Balkanlar Bölüm Başkanı